Sağlam Bir Takıntıdan Daha Güçlü Bir Silah Yoktur

Alman dilinin tanınmış yazarları arasında olan Stefan Zweig’in; şiir, öykü, roman, biyografi, deneme, monografi gibi çeşitli türlerde kaleme aldığı çok sayıda eseri bulunmaktadır. En bilinen kitaplarından biri ise “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” dur. İlk kez 1922 yılında yayınlanan uzun öykü türünün bir örneği olan kitap “mektup” formunda kaleme alınmıştır. Eser, görsel sanat dallarının da ilgisini çekmiş ve 1948 yılında beyaz perdeye uyarlanmıştır. Sonrasında çeşitli tarihlerde versiyonları yapılmış, 1975 de ise tek kişilik oyun olarak operaya adapte edilmiştir.
Çocuk yaslarından itibaren âşık olduğu adama olan sevgisini anlatan bir kadının yazdıkları kitabın konusunu teşkil etmektedir. Aşkından deli divane olan kadının hayatındaki dönüşümler ve çevresindeki insanların bu dönüşüme olan etkileri anlatılmıştır. Platonik çocukluk aşkının bir yetişkin aşkına dönüşmesi ise mektubun ana temasıdır. Çocuksuluktan yetişkinliğe, kadınsılıktan çaresizliğe doğru yol alan dönüşümle, saplantılı bir aşkın hayatın gerçeklerine eklemlenmeye çalışılması detaylandırılmıştır. Çocuk masumiyetindeki aşkın acısıyla yetişkinlikteki tutkulu aşkın acısı arasındaki farklara tüm ayrıntılarıyla yer verilmiştir.
Platonik Aşk
Tanınmış bir roman yazarı olan Bay R.’ye doğum gününde isimsiz bir mektup gelir. Mektup; “Sana, beni asla tanımamış olan sana.” cümlesiyle başlamaktadır. Mektubun yazarı, uzun yıllar önce aynı apartmanda yaşadıklarını ve kendisine sevgi beslemeye başladığında on üç yaşında olduğunu adını bildirmekten kaçınarak kendisini tanıtır. Sık sık “sevgilim” hitabını kullanarak hayatının uzun bir döneminde tek amacının kendisiyle tanışmak olduğunu bildirir. Beklenen gerçekleştiğinde bir kafede kahve içtiklerini sonrasındaysa rutine bağlanmamakla birlikte uzun aralıklarla birkaç kez daha görüştüklerini ve bu görüşmelerin hiçbirinde kendisini hatırlamadığı için hissettiği hüznü sözlerine ilave eder.
Bununla birlikte bu buluşmalar sonucunda bir çocuk dünyaya getirdiğini, bin bir zorlukla çocuğunu büyüttüğünü ve grip salgınında onu yitirdiğini anlatır. Aşkının derinliğini ve aşkının meyvesi olan çocuğunun varlığını sevdiği adamdan gizlemesinin sebeplerini tek tek sıralar. Yıllarca büyük bir aşkla sevdiği adamın her karşılaşmalarında kendisini hatırlamasını umut ettiğini, hayatının tek gerçek beklentisinin büyük aşkı tarafından hatırlanmak olduğu açıklar. Yılların muhasebesini yaptığında çok üzgün olduğunu bildirir. Bay R. Mektubu okuduktan sonra hafızasını zorlar. Mektupta bahsi olan yıllar öncesinin komşu çocuğunu, kahve içtiği genç hanımı, gece kulübündeki çekici kadını hatırlamak istese de bu mümkün olmaz. Eser, yazarın kadını hatırlamaya çabalaması ve hatırladığı parçaları birleştirme isteği ile son bulur.
Kitap Üzerine Birkaç Not
Avusturya kökenli Zweig, Nazilerin Avrupa’ya yayılmasından korkarak farklı ülkelerde yaşamış bir yazardır. En son Brezilya’ya yerleşmiştir ve yaşadığı büyük korku sebebiyle eşiyle beraber intihar etmiştir. Eserlerinin pek çoğunu bu korkunun gölgesinde kaleme alan yazarın, yoğun bir şekilde hissettiği umutsuzluktan olacak; üstü kapalı veya aleni şekilde intihar ve ölüm psikolojisini sıkça kitaplarına konu etmiştir. “Bir Çöküşün Öyküsü” ve “Amok Koşucusu” adlı eserlerinde olduğu gibi “Bu mektup sana ulaştığında ben hayatta olmayacağım.” cümlesinin bulunduğu bu kitabının da intiharla son bulduğuna işaret etmektedir.
Tutku, aşk, saplantı, melankoli, ölüm gibi temaların işlendiği kitap, karşılıksız bir aşkın yaşatabileceği yıkımı gözler önüne sermektedir. Ruh dünyasını ve varlığını platonik aşkı üzerinden şekillendirmiş bir kadının psikolojik durumunu böylesine incelikli anlatanın bir erkek yazar olması dikkat çekicidir. Bu durum, yazarın cinsiyet ayrımı gözetmeksizin insan psikolojisine dair derin birikiminin aynası gibidir.
Kitabın bir kadın bir erkek iki başkarakteri vardır. Yıllar boyu sevmiş olduğu adama hayatının özetini bir mektupla bildiren kadının adı hiçbir satırda yer almaz. Erkek başkarakterin adı ise sadece “R” harfi ile anılır. Yani okuyucu onun da adını bilmez. Hatta bu hikâyede ilginç olan bir nokta ise; başkarakterlerden erkek olanın rolünün büyüklüğünden ve öneminden haberdar olmayışıdır.
Kolay okunsa da unutulması oldukça zor olan eser, okurun aşkın niteliğini sorgulamasına sebep olmaktadır. Tek taraflı yaşanan bir aşkın inanılmaz yıpratıcı hüznüyle “Böylesi bir aşk var olabilir mi?”, “Bir insan böylesine sevilebilir mi?”, “Bir hayat hiç tanınmamış birine adanabilir mi?” gibi soruları akla getirmektedir.
Sonuç
Marjinal karakterler tasarlayarak onların ruh dünyasını anlatmakta usta olan Zweig, “mektup” un farklılaşan bir formda kitaplaştırabileceğinin en güzel örneklerinden birine bu eserinde imza atmıştır. Bazı yerlerde insanın içini acıtan, bazı yerlerdeyse insanın içini ısıtan bir kitaptır “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu”.
“Sağlam bir takıntıdan daha güçlü bir silahın olmayacağı” söylevinin bu kitap özelinde doğru gibi görünmektedir. Bu sınırlı kabulün devamında ise şu söylenebilir; eğer aşk diye bir şey varsa o aşk bu kitabın içindedir.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Stefan Zweig
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
31 sayfa
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 14.04.2021 14:00 - Güncelleme Tarihi: 14.04.2021 15:29
Titiz bir çalışma ve doyurucu bilgiler için teşekkür ederim.