Şairlerle Şiir Soruşturması: İmran Sadai, Söyleşi, Misafir Köşesi

Şairlerle Şiir Soruşturması: İmran Sadai yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Şairlerle Şiir Soruşturması: İmran Sadai

05.10.2023 09:00 - Misafir Köşesi
Şairlerle Şiir Soruşturması: İmran Sadai

M. Hüseyin Özer konuştu...

Bize İmran Sadai'den bahseder misiz?

Kaşgar'da doğdu. Bir gün cismi vatanından ayrıldı. O gün bugündür. Ruhuyla cismi bir birini bulamadı. İmran Sadai bir avuç arayış, bir avuç da belirsizliğe bürünmüş derin acıdan ibarettir.

Şiir ile ünsiyetiniz nasıl gelişti?

6 yaşımda eğitim için ailemden ayrıldım. Babam uzaklara gönderdi. Gelecekte büyük adam olmamı istiyordu. "Büyük Adam" ne demekti o yaşlarda bilmiyordum. Açıkçası çok da düşünmüyordum. Tek bir amacım vardı. O da günleri çabuk bitirip bir an önce eve dönmek. Şiirle o günlerde tanıştım. Beni sadece şiir oyalıyordu. Şiirle güzel zaman geçiriyordum. Bir de etrafımda şiir ezberleyen, şiir okuyan kimselerin olmayışı da kendimi onlardan ayrıcalıklı hissetmemi sağladı. Ben de bu duygunun büyüsüyle gözüm kapalı bir şekilde şiirin peşinden gittim.

Şiir ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan şiiri çektiğinizde geriye ne kalır?

Çok güzel bir soru. Öncelikle teşekkür ederim. Vesilenizle kendimi şiirsiz hayal ediyorum şuan. Çünkü daha önce tahayyülümde bile kendimi şiirden ayırmamıştım. Sabah kalkıp işe gider, akşam mesaiyi bitirip eve dönerim. Evde yeşil çayımı içerim. Eğer çok yorgun değilsem bir film izlerim veya biraz kitap okur, sonra uyurum. Sabah mesai başlayınca tekrar işe giderim. Akşam işten dönerim yine çay, kitap veya film. Sonra yine sabah… Nadiren arkadaşlarla buluşurum. Hayatımın görünen rutini budur. Peki şiir nerede? O görünmeyen, görünemeyen dünyamdaki hayatın tamamıdır şiir. İşyerine giderken, metroda, şirketteyken masamda, yani ben neredeysem o benimledir. Ben Şiiri zaman ayırıp ilgilenecek bir edebiyat dalı veya bir hobi yada bir ruhsal terapi olarak görmüyorum. Şiir benim hayatımda kendisini öyle bir yere konumlu ki, oranın adı artık benim iç dünyamdır diyebilirim. Şimdi "şiiri hayatımdan çektiğimde" demeyeceğim. Burada sorunuza minik bir revize veriyorum müsaadenizle. Şiir hayatımdan çekilirse ne olur? İç dünyam yıkılır, beni ben yapan, görünmeyen ve görünemeyen o dünyam yıkılınca da ortada İmran Sadai kalmaz.

Şiir yazım hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?

İlk ezberlediğim şiir Alişir Nevai'dendi. 11-12 yaşlarımda. O yaşlardan beri şiir okur ve şiir ezberlemeyi severdim ama hep klasik şiirler. Gazel, Kaside, Muammes, Muselles... Ama şiiri hiç tanımazdım. Şiirle tanışmam 17 yaşlarımda başladı. Ustam diyemem ama şiirin gerçek yüzünü görmeme ve tanımama vesile olan şairler o yıllarda Gocimuhammet Muhammet, Ahmetcan Osman, Turgut Uyar, Edip Cansever, Perhat Tursun, Küçük İskender, Nizar Kabbani, Mahmut Derviş, İsmet Özel bunlardı. O zamanlarda bu saydığım şairlerin yeri bende başkaydı. Gerçi hala hepsini saygıyla selamlıyorum. Fakat tek bir isim verip de bu benim şiirde ustamdır diyeceğim biri olmadı. Çünkü şairlerle kurduğum bağ dönem dönem değişkenlik gösteriyor. Bu biraz benim iç dünyamla alakalı bir şey olabilir.

Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?

Bir araya geldiklerinde Şair'i yaratan bu üçlemeden birinde oluşan arıza ve eksiklik şair duruşunu ve tanımını yeniden ele almak gibi bir tekrara gebedir. Oysa şair için şiir bir kez doğar, tekrar her gün ölür.

Taşra, kasaba, köy ya da Metropollerin mekânsal açıdan şiire katkıları nelerdir? Şiirinizde hangi mekâna sığınırsınız?

Çocukluğum şehirde geçti. Metropolden metropole göç ettim. Kasaba, köy, taşra bunlar doğrudan çok temas edebildiğim mekânlar değildir maalesef. Köye ve kasabaya hevesle bakıyorum. Özlem duymuyorum. En iyi bildiğim yer şehirlerdir. Şiirlerimde de şehre sığınıyorum, şehre kaçıyorum. Çünkü kalabalıktır. Tenhaya, uzağa, sessizliğe kaçamıyorum. Saklanacak olsam kalabalıklara saklanıyorum. Bana göre saklanacak olsa insan, kalabalıkların arasında en iyi yeri bulup saklanabilir. Tenhada saklanamazsınız. Orada kaybolursunuz. Ya da çabuk fark edilirsiniz. Ama bazen de metropolden de şikâyet ediyorum. Şehre kızıyorum, fakat sığınmak için yine şehri seçiyorum. Çünkü başka yerim yok. Metropolleri sevmiyorum. Doğaya ve insan fıtratına aykırı biçimde gelişiyor buralar. Ama yine gidip metropolde saklanıyorum. Mecburiyetten diyelim.

damla-imran-abdulgani-sadai-kcm70217149-1-b8550f22596a448da710bb86c0db3537 Günümüz şiirine olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?

İştiyak ve ilgi mevcut orandan daha fazla olabilirdi. Hatta olması mutlu edici de olurdu. Ama maalesef oran düşük. O yüzden bu ilgi ve iştiyak konusuna yeterli ve yetersizlik açısından bakmayalım. Şiirin tarihten beri belli dönemlerde alıcısı az olagelmiştir. Bunu hepimiz biliyoruz. Fakat bu durum şairleri yazım konusunda etkilemez. "Çok şiir okuyucusu olan ülkelerde iyi şairler çoktur ve okuyucusu az olan yerlerde daha az iyi şairler vardır" gibi bir analiz de söz konusu değildir. Şiirin müşterileri seçkin ve kaliteli okurdur. Şair de okuyucusunun sayısına ve ilgisine bakmaksızın şiirini yaratmaya devam eden kimsedir.

Gelenek mi, modern mi? Lirik mi, epik mi? Hece mi, serbest mi? İlham mı, Deney mi? Ya da?

Modern, lirik, serbest. Deney ve nasip…

Günümüz Türk şiiri poetik ve teknik açıdan yeterli ölçüde eleştiriliyor mu? Eleştiri kültürümüze bir eleştiriniz var mıdır?

Bana göre bu aksiyon biraz duruldu gibi. Ama Türk şiiri kendini poetik konuda çok başarılı bir yere taşıdı. Eğer bu konuda bir madalya takılacaksa bu madalyaların hemen hemen hepsini gençler alacak gibi geliyor. Bu beni mutlu ediyor. Ama eleştiri kültürümüzde beni üzen birkaç nokta var elbet. Onlardan biri de yeninin eskiyi eleştirirken saygı ihlalidir. Her şairin her şairi ve her şiiri kendi seviyesince eleştirme hakkı vardır. Ama kimsenin bir şiiri veya bir şairi eleştirirken ona aşağılayıcı kelimeler, küçümseyici cümleler kurma hakkı yoktur. Bu tavır, eleştirenin kendine karşı da büyük saygısızlıktır. X şair Türk şiirine çok kötü şiirler sunmuş olsa da, bu ona saldırma hakkı tanımaz. Ya da o X şairi okuyan okurları küçümseme veya yargılama hakkı da tanımaz. Yazı üzerinde bu çok belirgin bir biçimde olmayabilir ama şair sofralarında çok şahit oluyorum ve derin üzüntü duyuyorum.

Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin şiir dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?

Dergileri eskisi kadar çok takip edemiyorum. Ama elime sürekli alıp okuduğum dergiler vardır. Eskiden çok şiirlerimi yollardım dergilere. Ama bugünler de yoksullukla mücadelem ve biraz da kendi kabuğuma çekilme hissimden midir bilmiyorum nadiren gönderiyorum. Dergiler şairlerin buluşma ve tanışma yeridir. Dergilere ben "Şiirin Kıraathanesi" derim. Türk şiirinin nabzı dergilerde atıyor. Belki şuan "Sosyal Medya", "Yaşam Mücadelesi" gibi dikkat dağıtıcı şeylerin çeşidinin ve sayısının günbegün artışından dolayı dergiler eskiye göre daha az satılıyor olabilir. Ama bu durumun Türk şiirinin kaderini etkileyeceğini düşünmüyorum. Çünkü dergi okurları çok sadıktır. Dergilerde şiir yazanları saymıyorum bile. Dergiler zaten onların çocukları gibidir. Hangi ebeveyn çocuğunu çok sevilmiyor diye terk etsin ki?

Sadece üç şairi okuma hakkınız olsa bu şairler kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?

Hallac-ı Mansur. İsmet Özel. Rainer Maria Rilke

Amentü (İsmet Özel)

Allaha Sorular (Nizar Kabbani)

Annabel Lee (Egar Allan Poe)


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 05.10.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.09.2024 22:40
926

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1105 yazı bulunmaktadır.