Şairlerle Şiir Soruşturması: Mert Mevlüt Gökçe
M. Hüseyin Özer konuştu...
Bize Mert Mevlüt Gökçe'den bahseder misiniz?
Bu soruyu psikoloğum da sormuştu. Ona Canetti, Andre Gide ve Turgut Uyar'ın ölmemesi gerektiğini düşünen ve bu yüzden Tanrı'ya hafif kızgınlık duyan bir adamdan bahsetmiştim.
Şiir ile ünsiyetiniz nasıl gelişti?
Annem bir an gözlerimin içine bakıp "Senin" dedi. "Şair olmanı ne kadar isterdim." Ve şair oldum. Şaka şaka… Kitabım çıkana kadar annem şiir yazdığımı bilmiyordu. Cemal Süreya şiire nasıl bulaştıysa benim bulaşmam da aynı sebepten. Bizim eve her gün günlük gazetelerin çoğu girerdi. Okumayı gazete kupürleri okuyarak öğrendim ben. Köşe yazarı olmak için şiir yazmaya başlamıştım. Düşüncelerimle insanları etkilemek bana parlak bir ideal olarak görünmüştü ergenliğimde. Bu işin en kestirme yolu da köşe yazarlığıydı. En azından böyle hissediyordum. Ta ki Orhan Veli'nin şiirlerini okuyana kadar. İnanmayacaksınız ama böyle.
Şiir ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan şiiri çektiğinizde geriye ne kalır?
İsa'yı göklerden yeryüzüne çekmek, şiiri benim hayatımdan çekmenin yanında daha gerçekçi kalır. Şatafatlı bir kaderim yok. Hayatım ultra sıradan. Konuşmaya bile değmez. Bir şey soracağım. Neden her yerde her zaman şiir olmuştur, olmayabilecekken? Çünkü vicdanın isyanı kendini duyurmak için şiire ihtiyaç duyuyor. Vallahi duyuyor. Şiir bir başka dünya, bir başka yaşama biçimi varsayıyor hatta vadediyor. Yani sıradanlıktan kurtulmanın en karizmatik yolunu. Öğrendiğimde çok şaşırmıştım: Kelimeler susunca kaybolmuyor, sadece tenefüse çıkıyorlar. Şairin işi kelimelerle. Şiir yazıyorum zira kalbime çarpmak için gerçek nedenler lazım. Kalbim elimdeki telefonun taksitini ödemek için çarpıyorsa sadece gürültü çıkarıyordur. Ve benim migrenim var, gürültüden hoşlanmam.
Şiir yazım hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?
Efendimiz acemilik, ustamız da. Damarlarında kan dolaşan ustalardan bahsediyorsak; İsmet Özel ve Rilke. Mesaisi devam eden ustalardan bahsediyorsak Osman Konuk. Şiir yazmayan ustalardan bahsediyorsak; Theodore Kaczynski ve annem. İsmet Özel ve Rilke'den anahtarın yerini, Osman Konuk'tan anahtarı çevirmeyi, Kaczynski ve annemden kapıyı açmayı öğrendim.
Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?
Etimolojiyi severim. Güvenilir bir haber kaynağıdır. Attar'da okumuştum. Günün birinde kendisine soru sormak için gelen ve soru sorduğu esnada da osuran bir kadına Hatem şöyle dedi: "Daha yüksek sesle söyle, duyamıyorum." Bunu tabi ki kadın utanmasın diye söylüyor. Bu kadın ölene kadar -yaklaşık on beş yıl- Hatem sağır taklidi yaptı. Kadın ölene kadar kendisiyle konuşan herkese şöyle dedi: "Daha yüksek sesle söyle." Hatem şiirdi, şuur sağır olmaktı, şiar da şu: "Daha yüksek sesle söyle."
Taşra, kasaba, köy ya da metropollerin mekânsal açıdan şiire katkıları nelerdir? Şiirinizde hangi mekâna sığınırsınız?
Başarı, insanın A4 kâğıdında kapladığı yerdir. Bunu niye söyledim? Şundan: Fizik dünyadaki tüm mekânlar önce içeriksiz sonra da kimliksiz hale geldi. Köy ya da metropol birer mekan değil artık. Ya da şöyle söylemeliyim: Varlığımızın -hem zihinsel hem fizik – odaları, mutfağı, banyosu, antresi dijitalleşmiş/sanallaşmış durumda. Yaşadığımız yerleşim birimleri varlığımızın müştemilatını oluşturuyor sadece. Ekranlara hicret ettik. Tarih kitapları böylesi bir göç hareketinden bahsetmekten acizdir. Yaratı faaliyetinin mekânı pek az önemsediğini düşünüyorum. Sadece köyde/ şehirde/ filan yerde yazarım demenin sadece yatakta sevişebiliyorum demekten farkı yok. Ayrıca kim kendi yaşamında ikamet ediyor ki bugün? Önemli olan uzaklaşabilmektir. Yaratmak mesafe gerektirir. Bu yüzden ben uzaklığı olmayan insanlardan korkarım. Ölümü hatırlatırlar bana. Şiirdeki tek mekânım dilin harikalar diyarı.
Günümüz şiirine olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?
Kesinlikle yeterli. Hatta ilgi enflasyonu var. Bu kadar ilgi fazla. Gözlerini görmeden karşısındakine inanabilecek kaç kişi var ki aramızda? Şiir okumak böyle bir şey işte. Ben çip takılmış bir şiir yazmak istemiyorum. Düzeysiz ilgi, sığ algı şiire çip takmak istiyor. Alelade olan ne varsa bütün kuvvetiyle sanat gibi soy faaliyetleri kendi komşusu yapmak istiyor. Bu büyük bir tehlike. Sahte edebiyatla gerçek edebiyat arasına hendekler kazalım demiyorum. Su yatağını buluyor elbet. Sahte edebiyatın tirajı elektriklerin kesilmemesine, gerçek edebiyatın tirajı rastlantıya bağlıdır. Tesadüfün otobanları gerçek okurla gerçek edebiyatı buluşturmada en kısa yol bence. Bugün bir şiir kitabının yüzbinler satması işten bile değil. Yeter ki robotlar için yazılmış olsun. İlgiyi değil işi önemsiyorsanız robot değil şizoid olacaksınız. Van Gogh, Goethe, Whitman… Hepsi şizoiddi.
Gelenek mi, modern mi? Lirik mi, epik mi? Hece mi, serbest mi? İlham mı, deney mi? Ya da?
İmge bir bilme biçimiydi ve öldü. Sorudaki ayrımlara ben zaten çok yabancıyım. Çünkü bana göre modern şiir biçimle içeriğin cinselliğidir. Bütünlüğün dürtüsüdür. Modern Türk şiirine bir bisküvi muamelesi yapmayı terk etmemiz gerekiyor. Ambalajın üzerindeki içindekiler ve kalori cetveli bölümüyle kilo sorunu olanlar ilgilensin lütfen. Şiirin böyle bir sorunu yok. Şiir kimyasal içermeyen bir sanat. Fabrikada üretilemiyor. Bu tür zıtlıklar şairlerin değil sıkıcı tipler yetiştiren edebiyat öğretmenlerinin gündemi olmalı. Her şair poetik iddia sahibi olmak zorunda değil. İçtiğiniz sigaranın kâğıdına dair ne biliyorsunuz? Hiçbir şey. Sorudaki ayrımlar üzerine konuşmak içtiğimiz sigaranın kâğıdına dair bir konferans vermeye benziyor. Yalnız, yazdıklarımın koordinatlarını ele vermek için söylemem gerekiyor. Ben Homo Ludens'in şiirini yazmak istiyorum. Cehenneme yuvarlanan kardan adamın şiirini…
Günümüz Türk şiiri poetik ve teknik açıdan yeterli ölçüde eleştiriliyor mu? Eleştiri kültürümüze bir eleştiriniz var mıdır?
Üçüncü Dünya Savaşı en fazla yarım saat sürecek. Bu komik ve acımasız gerçeği benden duyun. Böyle bir dünyada eleştiri fikrini bir daha düşünelim derim. Deleuze "Sevinç kendinden daha büyük olana katılmaktır." diyor. Kendinden büyük olana katılmak kısmı önemli. Çünkü eleştirinin muntazaman tarifini yapıyor. Ben ve Adorno objektifliğe inanmıyoruz. Tarafsızlık palavranın hemşehrisidir bana göre. Eleştiri diye bildiğimiz şey ölçme değil bir katılma faaliyeti. Katılmak, dâhil olmak tarafsızca yapılabilecek eylemler değil. Eleştiri meselesinde kuşbakışı görüşüm bu.
Öteden beri gelen iki eleştiri var. İlki şiirin anlaşılmaz oluşuna dair diğeri de şiirin öldüğüne dair. Şiirin anlaşılmaz oluşu onu anlamadığımızdan değil anlamayı bitiremediğimizdendir. Acelesi olanlar rica ediyorum şiir okumasın. Onlar için doğru adres prospektüsler. Şiirin öldüğü de eski bir mesele. Açıkçası şiir öldü dendiğinde hemen gidip bir şiir yazıyorum bakıyorum ölmüş mü?
Ben bir şiirin eleştirisinin ancak ve ancak bir başka şiirin yazılmasıyla mümkün olacağını düşünüyorum. Şiirin eleştirisinin şiir olduğunu düşünüyorum. Hiçbir okun süse ihtiyacı olmadığını biliyorum.
Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin şiir dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?
Kenya Cumhurbaşkanı'nı ne kadar ciddiye alıyorsam altıncı hissi para olanları da o kadar ciddiye alıyorum. Edebiyat ortamı ne yazık ki altıncı hissi para olanlar tarafından daraltıldı büzüştürüldü vakumlandı. Türk modernleşmesinin evi olan dergiler piyasa tarafından katledildi. Ben kapımın önünden geçen biri için bir çift eski ayakkabıyım. Ama dergi sayfalarının önünden geçen biri için Türk şiiriyim, Türk edebiyatıyım. Katliamın boyutunu anlıyorsunuz değil mi? Belki de böylesi bir kasvetten şiir için parlak imkânlar doğacaktır kim bilir. Türkiye'de her ne kadar düşünmek lüks hale gelmiş olsa bile düşünen sanatçıların varlığı dergilerin garanti belgesidir. Bekleyip göreceğiz. Dergiler saadet asrına geri dönecek mi? Aceleye gerek yok. Acele edince kaderimiz ofsayta düşüyor.
Sadece üç şairi okuma hakkınız olsa bu şairler kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?
Üç zayıf şairi okurdum ki aralarında en büyüğü ben olayım. Mesela: Haydar Ergülen, İlhan Berk ve Cahit Zarifoğlu. Üç büyük şiir okurdum kim olduğumu hiç unutmayım diye: Mevlid, İstiklal Marşı, İtiraf ( Rüştü Onur)
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 29.06.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.09.2024 22:36