Sahafiye 2: Kültür Üzerine Bir Kitap
Kültür kelimesinin kaderi de şiirin makûs talihi gibi. Çünkü hakkında neredeyse herkesin değerlendirme yapılabileceği bir kelime sınıfına giriyor ya da topluca bu zehaba kapılmışız. TDK, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü; hars, ekin şeklinde tanımlamış kültürü. Başka tanımlar da var tabi. Bazılarını alalım buraya:
a) bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının toplamı.
b) toplumların ya da milletlerin kendilerine özgü olan maddi ve manevi değerlerine kültür denir. Ayrıca gelecek nesillere aktardıkları her türlü düşünce ve fikir… Baz aldığımız ve almadığımız tanımların neredeyse hepsinde ortak odak "değerler" olarak açıklanmış. Bir tanımda "duyuş ve düşünüş", diğerinde "kendine özgülük" öne çıkıyor. TDK tanımında ise egemenlik. Milletin duyuşdüşünüş şeklinin kendine özgü oluşu ve egemen bir topluluk temel alınabilir o halde. Egemen olmayan toplum da başkasının kültürü altındadır. Dolayısıyla istiklali olmayanın kültüründen söz edemeyiz. En azından söz edemezdik.
Bu yazıda ele alacağımız kitap Hilmi Yavuz'un son baskısı 1987 yılında Kültür Üzerine adlı kitabı. Bu kitap malumunuz sahada önemli bir açığa karşılık gelmektedir –kültür üzerine herkes konuşur ama yazan pek azdır- ve baskısının olmaması hasebiyle de sahafiye bir ürün haline gelmiştir. Bu kitapla ilgili değerlendirmemizi yukarıdaki açılış niteliğindeki metin eksenli yapacağız her zaman olduğu gibi.
Hilmi Yavuz malumunuz kültürümüze öyle ya da böyle katkı sunmuş birisidir. Kısaca onun kültür biyografisine bakalım: İkinci Yeni şiirinin bir şekilde devamıdır çoğu çağdaşı şair gibi. İmge üzerinden şiirini kotarır. Gelenekle moderni kaynaştırma eğilimi olan, şekil ve özü dengelemeye çalışan bir şiir yazdı. Mistisizmi tasavvufla harmanlayarak kültürel şiire ulaştı. Bu harmandan kaynaklı kendine özgü bir kelime haznesi geliştirdi.
Kültür Üzerine kitabının sunuşunda şu notlar var:
Kültür Üzerine'nin bir bütünlüğü var. Yazıların, özellikle dipnotlarındaki göndermelerle birbirlerine bağlanmalarına önem verdim. İstedim ki, Kültür Üzerine, belirli bir sorunsalı kuşatsın. Doğu/batı sorunsalını derinden kavramış olduğunu düşündüğüm fikir adamlarına, Ahmet Hamdi Tanpınar'a, Hilmi Ziya Ülken'e ve Kemal Tahir'e ağırlık verilmesi bundan dolayıdır.
Kültür Üzerine kitabının ilk yazısında cumhuriyetin ilanından sonra Türk düşüncesinin uzun süre "çağdaş uygarlık düzeyi" nitelemesi-tanımı ya da ön kabulüyle "batı-batıcı" bir dünya görüşünün egemenliği altında kalması bağlamındadır. Batı-batıcı yaklaşımı kitabın ilk önemli notu olarak sunması, kitabın nereden doğup nerede büyüdüğü üzerine fikir vermesi açısından ilginç olup malum not şöyledir: "Cumhuriyet ideolojisi, fikir alanında kültürün laikleştirilmesi diye tanımlanabilecek pozitivist düşüncenin bir varyantı sayılabilir." Bu önemli bir tespit elbette. Bu topraklardaki önemli değişimin kaynağına dair tespitler, gelinen ya da istenmesine rağmen gelinemeyen hedef noktalar için bir tür anlama çalışmasıdır. Benzer çalışmalara dair görüşlerini de yazar elbette:
"Batı uygarlığının temelini Orta Asya'nın otokton halkı olan Türklerin hazırladığı konusundaki aşırı yeni-ulusçu tez, bilimsel doğrulardan uzak bir duygusallığa dayandığı için bir yana bırakılmıştı. Ataç, bu tezi (buna 'aşırı partikularist tez' diyorum) olumsuzluyor ama Batı kültürü varken ulusal bir senteze gitmenin gereksizliğini savunarak, bu kez, aşırı üniversalist bir tezi kesinlemiş oluyordu. Ataç'ın kültür anlayışı, Batı kültürünün evrenselliği düşüncesine dayanmaktaydı; evrensel bir kültürün değerlendirilmesi söz konusu olunca, ulusal bir senteze, Türk kültürü açısından özgün, sui generis yapılara gitmek….gereksizdi." (s. 14)
Ziya Gökalp'in Türk kültürü ile ilgili görüşlerine atıflar yaptığı bağlamın devamı olarak "Ulusal kültürü temellendirmek için tutulacak yol, dünden bugüne gelmek değil, tam tersine, bugünden düne gitmektir (Sayfa 16)." Demektedir. Durumu Türk kültürünün çıkış-hareket-istinat noktası olmaması tarafıyla da görmekte ve şu tespiti yapmaktadır: "Türk kültürünün kökenlerinin araştırılması, ancak bir dünya görüşü içeren bir temellendirmeye varılması amacını taşıdığı sürece, anlam kazanır (Sayfa 16)." Ziya Gökalp'in Türk kültürü ile ilgili görüşlerine temel aldığı dini ve milli bağ dolayısıyla Ahmet Ağaoğlu tarafından "Medeniyet tarz-ı hayat demektir. Hayatın kaffe-i tecelliyatını, maddi ve manevi bütün şuurunu o mefhum içine ithal etmelidir (Sayfa 19)." şeklinde karşılık verildiğini de medeniyet tartışmalarının teknik olarak o dönemde de yapıldığını bu vesileyle öğreniyoruz. Söz dönüp yerli-milli olmaya eviriliyor. Bu hususta da tespit ve öneri getiriyor yazar: "Hilmi Ziya Ülken'in kendimizi bulma konusundaki önerisi şudur: Batılılaşma yolunda Latin-Yunan mihverine doğru ne derecede gidilebileceğini tayin etmeli, ama aynı zamanda, gözümüzü modern dünya zaviyesinden ayarlayarak, mazimizi, İslam din ve medeniyetini o bakışla tetkike girmeliyiz (Sayfa 25)."
Kitapta yazarın değişik konularda ilginç derlemeleri var. Bunlardan biri de Tanpınar'dan aktardığı "Yahya Kemal'in dolayısıyla da Tanpınar'ın ideal toplum anlayışı" eksenindeki bakış açısını "Huzur" romanına atıflar yaparak aktarıyor.
"Tanpınar'a göre emek, belirli bir çalışma disiplininin getirdiği iş eğitimine bağlanır. Bu eğitimse, insan ruhunun kötülüklerden (eski deyimle, 'nefs-i emmare'den) arınması ile sabır ve sebata dayanan bir ahlak sorumluluğunu da birlikte getirir (Sayfa 39)"
Tabi diğer taraftan da hazır konuya girmişken Türk romanı ile ve bizatihi roman tekniğiyle ilgili aktarımlar ve Türk "aydın" tipinin temel meselelerine giriş yapıyor. Huzur romanından önce, Türk romanının verili bir söyleme dayandığını, Huzur romanında ise ilk kez üst söylem –meta discourse kullanıldığını anlatıyor. Açıklama şöyle devam ediyor: "Roman karakterlerinin, sorunsal (problematik) kahramanlara dönüşmesine olanak vermeyen söylemler bunlar." Tanpınar, Mümtaz bağlamında şöyle koyuyor bu sorunsalı: "Benim diyebileceği ve kendi başına bir hayatı yoktu. Hep tezad halinde ve birbirini kovalayan çehrelerin ikliminde yaşıyor, onlarla düşünüyor, onlarla görüp duyuyordu. İkiz bir ömrü yaşıyordu. Cennet ve cehennemi beraberinde gezdiriyordu. 'Bu iki haddin' arasında uçurum kenarlarında şiddetli uyanışlarla dolu bir somnanbül hayatı vardı. Zaman olurdu ki, bütün hayatı sadece kaçışlardan ibaret kalırdı." Mümtaz'ı bu iki haddin arasındaki uçurumda konumlayan, Türk aydınının sorunsalı: Doğu/Batı sorunsalı." (s. 63-4)
Yazar Türkiye'nin kitle kültürünü bir yönüyle tarif eden pek çok meseleye değiniyor. Kitabın bir bölümünü şöyle formül haline getirmek mümkün: aydın-lümpen eksenli bir formül bu. Bu formül bir zevk skalası gibi kurgulanmış yazar tarafından. Yaşama ve eğlenme biçimleri de bu formülü anlama şekillerinden biri. Bu bağlamda yazar içki çeşitleri eşliğinde (bira, şarap, rakı,viski vb.) insanlardaki sınıf bilincini hatta hiçbir kesim dahil olmamayı açımlıyor. Bir örnek: "Bir lumpen, kendini hangi konumda, nasıl görüyor? Ne köylüdür lumpen, ne kentli. Ne Doğuludur lumpen, ne Batılı… Sınıfsız ve tarihsiz olmanın belirlediği bir konumda görüyör kendini lumpen: Ne o, ne öteki. Türk lumpeni hem kırsal kültürü hem kentsel kültürü, hem Doğu kültürünü hem Batı kültürünü olumsuzluyor. Onun yaşam ve kimlik imajını belirleyen bağıntı budur: Ne o, ne öteki.(Sayfa 101)" İçki meselesiyle bağ bu noktada kullanılıyor: "Her köşebaşında bir birahane açılıyor. Neden bira? Bira, Türk lumpeninin simgesi olmaya yatkın bir konumda. Çünkü ne Doğulu, ne de Batılı bir sınıfsal tarihi var biranın (Sayfa 101)"
Tarz-ı hayatın bir yönü olan eğlence kültüründe değişimler ya da yeni gelişmeler ışığında şu değinileri yapıyor Hilmi Yavuz: "Türkiye'de eğlence endüstrisi, bir yandan batı'da olduğu gibi kitleselleşirken, öte yandan da, 1980'lerden başlayarak kadın mı erkek mi oldukları belirsiz bir grup (transvesti mi, hermafrodit mi? transseksüel mi?) gazinoculuk endüstrisinin baş köşesine oturdu. Bülent Ersoy, Talha Özmen, Savaş Sökmen vb. bu anlamda lumpenliğin…. simgesi oldular (Sayfa 102)"
Aydın-münevver-entelektüel meselesine sözü getiriyor Yavuz. O kısımda batı tipi Türk aydınını ele alıyor: "Öyle diyor Deleuze: belli kodlardan kaçarak aynı yerde kalmak için göçebeleşenler. Türkiye'de batı tipi aydının da yapmak istediği bu: aynı yerde kalarak kodlardan kaçmak istiyor. Ama kaçıyor mu gerçekten? Sakallı Celal'in ünlü sözünü anımsa: Türkiye hep doğuya giden bir gemi gibidir ki yolcuları batıya doğru koşar. Batı tipi Türk aydını bu anlamda gerçekten bir göçebe değil. Kodlardan kaçamıyor ki! Ne denli batılılaşmaya kalksa, o denli doğulu kalıyor. (Sayfa 120)". Aydın meselesine gereği kadar yer vermek adına konunun her yönünü inceleyen, görece eski ve yeni kuşak kıyaslaması içeren son bir alıntı yapalım Hilmi Yavuz'dan:"Bana öyle geliyor ki, 60'dan önceki kuşak, yani daha önce adlarını saydığım fikir adamları (Tanpınar, Hilmi Ziya, Mustafa Şekip vb.) sorunlara daha global olarak bakan insanlar idiler. (Sayfa 125)." Bu kitap bağlamında başka bilgiler de edindim şahsen. Mesela aynı adla Emre Kongar'ın da bir kitabı olduğunu ve Hilmi Yavuz'un aynı ismi kullanmasının etik yönündeki sıkıntıyı, 12 Eylül sonrası oluşturulan baskıcı anlayışa boyun eğdiğini, Nurettin Sözen'in İstanbul Belediyesi'ndeki kültür işlerinden sorumlu daire başkanı olarak, dinci bir gazetede (Zaman) köşe yazarlığına başlaması… (https://www.kongar.org/medyanotu/269_Hilmi_Yavuz_Hilmi_Yavuz_a_Karsi.php).
Sonuç olarak sosyal değişimleri kültürel değişim ve gelişme ekseninde değerlendirmelere kapı açabilecek bir kitaptan söz ediyorum. Konuyla vasatın üstünde ilgisi olanların, son iki asır boyunca Türk yaşantısındaki durdurulamaz, hızlı ve çılgınca değişmenin bir ucundan yakalanmasına yönelik olarak, sahaflarda bulup ücretini ödeyip okumaları gereken bir kitap. Hilmi Yavuz külliyatı açısından temel teşkil eden bir kitap "Kültür Üzerine". Okur için ise önemli bir kaynak. Kitapla ve kültürle kalın. Çünkü güncelin büyülü ilkelliğinden sizi kurtaracak şey o.
Kültür Üzerine
Hilmi Yavuz
Bağlam Yayıncılık
1987
İstanbul
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 22.02.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 16.02.2024 00:59