Rojin: Ben ve Öteki - Levent Bilci

Büşra Nur Karaarslan, kitaphaber okurları için kaleme aldı.
"Heyyy, ne duruyorsun be, at kendini denize!
Geride bekleyenin varmış; aldırma!
Görmüyor musun, her yanda hürriyet
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol
Git gidebildiğin yere" (orhan veli)
Sınırlar ve pasaportlar. Sonra korkular; umutlar, düşünceye vurulan prangalar, özgürlük söylemleri her kafanın. Ve klonlanan fikirler; kekeme replikler, sürüyü terk edeni kurt kapar saçmalıkları… Sürüden ayrılmamayı, tabiri caizse kuzuluğu ülkemin insanlarına telkin eden hiç de sığ olmayan sular.
"Gitmek gerekir bazen gözyaşı kadar uzağa. Gitmek gerekir bazen gözyaşından da uzağa" şeklindeki film repliği; rahatsız edici ruhsal bunalımlar ya da iç gıcıklığı değildir bu sefer göçün sebebi. Taşı toprağı altın kentlere göçün sebebi; doğacak çocuklara terörden ve çobanlıktan uzak bir gelecek vermektir. Ve baba Şerafettin kafasına koyduğunu yapacaktır; onun için ölmek var, fikrinden dönmek yoktur. Karısı Yurdanur güngörmüş bir kadındır. Uzun zaman bekledikleri ve doğmayan bir çocuğa yıllar sonra gebe kalmışlığın verdiği huzurla, kocasındansa vatanını, toprağını kaybetmeye rıza göstermiş; boyun eğmiştir evinin reisine. Evin dağlara vurgun oğlu Çetin, Asabi ve müstakbel avukat kızı Rojin, ve Galatasaray lisesi bursluluk sınavlarını çalışmadan kazanan zeki oğlu Ajar. Ajar'ı itip kakanlara karşı Ajar'ın savunma psikolojisi ile yoğun ders çalışmaları; kendisi gibi 13 arkadaşı ile Liberte isimli bir grup kurması ve okula yeni gelen idealist öğretmen Noyan'ın amacı sırf eğlence olan bu gruba çeki düzen vermesi; grubu adam etmesi. Ve bir veli toplantısında Rojin'nin Noyan'a bağırışları: "Kardeşimi Türklere hizmet için kullanmazsınız! O asil bir Kürt olarak dağlarda davamız için savaşacaktır!"
…
Kitap halen Harran Üniversitesinde doçent olarak görev yapan Levent Bilgi hocamızın Deneme-Roman tarzında okuduğum ilk eseri. Adından da anlaşılacağı üzere işlediği konu günümüz Türkiye'sinde başörtü sorunu ile bayrak yarıştıran Türk/Kürt çatışması. Malum herkesin bir dini var. Rahipler tanrıya taparken, Müslümanlar Allah'a sığınıyor. Sanatçılardan biri "benim dinim tiyatro" derken; bir diğeri şarkılarında kadına tapabiliyor rahatlıkla. Öküze ve güneşe tapanlarda var tabi de bu bizim konumuz değil. Halkların dini olduğu gibi rejimlerin de asıllarından kaçmalarına ve laiklik söylemlerine rağmen dinleri var. Mesela Cumhuriyet'in dini milliyetçilik. Kitap; insan hayatından aldığı en doğal karelerle cumhuriyetin dininin milliyetçilik olduğu vurgusunu biz okuyucularına başarılı bir dille sunuyor.
Nasıl oluyor da yüzyıllar boyunca omuz omuza vatan savunması yapan iki halk birbirine bu kadar düşman kılınıyor? Hele ki üstadım dediğim Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin koyu bir Kürt benim de Boşnak/Türk karışımı olduğumuzu düşündüğümde bu anlamsız kavganın dinimizle bağdaşmayacağını görmem hiç de zor olmuyor. Bunu idrak edince İnsanlara değişik dillerde acıyorum. Değişik dillerde de olsa öfkem; gözyaşının rengi hep aynı kalıyor. Dağda kim vurulursa vurulsun ölenin ardından ağlayan kadının adı lügatlerde; Türk ya da Kürt değil ANNE oluyor.
Tuhaf olan şu ki bana bu satırları yazmamda vesile olan şahıs; yani bana ilk defa "Ali ata bak"ı kalemle yazmayı öğreten adam. Yani Kürdî ve Türkî türküleri bana öğretirken zevkle gülümseyen o adam, ilkokul birinci sınıf öğretmenim, bu kavgadan hiç söz etmemişti, unutmuş olamazdı değil mi? O esmerdi; O doğuya ait. Ben sarışındım ve batıya ait. Aramızda herhangi bir sorun yoktu; ben onu çok saydım ve o beni çok sevdi. Saygı ile sevgi sırayla çıktığımız bir merdivenin bizi huzura taşıyan basamaklarıydı. Ne zaman lise yıllarına geldik biz bilgisizliği oynayıp okuldan eve evden okula gidip gelirken bazıları bazılarının ocağında mangal tüttürdü. Sınıfımızda hararetli tartışmalar yaşanırken bazıları ile bazıları arasında, biz inanan gençler susmayı tercih ettik. "Mesuliyetini taşıyabileceğin fikrin adamı ol" dedi Tanpınar okuduğumuz kitaplarda; biz dinimizin adamı olmayı tercih ettik; bu sebeple konuşmamayı yeğledik yeri ve zamanı gelene dek.
Şimdi kitaba bakıyorum da bizim yaşadıklarımızla Rojin'in yaşadıkları pek de farklı değilmiş. Birileri bir masal uydurmuş, o masalda bir Kürt kızı bir düş görmüş. Gördüğü düşte silahlar, bombalar, Amerikalı Adela ve tarihçi babasını esir alışı, kardeşinin öğretmenine Türk olmasına rağmen âşık oluşu, hapse girişi, iyi halden 8 ayda çıkması. Bu düşte gerçek Müslüman oluşu varmış en önemlisi. Allah'ı bilmesi ve tasdik etmesi. Gördüğü düşte Rojin aslında Berfin'miş, Avjin'miş; Berivan'mış. Bazen Dicle'ymiş; Heja'ymış, Zilan'mış. Ama en çok da romanı zevkle okuyan Büşra'ymış. Bu yüzden kitaba bu kadar ısınmış okuyan belki de. Bu yüzden bu kadar hayattan; bu yüzden bu kadar bizdendi Rojin demiş tavsiye niyeti ile verirken birilerine.
Kitapta belki yazar belki de editör kaynaklı olduğu kesin olmayan özne yüklem uyumsuzluğundan kaynaklanan birkaç anlatım bozukluğu ve noktalama hatası dışında, görsel bir hata bulamadım ben. Hizblere ayrılmış kısımların başında, değişik şahıslara ait alıntılar yapılması kitabı kitaplıktan çıkarıp Rojin'in yani bir genç kızın gizli defterini okuyormuş hissi uyandırmış okuyucuda.
Okuyucunun kitap hakkında söyleyebileceği en önemli söze gelmiş sıra; masal bitmiş, gerçek dünyaya dönmüş herkes: Dün Ankara'da 3 kişinin ölümü 34 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda Rojin'in hiçbir suçu yok. Annesinin de… Teröre lanet etmekle de işin sonu yok; sırf Kürt diye insanları ötekileştirmekle de. Bu sorunu tek çözecek şeyin kesinlikle ve kesinlikle Osmanlıda da görülen Ümmetçilik fikri olduğu gerçeğini herkes biliyor da kimsenin işine mi gelmiyor ne? Ya da işin içinde ne var? Derin Devlet? Amerika? Yüksek kazançlar? … Sanırım susmazsam bir hafta önce Rus bir ajan tarafından İstanbul'da öldürülen 3 çeçen mücahit gibi olacak sonum. İyi insanlar iyi atlara binip ötelere giderken; birilerinin birilerini ötekileştirme umutları da yavaş yavaş suya düşerken, sadece dua etmek pay biçiliyor hissemize…
Allah Vatanımızı ve ırkını değil, imanını kısas aldığımız kardeşlerimizi korusun.
Selam ile…
Rojin
Ben ve Öteki
Levent Bilci
Nesil Yayınları
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 26.09.2011 11:24 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 11:06
gerçekten merak ettim bu kitabı büşra, çok güzel anlatmışsın yüreğine sağlık...
Teşekkür ederim Fatmanur.. Okumanı şiddetle tavsiye ederim.. Şu sıcak olaylar soğumadan tam zamanında okunması gereken bir roman..
en kısa zamanda levent abiyle bir söyleşi gerçekleştireceğim inşallah...milliyetçilik safsatasını ümmet bilinciyle yoketmeye çalışan iyi bir roman...
çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim
Teşekkürler..
EY VİCDAN...EY VİCDAN...ÇIK ARTIK ORTAYA DA YIK BİZİ,KEMİKLEŞMİŞ FİKİRLERİMİZİ KIRARAK KEMİKLERİMİZİ YOK ET,HİÇ BİR YERE SIĞDIRAMADIĞIMIZ KAFALARIMIZI AYIR VÜCUTLARDAN,EN BÜYÜK BAYRAĞIN KİMİN OLDUĞUNA BAKAN GÖZLERİMİZİ OY,VİCDANI ÇAĞIRIRKEN BİLE ŞİDDETE BOĞULMAMA SEBEP NE VARSA ARTIK ONUDA YOKET,GEL EY VİCDAN,DÖN ARTIK DÜNYAYA,HANGİ KIYIMA DAYANMAYIP GİTTİYSEN BURALARDAN,GEL EY SEVGİLİNİN İZNİ İLE GEL BU TOPRAKLARA