Şairin Tüfeksiz Hareketleri

1.Geçmişinden Kesitlerle
İbrahim Tenekeci, 11 Ocak 2008'den 26 Nisan 2010'a kadar Yenişafak Gazetesindeki farklı zamanlarda yayınlanmış olan denemelerini "Tüfeksiz Hareketler" adı altında topladığı kitabıdır. Tenekeci, kitabın ilk başlığının ilk paragrafında kendi hayatından kesitlerle örnekler vererek okuyucunun karşısına çıkar. “Türkiye’de bilgi aileler üzerinden akar.”(9. Sayfa) Diye başlar ve örnek verir kendi ailesinden öğrendiği hayvan isimlerini... İkinci paragrafında bir açıklama yapar: bir işbirliğinden söz eder yani köyde ailesiyle yaşadığı yıllarda hayvan besledikleri ve bu hayvanlarla insanların bir dayanışma içinde çalıştıklarından bahseder. “Siz tavuklara yem ve yatacak yer verirsiniz, onlar da size yumurtasını ikram eder. Siz koyunları kurtlardan korur, doyurur, barındırırsınız, onlarda size süt ve yün verir. Siz köpekleri doyurursunuz, onlarda canınızı ve malınızı korur.”(9. Sayfa) Tenekeci, köyde büyüdüğü için “İnsan-Hayvan” ilişkisini, gerekliliğini yaşayarak öğrenmiş ve bu ilişkiyi “Karı-Koca” ilişkisine benzetmiştir. Tenekeci, bu ilişkiden yola çıkarak örnekleri uzatmışta uzatmış...
Tenekeci, bu kitaptaki yazılarında en baştan ustalaşmaya başlayan bir kalemle, sonlara doğru insanı tatmin eden yazıları vardır. Yer yer geçmişine döner geçmişindeki izlerini bize örneklerle kısa ve öz biçimde bahseder. Konu önemli değil birçok şeyden bahsederek konuyu bulup genişletir. Her olaya iki taraftan da bakar her iki tarafında bakışlarını, görüşlerini bize açıklamaya çalışır. Anadolu toplumuna, insanlarına inmek ister, dokunmak ister; benliklerine, tarihlerine, kültürlerine... Tenekeci kalemiyle tanıtır bize.
- An Vaktinden Kesitler
Tenekeci, her bir başlığının son paragraflarında o gün gördüğü bir olayı anlatır. Yani yaşadığı anın vaktinden gördüğü, gözlemlediği, duyduğu olaylardan; çıkarttığı tespitlerle, sonuçlarla örnekler verir yazılarında. Bir ajanstan bir başlık geçer “Hayatınızı kurtaracak yedi besin” diye. O haberde: badem, kahve, tarçın, patates, zeytinyağı, çay ve sebze çorbası... Bunların hayat kurtardığını söylerler doktorlar. Bu haberle Tenekeci, ailesinden öğrendiği başka çok farklı yedi besinden bahseder: Kul hakkı yememek, yalan söylememek, anaya-babaya asi olmamak, her daim şükretmek, ibadetleri aksatmamak, mazlumun yanında olmak, menfaat için şekilden şekle girmemek diye. Tenekeci sayar: bireyin beynine, ruhuna, topluma bu yedi şifalı, onarıcı, güzelleştirici besinlerin faydasından yazılarında bahseder.
Güncel yaşamla birleştirmek ister geçmişi. Karşımıza bir sosyolog olarak, tarihçi olarak ya da bir psikolog olarak yüreğimize dokunmak ister Tenekeci. Genel bakış böyledir.
- Şair Sözün Padişahıdır
Tenekeci, Cumhurbaşkanı Gül’ün Köşkte özel bir gecede edebiyatçılara yemek vererek; şairlere, müzisyenlere, araştırmacılara vs. “Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” verileceğinden bahseder.
Ve devamında şöyle yazar: “Şair sözün padişahıdır. Öyle üç kap sıcak yemek ya da bir iki ödül ile onu tavlayamazsınız. Padişah ödül almaz, ödül verir. Sezai Karakoç’un “Büyük Ödülü” ve o masayı reddetmesi, padişah olduğu içindir.” (30. Sayfa) Sezai Karakoç’un bu kendisine has duruşuyla göstermiş olduğu tavrı ile Tenekeci, çok güzel bir bicimde tespit ederek yazmıştır.
- Bu Milletin Tarihi Şiirle Başlar
Dil, bir milletin kimliğidir, velhasıl milletin; kültürü, geçmişi, zenginliği dille belli olur, dilin zenginliği de dili kullanarak, ürünler ortaya koyarak kanıtlanır. Bu kanıtlarda: deyimler, atasözleri, destanlar, masallar ve şiirlerdir. Anadolu İslam Medeniyetinin dil bilimcisi ve en saf, öz ve güzel bir şekilde kullanan Yunus Emre’dir.
Tenekecinin yazısında da: “İsmet Özel, hem Türk milleti, hem de Türkçeyi Yunus Emre ile başlatıyor. Nurettin Topçu üstadımızın Yunus’a bakışı da aşağı yukarı böyle... Özetle: “bu milletin tarihi şiirle başlar” deniliyor.” (30. Sayfa) Yazının devamın da Tenekeci okuyucusuna bir soruyla dilin önemini ve dilin şiirle, tarihle olan alakasından bahsederek şöyle sorar: “Peki, tarihimizle barışmayı düşünüyor musun? Evet, bu yazıya göz atan sen, en son ne zaman bir şiir kitabı alıp okudun?” (30. Sayfa) ve büyük bir eksikliğimizden bahsederek dikkatimizi çekmeye çalışır ama dikkat sadece gözle, kulakla olmamalı velhasıl o dikkat kalple, vicdanla olmalıdır.
5 Okumak ya da Dinlemek/Yazar ya da Konuşmacı
“Yüce Kitabımız “Oku!” emriyle başlıyor. Mevlana da her seferinde “Dinle!” ricasıyla...Okumak ya da dinlemek...”(50. Sayfa) İslam’ın nefesi okumak ile dinlemek ise ve bu farz ise Müslümanlar da okumanın/dinlemenin uzağında ise ortada bir gaflet olmaz mı? Çünkü İslam’ın, ahlakın derinliğinde ki güzellikler okuyup ta araştırmak, dinleyip de öğrenmenin yolundan geçer asla ve katiyen bunun başka bir yolu yoktur.
“Herkesin yazar ya da konuşmacı olduğu bir devirde, bunlar ne kadar nadir, ne kadar kıymetli vasıflar...”(50. Sayfa) Okuyan yok yazan var, dinleyen yok konuşan kişiler var bu kişilerden oluşan topluluklar var. İçi boş beyinler var, sürü olan topluluklar var. Tenekeci, yazının devamında da şöyledir: “Herkes yazıyor, ama ortada eser yok. Herkes konuşuyor, ama ortada söz yok. Bunların karşılığı şu: Herkes çalışıyor, fakat ortada iş namına bir şey yok.”(51. Sayfa) Çünkü sadakat, samimiyet, sabır, azim, istek vs. yerini çok yazma, çok konuşma, gezme, çok eğlenme, çok uyuma vs. bırakmış ve zihin, düşünce, kollar, bacaklar vs. hareket namına hiçbir şey kalmamış bunun yerine: pasiflik, tembellik, kolaya kaçma, çıkarcılık, korkaklık vs. zihnimize ve hayatımızın her alanına egemen olmuştur.
- Mesuliyet Kabul Edilmez
“Nurettin Topçu, Hüseyin Avni hakkında yazarken, “Hayatı kazanılan, fakat ruhu şehit edilen.” Nesillerden bahseder. (Millet Mistikleri, sayfa 11) Yani, İstiklal Harbi’yle milletin hayatı kazanılmış, fakat sonradan yapılan inkılaplarla ruhu şehit edilmiştir.” (99. Sayfa) diye yazan Tenekeci, yazısında Nurettin Topçu’nun çok önemli bir tespitinden de faydalanarak ifade etmek istediği konuyu genişletmiştir.
Bir ruhun cinayetinden ve nasıl öldüğünden bahsedilir. O ruhla ifade edilmek istenen güven, saygı, samimiyet vs. bir tanesi de “mesuliyet hissî”dir. “Mesuliyetin karşısına sorumluluk kavramını koyarak işin içinden çıkamayız. Sorumluluk, akıldan ve cüzdandan, mesuliyet ise kalpten ve vicdandan doğar, beslenir. Biri maddi, diğeri manevidir. Anlamak ve duymak... Biri arsa, diğeri tarladır. Arsadan rant, tarladan rızk temin ederiz.” (99. Sayfa) Toplum olarak kolaya doğru bir kaçışımız var derdimiz rahat olmak, basitleşmektir öyle ki mesuliyet bilincimiz kapanmış, körlenmiştir. His olarak mesuliyetten çok uzağız, sorumluyken sorumsuzluk,önemsenmesi gereken şeyi önemsemeyen, emanet varken emanete ihanet eden ve hiçbir şey olmamış gibi hiçbir şey yokmuş gibi tavırlarla, davranışlarla ikiyüzlülük yapmaktan çekinmeyen ve geri kalmayan nice insan gördük/duyduk ve görmeye/duymaya da devam ediyoruz.
Necip Fazıl’ın “Bu nasıl dünya, hikâyesi zor” dizelerini söyler. “Hayvanlar, yavrularını mesuliyet hissiyle korur, doyurur.” (100. Sayfa) Tenekeci’den sözün bittiği yerden; akıl, vicdan olmayan hayvanların insanlardan daha da üstün olduğu bir acı gerçeğin sözü başlar.
Nurettin Topçu: “Mesuliyet, imana dayanan bir duygudur.” Söyleyerek mesuliyet duygusu kaynağının, imandan geldiğini açıkça ifade eder.
- Din ve ahlak olmazsa, akıl ve zekâda olmaz
“Din ve ahlak olmazsa, akıl ve zekâda olmaz. Bir insana zeki, akıllı diyebilmemiz için, onun aynı zamanda inanmış ve ahlaklı olması gerekir.” (102. Sayfa) Toplumu terbiye eden, dindir; bireyi de terbiye eden dinin öğretmen kadrosu olan: kalem ve kitaptan oluşan; vicdan ile imandır. Bununla bir bahar vaktinde bahçelerde, kırlarda çiçeklenen güzel ahlaktır. Akıl da yol çizer, yön gösterir; zekâ ise o yolda yürüyen ayaklardır yani çalışandır, emek harcayandır. Din ve ahlak önde yürüyen ve her şeyi kapsayandır; akıl ile zekâda arkadan gelen ve kapsamı dar olandır. Akıl ile zekânın var olup nefes almanın şartı, dine ve ahlaka bağlıdır.
Tüfeksiz Hareketler
İbrahim TENEKECİ
Profil Yayınları
foto: yunus özdemir
Yazar: Yunus ÖZDEMİR - Yayın Tarihi: 01.07.2016 09:00 - Güncelleme Tarihi: 27.06.2016 12:19