Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı’nda Ben ve Tanrı İkilemi
Belki de dünya edebiyat tarihinde ben'i Pessoa kadar çoğaltan, değiştiren, dönüştüren, Tanrı'yı ben'leştiren başka bir yazar yoktur. Huzursuzluğun Kitabı, Pessoa'nın kendisi ve Tanrı ile savaşıdır. Bir başka ifadeyle Pessoa Huzursuzluğun Kitabı'nda ben ile Tanrıyı birleştirmeye çalışır. Değişen hiçbir şey olmaz; çünkü Pessoa kafasında ne belirli bir ben'lik (kim/lik) ne de ismi-cismi belli olan bir Tanrı vardır; her şey öylesine birbirine karışmıştır.
Başlangıç ve bitiş arasında Pessoa'nın ben'leri Pessoa'nın Tanrısıyla dans eder ve kimsenin ruhu duymaz. Pessoa kimseye duyurmaz; o başkalarına duyurmama ustasıdır. Sonsuz kalabalıklar arasında, ben'ini sonsuzlaştırma, bir başına. Tanrı mı? O hem dışarıda vardır kendi işinde gücünde hem de içeride vardır binlerce ben'in arasında. Huzursuzluğun Kitabı bir ben'de binlerce Tanrı olduğu gibi, bir Tanrı'da binlerce ben demektir aynı zamanda. İşin içinden çıkmak mı? Mümkün değil!
"Olaysız Bir Yaşamöyküsü"nde Pessoa'nın ben ve Tanrı ikilemine yakından baktığımızda "hayat bir han" olarak görülmektedir ve bu handa Pessoa'nın ben'i bir düş olarak görünmektedir, geçip gitmektedir.
Pessoa eylem adamı değildir, hiçbir zaman da eylem adamı olmamıştır; o tepeden tırnağa, yerden göğe, içeriden dışarıya bir düş adamıdır. Düş gezginidir. Her şey düşlerde olup biter. Bu yüzden geceleri sever Pessoa: "Gündüz, bir hiçim; gece, kendim olurum." Kendim, yani asıl ben'ine en yakın ve Tanrıya en uzak olan Pessoa.
Pessoa'nın ben'inde Tanrı peygamberleri ve azizleri sömürmektedir. Belki de ben'indeki kutsallığı ve öteliği yitirdiği için böyle konuşmaktadır Pessoa. Bunun cevabı hiçbir ben'inde yoktur. Bir ben'inde bir cevabı varsa bile bunu asla bilemez Pessoa.
Pessoa'nın ben'i bilinmezliğin çocuğudur ve Tanrı dönüp bakmamıştır bu çocuğa; çünkü Pessoa buna müsaade etmemiştir. Pessoa ben'i ve Tanrı arasında dipsiz bir uçurum gibi girmiştir Pessoa'nın kendisi. Artık o dahi bu uçurumu aşamaz, zira buna gücü yetmez; bilmektedir.
Ben ve Tanrı; "karşı karşıya duran iki uçurum"dur Pessoa'nın tarihinde. Bunu kim, nasıl, ne zaman yazdı? Pessoa'nın kendisi dahi bilmez. Agnostisizmin yitik cennet düşüdür Pessoa'nın ben'i. Tanrı mı? Asıl odur yitik cennetin sorumlusu, sebebi. Bu yüzden "yaşamak, başkalarının niyetleriyle örgü örmektir." Başkaları, hiç olmadı Pessoa'nın hanında, hayatında, ben'inde, Tanrısında.
Ben ve Tanrı ikileminde kaderin ve düşüncelerin ayrı bir yeri vardır. Kader, kederdir çoğu zaman; düşünceler, yaşamak suçunun hafifletici sebepleri. Pessoa "koşulsuz ben" olmak ister ama bunu sadece düşüncelerinde, düşlerinde gerçekleştirebilir. İçinde Tanrının olmadığı bir kader. Nerede? Sadece Pessoa'nın zihninde. Bu açıdan Huzursuzluğun Kitabı'na başkalarının doğrularından, yanlışlarından soyutlanmış, arındırılmış Pessoa'nın yenilgiler tarihi de diyebiliriz.
Gerçekten de Pessoa'nın içinde fethedilmiş bir toprak parçası var mıdır? Sadece şu kadarını söyleyebiliriz: Pessoa hiç içinden çıkmadı ki bir fetihten bahsedelim. O her zaman içli bir iç adamı olmuştur. Dışarının her şeyini görüyordu ama hiç karışmıyordu. Dışarının varoluşsal özelliklerini düş yoluyla içine taşıyordu. Bunun ustasıydı. Başkalarının sebep olduğu düş kırıklıklarını tedavi etme ustası. Huzursuzluğun Kitabı baştan sona dışarıdakilerin Pessoa'nın ben'lerinden yansıması. Tanrı rolüne soyunmuştur Pessoa. Tanrıdan tanrılığı öğrenmiştir. Dışarıdakileri içerideki ben'ler üzerinden yansıtma ustası.
Dışarıda muhasebecidir Pessoa'nın ben'i, içeride ise kelebek. Hangisi gerçek Pessoa'dır? Gerçek zihindeki bilgilerle dışarıdaki nesnelerin örtüşmesidir. Pessoa'nın gerçeği gerçekliğini yitirmiştir, bütün gerçekleri elinin tersiyle bir kenara itmiştir o. Huzursuzluğun Kitabı sadece Pessoa'nın gerçek ben'leriyle yazılmış bir kitaptır. Tanrı bu gerçeğin bir parçası, bir yansıması, bir devamı niteliğinde.
"İnsan dışarıya çıkınca Tanrının kölesi olur" der, Pessoa ama o Tanrının kölesi olmak istemediği için hep içeride kalmayı tercih etmiştir, bu yüzden de sonsuz özgürdür düşlerinde. O içeride "Kendi Krallığı"nda hüküm sürmek istedi. Tanrı mı? Kendi Krallığını devam ettirmek için gerektiğinde onu içeri almak en iyi şekilde, icabında onu dışarıda bırakmak demektir hiç yüksünmeden. Pessoa içerideki Kendi Krallığını devam ettirmek için dışarıda Tanrının Krallığıyla her türlü görüşmeye açık ve hazırdır. Çünkü Pessoa'nın içindeki Kendi Krallığından başka bir şeyi yoktur. Dışarıda pespaye bir hiçtir.
Huzursuzluğun Kitabı'nda ben'in uyumsuzluğunu ve Tanrının absürtlüğünü her haliyle görürüz. Buna şaşırmamak gerek. Zira bütün ben'lerin varoluş sebebi Pessoa'nın uyumsuz olmasıdır. Tanrı da absürt olur uyumsuzluğun gölgesinde. Absürt ve hakikat arasında hiçbir fark yoktur. Tanrı hakikattir dediğimizde de değişen bir şey olmaz; çünkü her şey uyumsuz ben'lere göre değer ve mana kazanmakta. Belki de ben'lerin uyumsuz olmalarının nedeni, Tanrının sırrına istemeden yaklaşmış olmaktır. Hangi Tanrı? İçerideki mi, dışarıdaki mi? Asıl sır bu. Pessoa'nın hangi Tanrının sırrına yaklaştığı belli değildir, bir sırrın olup olmadığı da belli değildir; aslında bu o kadar da önemli değildir.
Pessoa'nın asıl ben'i iki büyük darbe aldı. Beş yaşındayken babasını yitirmesi, 37 yaşındayken annesinin başka bir erkekle evlenmesi, Pessoa'nın ben'lerini Tanrının toprağından kopardı, içeride uçurumlara savurdu. Yaşamayı sevdi ve yaşamı seçti Pessoa. Bu yüzden uçurumlardan uçurtmalar yapıp uçurdu içindeki göğünde. Şahit mi? Hiç olmamıştı. Gerek de yoktu.
Pessoa Huzursuzluğun Kitabı'nda bize göstermiştir ki onun içindeki ben'ler "Tanrının mezarı" olmuştur. Pessoa Tanrının mezarını koruyan, Tanrıyı mezarda tutan ben'ine tutunmuştur. Huzursuzluğun Kitabı'nın arka planında duran bu ben'dir. Azizleri ve peygamberleri öldürüp kendini aziz ve peygamber ilan eden de bu ben'dir. Huzursuzluğun Kitabı, bu ben'in Kutsal Günlükleri'dir.
Pessoa'nın ben'lerinin farkı, hepsinin bir yitirilme hikayesinin olmasıdır. Pessoa önce kendini yitirir, kendini bulmak için bütün ben'lerini ortaya koyması gerekmektedir. Huzursuzluğun Kitabı'nda bunu yapmıştır. Tanrı onun yol arkadaşıdır.
Pessoa'nın içinde bir sahne kurulur. Sahnenin ortasında Pessoa'nın "Kendiyle Baş Başa Kalan Yönü", sahnenin etrafında Pessoa'nın diğer ben'leri. Bu sahnede başkalarına yer yoktur. Başkalarının sahnede olması söz konusu bile değildir. Çünkü bu sahne görünmezdir ve kapısızdır. Ne Pessoa bu sahneyi terk edebilir ne de başkaları sahneye dahil olabilir. O bir mahkûm. O kendini kendiyle baş başa kalmaya mahkûm etti.
Pessoa, "hüznünün son sadakasını son dilenciye veren Büyük Sürgün Prens." O dünyaya ait olmamıştır hiçbir zaman, insanların arasına karışma gereği duymamıştır; bu yüzden başta kendisi olmak üzere herkesten ve her şeyden sürgündür. Tanrıyı da sürmüştür ben'lerinden. Tanrı, ben'lerin aşkın sürgünlüğü; ben'ler, Tanrının son şarkısı.
İçindeki azizlere ve peygamberlere kan kusturmuştur Pessoa. Buna karşın Tanrıyı susmakla yükümlü kılmıştır. Huzursuzluğun Kitabı'ndaki Pessoa İsa'sız Tanrı, Tanrısız İsa'dır. Kutsallığın bir tarafı hep açık kalmıştır, açıktadır. Pessoa bu açıklardan beslenmiştir, içine sızmıştır. Dışarısı hep saldırıya hazır düşmandır. İçerideki sığınaktadır Pessoa kan kusan aziz ve peygamberleriyle, suskun Tanrısıyla.
Pessoa içindeki Tanrıyı yitirmiştir, bir başka ben'in suretinde. Bu yüzden bir dindar gibi dua edip ağlamak, "işlemediği suçlardan ötürü tövbe etmek", bağışlamanın bir okşayışına benzeyen tadını duymak ister ama duyamaz. O hiçbir zaman 'doğru ve düzgün bir dindar' olamamıştır; böyle bir şeyden söz dahi edilmez Huzursuzluğun Kitabı'nda. O içeride Tanrıyı bekler ki Tanrı gelip ellerinden tutup evine götürsün. Tanrının evi mi? Hiçbir yerde ya da her yerde; Düşler Ülkesinde bir yerlerde. Sadece çocuk kalmış bir ben'i oraya gider ve bir daha geri dönmez. Annesini, babasını bir daha hatırlamamak için çocuk ben'inin Tanrının Düşler Ülkesindeki evine göndermiştir Pessoa. O başına gelecekleri biliyordu; çocuk ben'inde babasını yitirmişti, annesini öldürmüştü. Çünkü o "hiçbir Sevgi'nin evlat edinmediği, hiçbir Dostluk'un oyunlarına almadığı, yüzüstü bırakılmış, zavallı bir çocuk"tur ve hep de öyle kalacaktır. Bunu kader buyurmuştur.
"Bütün bir ömrüm düş kurmakla geçti" diye buyurur, Pessoa'nın en düşsel, en acınası ve en iç beni. Böyle yaparak yaşamak oyununu oynuyordu. Hayat ortasından ikiye bölünmüştü, iç ve dış diye. O hep içeride kalmıştı, içeriden dışarıya bakmaya mahkûm etmişti kendini.
Hep hayalperestti o. Yaşamak hayal kurmaktı. Olanı hep görmezlikten geldi, olmayana gönül bağladı. Onun hayatının şiiridir ben'sizlik. Ben, kayıt altına alınmaktır, sömürülmektir, iç edilmektir, hapsedilmektir. Ben'sizlik özgürlüktür; özgürlük ben'sizliktir. "Ben bir tek hiçlik'i sevdim" diye başlar hayatının şiirine ve devamını getirmez, susar.
"Yaşamak, bir başkası olmaktır" Pessoa'ya göre. Oysa o bunu istemiyordu. O kendi olmayacağını bile bile hep kendini aramıştır. Huzursuzluğun Kitabı'na kendi olmak isteyen ama asla kendi olmayacağını bilen Pessoa kitabı da diyebiliriz.
Pessoa kendini hep olmadığı, olamayacağı yerlerde hayal etti, aradı; bu yüzden "hayat kısa ve hazin"dir. Kendini olmadığı yerlerde aramak demek, her ben'ine ayrı bir ölüm fermanı çıkarmak demektir, Tanrının gölgesinde. Bu yüzden "yaşamak, maddenin metafizik bir hatası" olarak ortaya çıkar.
Pessoa an'ı yaşamaya mahkumdur, Tanrının geçmişinde ve geleceğinde. Geçmiş, Tanrının unutulmuş anılarıdır; gelecek ise Tanrının varoluş sancısıdır. Pessoa Tanrının unutulmuş anılarından ve varoluş sancısından bir hayli uzaktır; çünkü an'ı yitirmiştir şimdinin uzağında, yaşanan zamanın kürek kemikleri arasında. Ya da çok yakındır; çünkü Tanrının unutulmuş anılarını ve varoluş sancısı yaratan bizzat Pessoa'nın ben'idir.
Pessoa başkalarının hayatının nesnesi olmaktan hep uzaktır. Huzursuzluğun Kitabı, Pessoa'nın sürekli kendini hayatının öznesini kılma çabasıdır. Özde, öznede hep aynı kahraman vardır: Muhayyel Pessoa. Bu yüzden bilincin, bilinçli olmanın göçebesi oldu hep. Göçebe, yeri yurdu olmadığını bilmek. Göçebe, bütün ben'lerin bensizliğini kuşanmak. Göçebe, bütün zamanların sürgünü olmak.
Pekiyi ne yapmaya çalışmaktadır Pessoa? Kıpırdanmaksızın direnmek, Tanrının devletine, devletin Tanrısına ve bütün insanlara karşı. Huzursuzluğun Kitabı'nın çağrısı ve parolası budur.
Pessoa düşlerinin ayaklarıyla yola çıkan ebedi gezgin. Gördüğü sadece kendi ben'i, şahidi hiç olmadı. Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı'nı izsiz yolculuğunu şahitsiz ve kayıtsız bırakmak için kaleme aldı.
Pessoa varlığını Tanrıya bırakmıştır, ben'lerini kendine ayırmıştır; dehasının hakkını vermiştir. Var olmak, dışarıda görünmektir sadece. Ben'ler içeride sonsuzluğu yakalamak, yaşamaktır. Pessoa'ya kalsaydı hiç dışarı çıkmazdı; ama Tanrı ona sormadan onu var etmiştir, bu yüzden arada sırada dışarıda görünmek zorundadır. Tanrı ona sorsaydı, var olmak istemezdi. Bunu söyleyen kim? Ben'in çocuk kalmış Tanrısı, ben'in sakatlanmış kutsallığı. Pessoa Huzursuzluğun Kitabı'nda geçmişindeki ben'lerini ayıklayıp bir yanda onlara bir çeki düzen vermeye çalışırken, öte yandan gelecekteki ben'lerin yerini de ayarlamaktadır.
Pessoa'ya göre hissetmek ben'lerine dokunmaktır. Pessoa Huzursuzluğun Kitabı'nda sonsuz sayıda ben ile sonsuz güç sahibi Tanrı arasında kendini aramaktadır. Huzursuzluğun Kitabı, hisseden ve hissedilen ben'lerin kayıt dışı bırakılmasıdır. Hayatının muhasebesini yaptığında hissedemeyen ve hissedilmeyen ben'lerin daha çok olduğunu gömüştür Pessoa. Tanrı hisseden ve hissedilen ben'leriyle Pessoa'nın karşısına çıkmıştır. Uçar kaçar yanı kalmamıştır. Pessoa yazmaya devam eder; çünkü "yazmak, unutmaktır; anlamak, sevmeyi unutmaktır."
Pessoa kendi içinde politikası, partileri, devrimleri olan bir devlet kurmak isteyen ve bu devletin Tanrısı olmak isteyen, bir ben. İçeride bir Ben Devleti kurulacak, Ben Devletinin Tanrısı da Pessoa olacaktır. Başkaları ve hakiki Tanrının yeri, dışarısıdır; onlara içerideki Ben Devletinde yer yoktur. Bu durumu narsisizmle, megalomanlıkla açıklamak doğru değildir. Diyebiliriz ki yitik bir ben'in bütün çıkış yollarını unutma çabası, acınası ve muazzam çırpınışları.
Pessoa Huzursuzluğun Kitabı'nda bütün ben'lerini dostça savaştırır; amaç kendini dışarıdan, ötekilerden uzak tutmaktır. Çünkü biliyordur ki ben'lerine Tanrının koruyucu elbiselerinden giydiremeyenler er-geç başkalarına muhtaç hale gelecektir. Pessoa hiç başkasına muhtaç olmadı. Başkasına muhtaç olmamak için, içindeki ben'lerini dostça savaştırdı. Her defasından kazanan, onun yalnızlığı oluyordu. Onun bütün çabası, yalnızlığını güçlendirmektir. İçeride dışarıda yalnız olduğunu biliyordu.
Sonuç olarak Pessoa'nın sırrı nedir? Pessoa Huzursuzluğun Kitabı'nda bize neyi anlatmak istemektedir? Bu sorulara onun sözleriyle cevap verelim: "Kendimi her bir şey olarak düşleyebilirim; çünkü hiçbir şeyim." Bu cümleyi yazımızın başlığı bağlamında şöyle yorumlayabiliriz: Ben kendimin Tanrısıyım; hiçlik benliğimdir, benliğim hiçtir."
Fernando Pessoa
Huzursuzluğun Kitabı
Çev. Saadet Özen
Can Yayınları
675 sayfa
İstanbul, 2022
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 25.12.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 22.09.2024 14:55