Sahipsiz Güzel İçin İlk Notlar
Şair Yazar Ahmet Edip Başaran velut bir kalem. Bu durumu biraz daha geniş bir kapsamda ele alarak, onun hem yazı hem de söz ustası olduğunu ifade etmek mümkün. Durumu aynel yakîn, yani gözlem yoluyla biliyorum. Aslında "yakîn"den ibaret olan bir görüşle bunu fark ettiğimi, müşahede ettiğimi ifade etmeye çalışıyorum. Bu, âlimler tarafından "ilmel yakin" bilgiden daha kıymetli kabul edilir.
Edip'in son kitabı "Sahipsiz Güzel" Muhit serisinden geçtiğimiz Nisan ayında çıktı. Edip şahsen benim de önemli bulduğum şekilde "kurucu metin" kavramı ve o kavrama yüklenen anlam bileşkesi etrafında kurguladığı metinlerle okurun karşısında bu kez. Deneme ile sohbet arasında gidip gelen bu metinlerle ilgili her şeyden önce "doğru dil, doğru anlatım" olduğu kanaatimi paylaşmak isterim. Ne demek istediğim açık şekilde ilerleyen cümlelerde ortaya konacaktır. Öncelikle "Kurucu Metin" kavramına bakmamız gerekiyor. Ayrıntıya girmeden kavramın çerçevesini ortaya koyalım: Anadolu'yu Türk ve Müslüman yapan, bu kimliğin kurumsal olarak teşekkül etmesini sağlayan metinler, şeklinde tanımlayabiliriz. Son dönemlerde değişik yapılar tarafından üretilen çalışmalarda bu metinlere kök metinler, zemin metinler gibi isimler de verilmiş. Bu metinlerin işlevinin ve tarihsel süreçteki etkisinin, günümüz şartlarında da bir benzerinin oluşturulması pekâlâ mümkündür. Çünkü şartlar ve dilde gerçekleşen değişimler, o metinlerin özünde ve gönderisinde bir bozulmaya sebep olmaz. Bununla ilgili tek gerekçe sunmakla yetineceğim: Çünkü kurucu metinlerdeki dil değişimi gerçekleşmiş ama kirlenmemiş bir dildir. (Bkz. Dil Kirlenmesi) Kurucu metinlerin en başat özelliği, bir ufuk-vizyon sağlamasıdır. Misal, devlet kuran-yeniden kuran, yıkılmaktan kurtaran, milletin büyük değişimleri kazasız belasız atlatmasını sağlayan; adeta hayatın ve tarihin görev yüklediği metinlerdir. Bendeniz, bu kapsama alınabilecek özellikleri olan metinlerle ilgili Edip'in yaptığı değerlendirmelerin "Sahipsiz Güzel" kitabının iletisini oluşturduğu kanaatindeyim.
Kitap besmele sadedinde Vesilet'ün Necat'tan "Merhaba" bahriyle açılıyor. İkinci olarak Edip'in şiiriyetinin bir varyantını, onun klasik şiirimizle ünsiyetini gösterir biçimde Elmalılı Hamdi Yazır'ın bir gazeline yazdığı nazire ile karşılaşıyoruz. Önsöz ya da takdim anlamında ise "Kalbî Bir Arayışın İzinde İnsan" adlı yazısıyla kitaba giriş yapıyorsunuz. Bu yazıda tasavvuf üzerine yaptığı değerlendirmeler var yazarın. Düşeceğim not şu: Ahmet Edip Başaran tasavvufu en doğru biçimde anlayıp değerlendirmeye çalışan nadir insanlardan. Çünkü bu kapsamda pek çok metin okudum ve fakat tam doğru şekline çok az rastladım. İlimle tasavvufun birbirine değen, geçen ve ayrılan yönlerine dair ciddi cümleler söz konusu. Aynı bağlamda, konunun hadisler çerçevesinden de görülmesi-gösterilmesine özen göstermiş yazar. Dolayısıyla bütünleşik bir bakış açısı sunmuş. Kitabın tamamına dair bu önsöz mahiyetindeki metinde, "Bu kitaptaki yazılar bir gönül seferinin kalbi heyecanları içinde yazıldı. Tasavvuf hayattan bir kaçış değil bizatihi hayata bir müdahale, çıplak sinir uçlarıyla hayatın kalbine dokunmaktır" diyor.
Tasavvufun tanımı ve mahiyetine dair cümlelerden sonra ilk metin "Horasan'dan Anadolu'ya Bir Hikmet Coğrafyası" adlı yazı. Bu yazıda Ahmet Yesevi anlatılıyor. Cümleyi en basit haliyle yazdım. Çünkü Ahmet Yesevi ismi bile mücerret olarak çok şeyi anlatmaya muktedirdir. Bir kere Hâcedir o. Hace, ilim yolu ile irfan yolunu birleştirenlere verilen sıfat. Esasen hem şeyh/pir/üstad vb hem de hoca/molla/müderris demektir. Yine kitabın ortasından söylersek, şeriatsız tarikat olmaz fehvasının en sağlam örneklerindendir. Aynı minvalde, hocalık, şeyhlik ve şairlik vasıflarının bileşkesidir. Eski Türk kamlarını hatırlatan, Korkut Ata ya da Dede Korkut figürlerini güncelleyen bir büyüktür. Bu ilk metinde Edip'in ilk yoğunlaşması tabiatıyla dil üzerinedir. "İnsan bir dile doğar." Cümlesiyle kitaba sert bir giriş yapıyor okur. Hemen akabinde "coğrafya kaderdir" mottosunun genleşmiş halinin değerlendirmeye alındığını görüyoruz: "Tıpkı coğrafyalar gibi diller de kaderimizin fotoğraflarını taşır. İnsan dile doğar çünkü doğmuş olmak bizatihi Allahın kelamına muhatap olmak demektir." Dil meselesindeki görüşleri elbette önemli. (Devamını yazmasını bir okur olarak bekliyorum.) Dilin kapsamı üzerine yapılan kısa değerlendirmeyi oldukça çarpıcı buldum. Bu noktada, suskuyu da dilin üzerine yaslayarak tersten bir yükleme yapmış: "Dil olmasa insan neyi, nasıl susabilir?"
Hâce Ahmet Yesevi ile ilgili değerlendirmelerde ilk olarak onun 'konuştuğu dili bir gönül-yürek diline ve yürek fethine' dönüştürme gücünden söz ediyor. Divan-ı Hikmet'le ilgili değerlendirmesi de şöyle: "Aşk ve irfan klasiği." Dille ilgili değerlendirmelerle başlamasının esbab-ı mucibesi de bu noktada ortaya çıkıyor. Daha sonra Yunus Emre'de ortaya konan Türkçenin atardamarının Hâce Ahmet Yesevi olduğunu anlatıyor Edip. Hâcenin Türkistan'ın şeyhi olmaklık dışında en önemli vasfını ortaya koyuyor: "Türkçenin de şeyhi ve üstadıdır."
İlk yazıda müjdesi verildiği üzere ikinci yazı "Bir Görklü Nazar: Yunus Emre" başlığını taşıyor. Yazarın ilk değerlendirmesi 'Hâcenin Horasan'da yaktığı ateşin Anadolu'da Yunus'la karşılık bulduğu' şeklinde. Yunus'un en başat özelliği olmak üzere "hem dilin hem de gönül dilinin mayasını karması" yazar tarafından öne çıkarılıyor. Bu açımlamaya veri olarak, Üstad Sezai Karakoç'un Yunusla ilgili olarak yaptığı "Ona çift sofra inmişti gökten: din ve sanat" değerlendirmesini aktarıyor. Sonraki metin mevlid ve Süleyman Çelebi ile ilgili, sonraki iki metin Eşrefoğlu ile ilgili, sonraki metin Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgili… Sonra Mevlana, Attar şeklinde ilerliyor kitap.
Dil, din, tasavvuf meseleleri üzerine geniş spektrumlu bir ilaç hüviyeti taşıyor bu eser. Edip'in işlek dili, konulara hâkimiyeti ve sıcak anlatımı kitabın önceliklerinden. Diğer öncelikler ise dikte edici olmaması, tahakküm tavrı olmaması, "budur" raconuna girmemesi. Her ne kadar alenen söylememiş olsa da sebeb-i telif kurucu metinlerle ilgili. Yine naçizane kanaatim Edip bu yazıları yazmak zorundaydı. Dil ve tasavvufun ortak paydası, kesişim kümesi olan çok geniş bir anlam haritası var. Bu harita esasen gönül haritası ve maatteessüf haritadaki işaretler oldukça silikleşmiş. Bu metinlerin, sosyal çözülme karşısında yadsınamaz ve yok sayılamaz bir ödev, sorumluluk olduğu bilinci de söz konusu. Çünkü kurucu metinlerin tarihsel süreçteki etkisinin, günümüz şartlarında da bir benzerinin oluşturulması amacı iddia olarak kalmamalı. En azından gündemde tutulmalı. Edip bu husus için de çabalayan bir entelektüel. Bu eserin önceliklerinin zorlaması neticesinde, çabanın karşılık bulmasına yönelik olarak, diğer dört kitap arasında takaddüm ettirip, öne alıp bu kısa metni yazmak zorunda kaldığım da not olarak buraya düşülsün. Aynı zamanda üç dört kitabı eşgüdümlü okumaya çalışanlar, neden birisinin öncelik kaptığını net şekilde anlıyorlar nasılsa.
Sahipsiz Güzel
Ahmet Edip Başaran
Muhit Kitap
214 sayfa
2022 İstanbul
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 02.06.2022 08:00 - Güncelleme Tarihi: 02.06.2022 09:41