Şairlerle Şiir Soruşturması: M. Tuğrul Çolak, Söyleşi, Misafir Köşesi

Şairlerle Şiir Soruşturması: M. Tuğrul Çolak yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Şairlerle Şiir Soruşturması: M. Tuğrul Çolak

15.06.2023 09:00 - Misafir Köşesi
Şairlerle Şiir Soruşturması: M. Tuğrul Çolak

M. Hüseyin Özer konuştu...

Bize M. Tuğrul Çolak'tan bahseder misiniz?

En az kalp kırarak atlatılmış bir dünya yolculuğu tasarısından hâlâ vazgeçmeyen.

Şiir ile ünsiyetiniz nasıl gelişti?

Çocukluktan hatta doğuştan olduğuna inandığım bir bağ var şiirle aramda. Şairlerin hemen hepsinde böyle olduğunu düşünüyorum. Ben şiirle bağımı bir haleti ruhiye olarak görüyorum. Doğuştan gelen bir kod. Bahsettiğim büyük bir şairlik kabiliyeti ile doğmak değil şairane bir ruhla doğmak. Bayağılaşmış bir duygusallıktan da bahsetmiyorum. İçe doğru derinleşme arzusu, vasat zihnin üstünde bir tefekkür, arayış ve keşif hali. Şiir dışında yazıp söylediklerimizin bizi iyi bir şiir kurmak kadar tatmin edememesi. Çok sonraları çocukluk çağımda beni arkadaşlarımdan farklı hatta yer yer onlar nezdinde beni ucube kılan ilgilere ve zihinsel aksiyonlara sahip olduğumu fark ettim. Camus'nün "uyumsuz" olarak adlandırdığı şeye yakın bir durum. Şiir yazmaya çocukken herhangi dışsal bir motivasyon almadan giriştim. Üniversite yıllarımda daha zengin okumalarla poetik bakış açısı geliştirmeye ve şiiri daha profesyonel bir düzlemde ele almaya başladım.

Şiir ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan şiiri çektiğinizde geriye ne kalır?

Ben otuzlu yaşların başında bir şairim. Şayet bu soru bana yirmili yaşların başında yöneltilmiş olsaydı ucu bucağı olmayan cümleler kurabilirdim. Şiir yazmasam delirirdim, ne bileyim şiir yazmasam banka soyardım, kendimi vururdum vs. Bu gibi ifadeler şiiri bir şizofreniye bağlamaktan ibaret geliyor bana. Tabii bu retoriğin azımsanmayacak bir alıcısı var. Şiiri konuşulursa defoları ortaya saçılacak kimi şairler; şiir üzerine ipe sapa gelmez teşbihli, metaforlu cümleler kurup aforizmalar patlatarak ya da bayağı bir romantizme yaslanarak kendilerini bir tür koruma kalkanıyla çevreliyorlar. Kendilerini ve şiirlerini. Acemiliği gizleme. Yüksek özgüven görünümlü örtük bir özgüvensizlik. Bu durum başka şairlere, şiirlere ve kendinin uzağında gördüğü şiir anlayışlarına dayanaksız saldıranlar için de geçerli. Bunlar hep şov. Şiiri bu denli şovla kuşatırsanız o hengamede kaybolacak ilk şey kendi şiiriniz olacaktır. Peki, şiiri hayatımdan çekip çıkardığınızda ne mi olacak? Hayatım devam edecek. Tabiri caizse şiir giderse kanser olmam ama uzun süreli bir soğuk algınlığı yaşayabilirim. Çivi çiviyi söker, belki öykü ve denemeye yönelirim. O türlere özellikle eğilmiyorum ki şiir disiplinim kaybolmasın. Yoksa bu iki türde de başarılı olacağımı düşünüyorum. Ama şiirin bir kere bile olsa bana surat ekşitmesini istemiyorum, şimdilik.

Şiir yazım hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?

Şiirde usta çırak ilişkisine inanmıyorum. Usta – çırak ilişkisine yaslanan şairlerin yarınını iyi görmüyorum. Edebiyat camiamızdaki usta-çıraklık büyük oranda çırağın şiirini değil popülerliğini geliştiren bir ilişki modeli. Ustanın kötü kopyalarını üreten bir model. Bir ustanın gölgesinde kendisine sınırlı bir alan ayrılmış, koruma altına alınmış olmak bugün için bir konfor sağlar. Oysa şiir terletmeyi sever, bir başkasının gölgesinde serinlemek gerçek şiiri uzağa iter. Zaman eleği, şiiri ve şahsiyeti etrafındakiler kaybolduğunda dimdik ayakta kalmaya devam edebilenleri yukarıda tutacak. Bana gelirsek; beni görüntü olarak yüceltebilecek ama bunu yaparken kendine ram edecek bütün kişilerden, mecralardan ilk gençliğimden beri uzak durdum, tepki koydum, yeri geldi münakaşa ettim. Edebiyat arkadaşlığı başka, bir edebiyatçıya ram olmak başka tabii. Elbette bazı kitaplardan, yazarlardan, edebiyat camiasında oturup kalktığımız kişilerden istifade ediyoruz. Dostluklar arkadaşlıklar kuruyoruz. Ama metinlerimi ortaya getirirken edebiyat içi ve dışı herhangi bir otoritenin dümenini tutanların etrafında şirin görünmekten hep imtina ettim. Bu tavır belli bir popülaritenin dışında kalmaya ve kıymet bilinmemeye götürür şairi. Doğrularımız ölçüsünde bütün eksileri artıları göze alarak yola çıkıyoruz. Mesela ben bu cümleleri rahatlıkla kurabilmenin özgürlüğüyle yazıyorum. Anlatabiliyor muyum, bu büyük bir lüks.

Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?

Bu tarz ikilemeli üçlemeli söz oyunları bana artık biraz zorlama geliyor. Soruyu anladığım kadarıyla birkaç cümle ile görüşümü belirteyim. Şiirin özel bir derinlik ve bakış açısı gerektirdiğini düşünüyorum. Ancak iyi şiir yazan kimilerinin şiir dışındaki birçok alanda sanki şuur kaybı yaşarcasına konuşup yazdıklarını, tweetler attıklarını falan görüyorum. Salt şiirin, hayatın tamamına sirayet eden bir şuuru beraberinde getirmediğini itiraf etmeliyiz. Bu şiir için geçerli değil sadece. Öykü için de geçerli. Müzik, sinema vs bütün sanat alanları için geçerli. Sanatçılık becerileri, insanda her zaman genel bir şuur etkisi yaratmıyor; şiarı, ilkeleri doğrultusunda yol tutulan bir hayat serüvenine karşılık gelmiyor. Geçmişten günümüze bunun sayısız örnekleri mevcut.

Taşra, kasaba, köy ya da metropollerin mekânsal açıdan şiire katkıları nelerdir? Şiirinizde hangi mekâna sığınırsınız?

Todorov, sözün bağlamlarında bir uçta her tür mekânsal ve zamansal göndermeden bağımsız olarak hakikat ifade eden genel düşünceler durur, der. Buradan hareketle şiirde mekândan bahsediyorsak bunu köy, şehir gibi yerleşim birimleri ile sınırlandıramayız. Mesela bir çekmece de şiir için mekândır. Ya da bir pantolonun cebi... Şiirde tüm bunlar yine de bir somut mekâna işaret etmeyebilir. Poetik bakışımız bizi somut mekânın gerçekliğinden alıp başka bir mekânsal gerçekliğe götürür. Hayal gücü ve dil aracılığıyla mekân şiirde kendine yeni bir konsept yaratır. İlla birincil anlamıyla şiirde bir mekâna sığınmaktan bahsedeceksek benim mekânlara karşı temelde bir aidiyet problemim var. Dolayısıyla daima eksikliğini iliklerime kadar hissettiğim bir şeye şiirde bile olsa sığınamam. Belki de muhtaç hissettiğim anda sığındığım mekân şiirin bizzat kendisidir.

Günümüz şiirine olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?

Yeterli buluyorum. Neden mi? Yeterli olmamanın bile yeterli gelmesi gereken bir uğraş alanına sahibiz çünkü. Hangi dönemde, güncelin doğrudan içinde yeniliği, sanatsal kaygıyı, niteliği kovalayan kaç şairin kitabı birden çok baskı yaptı? Kaç şair kendi çağında hele ki genç ve orta yaşlarda yüksek kıymetler gördü... Gönül ister ki iyi bir şiir yayımladığımızda, dikkate değer bir dosya ortaya koyduğumuzda takdir edilsin; şiir teorisi bilen, poetik altyapısı olan birileri şiirimize değer biçsin ama pek böyle olmuyor. Birileri değer biçse bile bu genellikle başka saikler içeriyor. Bütün bir cumhuriyet dönemini tarasak, çağında sadece şiir niteliği gözetilerek kıymeti bilinmiş şair sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Biz içine düştüğümüz cangılda yaşarken kaybolmayı göze almış olmalıyız. Öldükten sonra cesedimizi bulup bir anıtmezara dönüştürebilirler belki. Öte yandan bir sanatkârın iyi eserler ortaya koyduğu genç ve dinamik çağında layıkıyla değer görmeyi istemesinden daha doğal ne olabilir...

Gelenek mi, modern mi? Lirik mi, epik mi? Hece mi, serbest mi? İlham mı, Deney mi? Ya da?

Şiir bu kıyas veya ikilemlerin arasına sıkıştırılamayacak kadar geniş bir dil-düşünce evreni. Dilin imkânlarının en geniş kullanılabildiği, aşılabildiği; felsefe ile doğrudan bağı olan hoyrat bir tür. Şu mu, bu mu sorularıyla sıkıştırarak şiiri açımlayamayız. Kısaca şöyle diyeyim: Bir bilinç ve çaba halinde başarılabildiği ölçüde hepsi, başarılamadığı ölçüde hiçbiri.

Günümüz Türk şiiri poetik ve teknik açıdan yeterli ölçüde eleştiriliyor mu? Eleştiri kültürümüze bir eleştiriniz var mıdır?

Şiirde eleştiri ciddi bir eksiklik. Doğru bir eleştiri kültürü yok, eleştirmen yok denecek kadar. Bu yetmezmiş gibi al gülüm ver gülüm hesabı kitap tanıtım ve değerlendirme yazılarına sıklıkla rastlıyoruz. Tabansız yazılar, sloganist yaklaşımlarla eleştiri yazdığını zannedenler de cabası. Buraları artık aşmamız gerekiyor. Toplumsal biat kültürü ve eleştiri bilmezlik şiire ve edebiyata doğrudan sirayet etmiş durumda. Belki de tam tersidir: Toplumu geri götüren dinamiklerin temelinde şiir ve edebiyattaki eleştirisizlik vardır.

Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin şiir dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?

Şimdi ben Söğüt Dergisinde şiir editörlüğü yaptığım için -ki öncesinde de dergi editörlüğü tecrübelerim var- dergicilik ve şiir bağlamında epey konuşabilirim. Ama konuyu özetleyecek birkaç şey söyleyeyim. Şair önce dergileri aşındırır, sonra kabul görür ve kitaba varır. Ben de herkes gibi bu aşamalardan geçtim. Dergi şairin ilkokuludur. Ama şair, dergi okulunda özgürlüğünün sağlandığı bir tedrisattan geçmeli. Doğru dergicilik, doğru editörlük şairi geliştirir, genişletir, büyütür. Aksi istikamette ilerleyen dergicilik anlayışı ise şairin var olan potansiyelini aşağı çeker. Yani haddinden fazla sınırlandırma, şiirsel tektipleştirme şairlik meziyetleri yüksek gençleri köreltebilir. Bir başka yönüyle ele alacak olursak yeni dönemde dergicilik belli oranda dijitalleşti. Dergi çıkarmak, şiir yayımlamak daha kolay ve görünür hale geldi. Avantajlı tarafı matbu dergilerde bazı gerekçelerle kendine yer bulamayanlar dijitalde kendini gösterme imkânına erişebilir. Öte yandan herkes masrafsız bir şekilde sabah uyanıp kendi dijital dergisini kurabilir, en ufak bir dokunuştan geçmeden her yazdığını şiir diye yayımlayabilir. Bir tarafıyla bu iş gittikçe özensizleşebilir. Ama yine de şiir ve edebiyat adına her dergi bir emektir ve kıymete değerdir. Dergi, şairler -hele ki yola yeni çıkanlar için- vazgeçilmezliğini korumaya devam edecek.

Sadece üç şairi okuma hakkınız olsa bu şairler kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?

"Bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey nedir" den doğan sorular benim için en zor sorulardır. Üç şair veya üç şiir belirlemek için çok geniş bir perspektife uzanıyoruz. Klasik Türk şiiri, modern Türk şiiri, halk şiiri, Batı şiiri, Doğu şiiri derken çok geniş bir açı çizmek durumundayız. Beni mazur görün bu soruya net ve tatmin edici bir cevap vermem zor.


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 15.06.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.09.2024 22:36
809

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1193 yazı bulunmaktadır.