Şairlerle Şiir Soruşturması: Mümin Ali
M. Hüseyin Özer konuştu...
Bize Dr. Mümin ALİ'den bahseder misiz?
Evvel selam badel kelâm diyelim.
Türkçenin Balkan coğrafyasında bulunan temsilcilerinden biri olarak kendimi bahtiyar addedebilirim. Genel olarak Makedonya ve Balkanların farklı şehirlerinde çocukluk ve gençlik yıllarım geçti diyebilirim. Lisans eğitimimi Makedonya'da, Yüksek Lisansımı İstanbul Üniversitesinde, "Çağdaş Makedonya Türk Edebiyatına Katkısı Bakımından Köprü Dergisi'nde Çıkan Şiirler Üzerine Tematik Bir İnceleme (2002-2017)" adlı tezimle tamamladım. Hakeza doktora eğitimimi İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalında "Balkan Türk Edebiyatının Dijital Medyada Görünümü Üzerine Bir İnceleme" başlıklı çalışmamı başarılı bir şekilde tamamlayarak Bilim Doktoru unvanı aldım. "EMANET - Kelimeler Ötesi" şiir kitabım 2019 yılında neşredildi. İkinci kitabım "Köprü Dergisi Ekseninde Teşekkül Eden Makedonya Türk Edebiyatı" adıyla bilimsel bir çalışma olarak 2022 yılında yayımlandı. Yakın zamanda ikinci şiir kitabım olan "Güneşi İpe Astık" çıktı. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü-Ansiklopedisinde madde yazarlığı yaptım. Balkanlar üzerine ve farklı disiplinlere dair TV, radyo, sempozyum ve konferanslara konuşmacı olarak katıldım. Köşe yazarlığı ve farklı dergilerde şiirler, düşünce yazıları kaleme alarak eş zamanlı yerel ve uluslararası bilimsel/hakemli dergilerde makaleler yayımladım. Bazı dergilerde alan editörlüğü yapmamın yanında YTB-Heybe TV YouTube kanalı dijital içerik üreticisi ve program sunuculuğu yaptım. Hâlihazırda şiir sanatıyla meşgul olmakta ve bir araştırma kitabımı da yayın sürecine hazırlamaktayım. Çalışma sahası ve verdiğim konferanslar: Balkan Türk Edebiyatı (sanat, kültür, sözlü gelenek) Balkanlarda Türkçe, Türkoloji çalışmaları vesaire. Modern, Postmodern edebiyat, şiir, roman, öykü, dijitalleşme ve yazılı basın üzerine çalışmalar yapmaktayım.
Şiirlerim Modern Balkan Türk Edebiyatının örneklerini taşımaktadır. Birçok Balkan şairi gibi biz de "Güneşi İpe Astık." Fakat küçük bir not olarak şunu söylememe müsaade edin, ipe herhangi bir şey asabilmek için belli düzeyde meşgul olduğun konuyla ilgi bilgi ve bilinç sahibi olmanız gerektiğini belirtmek isterim. Bu minvalde her Balkan Türk Edebiyatı neferi bölge coğrafyasını ve insanını, suyunu, yemeğini, hatta hayvanını ve otunu iyi tanıması gerekiyor.
Şiir ile ünsiyetiniz nasıl gelişti?
Bu soruya aslında anlatabileceğim uzun bir hikâyem var ancak özet olarak ifade etmeye çalışayım. Benim şiir sanatı ile olan yakınlığım sözlü gelenekten başlayarak daha sonra yazılı bir boyut kazanmıştır. Çocukluk yıllarımda halk ozanı olarak ifade edebileceğimiz kişilerden ciddi manada sözlü edebiyat unsurları, halk şiirleri dinleme fırsatım oldu. Sadece şiirleri dinlemekle kalmayarak, şiirlerin yazım hikâyelerini de yer yer dinleme şansı yakaladım. Lise yıllarında kimse ile paylaşmadığım ve sadece kendim için yazdığım şiirlerimin yer aldığı bir defterim vardı. İlk şiirlerimi oraya karaladım. Sonra bir de baktım ki dergilerde şiirler yazıyorum. Bu meşguliyet hâlâ devam etmektedir. Kelimelerle kurduğum ünsiyet beni her zaman şiire doğru itmiştir.
Şiir ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan şiiri çektiğinizde geriye ne kalır?
Edebiyat tahsili gördüm. Edebiyat sanatının yanında edebiyat ilmi ile de haşır neşir olmuş bulundum. Bu da şiir ile olan bağımı her zaman harlı tutmam noktasında motive edici bir etken olmuştur. Edebiyat tahsili görmeye başlamadan önce de şiir hayatımda hep vardı, edebiyat eğitimimle birlikte hem teorik olarak hem de bir sanat dalı olarak bir potansiyeli gerçekleştirme sürecine girdiğimi ifade edebilirim.
Sanatı hayattan koparmanın mümkün olmamasıyla beraber, teorik olarak mümkün olduğunu var sayarsak, yaşamdan sanatı çekince "mekanik bir hayat" elde kalır diye düşünüyorum. Farklı sanatlar insanoğluna yeni keşifler yapması ve yeni vizyonlar kurgulaması için olanaklar oluşturur. İlgi alanım özelinde bahsedecek olursam edebiyat, sanatı evreni anlamlandırmak, derinleşmek ve çoğalmak niyetinde olanlar için burçlardan şehri seyretme imkânı sunan bir ilimdir. Daha da özelde edebiyatın zirvesi olarak tanımladığımız şiir, benim için çok hususi bir meşguliyet sahasıdır. Tahmin ediyorum ki şairlerin birçoğu için bu durum geçerlidir. Başka bir deyişle şiir huzur içinde olan yalnızların limanı ve çilegâhıdır. İç dünya inşasıyla beraber, şiir ile meşgul olan bireyler kendi dillerine karşı şuurlu bir yaklaşım ve duyarlılık oluştururlar. Şairler daha katmanlı bir hayat yaşarlar ve kelimelerin bir hikâyesi olduğunu bilirler. Vefasız, savruk tavırlardan kaçınırlar. Şiirle uğraşanlar dillerine kompleksli yaklaşımlardan kurtulurlar.
Şiir yazım hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?
Şiir yolculuğumda farklı şair-yazarlarla gıyaben eserleri aracılığıyla yollarımız kesişti. Birçok şairle tevafuk yolu ile dost olduk. Eğitim hayatıma başladığım ilk andan doktoraya kadar hem şairler ile sıkı yakınlığım oldu, buna akademik camia da dâhil. Merhum şairimiz, Sezai Karakoç ile şiir ve şiir sanatı üzerine üç defa uzun uzun sohbet ettim. Ancak burada herhangi bir isimden ziyade her birinin farklı ufuk açıcı metinlerinden hem teorik manada hem de uygulamalı olarak istifade ettiğimi söyleyebilirim. Dünya, Türk ve Balkan Türk Edebiyatından birçok temsilci ile soylu akrabalıklar kurdum. Çok sayıda yerli ve yabancı şair dostum var, zaman zaman şiir üzerine derin münazaralarımız oldu ve olmaktadır.
Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?
Üçü de etimolojik olarak Arapça kökenli, hikâyeleri ve mazileri olan kavramlardır. Her biri kendi özelinde derin anlamlar taşımaktadır.
Şuur zamanlarında şiir susar derler. Hâlbuki şair diye isimlendirilen şahıs bediiyat ilmine duyarlı olandır. Şiir köken itibariyle farklı duyguları, düşünceleri, sembolleri, imajları bir araya getirerek ve adeta harmanlayarak daha önce yan yana gelmemiş sözcüklerden yeni dünyalar inşa eden sanattır. Şair, edebî eserini belli bir şuur, ilke, ustalık ve yenilikçi metotlar doğrultusunda estetik bir forma dökendir. Şair, eşyanın inceliğini sezen, kavrayan ve belli teknik bilgiye vâkıf olan kişidir. Eserini harmoni ve ölçülü bir bütünlük içerisinde okura sunar. Velhasılıkelam, "Usul olmadan, vusul olmaz"! genel kabuldür. Farklı hallerde şiir yazanlar olmasıyla beraber, ana çerçeve bu bağlamada vuku bulmaktadır. Yaratıcılığın tetikleyicisi olarak birçok edebiyat sanatı erbabı marjinal ve aykırı tutumlara sarılmaktadır. Bu yaklaşımın yeni fikirlerin ortaya çıkmasında önemli yeri olmakla birlikte sürdürülebilir yöntem olmadığı görülmektedir. Kısa süreliğine tetikleyici unsur olarak kullanılabilir, lakin bir hayat tarzı olarak tercih edenler az sayıdadır. Nitekim edebiyatta bu tarz teşebbüsler her zaman olmuş, ancak tesir alanları sınırlı kalmıştır.
Şi'r "bir şeyi inceliklerini kavrayarak bilmek, sezerek vâkıf olmak; uyumlu, ölçülü ve âhenkli söz söylemektir." "Seziş, hissediş, sezgiye dayanan bilgi; duygu ve heyecandan kaynaklanan uyumlu, ölçülü ve âhenkli sözdür." Bu nedenle şuursuz şiirin olmayacağı, şiarsız bir eserin kaleme alınmayacağı aşikârdır. İstisnalar veya farklı görüşler tabii ki mümkündür. Ancak şiir meselesi ciddi bir ince işçilik isteyen, dilin surlarının dışında gezinen beyinler için bilinçli bir meşguliyet sahasıdır. Şiir, nesir dediğimiz düz yazıya kıyasen dağıtma değil, toplama ve bir araya getirme, dizme işlemidir.
Taşra, kasaba, köy ya da metropollerin mekânsal açıdan şiire katkıları nelerdir? Şiirinizde hangi mekâna sığınırsınız?
Şehrin ve benliğin iç dünyasıyla ilgili şiirler yazdığım gibi, bütün insanlığının içtimai meseleleri de yoğun olarak gündemimdedir. Kısaca ekseriyetle toplumsal, evrensel/kozmik bir şiir yazma uğraşı içinde olduğumu ifade edebilirim. Uzun yıllardır İstanbul'da ikamet ediyorum. İstanbul, Balkanlar ve birçok medeniyetin büyük şehirleri mekânım olabiliyor. Fakat edebî anlamda nihayetinde benim sığındığım mekân, mekânsızlığın kendisi olduğunu söyleyebilirim. Şiir dışında edebî türlerde veya roman ve hikâyelerde mekân önemli bir rol üstlenmektedir. Şiirde ise mekân daha öznel ve spesifik bir hâle bürünebilmektedir. Taşra, kasaba, köy veya ana kentten ziyade şair duyarlılığına sahip olan her sine kendi dünyasının sınırlarında ve aklının uç noktalarında bütün bu mekânsal formlarla şiirini besleyebilir. Belirleyici olan unsur ise kişinin eşyaya, çevresine ve tabiata karşı duruşu ile hayat felsefesidir. Şair, şiiriyle metafiziksel bir alana doğru da yelken açabilir. Zaman ve mekân ortadan kalkabilir. Kapı eşiğinde bekleyerek zorlamalarda bulunulabilmektedir.
Günümüz şiirine olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?
Bana göre, "şiir, kişinin kullandığı dilin sınır kapısıdır." Sınır kapılarına şahıslar çok fazla uğramaz. Fertler gümrük kapılarına ayda yılda bir, seyahate giderken ancak yolları düşer. Şiir kişinin kendi ülkesinin sınırları dışına seyahate çıkma teşebbüsüdür. Yüksek zevk ve estetik gerektiren güzel sanatlar için de aynı durum geçerli olabilir. Tiyatro, görsel sanatlar… İnsanoğlunun tarih serüveninde de bu durum pek farklı değildir. Şiire her devirde belirli bir tabaka alaka, iştiyak göstermiştir. Bunun birçok farklı müşahedeleri vardır.
Şiir, kendi gerçekliği cihetinde bir tecrübe, duygu ve gözlem sonucu estetik duyarlılığa sahip olan her hangi bir sinede vücut bulabilir. Unutmamak gerekir ki her fert kendi gerçekliğini inşa ve ihya etmektedir. İnsanın anlam ve hakikat yolculuğu farklı şekillerde tezahür eder. Bu müşkül çağda şiire tutunmak ise frene basma uğraşıdır. Biraz yavaşlama, kalbin ritmini yakalama çabasıdır. İlham ise sadece şiir yazmak için değil, şiir sanatını anlamak için de Tanrı'dan bir armağandır. Bu lütuf eşikte bekleyenlere bahşedilebilir. Israrcı olmak gerekir.
Şiir çok sübjektif bir sanattır. Toplum, bireyler garipseyebilir, hatta kişilere yabancı gelebilir, hitap etmiyor olabilir. Nitekim edebiyatın tarih sahnesinde ortaya çıkma çabaları olan bazı vakalar mevcuttur. Edebiyat tarihinde bazen büyük yankıları, tesirleri olan topluluklar, hareketler ve gruplar çıkmış lakin ekol olamamışlardır. Örneğin ironik, marjinal, metinler arasılık, protest şiirler bazı dönemlerde ilgi çekici olmuş, iştiyak duyulmuştur, ancak kalıcılık sağlanamamıştır.
Gelenek mi, modern mi? Lirik mi, epik mi? Hece mi, serbest mi? İlham mı, Deney mi? Ya da?
Gelenek olarak adlandırılan kavram moderne kaynaklık eden ve daha üst perdeye taşıyan besleyici bir membadır. Bireyin en yalnız olduğu anlarda bile kültür çatısı altında bulunan unsurlar kişilere yoldaşlık eder. Lirik yahut epik bir bütünü oluşturan tamamlayıcı parçalardır aslında. İlla ikisinden birini seçmek şiiri besleyen bir yaklaşım değil, aksine kısırlaştıran bir bakış açısı olma ihtimali yüksektir. Yerine göre fenomonolojik yaklaşımlar sergileyerek kişilerin tercihleri minvalinde tutumları gelişir. Aruz vezni, hece ölçüsü nihayetinde birer araç, enstrüman veya serbest şiir kendi iç ahengini, müzikalitesini kurguladığı sürece sorun yok. Hatta bazen formlar sınırlayıcı olabilir. Asıl mesele serbest veya hece şiirde harmoniyi yakalamaktır. Bir bütün, uyum ve ahenk içinde bir akışkanlık olmasıdır. Şiir kişilerin kendi gerçekleri ve deneyimledikleri uğraşlar doğrultusunda estetik bir form kazanabilir. İlham Tanrı'nın bahşettiği bir ihsandır. Makul olan yeni keşifler için sürekli denemektir. Ancak unutmamak gerekir ki kişilerin meşrepleri, uğraş alanları, meslekleri bazen onların bu konularda tercih yapmasına etki etmektedir. Her şairin zaman içerisinde kendine has bir poetikası oluşmaktadır. Bu da ayırıcı bir özellik olarak farklı tarzları benimsemeleri açısından olağandır.
Günümüz Türk şiiri poetik ve teknik açıdan yeterli ölçüde eleştiriliyor mu? Eleştiri kültürümüze bir eleştiriniz var mıdır?
İnsanoğlu doğası gereği aslında eleştiriyi sevmez, fakat sadece eleştiri ile gelişebilir. Bu yüzdendir ki tahkir içermeyen edepli ve edebî eleştiriler bir edebiyatçının temel gelişme gıdasıdır. Ancak eleştiri, korkulan, çekinilen yadırganılan bir hâle gelmiş ve geliştirilmesi gereken bir kültür olarak karşımızda durmaktadır.
Eleştiri kavramı, kelime çağrışımı olarak insanlara olumsuz gibi geliyor. Ancak kabaca ifade edecek olursak, yapılan bir işin daha iyi yapılması için yol gösterici bir işaret fişeği görevi görmektedir. İşlerin daha iyi yapılması için kritik şarttır. Eleştiriyi gerektiği gibi yapabilmek için ciddi poetik ve teknik, hatta ansiklopedik bilgiye sahip olunması gerektiğini de belirtmek isterim. Bununla beraber, salt yergi üzerine eleştiri inşa edilmemelidir. Üslup, adap gözetilmelidir. Sabırla üzerinde çalışılması gereken, geliştirilmesi elzem olan bir husus olduğu açıkça ortadadır.
Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin şiir dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?
Dergi kelimesi, Eski Türkçe'de "tir-gi" sofra manasında geçmektedir. Günlük olmayan belli periyotlarda neşredilen ve bir amaç doğrultusunda seçkin mevzularda nevi metinleri içeren süreli yayın olarak nitelendirdiğimiz mecmualardır. Misal, "bilim dergisi", "edebiyat dergisi." Kısaca dergiler belirli bir zümreyi hedef alarak muhatabına seslenilen mecralardır. Sofra bize farklı lezzetler sunar, çeşitlidir ve besleyicidir. Dergiler sadece şiir için değil, bütün disiplinler için taze kan üretme işlevi görmektedir. Bu alanda uğraş veren çoğu sanatkâr ilk eserlerini bu mecralarda okuruna sunma imkânı elde eder. Çevremizde yazıyla uğraşan birçok kişiye şu soruyu sormuş olsak: "Yazı hayatınıza nasıl başladınız ilk edebî ürünlerinizi nerede yayımladınız?" dergi veya gazeteler aracılığıyla diye cevap vereceklerdir muhtemelen. Edebiyat sanatına katkıları büyüktür. Dergileri aktif olarak okuyorum. Akademik olarak da dergiler ve şahsım özelinde dijital dergiler çalışma alanlarımdan birisidir. Bu açıdan özet babında günümüz itibariyle birçok edebiyat dergisinin dijital çağa ayak uydurduğunu gözlemlemiş ve tespit etmiş bulunmaktayım, ancak gidilecek daha çok yol var gibi duruyor. Bir dergiyi sadece sosyal medya ve dijital platforma taşınmasıyla yetinmeyerek, adeta yeni dijital edebiyat kültürü oluşturmayı hedeflemek gerekmektedir. Hülasa, dergilerin artık gömlek değişim sürecine girdiği söylenebilir.
Sadece üç şairi okuma hakkınız olsa bu şairler kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?
Yerli, yabancı onlarca…
Bu pek iyi bir hak değil, haksızlık olurdu. İyiler sıralanmaz. Hepsi ayrı birer müze, gökyüzünde birer yıldız. Özür kabul edin lütfen. Teşekkür eder, Balkanlardan okurlarınıza, dostlarımıza selamlarımı takdim ederim.
Şiirle kalın…
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 28.09.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.09.2024 22:40