Şairlerle Şiir Soruşturması: A. Samet Atılgan
M. Hüseyin Özer konuştu...
Bize A. Samet Atılgan'dan bahseder misiniz?
Kendi hâlinde bir yorgunluk besleyip bunu doyurmayı bir türlü başaramayan, adımların sıklaştığı bir çoklukta arayışın patikalarını aşındırmayı seven.
Şiir ile ünsiyetiniz nasıl gelişti?
Bir sesin peşinden gitmekle başladı. Bir ses bulup o sesi nasıl genişletip geliştirebilirim diye bir merakım ve arayışım oldu hep. Bunun geçmişini çocukluğuma kadar götürebilirim. Çocukluğumda az ama doyurucu bir sesin içerisindeydim. Zaman geçtikçe ses aralıkları belirginleşmeye başladı. Bu gün geldiğim noktada çok sesli bir ortam var. Bu çok sesliliği, hem besleyici hem ayıklayıcı bir kuvvet olarak görüyorum. Çünkü sesin olgunlaşması diye de bir şey var. Olgunlaşan ses, ister istemez seçicidir.
Şiir ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan şiiri çektiğinizde geriye ne kalır?
Dünyaya geldiğimiz anda, hayata dair kaygılarımızın başladığı bir gerçektir. Hayatla olan ilişkimiz ise eksiklikler ve boşluklar üzerine kurulu. Eksik olmanın büyük hayretini ve tamamlanmayan boşluğunu ancak şiirle tanır ve ancak şiirle anlamlandırabiliriz. Şiir, bir yandan fâniliğimizi ilan ederken bir yandan da bize varlık oluşumuzu yeniden hatırlatır. Dünyaya alışamadığımızın dışavurumudur şiir. Bu yüzden, şiir, insana dünya üzerinde durabileceğimiz en kritik mevzilerden birini sunar. O mevziiden bakınca insanın hangi savaş alanına düşebileceğini görebiliyorsunuz. Dolayısıyla hayatımdan şiiri çekersem bir mevzii kaybına uğrayabilirim.
Şiir yazım hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?
Şairleri ve şiirlerini her zaman bir bütün olarak gördüm ve o şekilde okudum. Kendim için bir usta veya zirve hiçbir zaman belirlemedim. Sadece öncelediklerim vardır. Görmeyi başarabilirse bir yazar veya şairin en büyük ustası aslında yine kendisidir. Kendine çizdiği yol, belirlediği alan ne ile sınırlıysa ustalığı da onunla çerçevelenmiştir.
Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?
Şiir, şuur ve şiar kavramlarıyla kendine alan açar. Şiarın yol hâkimiyeti, şuurun bilinç kabiliyeti şiiri diğer şeylerden koparır. Sandığımız gibi şiir bizi birleştirmez. Şiirin biricik özelliği ayırmaktır. Bize sürekli kim olduğunuzu sorgulatıp hatırlatan bir ayırma. Şiirin varsa bir birleştirme gücü bu safhadan sonra başlar.
Taşra, kasaba, köy ya da metropollerin mekânsal açıdan şiire katkıları nelerdir? Şiirinizde hangi mekâna sığınırsınız?
Günümüzün küresel dünyasında bu mekânlar arasında son derece hızlı bir geçişkenlik var artık. Ayrıca bizi bir yerde toplamayı arzulayan bir merkezîleşme dönemi de yaşıyoruz. Ben tam aksine coğrafyanın her noktasından şiire bakmayı tercih ediyorum, mekânsal bir ayrım yapmadan. Her mekânın kendine has dinamikleri var. Onları görmeye ve yakalamaya çalışıyorum. Metropolde yeşerebilen kaos birlikleri, bir köydeki çiftçinin bahçeleri bölen dalgınlığı, taşrada farklı kollara ayrılabilen dinginlik aşıları… Kısacası, keşfini merak ettirten her mekân sığınağım olabilir.
Günümüz şiirine olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?
Yeterli bulmadığımı söyleyeceğim ama yaptığımız iş de bir arz-talep dengesi gözetmeye uygun bir şey değil. Bir şiir yazıyoruz ve onun talep görmesini bekliyoruz. Karşımızda bir meta ilişkisinde olduğu gibi hazır bir kitle yok. Çünkü şiir bunu daha en baştan reddeden bir ilişki düzenine sahip. Böyle düşündüğümde, şiire karşı hiç de azımsanmayacak bir ilginin olduğunu söyleyebilirim. Şiir yazımı anlamında normalin üstünde bir ilgi olduğu zaten bildiğimiz bir gerçek. Okuma ve okuduğu şiir üstünde düşünme anlamında düşük seviyede bir ilgi olduğu da başka bir gerçek. Ayrıca şiir, diğer türlere göre tüketime açık bir yapıya sahip. Deneyeni, deneyip bırakanı, âşık usandıranı nispeten biraz fazla. Yeterliliğe tekrar dönecek olursak beklentiye girilen her şeyin karşılığı zamanında verilmiş midir? Sanmıyorum. Bahsettiğiniz şey bir sanat eseriyse öncelikle kendi kendinize yetmeyi öğrenmeniz gerekiyor. Sonrasında eğer bir marifetiniz varsa birileri çıkıp sizi zamanın eleğinde sallanmaktan kurtarıyor.
Gelenek mi, modern mi? Lirik mi, epik mi? Hece mi, serbest mi? İlham mı, deney mi? Ya da?
Şiir, tek bir alana en son sıkıştırılabilecek türdür bana kalırsa. Saydıklarınızın hepsi şiir için bir imkân ve hepsi şiir için bir açılım vaadi taşıyor. Ve sanırım hepsi için şu ölçüt geçerli: Bu imkânların kendi kılınarak şiir sahasına sürülmesi ve sürülürken ortaya konulan bilinç düzeyi.
Günümüz Türk şiiri poetik ve teknik açıdan yeterli ölçüde eleştiriliyor mu? Eleştiri kültürümüze bir eleştiriniz var mıdır?
Şiir eleştirisi anlamında yeterli olmadığımız bilinen başka bir gerçek. Fakat bu durum sadece şiire has değil. Genel olarak bir eleştiri kültüründen yoksunluk var aslında. Edebiyatımızda her dönemde, belli isimler öne çıkıp kendi döneminin eleştiri açığını büyük oranda kapatmışlardır. Şiirde de böyle olmuştur. Mesela; Nurullah Ataç, Mehmet H. Doğan kendi dönemleri için böyle isimlerdi. Günümüzde sıklıkla övgünün öne çıktığı tanıtım ve değerlendirme yazılarına tanıklık ediyoruz. Eleştirinin keskin uçlu tarafı teğet geçilip söz dışı bırakılıyor. Ya da sadece bir kişiyi karalamak adına eleştiri metinleri kaleme alınıyor. Oysa bir iddiası olan ve bu iddiasını da temellendirebilen bir eleştiri anlayışına vakit kaybetmeden dönmemiz gerekli.
Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin şiir dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?
Sanat ve edebiyat birikimine, iddiasına inandığım dergileri takip etme konusunda hem okuyucu hem de yazar olarak özenliyimdir. Eğer kalpazan bir ilişki yumağına kurban gitmemişse bir yazarın dergilerde gösterdiği kalem iradesi en bağımsız olanıdır. Bu yüzden dergiler, yazarın kendini sınadığı, test ettiği bir sıçrama basamağıdır. Ancak her dönem kendi edebiyat ortamını oluşturur. Edebiyat dergileri de bundan nasibini alır ister istemez. Günümüzde bir dergiye ulaşmak, bir eser göndermek bir e-postaya bakıyor artık. Dergiler avucumuzun içinde dolanıyor adeta. Bu kolaylık, yazarın kalemine de sirayet ettiğinde ucuz bir üretim ortaya çıkıyor. Zira buna kapı aralayan dergiler mevcut. Şiir, teşnecilik üzerinden bir furyaya dönüşmemeli. Bir yazar adayının bağımsız kalem iradesini koruma altında tutabilmesi için her türlü tektipleştirici iğva hareketlerini çökertebilmelidir. Bağnazlığın bulaşmadığı "kendilik" çıkışları her zaman ayırıcı ve belirleyici olmuştur.
Sadece üç şairi okuma hakkınız olsa bu şairler kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?
Okumayı bir şeylerle sınırlamayı ve sınırlandırmayı doğru bulmuyorum. Şiirin hapsolmaya gelmeyen büyüleyici bir tarafı var. Bunu ancak bütünü kapsayan bir şiir evreni içinde görebiliriz. Bu evrene klasik şiirimiz ne kadar dâhilse Batı şiiri de o ölçüde dâhildir. Ayrım gözetmiyorum. Dönem dönem belli şiirleri ve şairleri tekraren okuyorum. O anki ruh hâlime göre raftan bir şiir kitabını indirip sayfalarında saatlerce kaybolduğum da oluyor. Bu kadar geniş ve değişken bakış açılarına uzandığımız bir alanda, bu soruya yanıt vermek indirgeyici bir yaklaşım olur benim için.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 06.07.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.09.2024 22:37