Şairler Geçidi: Meryem Kılıç ile Konuştuk
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Önceden bildiklerimi tasnifleyip zihnimin bir köşesinde bekleterek yeni gelenleri onlara ekleme çabası hâlinde olmak şeklinde tanımlayabilirim. Talebelik ya da. Sonradan tecrübe edilenin, şahit olunanın geride birikmiş olanla çoğalması. Bir şeyin aslında çok şeyle irtibatı durumu. Bu durum, beni yolda ve yürür hâlde tutuyor.
Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?
Notlar alan biri değilim şiirlerim için. Nadiren olur. Genellikle aldığım not, şiirin bir parçası değil başlığı olur. Görünürde bir şey yoktur; zihnimde taşır ve düzeltirim. Şiirin yazıya dökülmesi için belli bir sürenin geçmesini beklerim.
Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?
Günümüzde çok sayıda şiir yazılıyor diyebilirim. Sayıca çok ancak hafızalarda kaç şiir kalacak bundan emin değilim. Sorun, şiirin kolay yazılabilir bir tür olduğunun düşünülmesi olabilir. "Aklıma, kalbime böyle ilham oldu ve değiştirmeden yazabilirim" kabulünü metinleri okurken görebiliyorsunuz. Şiir yazarken "Benim yazdıklarımın özgün bir tarafı var mı?" diye düşünebiliriz. Edebi türler içinde sanatçının derdini anlatacağı en çetin yolun şiir olduğunu biliyoruz. Tafsilata gitmeden özgün ve âhenkle birlikte metninizi oluşturacaksınız. Dar alanda ayrıntıların da olduğu görkemli bir yapı inşa edeceksiniz. Oldukça zor.
Çözüm; yazarken biraz duraksamak olabilir. Ya da bunu öğrenmek.
Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?
Çok sayıda diyemem, takip ediyorum.
Karabatak'ta şiirlerim yayımlanıyor. Söğüt ve Kayıp Kayıt dergilerinde birer şiirim yayımlandı.
Dergilerdeki şiirler için şunları söyleyebilirim: Sayfalar arasında karşılaştığım bir şairin şiiri ya da bir dizesi bazen oldukça etkili oluyor ve bende yer ediyor. Şiirlerini takip ettiğiniz birinin de yeni şiirini okuduğunuzda kendi içinizde bir değerlendirme yapıyorsunuz; eleştiri. Ayaküstü bir yerde ilk kez karşılaştığım bir dergide gezintiye çıkmak da güzel. Kitaba ulaştıran bir yol oluyor dergiler. Yavaş yavaş olgunlaşan üslup, biriken eserler…
Hikâye / öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?
Romanın popüler olduğunu düşünüyorum. Fantastik türde romanlar. Şiire ilginin az olmadığını da. Hatta şiir yazanların sayısının fazlaca olduğuna değinmiştim. Burada dijital ortamın kolaylaştırıcı etkisinin olduğunu açık. Adınıza blog ya da hesap açıyor yazdıklarınızı buradan paylaşıyorsunuz. Okurlarınızla iletişim imkânı buluyorsunuz.
Elbette şiir, diğer yazı türleri arasında tâlibi çok az olanı. Okur ve şair arasında önemli bir anlam dünyasının oluştuğuna inanıyorum. Bu dünya da kıymetli.
Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?
İki durum arasında bir tarafı seçemeyeceğimizi; birbirlerinin tamamlayıcıları olduklarını düşünüyorum. Yaşanılan her şey zihinde birer katıktır. Hayatta olan biten ne varsa kişisel yolculuğun birer yol taşıdır. Aslolan iç dünyamızdır; neyi nasıl yorumladığımızdır. Toplumsal olaylardan soyut bir düşünüş biçimi de söz konusu değildir. Kimi şairler üstü kapalı bir üslubu tercih eder. Kimileri atıflarda bulunmayı.
Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?
Şiirin ortaya çıkmak için yukarıda da bahsettiğim gibi yeşerecek uygun iç dünyasından başka sanırım bir şeye ihtiyacı yok.
Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?
İki kelime de aynı kökten geliyor. Şuur; idrak etmek, farkında olmak. Şair de içinde duyan, hisseden kişi. Bu akraba kelimelerin anlam yolculuğunda kesiştikleri nokta anlamanın ağır yükü oluyor. Şair, hem idrakin taşıyıcısı hem de önde yürüyen kişi. Toplumun akıbeti noktasında daha katmanlı başlıklar çıkarabiliriz diye düşünüyorum. Evet, şiir bunlardan önemli olanı.
Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?
Öncelikle taşra kaldı mı günümüzde diye düşünüyorum. Şehirlerimiz hızla değişiyor, metropolleşiyor diyebiliriz. İnternet her yerde ve dünyadan haberdar olmak için oldukça geniş bir alana sahibiz.
Çerçeveyi genişletirsek; düşüncenin fiziksel mekânla sınırlı olmadığını hatırlayalım. Büyük şiir, derinlikli bakışla yazılır diyelim. Gidilmeyen yerlere okuyarak gidebiliriz. Ya da tahayyülde o yeri yeniden inşa edebiliriz. Şiir de bu yeni inşa edişin tam ortasında duruyor.
Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?
Şairin kendi şiir yolculuğu içinde şiir serüveni net çizgilerle ayrılmazken onlarca şairi ortak özellikler altında değerlendirmek nasıl olur? Edebiyat tarihi açısından gerekli ve öğretici bir durum elbette. Aynı dönemde aynı ülkede yaşıyor olmanın ortak hafızada bıraktığı izlerin şiirlere yansıması durumunu da hesaba katmak gerekli. Şiirimiz değişmeye ve yol almaya devam ediyor. Yeni yazma teknikleri eklendi son yıllarda.
Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?
Eleştirinin, eleştirilen şiirin şairi açısından ileriki dönemi için bir bakıma yapıcı unsur olacağını düşünüyorum. Yani yazılanları kalemini geliştirmek için bir fırsata dönüştürmek. Hatta yazdığımızı bir süreliğine kenara bırakıp unutsak. Sonra elimize alıp ilk eleştiren yine kendimiz olsak.
Eleştirinin çıkış noktasının ele alınan metnin var olan şiir hattında yenilikçi bir noktada durup durmadığıyla ilgi olması gerekir diye düşünüyorum. Hattı nasıl ve ne kadar ileriye taşıdığıyla ilgili; özgün ve yeni bir söylem mi? Peşine düşülecek sorun bu. Eleştiri şekillendirici bir unsur ve kıymetli.
Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir.
Tarihi çeşmelerimizin kitabelerinde yer alan beyitleri hatıra getiriyor bu soru. Şiirimizin medeniyetimizin altında edindiği güzel yeri. Aslında sanat dallarının birbirinden nasıl ayrılamaz olduğunu diyelim; mimari ve şiir. Her iki unsur da medeniyetin inşasında yer alıyor. Aslında mesele dil mevzusuna geliyor. Yukarıda zikredilen kurucu unsurların önemlilerindendir dil diyebiliriz. Dil ve beraberinde şiir; dil ve beraberinde roman; dil ve beraberinde hikâye. Dilde kurucu unsur deyince de Yunus Emre'yi hatırlıyoruz. Az sözle çok şey söylemenin kıymetli oluşunu. Ve kelimelerin insanları bir gölgeliğin – medeniyet diye tanımlayabiliriz- altında toplamasını.
Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamındabu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?
Yazılan ilk dönem şiirlerinde şairin etkilendiği yöntem ya da imgelere bakarak bir etkilenmenin var olduğunu gözlemleyebiliriz. Yolculuğa çıkışta olması gereken de belki budur. Aslolan; yazı hayatının nasıl ilerlediğidir. Kendi ses ve üslubunu oluşturmuş ve geliştirmiş bir şiirin var olmuş mudur?
Usta- çırak ilişkisi çok katmanlı ayrıca. Onlarca yıl önce yaşamış bir şair, eserleriyle; eserlerinde bıraktığı boşluklarla; söyledikleriyle ve söylemedikleriyle bizim ustamız olur. Yazdıklarımız hakkında yorumunu duyamayacağımız bir usta.
Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?
Şiirin bir şeylere düşman olmadığını düşünüyorum. Söylenmiş olana da yeniden yorumlanmış olana da. Her söze kapısı açıktır şiirin. Eşikten geçtikten sonra yeni bir forma girer çünkü söylenmiş olan.
Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?
Böylesi çekişmeleri edebiyat tarihi içine girmiş metinlerden okuyoruz. Kimi zaman sertleşen üsluplar, karşılıklı yazışmalar. Şimdilerde ise sanırım görülmüyor. Yani ben bu tür durumlara kulak vermiyorum diyelim.
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 02.10.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.08.2022 00:02