Şairler Geçidi: Behçet Gülenay ile Konuştuk
![Şairler Geçidi: Behçet Gülenay ile Konuştuk](https://www.kitaphaber.com.tr/assets/uploads/images/content/2022/content_sairler-gecidi-behcet-gulenay-ile-konustuk_gVNib.webp)
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Karanlık dünya koridorlarında şiirin ve düşüncenin aydınlığını ayna kılma yolunda, yola revan olmak için uyanışımıza aralanan kapının anahtarını çevirmeye gayret eden bir mürekkep işçisiyim.
Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?
Bir şairin kimliği yazdığı şiirlerin vücud bulmuş hâlidir. Ete kemiğe bürünmüş bir şiirin karakterini tüm incelikleriyle ortaya koyan ise mutfak kısmıdır diye düşünüyorum. Mutfak kısmı bende dağınık, uzun, çetin ve yorucu olur genelde. Masa başı kolaycılığı ve anlık yazılmış şiirlerin karakter sorunu var diye düşünüyorum. Kalıcılığa sırtını dayamak istiyorsa bir şair, mutfağın sıcaklığını ve mürekkebinin ayarını en hassas terazi olan kalbin kefesinde tartmalıdır. Hayatın mükemmel dengesinin bir ucundan yakalamak için böylesine hassas terazisinin kefelerinde en değerli zamanlarımı geçiriyorum.
Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?
Sorunlardan ve bulanık iklimlerden kaçan, yanlış olana karşı reddiye-i duruş sergileyemeyen, bir şeyden bahsetmeyen, popüler kültür tarafından boğazlanan özsüz şiirler türedi. Yani kısacası bir bilinç ve şuur eksikliğ var günümüz şiirlerinde.
Üstad Sezai Karakoç; "Şâir, felâkete uğrayan milletini ayağa kaldırmak için başını yükselten, toplum minberine çıkan kahramandır. Umutlandırandır, muştular saçandır. Şâir, milletinin sözcüsü, yorumcusu ve gerekirse yol göstericisidir. Milletinin kalbidir. Atan nabzı, çarpan yüreğidir. O, milletine kafasıyla, gönlüyle ve ruhuyla yapışıktır." diyor.
Çözüm üstadın açtığı pencerededir. Lakin gününümzde yaşadığı çağın vicdanı ve tanığı olan şiiri idrak biçimi, bir tür şuur ediş, bir keşif olarak gören kaç şair var?
Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?
Özellikle dergilere vakit ayırmaya çalışıyorum. Yayın hayatına son veren ve şu an yayın hayatına devam eden onlarca dergide yazdım. Son zamanlarda düzenli olarak değil ama zaman zaman yazdığım; Ay Vakti, Sebillûrreşad, Teferrüc, Edebiyat Ortamı, Hayal Bilgisi, Şehir Defteri gibi dergilerimiz var. Dergiler, şiirin edebiyat tarihindeki yerini belirleyen en gerçekçi ve kalıcı unsurdur. Dergi dediğimiz okulun koridorlarında sesi yankılanmamış, sınıflarında haylazlık yapmamış şiirler benim okuma serüvenime dahil şiirler değildir.
Ne yazık ki günümüzde bizi bu okula çekecek çok az şiirle karşılaşabiliyoruz. Dergilerdeki şiirlerde de artık egemen sosyal medya tahakkümü açıkça kendini gösteriyor.
Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?
Şiire ilginin azaldığını düşünmüyorum, tarihte hiçbir zaman da şiire ilgi azalmadı. Şiire olan ilgi hep giderek arttı. Giderek artan bu ilgi ucuzladı demek daha doğru olur. Çünkü şairler kendilerini güncelin ve popüler olanın karşısında konumlandıramadılar. Şiiri bireyselleştirdiler. İrfan medeniyetini, şuur medeniyetini, aşk medeniyetini yok sayarak var olma hastalığına yakalandılar. Bireyselleşme kabuğunu kıramayan, toplumun ilgisine mazhar olmayan unsurlar değersizleşir. Aşkta da böyle olmadı mı? Yok sayarak var olmak... Tıpkı şiirler de aşk gibi ucuzladı.
Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?
Bazı şeylere toplumsal olay ve olguların izleğinden bakmanız gerekir. Sadece bireysel bir düşünüş olarak görürseniz, şiirin imar etmeye çalıştığı kalpler ve zihinler ihya olamaz.
Bir halkı tanımak, anlamak mı istiyorsunuz? Bütün ilimlerle olan ilişkisinden ve tarih arşivlerinden önce şiir ile olan münasebetine bakın. Çoğu zaman kalın ciltli psikoloji kitaplarında bulamadığınız gücü şiir kitaplarında bulabilirsiniz. Öyleki şiir; sosyal gerçekleri bir türküden, bir gazete haberinden, hatta bir sosyoloji kitabından daha iyi gösterebiliyor bize. Yeri gelir; birkaç mısra, pedagoji kitaplarından daha öğretici ve faydalı olabiliyor. Şiirdeki tezin gücünü edebiyat faaliyeti içerisinde olanlar ancak tahayyül edebilirler.
Peygamber Efendimizin, Hassân b. Sâbit'in şiirlerini okuması için Mescid-i Nebevî'de mekân ayırması bu etkinin en çarpıcı göstergesidir ve aynı zamanda şiirin toplum üzerindeki etkisi açından önemli tarihsel bir sürecin başlangıcıdır. Yine, istiklal şairi Mehmet Akif Ersoy'a ve dergisi Sebilürreşad'a şiirin tanıklığında yaratılan etkiden dolayı özellikle aktif rol vermesiyle üstadın camide ve cephede şiirin etkisiyle mücadeleye nasıl büyük katkı sağladığı aşikâr.
Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?
Bence asıl şiir; dilimize doladığımız koşulların ortaya çıkartamadığıdır. Şiirin tek muhattabı irdeleyen, sorgulayan insan olduğundan şiirin hayatla teması insanın hayatla teması kadar sıcaktır.
Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?
Şiiri idrak biçimi, bir tür şuur ediş, bir keşif olarak görmek lazım. Hayattan, hakikatten, insan sıcağından uzaklaşan şiir anlayışında şuurun sesini, rengini, kokusunu bulamazsınız. Birbirini etkileyen öyle bir ilgi ki şiir ve şuurun evliliği demek daha doğru olur. Şiir, şuur işçiliğinin yüce durumudur.
Şiirin geldiği noktayı tarihsel, sosyolojik olarak incelediğimizde toplumsal olandan bireysel olana bir yönelişten söz edebiliriz. Bu yöneliş ortak bir öze yönelmekten vazgeçişin adıdır.
Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?
Şiir; fildişi kulelerde, sırça köşklerde doğmaz. Şiir, fildişi çığlıklardan çok irfanın şahikasının serpilişidir diye düşünüyorum. Şiirin metropolla bağı teşhir yönüdür daha çok. Metropolda kendini daha çok vitine çıkarır. İyi şiir toprağın göğsünde ışır, rezidans sırtlarında değil. Sonuç olarak büyük şiir; büyük şehirlerde değil taşrada yazılır büyük şehirlerde büyür, demenin daha isabetli olduğunu düşünüyorum.
Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?
Bir dönem içerisinde aynı rüzgara kapılmak, aynı eğilimler içinde olmak? Bana şiirin şuur kısmına denk düşme olasılığından uzaklaştığını fısıldıyor. Sezai Karakoç gibi hem biçim bakımından yenilikler getiren hem de içerikte döneminin eğilimlerinden ayrılan şairler özgün ve kalıcı olabilmişlerdir. Diğer türlü şiir kuşağını oluşturan şairlerin ortak özellikleri ne kadar çoksa o kadar birbirlerinin tekrarı ya da kopyası olurlar.
Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?
Edebiyatın hangi alanında olursa olsun elştiri önce rüştünü ispat etmelidir. Türk edebiyatında eleştiri ergen döneminden kurtulamadı ki işlevini yerine getirsin. Ergin çağını yakalar mı ya da ne zaman yakalar? Bilmiyorum. Ancak rüştünü ispat etmiş bir eleştiri eserin daha iyi anlaşılmasına ışık tutabilir. Eleştiri dediğimiz olay; edebi olana, erdemli olana değerini ortaya koyarak yol açıcı olmalıdır. Aynı zamanda iyi olmayana, düşük nitelikli ve gereksiz olana fırsat vermemelidir. Şiir eleştirileri başta olmak üzere eleştiri yazılarını okuduğumuzda genelde eleştiriye bahis olan esere haketmediği bir değer biçillmiş. Söz konusu eserin müellifi dünya görüşümüze uzak biriyse değerini eksik gösteriyoruz. Oysa bir şeyin değerini eksik veya gereğinden fazla göstermeniz bir zafiyettir. Ne sebeple olursa olsun, böyle bir zafiyet edebiyata topal bir görünüm verir. Şiir eleştirisi günümüzde de çelimsiz bir çocuk olarak çıkıyor karşımıza. Dikkatimi çeken, Kitaphaber'in bu ve benzeri sorunları soruşturmaya dahil etme sorumluluğudur.
Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir?
Kültür ve medeniyet bilincini oluşturan en önemli unsur; şüphesiz ki şiirin sahip olduğu kurucu rolün, toplumların gelecek tasavvurunun ortaya çıkaracağı düşüncesinden haraketle yola koyulmaktır. Şiire olan bakış açımızı kültür ve medeniyet üzerinden harmanlayabilirsek yapılan okumalar dil şuurunu geliştirir. Okumalar bu şuurla yapılmazsa yoğrulup düşünen zihinlerin yerini mülahaza edemeyen türeme anlayışlar alır. Böylece düşünce ve edebiyat hafızamız verimsizleşir. Geçmişi ile ilişkisini kesmiş bir okuma, çağı ile de alâkasını koparmış demektir.
Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?
Edebiyat sözle vücut bulmuş bir gezegendir. Şiir de bu gezegenin kalbidir. Bu kalbin gerçek anlamda hiçbir zaman ustası olmamıştır. Bizler hiç kimsenin hiçbir zaman usta olmadığı bir uğraşın çıraklarıyız.
Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?
Folklor hiç bir zaman şiire düşman olmadı. Evet, tek başına folklor, şiirin entelektüel niteliğini taşıyacak güçte ve zenginlikte olmayabilir. Fakat şiiri kısırlaştığı ve fakirleştirdiği düşüncesi de son derece yersizdir. Folklor unsurları hiçbir dönem şiirle ya da edebiyatla olan ilişkisini ve değerini kaybetmemiştir. Folklor tek başına şiirin kanatları olmayabilir ama muhakkak ki kuyruğudur. Kuyruğu olmayan bir kuşun kanat çırpması da imkânsızdır.
Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?
Edebiyattaki bütün kalem kavgalarına baktığımızda; şiir araçsallaştırılarak yapılmış. Çünkü şiirle birbirlerine daha kolay ve sanatlı göndermeler yapabiliyorlar. Bunun en önmeli sebebi de bence bugün için her ne kadar şiirin alıcısı yok gibi görünüyorsa da şiirin her dönem edebiyatın kalesi konumunda olmasındandır. Kendini döneminin temsilcisi gören edebiyatçılar, şiiri ele geçirince kaleyi fethedip kalenin fatihi olabileceklerini düşünürler. Fakat şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki tarih boyunca edebiyatımızdaki gürültü şiirin kavgası değil, şairin kavgası şeklinde olagelmiştir… Keşke şiirin kavgasını verebilseydik! Maalesef bir cüzamlıdan kaçar gibi birbirlerinden kaçıyor şairler. Edebî nezaket ebedî olarak yok olmaya koşuyor.
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 15.08.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 15.08.2022 10:05