Şairler Geçidi: Aziz Kağan Güneş ile Konuştuk, Söyleşi, Ethem ERDOĞAN

Şairler Geçidi: Aziz Kağan Güneş ile Konuştuk yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Şairler Geçidi: Aziz Kağan Güneş ile Konuştuk

10.10.2022 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Şairler Geçidi: Aziz Kağan Güneş ile Konuştuk

Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

İnsanın kendine içinden bakması çok kolay değil. Yakınımda olup benimle sahih bir ilişki kuranlar daha sağlıklı tanımlar yapabilir ancak hassas, ince ve kırılgan olduğumu söyleyebilirim. Kalbimin kırılması pahasına kalp kırmaktan korkarım. Okuyup yazıyorum, çalıp söylüyorum kendi efkârımca. Kendimi çokça da yalnız hissediyorum son yıllarda. Güzel insanların ve kitapların peşindeyim. Kalbime karşı çok mahcubum.

Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?

Şiiri yazmadan önce yaşıyorum. Bende etki bırakan tanıklıklarım, gönlümde ve muhayyilemde mekân tutmaya başlıyor. Sonrasında kareler, imgeler dönmeye başlıyor muhayyilemde. Akabinde bir yerde bir mısra düşüyor heybeme. Bu mısra bazen günler, haftalar sonra hatta bazen yıllar sonra bir şiiri inşa ediyor. Zor yazıyorum. Yoruluyorum. Ama yazdıktan sonraki rahatlama, sesimi okura duyurma, şiir yazma sürecinde yaşadığım gerilimleri hafifletiyor. İyi ki yazmışım diyorum. Diğer taraftan istisnasız tüm şiirlerimi bir filmi izler gibi izliyorum. Mısraları yazmadan görüyorum. Somut bir şekilde. Bu bana çok ilginç geliyor. Ancak şiirin bendeki işleyişi böyle. Yere düşen sigara külünün sesini duyuyor, kışın dala konan serçenin ayağını koyduğu dalın önünde duruyorum. Gökdelenlere yangın merdiveni olarak uzattığım sevgilinin saçı, şiiri yazarken gökdelenden aşağı uzuyor. Görüyorum. Ezcümle, görmediğimi yaz(a)mıyorum. Yazdığım tüm mısralar canlı bende.

Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?

Son birkaç yılda daha seyrek takip etsem de yaklaşık yirmi yıldır dergi takip ediyorum. Şiire gerçek anlamda nüfuz etmem, kendi şiirimi geliştirmem, yazdıklarımı çağdaşlarımla veya örnek aldığımız şairlerimle kıyaslamam da takip ettiğim dergiler sayesinde oldu.

Merkez dergileri takip ettim genelde. Her derginin az çok belirli bir tarzı vardır. Ayrıca her dergi bir veya birkaç büyük isim merkezinde şekillenir. İstisnaları elbette vardır. Birçok derginin merkezinde tecrübe ve birikim olarak daha büyük ediplerin olmasına bazen karşı çıkıldığını görüyorum. Bu karşı çıkışın temelinde de dergilerde bahsettiğim büyüklerin eleklerinin belirleyici olduğu, şiir yapılarının birbirine benzerliği, kimi isimlerin öne çıkarıldığı ancak gelecek vadeden şair adaylarına pek yer verilmediği gibi gerekçeler yer alıyor. Bu gerekçeleri kısmen haklı bulmakla birlikte, dergiciliğin bir ekip işi olduğunu, ekibin başında yer alan isimlerin şiir seçim kriterlerinin değişkenlik gösterdiğini kabullenmenin gerekli olduğu kanısındayım. Bu uzun girizgâhı şundan yaptım. Bence günümüz şiirinin sorunlarından önce günümüz dergiciliğinin sorunlarına bakmak lazım. Şiirin atar damarı dergiler nihayetinde. Dergilerdeki şiir seçimlerinde ise bazen gerçekten kötü şiirler görebiliyoruz. Bu kötü şiirlerin bazılarının rüştünü ispat etmiş şairler tarafından kaleme alındığını görmek ayrıca üzücü. Özellikle sesini durmak isteyen ve şiiri umut vadeden gençlerin heyecanı dikkate aldığımda kötü şiirlerin dergilerde mümkün olduğunca az yayımlanmasının has şiirleri, şairleri daha diri, görünür kılacağı kanaatindeyim. Az önce de ifade ettiğim ve belirli bir yere kadar makul görülebilecek dergi ekibi ruhu, ahbap-çavuş ilişkisine döndüğünde, "nasıl olsa bizim ekipten, yayımlayalım" veya "büyüğümüzdür şiiri iyi olmasa da dergiye koyalım, kapakta adının görülmesi bile yeter" gibi düşünceler şiire de şaire de zarar veriyor. Kötü veya vasat şiirlerin mümkün olduğunca ayıklanması ve daha iyi şiirlerin edebiyat kamusunun beğenisine sunulması kolay olmasa da ütopik değil. Şimdiye kadar anlattıklarım günümüz şiirinin dergi merkezli sorunlarına yönelikti.

Bir diğer sorun ise özellikle gençlerin sabredip, gayret göstererek dergi sayfalarında eserini yayımlatmak yerine sosyal medyada sıklıkla arzı endam etmesi. Şairlerin veya şair adaylarının şiirlerini sosyal medyada paylaşmalarında tabii ki sakınca yok. Ancak sıkıntı şurada başlıyor: Sosyal medyada alınan like sayısı arttıkça şair şiirinin de kalitesinin arttığı yanılsamasına kapılabiliyor. Bana göre şairlerin yeri, en azından ilk çıkış yeri edebiyat dergileri olmalıdır. E-dergiler, fanzinler de şiir yayımlamak için uygun mekânlar olabilir. Ancak nihayetinde merkez dergiler belli. Bu dergilerde yer almak az çok bir ölçüdür diyebilirim. Kitabı yayımlanan şairlerin neredeyse hepsinde merkez dergilerin bir kaçının adı geçer.

Diğer taraftan deneysel şiir adı altında abuk sabuk metinler de şiir olarak servis edilebiliyor. "Şiirin tanımı şudur ve şu niteliklere sahip olmalıdır, değerlendirme de bu kriterlere göre yapılmalıdır" demek hadsizlik olur. Bu hadsizliği yapmayacağım. Ancak-af buyurun- saçma sapan, anlamsız cümlelerin, hatta ağza alınmayacak küfürlerin, iğrençliklerin alt alta dizilmesine, bu yapının adının da şiir olarak konulmasına karşıyım. Şiir bunu kaldırmaz. Varsın yazanlar yazdıklarının şiir olduğu zehabına kapılsınlar. Her edebi türün olduğu gibi şiirin de kantarı okurda bıraktığı ve zamandır.

Bence sorun olmayan ama bazı şair arkadaşlarımca, şiir okurlarınca sorun olarak görülen bir husus var: Özellikle bazı genç şairlerin dergilerde yayımlanan şiirlerinin kendilerine usta olarak gördükleri şairlerin sesi ile olan aşırı benzerliği. Bu benzerlik sürekli olmadığı müddetçe, bir başka şairi örnek alan şair belirli bir süre sonra kendi sesini bulacaksa bence bir sıkıntı yok. Her alanda olduğu gibi edebiyatta da usta-çırak ilişkisi vardır. Yeter ki belirttiğim gibi çırak bir noktadan sonra ustasının dizinin dibinden ayrılıp kendisi usta olma gayreti içinde olsun.

Son olarak bazı şairler çok fazla şiir yazıyor. Kimi şairlerin rahat kimi şairlerin zor yazması tabii ki normal. Bu yazılan şiir sayısına da yansır. Ama bazen bakıyorsunuz, sanki bir tesis var da o tesiste seri bir şekilde şiir üretiyor şair. Zor ve az yazdığım için mi böyle düşünüyorum? Sanmıyorum. Çünkü çok fazla yazan şairlerin şiirlerinde bazen ciddi düşüşler gözlemliyorum. Çok yazmanın altında bazen çok görünür olma isteği de olabiliyor. Bence bir görünsün, pir görünsün şairler.

Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?

Sohbetimizin başlarında da ifade ettiğim gibi yaklaşık yirmi yıldır edebiyat dergilerini takip ediyorum. Son zamanlarda eskisi kadar takip edemiyorum. Bunda edebiyatın yanında akademik faaliyet yükümün artmasının da etkisi oldu. Ancak hiçbir zaman dergi takibim sonlanmayacak. Sadece daha az, daha seçerek takip edeceğim.

İlk şiirim 2014 yılında Karabatak Dergisinde yayımlandı. Sonrasında ise ağırlıklı olarak Hece Dergisinde göründüm. Orası benim için bir mektep oldu adeta. Çok güzel insanlar tanıdım. Hece Dergisi dışında Yedi İklim, Edebiyat Ortamı ve Ayasofya Dergilerinde de şiir yayımladım. Yayımlamaya da devam ediyorum.

Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?

Genel olarak edebiyata ilginin azaldığını düşünüyorum. Burada edebiyattan kastım "has edebiyat". Yani yazarı için de okuru için de ciddi gayret gerektiren edebiyat. İnsanlar kahir ekseriyeti itibariyle kolay tüketilen şeylere yöneliyor. Gözler ve parmaklar sürekli renkli ekranlarda. Edebiyat diye servis edilen metinler de malumunuz. Vıcık vıcık romantizm ve "aşk"ın boca edildiği metinler. Samimiyetten uzak dini telkinlerde bulunan romanlar. Baskı üstüne baskı yapıyorlar. Şiir olduğu sanılan şiirimsiler de böyle. Üç beş dizeyi alt alta getirip sosyal medyaya koyan ve yüzlerce beğeni alan ertesi gün şairim diye ortaya çıkıyor. Ve takipçilerine sürekli yeni "şiirler" sunuyor.

Gerçek anlamda şairler ve şiir okurları ise meydanı kimseye bırakmıyorlar. Bu nitelikli azınlıkta yer alan şairler has şiiri yazmanın, okurlar ise has şiiri bulmanın derdindeler. Hep sosyal medyayı yerdim ama iyi yönleri de yok değil. Yeni çıkan şiir kitapları, dergiler, röportajlar v.s konular hakkında haberdar olmaya da zemin hazırlıyor sosyal medya.

Son kertede has şiire ilgi azaldı bence. Çünkü gerçek anlamda insana, aşka, yaraya ve devaya ilgi azaldı. Her şeyi çok hızlı tüketiyor günümüz insanı. Şiir ise durmayı, soluklanmayı, içe dönmeyi, farklı yönlere bakmayı gerekli kılar. Sabır işidir. Ancak ne olursa olsun gerçek şairler ve şiir okurları her zaman var olacaklar. Nitelik önemli. Nicelik değil.

Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?

Şair çağının tanığıdır. Şiirini bir fanus içinde değil, mekân tuttuğu topraklar üzerinde yazar. Coğrafya kaderdir, der İbn Haldun. Şiir de kaderdir. Şiir de coğrafyayla ilişkilidir. Dünya şairi, evrensel şiir lafları bana biraz abartılı hatta -af buyurun-uydurma geliyor. Her şair doğduğu toprakların şairidir. O topraklarda yaşanan olumlu/olumsuz olaylar da pek tabi şiirine yansıyacaktır. Şair tanıktır çünkü. Bu tanıklığıdır içinde kelimeleri, imgeleri deveran ettirmeye başlayan. Sadece İstiklal Marşını anmak bile yeter. İsmet Özel, Sezai Karakoç, Necip Fazıl ve daha nice şair, yaşadıkları topraklarda tanık oldukları dertleri ve devaları konuk etmişlerdir şiirlerine. Bu geçmişte böyle olmuştur gelecekte de böyle olacaktır. Toplumsal ve bireysel düşünüşün şiire katkısı nedir sorunuzun cevabı ise her şairde değişir. Kimi şairlerde toplumsal kaygılar ön plandayken kimileri de Eşrefoğlu Ruminin dediği gibi kendi derdimi söylerem gayrı hikayet etmezem makamındadır. Diğer taraftan şair kendi derdini söylese bile içinde yaşadığı toplum da onu fark etsin veya etmesin dertlendirir!

Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?

Şiiri yara ortaya çıkarır. Dert ortaya çıkarır. Hisli, beş duyunun üstüne farklı duyuları da olan insanlardır şairler. Çoğunluğun işine baktığı bir dünyada şair içine bakar. İçinde olanlar kendisini rahatsız edince de yazma itkisi başlar. Şairler rahatsız insanlardır. Hiçbir şair dirseğini masaya dayayıp, çenesini avucuna oturtup, eline kalemi alıp, efsunlu gözlerle uzaklara dalarak, oturup da "bir şiir yazayım" demez. Diğer taraftan her şairin şiir yazdığı iklim farklıdır. Kimi karasal iklimi sever, kimi bozkırı, kimi Akdenizi. Kim meltemi sever, kimi rüzgârı, kimi de fırtınayı. Duy(g)u radarına giren her şey şairi dürter.

Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?

Şiiri şuurdan ayırmıyorum. Etki tepki konusuna gelince şiirin ön şartı şuurdur diyebilirim. Şuurunuz yoksa hakiki bir tanıklığınız, çevrenizde ve içinizde olup bitenler hakkında sahih bir sebep sonuç bağlantısı kuracak muhakemeniz de yok demektir. Toplum, yaşayan canlı bir organizmadır. Gerçek şiir de uzuvları mısralar olan bir canlıdır. İki canlı da birbirini etkiler. Şiir toplumu, toplum şiiri. Benim de bir ferdi olduğum toplumun akıbetinin çok parlak olduğunu düşünmüyorum. Dünyanın akıbeti parlak değil. Bu şiir için bir imkândır. "Yere batsın böyle imkân "denilebilir. Ancak yaraların, çürümenin, vefasızlığın ve zulmün topraklarında yeşeren sağlam şiirler, bu topraklardaki bazı kötü otları ıslah etmeye başlar. İyi şiirler okurunun şuurunu da yükseltir. Aklıma bir anda Said Yavuz'un mısraı geldi. "Nasıl girsin cennete bir kalbe giremeyen" Bu mısrayı okuyan kişinin önceki hali ile sonraki hali bir değildir. Buradan hareketle şiir toplumun akıbetini ciddi anlamda etkilemez belki ama insanın akıbetini etkiler. Nihayetinde toplum da insanlardan oluşur.

Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?

Büyük şiiri büyük şair yazar. Önemli olan şairin mekânı değil, onun şuuru, tanıklığı, duyargalarının açıklığı, derinliği, seziş gücü, fizikle metafiziği harmanlayışıdır. Bahsettiğim özelliklere haiz olmadıkça şiirin nerede yazıldığının hiçbir önemi yoktur kanaatimce. Şair neye tanıksa onu yazar. Bu tanıklık metropol tanıklığı da olabilir, taşra tanıklığı da. Metropol sıkıntısı da olabilir, taşra özlemi de. Ezcümle şiir mekânda değil, gönülde, akılda ve muhayyilede yazılır. Şair Güven Turan'ın dayısının kendisine dediği gibi: Şair, Ankara'da dalgaların kıyıyı dövüşünü dinleyen adamdır!

Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?

En son 2010 kuşağı var sanırım. Kuşak kavramı ile çok ilgili değilim. Dolaysıyla bu konuda değerlendirme yapacak kadar bilgi sahibi de değilim. Kuşaktan ziyade ayrı ayrı şairleri merceğe almaya çalışıyorum.

Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?

Günümüz dergilerinde şiir eleştirilerinden ziyade şiir övgüleri yer alıyor maalesef. Yapıcı eleştiriye pek rastlamıyorum. Oysa o kadar önemli ki. Ben yazdığım şiirleri en az bir şair arkadaşımla paylaşırım dergiye göndermeden. Özellikle sıkı bir şekilde eleştirmesini isterim. Dost "acı" söyler, söylemeli. Aksi takdirde "körler sağırlar, birbirini ağırlar"a dönüyor iş. Dergilerde daha çok şiir kitabı tanıtımı yapılıyor. Burada da şiir kitabının olumlu yönleri öne çıkarılıyor. Bunda beis yok. Zaman zaman ben de tanıtım yazıları yazıyorum ancak burada saçtiğim kitaplar beğendiğim kitaplar oluyor. Onlar da bile gördüğüm eksikleri üslubunca dillendirmeye çalışıyorum. Ancak şiir kitapları üzerine yazılan yazılarda sıklıkla gördüğümüz tek bir eleştirinin bile olmaması. Burada kırgınlıklar olabiliyor. Eneler ister istemez işin içine girebiliyor.

Eleştiri kültürümüz yok denecek kadar az. Eskiden çok daha iyiymiş. Yakın zamanlarda bazı sitelerde, dergilerde gördüğüm kimi eleştirilerde ise iş zıvanadan çıkmış durumda. Çirkin bir üslup, şiiri değil de şairi hedef alan ve art niyetli olduğu neredeyse her okuyan tarafından anlaşılan metinler. Tavırlar tavırları belirliyor. Bir şeyi ifade etmenin bin türlü yolu var. Yapıcı eleştiriye ihtiyacı var şairlerin. Ancak bu edepli olmalı. Çirkin bir dille yapılan eleştiriler velev ki tespitleri doğru olsun bir derde deva olmuyor. Eleştirmenin bir ağırlığı olmalı.

Şiir eleştirmeni olarak Hayriye Ünal'ın eserlerinden istifade ettim. Genç şairlerden Kaan Eminoğ'lu da bu anlamda kayda değer çalışmalar yapıyor. Bence her şairin en az bir tane şiir eleştirmeni olmalı. Hatta tercihen iki. Şair eserine dışardan bakmayı çoğu zaman başaramıyor. İyi eleştiri şairi geliştirir.

Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir.

Büyük şairler sadece şiir yazmakla kalmamış, birer mütefekkir olarak da toplumu etkilemişlerdir. Osmanlı'da divan şairlerinden başlayıp cumhuriyet öncesi, cumhuriyet sonrası, birinci yeni, ikinci yeni, doksanlar… hasılı her dönemde büyük şairler toplumun kültür medeniyet havzasını sulamışlardır. Bunların kimisinin debisi yüksek, gürül gürül, kimisi de daha zayıf; kimi akarsu gibi yüksekten akmış, kimisi de menderes gibi dolanmıştır. Ancak hepsi aynı havzada. Osmanlı'dan öncesine gidelim. Anadolu'yu Anadolu yapan ozanlardır, âşıklardır. Sadece Yunus Emre bile yeter. Sümmani, Emrah, Karacoğlan, Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Nesimi, mutasavvıf şairler… Saymakla bitiremeyiz. Şiir üzerinden kültür medeniyet okumaları yapılması üzerine sadece edipler değil akademisyenler de ciddi mesai harcamalıdır. Bu konu üzerinden nice yüksek lisans, doktora tezi çıkar.

Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?

Sohbetimizin giriş kısmında da kısmen belirttim. Şiirde usta çırak ilişkisini normal görenlerdenim. Burada önemli olan genç şairin, usta olarak gördüğü kişinin etkisinden bir türlü kurtulamaması, kendi özgün sesini bulamamasıdır. Usta da bir noktadan sonra çırağının elini bırakmalıdır. Çırağın sürekli ustasının peşinden gitmesi bir noktadan sonra onun gölgesinde kalmasını, hatta o gölgeden başını azıcık dahi olsa dışarı çıkaramaması riskini doğurur. Bence şair adayı, usta değil ustalar edinmelidir. Büyük Türk Şiirinin ustaları bellidir. Şu anda usta bildiği şairin de ustaları onlardı. Dolayısıyla iyi bir şair olmayı hedefleyen şair, bir değil birden fazla ustayı nazara almalıdır.

Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?

Folklor şiire hiçbir zaman düşman olmadı bence. Tam tersine folklor kıymetini bilen şair için şiirin dostudur! Folklor şiire düşman değildir ama siz folklorik öğeleri şiirinizin göbeğine neredeyse onlara hiç çeki düzen vermeden oturtursanız, bu durumda şiiriniz folklordan zarar görür. Yoksa doğduğu coğrafyaya, bu coğrafyada yazılmış şiirlere, yakılmış türkülere, ağıtlara, ninnilere yabancı olan bir şair, nasıl iyi bir şair olabilir? Yunus okumamış, Sümmani dinlememiş, bir Pir Sultan nefesinde soluklanmamış, rahmetli Neşet Ertaş'tan bir türkü dinlerken gözü yaşarmamış bir şair ne kadar iyi bir şiir yazabilir? Modern zamanlara bakınca iyi şiirin folkloru aradığını düşünüyorum! Amacım folklor güzellemesi yapmak değil, modern zamanın hali pür melalinin altını çizmek.

Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?

Edebiyatı bir piramide benzetirsek bu piramidin en üstünde şiir yer alır. Sanırım bu konuda büyük ölçüde bir kabul bulunmaktadır. Şiir rahmani bir şey çünkü. Kelimelere omuz verip onların taşıdığı anlamların yükünü artırıyorsunuz. Bir mısra okuyorsunuz ve çarpılıyorsunuz. Bir ömür boyunca o mısrayı, o şiir(ler)i terennüm edip duruyorsunuz. Şiir bu kadar güçlü olunca onu vücuda getiren şairler de bu güçten hissedar oluyorlar. Bu hissedarlık da zaman zaman kibre götürebiliyor şairi. Daha çok öne çıkmak, anılmak, takdir edilmek istiyor belki. Bunu sadece kendisi değil başka şairlerin de istediği gerçeğiyle yüzleşince de ortam kızışmaya başlıyor. Önce ufak seslenmeler, sonrasında çakıl taşı atmalar, sonrasında, sonrasında… derken iş çığırından çıkmaya başlıyor. Hakaretlere, dargınlıklara hatta ömür boyu süren küskünlüklere kadar gidiyor iş! Değer mi, değmez. Kafasını şiirle bozmuş kişiler gördüm. Kendisi ve ekibi dışındakilerin yazdıklarını dikkate almayan… sosyal medyada veya dergi sayfalarında şairler arasında tartışmalara tanık oluyorum bazen. Tarafı olmadığım halde, ben bile okurken geriliyorum. Küfürleşmeye kadar varabilen hakaretler. Yazık oluyor. Şairler şiirlerini söylesin ve usulca çekilsinler. Kararı okur versin. Eleştirmen versin. Şair yapıcı eleştirilere de açık olsun. Gönül koymasın. Şiir öyle bir tür ki herkesin çok farklı bakış açıları olabiliyor. Bunu da normal görmek lazım. Eleştiride edep şart. Kişi değil eser tartıya konmalı.

Başa kendimi koyarak şairlerin daha sakin, ağır başlı, mütevazı ve eleştiriye açık olmasını dilerim. Şunun şurasında gerçek şair ve gerçek şiir okurunun sayısı ne kadar ki? Yazanlar da okuyanlar da az çok belli. Kırmaya, kırılmaya değmez.


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 10.10.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.08.2022 00:03
1095

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Yayınlanmış Kitapları

- Hastalıklı Hikayeler, Hece Yayınları, 2024
- Modernite ve Beyaz Bayrak, Çıra Yayınları, 2024
- Anlatıya Giriş; Roman/Hikaye Öykü İncelemeleri, Ahenk Kitap, 2024
- Şiirden Şaire, Çıra Yayınları, 2021
- Şiirden Şuura, İzdiham Yayınları, 2021
- Ela Bentleri, Yedi İklim, 2017
- Yakaza-n / II Kılıçarslan, Mana Kitap, 2017

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 184 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 7 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com