Şairlerle Şiir Soruşturması: Kürşat Küçük, Edebiyat, Misafir Köşesi

Şairlerle Şiir Soruşturması: Kürşat Küçük yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Şairlerle Şiir Soruşturması: Kürşat Küçük

14.09.2023 09:00 - Misafir Köşesi
Şairlerle Şiir Soruşturması: Kürşat Küçük

M. Hüseyin Özer konuştu...

Bize Kürşat Küçük'ten bahseder misiniz?

Beyşehir doğumluyum. İlk ve orta öğrenimi burada tamamladım. Sosyal Bilimler, Türk Dili Edebiyatı lisans, coğrafya master eğitimlerini aldım. Şu an da Selçuklu Bilim ve Sanat Merkezinde eğitimci olarak çalışmaya devam ediyorum. Edebiyatla, sinemayla ve sporla ilgilenmeye çalışıyorum.

Şiir ile ünsiyetiniz nasıl gelişti?

Annem maniler söylerdi hemen her konuyla ilgili, söze ve ritme beğenim oradan geliyor olabilir. Tabi bu, sözlü edebiyata dair Anadolu'da hemen her yerde karşılaşabileceğiniz bir durum. Ama yazılı olarak modern şiirle tanışmam altıncı sınıftayken Türkçe Öğretmenim Asiye Pektaş'ın bir bilgi yarışması hediyesi olarak verdiği Atilla İlhan'ın "Bütün Şiirleri-2- Sisler Bulvarı" kitabıyla oldu. Okursa bu yazıyı bir yerlerde buradan tekrar teşekkür etmiş olayım, ellerinden öperim. Önce bir kenara attığım o kitabı sonra onlarca kez okumuşumdur. Lisede de Ali Doğancı isminde sert ama çok iyi bir edebiyat hocam vardı. O da divan edebiyatı ve şiir tahlili konusunda çok iyiydi. Ona da çok selamlar. O dönem tabi berbat şiirler de yazdım, göstermedim ama kimseye. Sonrasında çok okudum ve bağımı hiç koparmadım şiirle. Keskin anlar hatırlamıyorum ama genel anlamda galiba bu şekilde oldu.

Şiir ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan şiiri çektiğinizde geriye ne kalır?

Şiirin hayatımızdaki boşlukları ören bir yapısı olduğuna inanıyorum. Sözlerle dile gelemeyen muğlak anları, ince ve büyülü duyuşları anlatma imkânı veren bir hediye olduğunu düşünüyorum. Ancak her iyi şey gibi zorlu yanlarının da olduğunu biliyor, yaşıyorum. Bazen de sarp yokuşlarında yoruluyorum. Yine de şiirli yaşamanın güzel bir yaşamak biçimi olduğuna inanıyorum. Hatta yakınlarda çok sevdiğim birisinin benim için söylediği söz burada dile gelmeli bence: "O da çok yalnız bizim gibi ama o en azından şiire sığınıyor." Böyle söylemiş benim için. Bence de böyle, bazen şiire sığınıyor bazen onu kendi saçaklarım altına alıyorum.

Ancak şunu da söylemeliyim tabi, ben yaşamanın genel olarak ciddi bir şey olduğunu düşünüyorum. Herkesin hem kendi içinde hem de dışarıdaki dünyayla eşyayla ilişkisinde zor bir hikâyesi var. Şiirin bu hikâyeye dokunması gerektiğini düşünüyorum. Bir şeyleri çözsün, sorunları halletsin anlamında değil temas etme dikkat çekme başka türlü düşünme söyleme anlama imkânlarına işaret eden anlamda. Şiir bir ok, bir kurşun yahut elinde kalan son işaret fişeği… Gittiği yerde değdiği yerde iz bıraksın isterim. Zaten böyle olursa yaşam felsefesinin renkli ve diri bir damarı olarak hayatımıza katışır şiir. Sözü de, şiiri de, şiirle uğraşmayı da çok seviyorum. Hayatımdan şiiri çıkarmayı düşünmem bile. En azından şu anda böyle düşünüyorum.

Şiir yazım hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?

Tek bir ustayla bu işin olacağını düşünmüyorum. Okurun beslendiği her şeyden yükseldiğini ve onlara çarpa çarpa kendi sesini, ritmini, şiirini bulduğuna inanıyorum. Ama çok beğendiğim isimler var tabi. İsmet Özel, Hilmi Yavuz, Nazım Hikmet, Edip Cansever, Ülkü Tamer, Süleyman Çobanoğlu, Ali Ayçil, Kavafis, Rilke, Brecht, Celan, Seyyidhan Kömürcü… İlk başta aklıma gelenler. Daha birçok isim de sayabilirim. Hepsine selam olsun. Uzatmayayım.

Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?

Filolojik olarak bu izi sürmedim aslında. Bağı sadece bu şekilde kurmanın çok da yerinde olduğunu düşünmüyorum. Kabaca söylersem, bilmek, bilinçle söylemek, bilgelik sözü gibi anlamlarla tanımlanmışsa mesela şiir ve buradan hareketle bir yol gösterici olarak görülmüş olabilir. Ama bence her şeyin isminden bugünkü anlamına ulaşmak zor. Çünkü dil değişen dönüşen bir şey. İnsan ve duygular da öyle hakeza. Dolayısıyla insanı ve ona dair duyuşları dille anlatmaya çalışan bir şey olarak düşünürsek şiiri, adını aldığı dönemle bugünkü anlamı arasında bir bağlam olsa bile bu çok sağlam bir dal olmayabilir bugün için. Ancak çok zorlarsam bu kavramların ilişkisini belki şöyle söyleyebilirim: Bence sözün, anlamın ve ritimli söyleyişin derinine inmeye çalışan bir şuurla yazılan bir şiir başkası için değilse bile şairi için bir şiar olabilir. Ama itiraf edeyim bu tanım da çok içime sinmedi. Sessizlik…

fzzolzkwwagbrxq Taşra, kasaba, köy ya da metropollerin mekânsal açıdan şiire katkıları nelerdir? Şiirinizde hangi mekâna sığınırsınız?

Şiirin kendi hoyrat yapısı gereği onu tek bir mekâna bağlamak zordur bence. Çünkü şiirin mekânını takip etmek zordur. Paris'te uyanır şiir, sonraki sahnede Moskova'da soğuk suyla yıkanır, haylazdır gider Venedik'te kurulanır, Berlin'de kuşandığı silahı Küba'da bir puro ve bir demet çiçeğe sattığını görürsün, Mogadişu' da direnir, Üsküdar'da imge dilenir, sürekli dolanır, İstiklal'de geceler, Tarlabaşı'nda uyur, Cape Town'da uyanır ertesi sabah. O yüzden şiirin mekânı tutarsızdır.

Ama şairin mekânları başlığı altında bakarsak konuya belki bir iz sürebiliriz. Çünkü şairin maruz kaldığı her mekân şiirde bir şekilde kendini gösterecektir. İlk bakışta, taşrada zamanın genişliği, kasabada insan ilişkilerinin sığlığı ve basit mekaniğin mahareti, kentlerde ve metropollerdeki dar zaman ve sıkışık ruh hali mutlaka şiire sızacaktır. Ben kırsalda da kentte de metropolde de yaşadığım için -eğer tek bir konuya odaklanıp bir dosya çalışmadıysam- her birinden imgeler, sesler ve çıkarımlar kendini gösteriyor şiirlerimde. İlk kitabımda Yağmura Yaz'da kırsal ve doğal unsurlar ön planda olduğu için lirik bir yatağa taşıdı şiirlerimi. İkinci kitabım Sağır Şehir'de kent insanının açmazlarını ve yalnızlığını ön plana çıkarmaya çalıştım. Dolayısıyla daha metal, gri, kaotik bir kent silueti fon oldu şiirlerime. Son kitabım Işığı Kıran Şeyler de ise daha genel anlamda felsefi bir çıkış noktasıyla tüm mekânları kapsayan bir teorinin, değişken gerçekliğin izin sürdüm. Bu anlamda son kitabımda zaman, mekân ve insanın iç içe değişken yüzlerini ve bunların ruha yansımalarını işlemeye çalıştım.

Günümüz şiirine olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?

Şiire karşı genel bir bakış, yüzeysel bir ilgi her zaman vardı bizim ülkemizde. Ancak günümüz şiirine olan ilginin hem nicelik olarak hem de nitelik olarak yeterli olduğunu düşünmüyorum. Bunun birçok sebebi var, uzunca bir konu bu. Özetlemeye çalışayım düşüncelerimi.

Teknoloji ve hız çağındayız. Sanatın bile fast-food tüketildiği bir dönemde şiire göre çok daha popüler birçok sanat ürününe bile ilgi azaldı. Dolayısıyla şiire olan ilgi de aynı oranda önce nicelik olarak azaldı. Ama asıl önemli olan ilgi eksikliğinin nitelikle alakalı olduğunu düşünüyorum. Günümüz şiirinin genel yapısı ve anlam derinliği göz önüne alındığında, üzerinde düşünülmesi gereken bir imge, keşfedilmesi gereken bir bakış, ruhun bile derinliklerine saklanmış bir ışık yahut travma gibi derinlik talep eden birçok unsur barındırıyor şiir. Şiire kabaca bile yaklaşmaya zamanı olmayan kitlelerin -hele ki böyle bir hız ve tüketim çağında- bu derinliğe talip olmasını beklemek zor. Ancak yine de şiirin sınırlarının ve derinliğinin düşünce dünyamıza sunduğu imkânlar göz önüne alındığında bu ilgiyi arttıracak kültürel faaliyetlerin ülkemizin kültür dünyasındaki planlamada öncelikli olması gerektiğini düşünüyorum.

Gelenek mi, modern mi? Lirik mi, epik mi? Hece mi, serbest mi? İlham mı, deney mi? Ya da?

Kendini bir kalıba hapseden şiirin kanatları kırık olacaktır diye düşünüyorum. Elbette şairin beslendiği kaynaklar şiirine etki edecektir ve şiirin günümüze bakan yüzünü daha yakından inceleyen şairlerin de moderne yaklaşması muhtemeldir. Yine de hem biçim hem içerik hem de dil olarak doğru zamanda doğru yerde olduğunu düşündüğüm hiçbir yapıdan çekinmem ben şiirimde. Buradan hareketle hepsine açık bir zihin dünyam var Bu ikililerden ayrım yapabileceğim o da sadece beğeni olarak serbest şiir olabilir. Onu daha çok beğeniyorum. Hecede takip ettiğim şair çok azdır diyebilirim. Ama buna karşın ritme olan merakım da o açığı kapatıyor diye düşünüyorum.

Günümüz Türk şiiri poetik ve teknik açıdan yeterli ölçüde eleştiriliyor mu? Eleştiri kültürümüze bir eleştiriniz var mıdır?

Eleştiri kültürümüze eleştiri getirirsem aldığım eleştiriler eleştiri kültürümüzü geliştirir mi? Aslında eleştiri kültürümüz sadece şiir olarak değil genel olarak problemli. Hem eleştiri hem de özeleştiri anlamında hem önyargılarımız var hem de yetersiziz. Bunun genel olarak yalnız kalmaktan korkmak, içine dönmemek ile ilgili olduğunu düşünüyorum, ancak bu çok katmanlı ve derin bir tartışma konusu.

Şiir eleştirisine gelince, genel eleştiri anlayışıyla paralel olarak burada da bir yetersizlik var bence. Ancak aslına bakarsanız ben bununla çok ilgilenmiyorum. Eleştiri şiire dairdir ama şiire dâhil değildir. Dolayısıyla eleştiriyi ayrı bir edebi tür olarak değerlendiriyor saygı duyuyor özellikle poetik açıdan takip etmeye çalışıyorum. Ancak yokluğunu yahut eksikliğini akademideki bir hoca yahut bir edebiyat tarihçisi kadar hissetmiyorum. Hatta başta yaptığım espriye döneyim bu eksiklik yeterince doğru dile getirilirse ve yazılırsa bu da eleştirideki açığı kapatacaktır diye düşünüyorum. Ama böyle geniş geniş konuşmama sebep benim şairlikten bile önce bir şiir sever olarak sadece şiire sırtımı yaslamam olabilir.

Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin şiir dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?

Dergileri gençliğimden beri takip etmeye çalışıyorum. Tabi maddi olanaklarla paralel olarak. Ancak cebimdeki son paraya dergi aldığım çok olmuştur. Dergilerin gerçekten bir okul bir ekol olduğuna inanıyorum. Bir amaca yönelmiş amatör yarı profesyonel ve profesyonel insanları buluşturan değerli mecralar olduğunu düşünüyorum. Yani bir yapının bodrumundan en üst kata çıkan işlevsel asansörler olarak görüyorum dergileri. Orada inip çıkarken her seviyeden edebiyatçıyla karşılaşabilirsiniz ve bu bence çok kıymetli. Ancak tabi ki kusursuz bir atmosfer yok burada da. Yayıncılık faaliyetlerinin masrafları, kargo, ilgi, dağıtım ağı gibi sebeplerle okura ulaşma sorunları, kanonlaşma, siyasi kutuplaşma, eş-dost-tanıdık ilişkileri gibi üzerine çokça konuşulan birçok problem var.

Yine de her şeye rağmen dergilerin, genelde edebiyatçılar ve özelde şairler için–son tahlil hakkı kendinde kalmak şartıyla-eserlerini tartması, muhataplarının yazdıklarını ve değişen dönüşen çizgilerini görmesi, mukayese yapabilmesi, başkasının durduğu yere bakarak kendine alan açması gibi açılardan çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tabi değişen yayıncılık imkânlarına bakarak basılı dergiler ve e-dergiler konusunu da ayrıca konuşmak gerek ama o da başka sefere olsun.

Sadece üç şairi okuma hakkınız olsa bu şairler kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?

Bunu kendime zül sayarım. Çok sevdiğim şairler var ama böyle sınırlayınca hemen ruhum daralıyor. O yüzden bu üçlere karışmayayım ben. Birkaç güzel şairden ve şiirden söz edeyim. Bir baksın dileyen şiir severler. Nazım Hikmet'ten Saman Sarısı, İsmet Özel'den Naat. Hatta kendi seslerinden dinleyin mümkünse bu ikisini. Kavafis, Şehir. Ali Ayçil, Hem Yaralı Hem Yakını Bir Yaralının. Paul Celan, Bertold Brecht, Rilke… Çeviri, yerli fark etmez. Okuyun yani şiir iyidir. Şiir şiire yol açar, imge imgeyi çağırır.

Teşekkür ederim.


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 14.09.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.09.2024 22:39
964

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1091 yazı bulunmaktadır.