Sahafiye 6: “Dilin Gücü” Dilsizliğin Öcü
Ancak konuşmasını bilen susmanın saltanatını kurar. N. Uygur
"Dilin Gücü" dille ilgili yazılmış felsefi denemelerden oluşan bir kitap. On bir bölüm ve 128 sayfa. Dili hem yaşantı hem çeviri hem susku bağlamında incelemiş Nermi Uygur. Yazarın anlattığı durumla ilgili paranteze alınan açıklamaları, tepkileri kitabın okuru açısından belli belirsiz bir hoşluk oluşturuyor. Dili öztürkçe salgınından etkilenmiş ama görece anlaşılır. Akıcı da derdim elbette ancak ortalama okurun tekrar tekrar okumasını gerektiren cümleler var. Akıcılığı bozan kullanımlar çok fazla ve öztürkçe kaynaklı. Ben daha çok cümle kurma ya da kuramam akışkanlığı diyeceğim. Aklın sürat ettiği kelimeleri tercih etmek her zaman önemlidir. Mesela, "her kez" kullanımı… "Defa, kere, sefer" anlamlarında olduğunu ilk okuyuşta fark etmek zor. Onun dilinin, okuru yoran bir yanı olduğunu, okurun dil mantığına bir miktar aykırı oluşundan anlıyorsunuz. Şükür ki denemeler çok uzun değil.
Yazarın dil anlayışını göstermesi açısından, kurduğu zorlamayla malûl, bu kitabın sebebi telifine dair açıklamasında geçen bir cümleyi alalım buraya: "Yazarlık gündemimin baştan beri en başında yer alan dili dile getirmeye yönelik bir dil yapıtı." Böyle bir cümlesi olan kitabı okumak için büyük bir sabır gerekiyor. Dilin felsefesini yapmak elbette dilin mantığına vakıf olmayı gerektirir ama hak getire. Türkçeyi bu kadar önemsemeye rağmen Türkçe mantığına bu kadar uzak olmak anlaşılır şey değil. Bu olsa olsa yazarın Almanca üzerinden kendini gerçekleştirmesi olarak tevil edilebilir. Editöryal hatalar işin bir parçası, bu kabulle şu sonucu alıyoruz: yazım ve basım hatalarını göz ardı etmek şartıyla ve içten-samimi üslubu kitabı kısmen okunabilir kılıyor.
Kitabın bir tür felsefi deneme olması, bir otomatizm oluşturmuş. Yazar denemelerde kurala uyarak içe dönük davranmış ve kendi kendisiyle konuşur gibi bir üslupla yazmış metni. Yazar Felsefe akademisyeni, bu durum onun düşünce ve kültür zenginliğini metinlerin içerisinde bir resme güzellik katan imgeler gibi serpmesini sağlamış.
Nermi Uygur, Cumhuriyet döneminin önemli filozoflarından. Galatasaray Lisesi Latince bölümünü bitiren Uygur, daha sonra İstanbul Üniversitesinde (Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü) ve Köln Üniversitesi'nde okumuş. Felsefe doktorası sonrası İstanbul Üniversitesi'nde çalışmış. Fransızca, Almanca ve İngilizce yayınlar yapmış.
Nermi Uygur'un Türkiye'de tanınmasını sağlayan etken, filozofluğu "denemecilik" üzerinden de yapmasıdır. 22 kitap yazan Nermi Uygur'un önemli bir özelliği, bahsettiği konudan çok o konuyu sıcak, insani bir üslup ve bakışla işlemesidir. Uygur, okuru anlattığı konuya çekme hususunda mahirdir. Bahsedilen konu hakkında okura sorgulama fırsatı verir. Yazdığı eserlerle bir yandan ülkemizde felsefeyi tanıtıp, sevdirmekle kalmaz aynı zamanda edebiyat ve sanatın birçok alanında kalem oynatarak düşünce dünyasının gelişmesine katkı yapar.
"Dilin Gücü" ilk olarak 1962 yılında yayımlanır. Özellikle o günlerde çok dikkat çekici bir çalışmadır. Çünkü o döneme kadar mesele dil felsefesi değil dil tercihine dönüktür. Kitapta dil felsefesi üzerine o döneme kadar yapılan tartışmaları gündem eder. Çokanlamlılık, dil felsefesi ve çeviri üzerine bir kısmı hala geçerli cümleler yazar. Kitabın ilk yazısı "Anadilin Bağlayışı" adını taşır. Bu yazıda ilginç noktalar var. İlki Avrupa'ya giden Türklerin genel durumu, kendi dili ve kültürüne yabancılaşması ve bu yabancılıktan bir anda "şak" diye kurtulmasının (bir anısı eşliğinde) anlatımıdır. İkinci husus insan ve dil arasındaki ilişkiyi aktarırken takındığı tavrın içtenliğidir. Bu noktada üslup oldukça sıcak ve samimidir. Onun bu yazısından sonra vatanın Türkçe (kuru ve bozuk olsa da dil) olduğunu yeniden algılar insan.
Nermi Uygur "Güçlü" adlı denemede dilin gücünü tartışmaya açar. Dilin gücünü anlatırken bir noktaya özellikle dikkat çeker: dilin gücünün kötüye kullanılması… Böyle durumların dil karşısında güven kaybına sebebiyet verebileceği öngörüsünü ekleyerek, dile güvenmek gerektiğini vurgular. Bu durumun karşıtını da şu örnekle açıklar: Yerinde kullanılan bir söz kadar insanı mutlu kılan pek az şey vardır. Usta ozanlar, ünlü kumandanlar, örnek devlet yöneticileri başarılarını çokça dille iyi geçinmeye borçludur. (s. 29).
Çeviri dilini konu edindiği denemesinde "Çeviri, ilk dilin dile getirdiğine yabancı kalmamakla birlikte kendi dil-ortamının gereklerine de uymak zorundadır."(s. 37). Bu alıntı hem çeviriyle hem de yazarın dili kullanımındaki kuruluğa örnektir. Cümleden, "tercüme yapmanın o metni adeta yeniden yazmak anlamına geldiği anlamına ulaşılıyor. Başka bir cümlede; "Her dil-çevirisi varlığa ilişkin bir yönelme olanağıdır" (s. 39) ifadesiyle dil ve çevirinin hayatımızdaki öneminden, varlığa-ontolojiye bir yaklaşma şekli oluşundan bahseder.
Dilin hayattaki önemini anlatırken "Dil bir bakış, görmede bir tutum, belli bir algılama biçimidir" (s. 84) ifadesiyle, önce kavrama biçimlerimizin dille ilişkisini, sonra da açıktan anlam kavramını açımlar. Hemen bütün denemelerinde anlamdan ve "anlamın anlamından" söz eden yazar, anlam kendisi de dâhil hiçbir kelimenin tek bir anlama indirgenemeyeceğini, hapsedilemeyeceğini belirtir. Zaten ortalama dil algısı da bunu gerektirir. Çünkü "bir kelime=bir anlam" kurgusuna sahip dil mantığında sanat ve bilimin gelişebilmesi milyonlarca kelime olmasını gerektirir. Bütün o kelimeleri bilmek de yetmez her nüansını hatta vurgusunu kavramak gerekir. Misal Çince ve diğer tek heceli diller. Türkçe üzerinden düşünürseniz anlam çok kelime az formülüyle karşılaşırsınız. O sebeple her şairin beher kelimeye birden fazla anlam yüklemesi elzem hale gelir.
Kitabın bende bulunan nüshası 1989 Ara Yayın etiketini taşıyor. Üçüncü baskı. Başka yayınevlerinden de baskısı var. (YKY). Ancak benim açımdan elimdeki nüsha 35 yıllık ve tam bir sahafiye.
Sonuç olarak: kitabı okumak oldukça zor oldu. İmlasının, dizgi/baskı hatalarının bunda rolü olsa da benim açımdan mesele esas olarak kullanılan dildi. Bu dili ciddi şekilde bozuk ve kuru bir Türkçe olarak gördüm. Anladığım kadarıyla hem yeni baskılarda güncelleme yapılmamış, (düzeltme var) hem de orijinale sadık kalınmamış. Anlatımı oldukça sıkıntılı. Tuhaf ve yeni cümleler kurmuş yazar. Akışkanlık yok. Anlam akışı söz konusu değil. Türkçeyi yeni öğrenmiş birinin cümleleri gibi anlatımlarla karşı karşıya okur. Bu durumu, yazarın Almancaya olan ilgisinden dolayı Türkçesinin arka planda kalması şeklinde okudum. Dil felsefesi için kendi dilini bilmek önemlidir. Kitabın adından kaynaklı beklentileri tam olarak karşıladığını söyleyemem.
Yukarıda söylediklerimin dışında şunu da ifade etmeliyim: Nermi Uygur, bizleri hâlâ dil etrafında düşündürüyor. Dili mesele etmeyi sağlıyor. Sorgulatıyor. Bunlar az şey değil. Dil felsefesi üzerine kısa ama derin bir kitap Dilin Gücü.
Dilin Gücü
Nermi UYGUR
Ara Yayınları
1989, İstanbul
128 sayfa
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 18.04.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.05.2024 12:10