Şairler Geçidi: Mehmet Okumuş ile Konuştuk, Söyleşi, Ethem ERDOĞAN

Şairler Geçidi: Mehmet Okumuş ile Konuştuk yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Şairler Geçidi: Mehmet Okumuş ile Konuştuk

25.07.2022 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Şairler Geçidi: Mehmet Okumuş ile Konuştuk

Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Bir insanın cevaplayabileceği en zor sorulardan biri… Thomas Stearns Eliot'ın dediği gibi 'başkalarının bizi nasıl gördüğünden ziya kendimizi nasıl gördüğümüz' önemli. Kendini tanımlamak iki ucu keskin bıçak. Bir yandan kibir olarak görülebilir. Bir yandan da kendini bilmenin bir biçimi. Tanımların bir inisiyasyon olduğunu da hesaba katmak gerek tabi. İnsanı köşeye sıkıştırdığını düşündüğüm bu etkenleri de hesaba katarak kendimi tanımlama yerine birkaç kelimeyle anlatayım. Mutsuzluğun bir günah olduğunu öğrenmiştim bir filozoftan. Ve ben o günden sonra bu günahı daha çok işliyorum. Biraz saklı-gizli-sarih bir tanı/m oldu.

Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?

Şiirin bir mutfağı var mıdır? Bence mutfak yakıştırması hazırlık ve hazırlığa dair eşyayı içerdiği için hüsnü niyetle yapılıyor. Ama makul bulmuyorum bu ifadeyi. Şiirin bir mutfağı olmuyor. Olsa da orası insanın kalbi, aklı, vicdanı, inandıkları, değerleri kısaca bizatihi kendisi oluyor. Yazma biçimi de insanın zamanla, mekânla, eşya ile kurduğu ilişkiye göre şekilleniyor. Ve yaşlandıkça da değişiyor. Bir kalıbı da yok esasında. Gençken bir şiiri birden yazardım. Sabah. Şimdi bir kelime bir gün ekleniyor. Bir mısra başka gün. Bir dize başka gün… Yaşamak denilen kaosun içinden sıyrılıp gelen kelimelerle çatılıyor şiir(ler). İlk mısra tanrıdan sonrası şairin çabası, demiş büyük şair Valery. Bu da şiirin yazma biçimlerinin ana kaidelerinden biri gibi geliyor bana. Tanrı insana mısra indirmez ama nasip diye bir hakikat de var. nasibe düşen mısra diğer mısraları da doğurabilir.

Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?

Günümüz şiirinin bir sorunu yok. Ve asıl sorun da bu. Bunun dışında Türk Şiirinin sorunu olduğu söylenen önermelerin sorun olduğunu düşünmüyorum. Zaman bir kaptır. Ve bütün sulara kendi şeklini verir. Şiir de bu çağın kalıbıyla yazılıp (hatta) çiziliyor. Bir sorun olarak görmüyorum ama şiirin estetiğine tırpan çalan bir durum olduğunu düşündüğüm mesele var. O da şiirin siyasallaşması. Şiirimiz, hamasete esir. Bu sadece siyasanın dikta ettiği hamaset değil aynı zamanda kişisel hamaset de… şiirden önce şairin sorunu var. Genç şairler, sentetik bir melankoli yapıyor kendine. Fabrikasyon bir melankoli bu. Yaşı büyük şairler ise değer olarak gördüklerine tapınma eğiliminde. Hür şiir yok. Okuduğumuzda kursağımızdan geçen şiirler pek yazıl(a)mıyor.

Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?

Dergileri takip etmeye çalışıyorum. Çok fazla dergide yazmıyorum. Veya çok çeşitli dergilere şiir gönderemiyorum. Şehir defteri dergimiz var. orada yazıyorum. Bazen de başka dergilerde çok nadir de olsa şiirim çıkıyor. Eskiden herkesin bir muhiti olurdu. Ama bu muhit şiir anlayışının zorunlu kıldığı bir muhit idi. Şimdi bulunmanın sağlayacağı faydaya göre şekilleniyor muhitler. Dergilerde yayımlanan şiirler hakkında olumsuz bir şey söyleyemem. Haddim değil. Ama çok Amerikan vari şiirler. Çalakelem yazıldığı hissi uyandırıyor. Kimileri de çok zorlama şiirler. Oku-geç ya da oku- at tarzı şiirler. Bir anlam bırakmıyor, çoğu. Salt şiiri yakaladık sanırım!!!

Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?

Şiire ilginin azalıp azalmadığına dair kanaatimi genelleştiremem. Ama çevremde şiir denildiğinde bir burun kıvırma oluyor. Ülkemizde felsefe denildiğinde akla gelen 'genelde delirmeye yüz tutmuş insanların uğraşı alanı oluyor. Şiir için de geçerli bu… Şiir denildiğinde de ağlak ve birbirine benzeyen sözcüklerin bir araya getirilmesi oluyor. Şiir'in mevsimi geçiyor belki. Şiire ilgi azalıyor belki ama şiirin kendisine bir sığınak olduğu insanlar da daha çok sarılıyor şiire belki. Bu denge korunuyor diye düşünüyorum.

Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?

Agnostik bir tavır sergileyeceğim ama bu sorunun cevabının sınırları yok. İyi şiirlerden yola çıkılarak bir cevap verebilirim. İyi şiirler toplumsal olay ve olguların bireye etkisinin çok bariz şekilde görüldüğü şiirler. Bazılarında kelimeler umuma seslenirken şiirin müziği bireysel olabiliyor. Ya da tersi. Ama nihayetinde ne kadar toplumsal olay ve olguların etkisi olursa olsun bireyin düşüncesinden geçen sesleri okuyoruz biz.

Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?

Koşullar şiir ortaya çıkarmıyor zannımca. Şairi ortaya çıkarıyor. Şiir de oradan sudur ediyor. Halini, durumunu, hissettiğini, şuuruna yansıyanı, aşkınlığını, dimağına damlayanı estetik bir formda saklamak veya açığa vurmak isteyenlerin sanatın her dalı bir nimettir. Ama şiirin, bu nimetin şükrünü eda eden bir yanı olduğu gibi bu nimeti gözünü kırpmadan hırpalayan bir özerkliği var. Şiiri ortaya çıkaran koşullardan biri de insanın her şeyi söylemeye muktedir olamaması. Türkünün de söylediği gibi insan kısım, yer damar damar… İnsan kısmı her yerden ve her şeyden bir sağaltabilir. Bu kelimelerle kurduğu ünsiyete bağlı.

Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?

Şiir ve şuur aynı kökenden. Haliyle ilgiden öte zorunlu bir ilişki var. Afrika şiirini okuduğumuzda, kelimeler esaret kokusu yayar. Japon şiirini okuduğumuz zaman daha lirik bir duygu, Türk şiirini okuduğumuzda epik bir hava yakalar bizi. Fransız şiiri daha bohemdir mesela. Bu yüzden şuurun şiirle, şiirin de şuurla zorunlu bir ilişkisi mevcut. Bütün zamanlar için bu denilebilir ama Türk şiirinin toplumun akıbetine söyleyecek bir şeyinin olduğunu düşünmüyorum. Böyle şiirlerimiz yazıldı. Eski şiirlerimiz de ancak gerektiği gibi okunursa akıbete dair bir şeyler söyleyebilir. Fakat böyle bir okuma biçiminin de kalmadığını düşünüyorum.

okumus_2

Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?

Sorunun ikinci kısmı için kesinlikle hayır cevabını verebilirim. Büyük şehirler büyük şiirin membaı değil. Aksine büyük şehirler büyük şiirlerin önüne gerilen mekânlar. Türkiye bunun için iyi bir örnek. Özellikle şairler, sanat erbabı İstanbul'a büyük bir hayranlık besler. İstanbul sevdası çoğu sanatkârda bir İstanbul fetişizmine dönüşmüştür. Öyle insanı dehşete düşürecek şiirlerin mekânı olmaktan çıktığını düşünüyorum İstanbul'un. Zira orada daha birincil bir sorumluluk var. Yaşayabilmek. Yaşamak şiir yazdırır ama yaşabilmek bırakın şiiri, yazdırmaz bile.

Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?

İsmet özel'e bir soru sorulmuştu. Sizden etkilenen ve öykünen genç şairlerin varlığına dair neler söylemek istediğiyle ilgili… O da etkilenmek en güzel akrabalık biçimidir. Ayrıca etkilensinler. Neticede etkilendikleri insan İsmet Özel demişti. Bence muhteşem bir cevaptı. Keşke bu etkinin normal olduğunu düşünenler çoğalsa. Özgünlük isteğinin bir hastalık olduğunu düşünüyorum. Zira yeryüzünde söylenmedik söz yoktur. Ama kuşaklar kendi şuuruna uygun kelimelerle, uygun kavramlarla çatar şiirini. Şiirini kuşaktan kuşağa aktarmak düşüncesi de en az özgünlük kadar marazi bir durum. Kuşaklar ve şiir akar, kendi yollarını bulur…

Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?

Eleştiriye müsait şiirler yazılmıyor. Bu yüzden vakıf olduğum kadarıyla şiir eleştirileri yapılamıyor. Yapılsa da ben karşılaşmıyorum pek. Teknik, tema, şiirin sakladığı ya da açık ettiği bilgi, bütün bunlar eleştiri konusu olabilir. Ama tekniğiyle, temasıyla, sakladığı – açık ettiği bilgisiyle eleştiriye taalluk eden şiir yazılamıyor belki. İyi ve kötü kavramlarının baskın olmasının da bunda etkisinin olduğunu düşünüyorum. İyi ve kötü kavramlarının egemenliği şiir de olduğu gibi diğer tüm alanlarda da eleştiriyi zehirleyen bir durum.

Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir.

Medeniyet kavramından hep güzel şeyleri anlamak kolaycılık. Kültür kavramından da iyi-güzel-doğruyu çıkarmanın yanlış olduğu gibi. Var olmayı biraz eline yüzüne bulaştıran toplumlar sürekli bu kavramların içini dolduruyor. Oysa bu kavramlar geçmişin tüm marazlarını da bugüne ve yarına taşıyor. Hele şiirin bir kurucu ve taşıyıcı unsur olduğuna inanmak ve şiirin buna hizmet ettiğini düşünmek çok zorlama bir metodoloji. Şiir, toplumsal karakteri yansıtır. Bu mutlak bir sonuçtur. Ama şiire medeniyete yön vermek gibi didaktik bir sorumluluk yüklemek, kelimelerin ve kavramların hışmına uğratır bizi. Mevcutta olduğu gibi. Şiir sadece şiir olarak yazılmalı sonrası ise şiirin kudretine bağlı.

Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?

Bence usta şairler yeni yetme şairlere gölge etsinler. Yeni yetme şairler de usta şairlerin gölgesinde dinlenmekten ve eğleşmekten yüksünmemeliler. Dil bir aktarımdır. Nasıl ki müteveffa miras bırakır. Dil de bir mirastır. Sahiplenilir. Korunur. Kollanır. Bence ustaların gölgesi güvenli bir mekândır. Evet, riskleri olabilir. Şiirin kabuk değiştirmesini geciktirebilir. Ama bir şeyin farkında olarak ustaların gölgesinde bulunmak gerekir: Kabuğunu değiştiremeyen yılan ölür.

Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?

Cemal Süreya böyle müstakil bir kitap yazmış. Kendince de bunun ispatına dair gerekçeler oluşturmuş. Bu konuyla ilgili çok teknik bir değerlendirme yapmak lazım. Şiir bir şeylere düşman olmaz. Düşman edilebilir. Bu yüzden çok boyutlu bir konu. Böyle bir tartışmayı etraflıca yapabilmek için kibir – mütevazılığa kadar, doğallıktan suniliğe kadar, aruzdan heceye kadar, sanatın işlevinden ozanların-şairlerin dünyayı algılayış biçimine kadar pek çok konuyu irdelemek lazım. Beni aşan bir soru diye cevabımı vereyim.

Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?

Batı edebiyatında da bunun tersi söz konusu sanırım. Bunun örneklerini okumuştum. Orada da roman yazarları arasında bizim şairler arasında olana benzeyen bir tutum vardı. Birbirilerinin romanı ve yazdıkları hakkında çekişen kelimeler ediyorlardı. Buna dair bir kitap da okudum. Ama üzerinden çok zaman geçti. Hatırlamıyorum kitabı.

Türk edebiyatında şairler arasındaki çekişmenin nedeni şiir biçemleriyle alakalı olsa gerek. Herkes haliyle kendi yazabildiği şiirinin akağında kışlıyor. Diğeri de kendisinin. Ama genelde bu tartışmalar teknik dizgeler nedeniyle değil bakış açısındaki farklılık nedeniyle oluyor diye düşünüyorum. Kimisi bilgilendirici bir tartışma oluyor. Kimisi de utanç verici. Ama sahiden şiir yazan insanların, karşısında gördükleri şairden de şiirden de pek çok şey alabileceğini düşünüyorum. Usta şairler iyi ki çekişmişler. Mesela Asaf Halet döneminde çok eleştirilmiş. Dinsel öğeleri kullanımıyla alakalı olsun, şamanik öğeleri işleyiş biçimiyle olsun… ama sonrasız bir şiir yazmış büyük şair. İyi ki yazmış. Bugün sahiden bir şeylerle çekişen insanların sığınabileceği bir gölgedir Halet'in şiiri. Nazire geleneğimiz var mesela. Mufassal bir edebiyat aslında. Şairler ve şiirler çekişince ortaya daha güzel şeyler çıkar. Çekiştirmekten evladır.


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 25.07.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.06.2022 20:52
954
Yorumlar
  • Halit Yıldırım 2022.07.26 17:47

    Güzel bir söyleşi olmuş. Tebrikler

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 179 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 5 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com