Şairler Geçidi: Selami Şimşek ile Konuştuk
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Bir garip yolcu.
Şiir yazma biçiminizi anlatır mısınız? Şiirin mutfağı sizde nasıldır?
Hayatın her hangi bir anında sizi etkileyen âyetler, hadisler, kişiler, konular ve nesnelerin kalbinizdeki etkileri az veya çok yazıya dökülmesiyle meydana gelir. Mutfağı gönlünüzdür. Yukarıda sıralanan hususlar ya gönlünüzün demliğinde demlenir, ya tenceresinde pişer, ya tabağına doğranıp yerini alır.
Günümüz şiirlerinin sorunları nelerdir? Çözüm ne olabilir? Şiirimizin bugünkü durumu hakkında neler dersiniz?
Günümüz şiiri evvela doğru kaynaklardan beslenmelidir. Kendini yaratan Yüce Varlık'tan haberdar olmalı öncelikle. Yani O'nun Kitab'ından ve elçisinin sözlerinden süt emmelidir. Sonra sırasıyla tasavvuf şiirinin, klasik şiirin, halk şiirinin, modern şiirin pınarlarından su içmeli, çiçeklerinden bal özleri almalıdır. Şair kendini, yaratanını tanıdığı gibi kâinatı da tanımalı, konuştuğu ve yazdığı dilin şaheserlerini, usta kalemlerini okumalı, lügat tarlalarında ırgatlık yapmaktan geri durmamalıdır. Şiirde kabiliyetin önemli bir yeri olduğu kadar eğitimin, bilginin, birikimin, dilin etkisi de büyüktür. Şair acele etmeden, sabırla yol almalı, dergi ocaklarına mutlaka girmeli, yanmalı ve pişmelidir.
Günümüzde kendilerini şair olarak takdim eden yahut şair olarak takdim olunan kişilerde yukarıda ifade ettiğimiz hususları pek bulmak mümkün olmuyor. Sosyal medya ve elektronik yayın/dergilerin hızla yayılması kaliteli şiir ve şairlerin ortaya çıkmasına bir engel olarak karşımıza çıkıyor. Bazı basılı dergilerde de bu durumu gözlemlemek mümkün. Bu durumdan da kaynaklanmış olsa gerek ki özellikle sosyal medyanın da etkisiyle çalakalem yazıp yahut şuradan buradan aşırıp, ehline danışılmadan, gösterilmeden, alkış tutanlardan aldığı saman alevleri yahut balonlarla hemen şiir kitabı yayımlama teşebbüsleri şiiri oldukça fazla öldürüyor. Bu tür kitapların imzalanarak ustalara sunulduğunda ise çöpe atıldığı haberleri geliyor.
Aslında tüm bu ifadelerden maksadımız kaliteli, güçlü, özgün şiirlerin ortaya çıkması içindir. İster basılı, ister elektronik olsun eğer iyi bir yayın yönetmeni/editör veya yayın kurulu tarafından yazılar/şiirler gözden geçilirse o vakit güçlü şiirler, şâirler de ortaya yavaş yavaş çıkacaktır. Velhasıl dergiler ahbap çavuş ilişkisini, dost-arkadaş yakınlığını vb. bir tarafa bırakıp şiire gereken kıymeti vermeli, yayımlanmaya değer çalışmalara kapılarını sonuna kadar açarak hem derginin hem şâirin hem de şiirin çıtasını yükseltmelidir. Diğer türlü dergiye de şâire de şiire de yazık olacaktır.
Dergi takip ediyor musunuz? Hangi dergilerde yazdınız/yazıyorsunuz? Dergilerdeki şiirler üzerine neler söylersiniz?
1988 yılından itibaren amatör/profesyonel pek çok dergiyi takip ettim ve etmeye de çalışıyorum. Onlarca dergide yazdık. 1990 yılında Mesut Doğan yönetiminde Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinin çıkardığı Nazar Ber Kadem dergisi ile adım atıp 2000'li yıllardan itibaren Ay Vakti, Vivo, Dergâh, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Edebiyat Ortamı ve Hece gibi dergilerde yazı ve şiirlerimiz yer aldı. Hâlen Ay Vakti kültür, sanat ve edebiyat dergisinin mutfağında iki yayın yönetmeninden biri olarak görev yapmaktayım.
Yukarıda dergilerdeki şiirlerle ilgili hususlara değindiğim için burada aynı ifadeleri tekrar etmek istemiyorum. Fakat şunun altını çizmek gerekir ki dergiler seçkin, özgün, güçlü şiir anlayışından asla taviz vermemelidir. Zira kültür, sanat, edebiyat dergileri şiirleriyle boy gösterir, ses getirir ve söz sahibi olurlar.
Hikâye/öykü türü günümüzün popüler edebiyat türleri arasında. Şiire ilginin az olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise neden?
Şiire ilginin azaldığı kanaatinde değilim, aksine arttığını söyleyebilirim. Fakat kaliteli, özgün, imge yüklü, güçlü şiirler bulmakta, okumakta zorluk çekiyoruz. İlginin artmasına ise sosyal medya ve internet sitelerinin olduğu kadar Türkçe ve edebiyat öğretmenlerimizin çabaları, şiir yarışmaları ve şiir şölenlerinin büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum.
Şiir sadece bireysel bir düşünüşün eseri mi yoksa toplumsal olay ve olgular da aynı oranda etkili midir?
Şiirde bireye ait duygu, düşünce ön planda olmakla birlikte, toplum içerisinde meydana gelen hâdiseler de etkili olmuştur. Savaş, göç, açlık, kuraklık, tabiî felaketler bunlardan bazıları. Şâiri yaşadığı toplumdan, onların etkilerinden soyutlamak mümkün değildir. "Şâir çağının tanığıdır" ifadesi bu durumun özetidir. Eğer şâir yaşadığı toplumun, çağın hadiselerinden etkilenmiyor, onlarla hemhal olmuyor, kendi düşünce dünyasında dolaşıp duruyorsa şiirinin karşılığını bulması, sesinin paylaşılması da mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan halk şairleri diğerlerine nazaran daha avantajlı bir konuma sahiptir. Halkın içinden çıkmak, halkın diline yakın durmak, onların meselelerini, duygularını dile getirmek, halk üzerindeki etkiyi artırmakta, yeni kuşaklara aktarılmasında yararlı olmaktadır. Bu sebeple güçlü şâiri, toplumun hemen her kesiminde az veya çok karşılığını bulan şâirdir diye tanımlayabiliriz.
Şiiri ortaya çıkartan koşullara ek olarak neler söyleyebilirsiniz?
Bir defa şiiri Yüce Yaradan'ın insanoğluna bahşettiği bir lütuf olarak kabul etmek gerekir. Zira Yaradan, beş duyunun yanında kalbi, ruhu, hissiyatı vermiştir. Bu vasıtalar da onun güç ve kudretiyle çalışmaktadır. İnsan, verilen cüz'î irade bu vasıtalardan kabiliyeti nisbetinde yararlanmaktadır. Kimi el becerileri, kimi zihnî kabiliyetleri, kimi de kalp ve ruh kabiliyetleri ile kendisini göstermektedir.
Şiir ve şuur arasında birbirini etkileyen ya da tetikleyen bir ilgiden söz edebilir miyiz? Toplumun akıbeti açısından şiiri değerlendirmek mümkün müdür?
Yukarıda bu duruma az da olsa değindik. Evet, şiir; şuurun, hissiyatın söze, yazıya, resme yansımasıdır. Zaten ikisi de Arapça kelimeler olup aynı kökten gelmektedir. Burada yeri gelmişken resim sanatı, şiirin görsel halidir desek abartmış olmayız.
Şiir ve şâir, toplumun aynası olarak ele alınırsa elbette akıbeti açısından değerlendirmek mümkündür. Şâir, yaşadığı toplumun/çağın tanığı olarak şiirinde onların meselelerine, duygu ve düşüncelerine yer verecektir. Mehmed Emin Yurdakul'un söylediği gibi "Şâirleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir." Şâir susmuşsa/susturulmuşsa felaketler yakındır demektir.
Şiirin metropol ya da taşra ile bağı nedir? "Büyük şiir büyük şehirlerde mi yazılır"?
Şiir için metropol veya taşra ayrımı yapmak doğru değil. Şiir yetiştiği toprağın rengini, kokusunu, tadını, buğusunu az ya da çok gösterir. Büyük şiirin yazılmasına şehir, köyden ziyade şairin kabiliyet, birikim, ilhamı önem arzetmektedir. Bir dağ başında, bir mağarada, bir çölde güçlü şiirler yazılabildiği gibi, metropolde apartmanlarda, gökdelenlerde de yazılabilir. Tam tersine zayıf şiirler de. Şairin his, algı, düşünce, gönül dünyasıyla ilgilidir durum.
Şiirde kuşak kavramı üzerine değerlendirme yapmak ister misiniz? Bu konuda neler söylersiniz?
Evet, her devrin, dönemin kendine has bir üslup ve söyleyişi bir başka ifade ile yoğurt yiyişi vardır. Kuşak kavramını daha çok bu söyleyiş farklılığından çıkarmak mümkündür. Şair, istisnalar olmakla birlikte devrinin şiir işçiliğinin hangi minvalde kabul gördüğünü fark eder ve ona göre bir tarz geliştir. Ardından bu şiir dilini geliştirip yeni söyleyiş yakalar. Geçmişte zirvede olan arzu ve hecenin yerini bugün serbest şiir almıştır. Bu, arzu ve hece ile artık şiirler yazılmadığının yahut güçlü şiirler çıkmadığının beyanı değildir. Genel geçer şiir anlayışı bugün serbest tarz yönündedir. Yedi Meşaleciler, Beş Hececiler, Birinci Yeni, İkinci Yeni birer kuşak mahsülüdür. Sonra kuşak dediğimiz durum beş-on sene ile oluşan bir durum da değildir. En azından çeyrek asır zaman diliminde kendisini gösteren bir olgudur.
Şiir eleştirisi var mı günümüzde? Bir şiir eleştirisi nasıl olmalıdır? Bu alanda dikkatinizi çeken isimler kimler?
Şiir eleştirisi az olsa var. Bazı dergi yayın yönetmenleri/editörleri/yayın kurulları tarafından yapılmaktadır. Oldukça faydalı olan, şiirin gelişimine güçlü katkı sağlayan bur durum malesef çok işletilmemektedir. Bu nedenle yönetmenler, editörler -geçmişte mektupla yapılıyordu- eposta ile gelen şiirlere zaman ayırıp güzelce cevap vermeli, kabiliyet gördüğü şiirleri teşvik etmeli, zayıf olan şiirleri uygun dille söylemeli, eleştiriyi yaparak gelişimine katkıda bulunmalıdır. Tam aksine güçlü bir şiiri görmezden gelmek, zayıf bir şiiri şişirmek şâire olduğu kadar şiire hatta dergiye zarar vermektedir. Esasen usta şâirlerimizin yazarlarımızın hemen hepsini birer şiir eleştirmeni olarak görmek yanlış olmaz. Bu sebeple yazdığımız şiirleri ustalara göstererek onların düşüncelerini almak çok faydalı olacaktır. Şahsen 2000'li yıllarda Dergâh dergisine gönderdiğim şiirlere yayın yönetmeni Mustafa Kutlu üstadın birkaç satır ile de olsa yazdığı eleştiri şiirimizi oldukça geliştirmiştir. Hakezâ Ay Vakti dergisi genel yayın yönetmeni Şeref Akbaba beyin şiirimizle ilgili düşünce ve eleştirileri yol gösterici olmuştur.
Şiir, kurucu bir unsur olarak geçmişten günümüze birçok toplumun duygu ve düşünce bütünlüğü içerisinde hareket etmesini sağlayan bir etkiye sahip tür. Bu bakımdan şiirin kurucu rolü üzerinden kültür ve medeniyet okumaları nasıl yapılabilir?
Bu durum biraz akademik ve ilmî bir konu olsa da akademisyenlerimiz, araştırmacılarımız tarafından yapılacak incelemeler, tahliller seminer, panel, konferans vb. yöntemlerle anlatılabildiği gibi yazılı olarak kitaplar halinde neşredilebilir. Bu durum özellikle bugün edebiyat fakültelerimizin Türk Dili ve Edebiyatı, Türkçe bölümlerinde akademik çalışmalarla ortaya konulmakta, yer yer de yayınlanarak toplumun istifadesine sunulmaktadır.
Bunların yanın başta ilgili akademisyenler olmak üzere şâir, yazarlar tarafından herkese açık olarak Türk edebiyatının dönemlerine damgalarını vurmuş klâsiklerle ilgili dersler yapılmalı, bunlar üzerinden kültür ve medeniyet unsurlarımız dile getirilmelidir. Yûnus Emre Divânı, Fuzûlî Dîvânı, Mevlânâ'nın Mesnevî'si, Şeyh Gâlib'in Dîvân'ı, Âkif'in Safahat'ı, Yahya Kemal'in Kendi Gökkubbemiz'i, Necip Fazıl Çile'si, Sezai Karakoç'un Gün Doğmadan'ı ilk aklıma gelenler.
Şiirde usta-çırak ilişkisi bağlamında bu ilişkinin eğitim-etki/gölge riski üzerine neler düşünürsünüz?
Evet şiirde de usta-çırak ilişkisi doğrudan yahut dolaylı olarak vardır. Bu inkâr olunamaz. Şâir kendisinden önceki dönemlerin şâirlerinden/şiirlerinden etkilendiği gibi, yaşadığı devrin şâirlerinden doğrudan yahut dolaylı olarak etkilenmektedir. Şâirin yaşadığı çağın şiir anlayışlarından, şâirlerinden etkilenmediğini söylemek hakikati inkârdır. Fakat usta-çırak ilişkisi halk edebiyatı geleneği özellikle âşık tarzı şiir geleneğinde çok daha fazladır. Günümüz şiirinde bu ilişki biraz şiir üslupları üzerinden olmaktadır.
Folklor şiire düşman mıydı hala öyle midir?
Folklor şiire neden düşman olsun ki! Aksine besleyen bir damardır. Ninniler, maniler, türküler, hoyratlar, şarkılar vb. şairin kelime, ses ve ahenk dünyasını besleyen önemli zenginliklerdir. Hatta ezanlar ve salâlar bile. Sonra halk kültüründen kopuk bir şair, kendi fildişi kulesinde ördüğü şiirleri kime sunabilecektir! Şiir, toplumun bütün kültür katmanlarından beslenmelidir.
Roman, hikâye/öykü yazarların birbirleriyle çekişmeleri pek gözlemlenen bir durum değilken şairlerin çekişmeleri, Türk edebiyatında en sık rastlanan bir durum olarak görülmektedir. Şiirin ve şairlerin çekişmeleri hakkında neler söylersiniz?
Evet şiir edebiyatın zirvesi, özü, hası, en güzel yüzüdür. Bu, roman ve hikâyenin küçümsendiği anlamında değildir. Zira sözleri süzüp süzüp adeta Anzer balı haline getirmek kolay olmuyor. Her şâir şiirinin doğal, katkısız, hakiki bal olduğunu bir başla ifade en güzel olduğunu ediyor. Hâl böyle olunca kavgası da çok oluyor.
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 29.07.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 29.07.2022 12:52