Özgürlük Dosyası: Özgürlüğü Zıddıyla Bulmak

Ayşenur OKAN ŞENGEL yazdı...
"Özgür insan var mı sanırsın? Tutkularının esiri olan dolu insan var. Asıl özgürlük seni avucunun içine alan tutkulardan kurtulmak. Arınmak! Özgürlük işte budur. " [1]
Biat, sözlükte boyun eğme, bir yöneticinin egemenliğini kabul etme anlamına gelirken, Mim Kemal ÖKE, bu romanıyla özgürlüğe farklı perspektiflerden bakıyor. "Kâinatta her şey zıddıyla kaimdir," anlayışından yola çıkarak, özgürlüğü biat kavramı üzerinden anlatılıyor. Hangi boyun eğme insanı var eder sorusunu soruyor.
Roman, Turgut Reis'in hayatını konu alan biyografik bir eser. Romanı okurken yazarın sosyal bilimlere ve tarihe olan hâkimiyeti dikkatimizi çekiyor. Yazar, bu romanda tasavvufun ayrıca psikolojinin verilerini kullanarak Turgut Reis'in özgürlük arayışını akıcı şekilde kurguluyor.
Kitapta gerçek hayatın sınırlarından kurtulmak için rüyalara inanmak gerektiğine dikkat çekiliyor böylece Turgutca yani Turgut Reis'in denizle olan macerası başlıyor. Korsanlığın hırsızlık ve yağma olarak addedildiği dönemde Turgut reis "Denizlerin hınzırı olmak yerine Hızır'ı olmayı" düstur ediniyor. Kendisine huzursuz bir hapishane hayatı yaşatan ailesinin yanından yani karadan denize kaçıyor. Turgutca'nın Hızır rolünü; Preveze Savaşında Osmanlıya olan desteğinde, engizisyon dönemi İspanyasından kurtardığı Morenaların hayatında, köle ticareti yapan tacirlere karşı verdiği mücadelede görebiliyoruz.
Turgut Reis 'in muhasebe ve murakabeleri kitabı diğer tarihî romanlardan ayıran en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Kitapta Turgut Reis'in karadan denize kaçışı, kaos- kozmos, ilahi aşk ve arzu çatışması üzerinden işleniyor. Tutkulardan arınıp Allah'a itaat eden insanın seyr-i sulukünden bahsediliyor. Akdeniz'deki Müslüman korsanların Osmanlı'ya hürmetlerinin nedeni olarak da Osmanlı'nın "Devlet-i Edeb Müddet" anlayışı gösteriliyor. Turgut Reis'in hayata bakışı üzerinden Osmanlı'ya dair yönetim eleştirisi de yapılıyor ve muhalefet Sultan Süleyman'a dâhi hakkı söylemektir vurgusu, Turgut Reis ve Kanuni Sultan Süleyman arasında geçen diyaloglarla anlatılıyor.
Yazar, Sultan Süleyman'a dahi hakkı söylemeyi yani kula kul olmamayı Osmanlı'da bulunan "Kapı kulluğu, emir kulluğu " sistemi üzerinden eleştiriyor. Malta muhasarasında Koca Mustafa Paşayla aralarında geçen,
"Sen..." dedi, bana hitaben. Küçümsüyordu aklınca. "Padişahımız Efendimiz Sultan Süleyman'ın biatındasın. Emir kulusun, kapı kulusun. Ben ise serdarım, serdar-ı ekrem. Bana tâbisin. Me-suliyetin tenkit değil, dediğimi tahakkâktur. Yıkıl karşımdan. Git teknene, talimatlarımı bekleyekoy."
Güldüm.
"Efendi, biat kula olmaz. Biat Allah'adır!" diyaloğu tüm kitabı özetliyor. Zira makamı önemseyerek Turgut Reis'in muhasara tecrübelerini hiçe sayan Koca Mustafa Paşa'nın hem yüzlerce askerin ölümüne sebep oluşunu, hem de ihtirasıyla kendi makamını tehlikeye attığına şahit oluyoruz.
Kaptan-ı Derya Koca Mustafa Paşa'nın aksine "Padişaha vatandaş, Allah'a kul" olmayı düstur edinen Turgut Reis'in ölümü göze alarak el etek öpmediğini ve doğru bildiğini yapmaya devam ettiğini görüyoruz. Ve her devirde, insanların isimlerine eklenen sıfatların, insanların karakterinden çok önemsendiğini Barbaros ve Turgut Reis çatışması üzerinden okuyoruz.
Kitapta yazar, tasavvufta biat kavramını, celal-cemal çatışması ve fena makamı üzerinden anlatıyor. Ayrıca, günümüzde görelilik teorisi olarak yeni yeni tartışılmaya başlanan aynı anda birçok yerde bulunma halini bast-ı zaman tayy-i mekân kavramlarıyla kitabına taşıyor. Böylece klasik öyküleme tekniğiyle yazılan kitap, bu kavramlarla okurun heyecanını besleyerek fantastik bir boyut kazanıyor. Herkese cevval olan Turgut Reis mürşidi Abdüsselam Efendi'nin yanında uysal bir dervişe dönüşüyor. Yıllarca izini sürdüğü Fatıma'sına kavuştuğundaysa Rahmana olan aşkı insani bir boyut kazanıyor. Turgut Reis, Turgutca halini alıyor.
Kitapta dikkatimizi çeken bir kavram da "Türk" kelimesi. Kitapta Türklük, Türk Korsanlar üzerinden aktarılıyor. Akdeniz'de huzurun temeli olan Türk denizciler Osmanlının, Türklüğün ve İslam'ın hizmetinde Haçlı donanmalarıyla göğüs göğse çarpışan, Akdeniz'deki şövalyelere ve yağmacı korsanlara karşı insanların hürriyetlerini garanti eden leventler olarak tasvir ediliyor. Böylece Turgut Reis'in Türklüğe bakışına günümüzden bir projeksiyon tutuluyor.
Okur kitabı okurken, "Acaba Osmanlı açık denizlere çıksaydı ve yeni kıtaların keşfine katılsaydı neler olurdu?" haklı olarak sorusunu da soruyor. Ve kitap, Osmanlı'nın Akdeniz'e hapsolup okyanuslarda egemen olamamasının en büyük nedeni devlet adamlarının makam hırslarına yenilmeleri ve kendi şahsi çıkarlarına tamah etmeleri olarak anlatılıyor. Ve devlet adamlarının küçük hesaplara hapsolan bu tutumu Turgut Reis tarafından ihtişam köleliği olarak niteleniyor. İnsanların ihtişama olan köleliği yavaş yavaş bir devletin sonunu hazırlıyor. Ve Osmanlı Kanuni'nin ölümünden sonra zirvedeki devlet konumundan düşerek duraklama dönemine giriyor.
Biat, Mim Kemal ÖKE' nin siyasetten uzak kalıp siyasete yön veren ve özgürlüğe biat eden Turgut Reis'e vefa olarak yazdığı bir roman. Romanı okurken kendisini "Zamane Dervişi" olarak niteleyen yazarın sesini kulaklarınızda hissediyorsunuz. Ayrıca hikâyenin akıcılığından dolayı Turgut Reis'in var olma yolculuğunu bir çırpıda okuyup, etkisinden uzun süre kurtulamıyorsunuz. Seyfü'l-İslâm Turgut Reis'e rahmetle.
[1] Mim Kemal Öke, Biat, Turkuaz Kitap, İstanbul, 2020, s.107
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 22.01.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.01.2024 12:00