Saraybosna Tramvayının Penceresinden Gördüklerim

Eskiden tramvayların atlarla çekilen bir taşıma aracı olduğu, ilk atlı tramvayın 1820'de İngiltere'de kullanıldığı, ilk elektrikli tramvayın 1879'da Berlin'de üretildiği ve ilk elektrikli tramvayın Bosna'da kullanılmaya başlandığını Almir İmşireviç'in 'Eğer Bu Bir Oyun Olsaydı' adlı kitabında okumuştum. Bugün nostalji kıvamındaki seferleri devam eden tramvay Bosna seyahatimizde önemli bir yer tutmuştu. Rahmetli babamla başlangıç durağından son durağına kadar seyahat etmiştik. Şehri izlemiştik tramvayın pencerelerinden. Okumasını kısa süre önce tamamladığım kitabın kapağında da adında da 'Saraybosna Tramvayı' var. On yılı aşkın süredir Bosna'da yaşamakta olan F. Ahu Çetres'in kaleme aldığı eser okudukça öğreten nitelikte. Yazarının ilk kitabı olan Saraybosna Tramvayı'nın içinde;
Žuta Tabja
Frekans Kulesi
Sevda Kuća
At Meydanı
Sebil
Morıćhana
Avrupa'nın Kudüsü
Vrelo Bosne
Saraybosna Tramvayı
Bosna'nın Sessiz Şahitleri
Vıjećnıca
Pehlıvanuša Cami
Bosna'nın Ruhu
Goražde
Pekara
Prıjedor
On Bir Göz
Evlât Kokusu
Saat Kulesi
Yüzdeki İnciler
Fatih'in Kuşlatı
Zdravo
Malı Dućan
isimlerini taşıyan 23 bölüm bulunuyor. Okurken sanki penceresinden bakıyor ve tarihte yolculuk yapıyor gibi hissettiren bir kitap bu. Yazar rayların üzerinden yol alan tramvaya oturmuş ve penceresinden gördüklerini yazıya dökmüş, kâh yapıları konuşturmuş, kâh tarihi gerçeklikleri.
Tramvayın rotası ile ilerleyen kitap Juta Tabya (Sarı Tabya) ile başlıyor. Hem seyahat ediyor, hem kitap okuyor, hem de sanki bir film platosunu izliyor okur. Arada lezzet tadımları yapılan bir seyahat bu.
Değerli bilgiler var sayfalarda. Örneğin Saraybosna'nın doğu tarafına düşen Vratnik, Vişegrad'dan İstanbul'a kadar giden kervan yolunun üzerinde olduğundan Vratnik'in şehrin kapısı olması ve fetih sonrasında şehre bu kapıdan girilmesi nedeniyle 'İmparatorluk Yolu' olarak adlandırılması bunlardan biri.
Ayrıca müzik dolu bir kitap Saraybosna Tramvayı. Bu nedenledir ki; Hum Tepesi'ndeki Frekans Kulesi adlı bölümün arsından gelen 'Sevda Kuća' adlı hikâye en beğendiklerimden oldu. Sevda Hanım'ın avlusunu kafe yaptığı evinden ve Bosna'nın sevda şarkıları yani sevdalinkaları var içinde. Coşkuyu, sevinci, acıyı, ve hüznü aynı anda yaşatan sevdalinkalar… Severek dinlediğim Bosnalı yorumcu Amira Medunjanin'in idolleri arasında yer alan ve aynı zamanda web sayfam Bir Balkan Esintisi için Üsküplü Şair Enver Perver Hergüler'le yaptığım röportajda severek dinlediğini söylediği Saffet Isović de… Hatta sevdalinkaların kral ve kraliçesi olarak Saffet Isović ile beraber Nada Mamula'dan ve unutulmaz düetleri;
'Saffetee🎵, dilberee🎵 žao mi je zbog tebee🎵' da…
İvo Andriç; 'Unutmak her acıyı siler, arkada bırakırdı. Şarkı söylemekse unutmak için en güzel çareydi. Çünkü insan şarkı söylerken daima sevdiği şeyleri düşünür.' der Drina Köprüsü'nde. Sanırım böyle hissediyorum ben. O yüzden şarkılardan söz edilen metinler ilgimi çekiyor.
Annesi tarafından vatan savunmasına uğurlanan şehidi konu alan Şehidski Rastanak (Şehidin Vedası) adlı sevdalinkayı da ilave etmiş yazar bu hikâyesine. Hem de çevirisi ile beraber. Boşnakçasıyla birlikte Türkçesinin olması okur için büyük keyif.
'Ako se majko ne vratim
nemoj me zalud cekati
pusti jednu suzu tihu
i prouci mi fatihu nek me ona isprati 🎼 '
(Anneciğim, dönmezsem bekleme, üzülme, sessizce akıt gözyaşlarını ve bana Fatiha oku)
Aynı hikâyenin devamında '🎵Ti si jedina moja ljubavi 🎵 ' (Sen benim tek aşkımsın) sevdalinkasını mırıldanırken sadece kulakların şenlenmesiyle kalmayıp lezzetli bir yiyecekten de söz etmekte. Mis kokusuyla ruh halini, bilişsel işlevleri ve beyin aktivitelerini etkileyerek lezzetiyle damakları da çatlatan hurmašicadan. Undan yapılan bir şerbetli tatlı olan ve Türk Kahvesinin en güzel eşlikçilerinden hurmašicalarının kokusu sinmiş satır aralarına. Yukarıda da zikrettiğim gibi; lezzet tadımları yapılan bir seyahat bu.
Tramvay rotasını sürdürürken; Bakırcılar Çarşısı, Bezistan, Morića Han, Gazi Hüsrev Bey Camii (Begova Camija), Çarşı Camii, Saat Kulesi, Başçarşı, Kurşunlu Medrese, Latin Köprüsü, Çek Mimar Karl Paržik'in kilise olarak yaptığı günümüzde Güzel Sanatlar Akademisi olan yapıları görüyor yolcular. Bosna'nın en büyük Ulusal Müzesi olan Zemlija Müzesi'ni uzaktan izleyen yolcuların kimliklerinin okuru şaşırtacağı kesin. Zira kitabın ana metaforunu ve gizemini sarsmamak adına bu kadar söz etmekle yetineceğeyim. Kitabı okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır.
Saraybosna'da özel bir bina vardır. Başçarşı'yı arkanızda bıraktığınızda yüzünüzü ona dönmüş olduğunuz. Şehrin önemli sembollerinden belki de landmark'ı; Vijecnica (okunuşu: Viyeçnitsa) Ulusal Kütüphanesi… Avusturya–Macaristan hâkimiyeti döneminde Endülüs mimarisine göre inşa edilmiş olan yapının gündüz çıplak gözle görülen detayları da muhteşemdir, ışıklandırmasıyla gece görünümü de. Saraybosna'nı Sırp Çetnikler tarafından kuşatıldığı günlerde takvimler 1992'nin Ağustos ayını gösterdiğinde Sırp topçu ateşine maruz kalan kütüphanede büyük bir yangın çıkmıştı. Yaklaşık 6 milyon kitap ve elyazması eserin bulunduğu kütüphane 3 gün boyunca alevler içinde yanmıştı. 'Ülkenin hafızası' konumundaki bu hazinenin 2 milyonu dev alevlerde kül oldu. On sekiz yıl süren restorasyon çalışmaları akabinde 2014 yılında 'Külden Kelebekler' isimli fotoğraf sergisiyle yapı küllerinden doğdu. Sergide yer alan eserlerin orijinalleri büyük yangından artakalanlardı. Bugün belediye binası olan ve çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan bu tarihi mekâna ait ve onun adını taşıyan bir bölüm var Saraybosna Tramvayı'nda. Bu bölüm en sevdiğim ikinci bölüm oldu. Çünkü yazımın başında belirttiğim gibi gerçek karakterlerle kurgulanan hikâyeler var eserde. Vijećnica'daki yangın sırasında kitapları kurtarırken hayatını kaybeden kütüphane çalışanı Aida Buturović bu gerçek tabanlı kurgulardan birisi. Tıpkı Bosna'nın Ruhu başlıklı bölümdeki Zilha Tetka ve Adel karakterlerinin gerçek olması gibi.
Saraybosna'da yaşıyor olmanın en güzel getirilerinden biri bence ortak kullanımdaki kelimelere yani Türkizmalara gündelik hayatta şahitlik etmek. Döşek, avlu, çarşı, börek, kilim, şiş, şişe gibi. Ve bunun bir adım ötesinde Boşnakça kelimelere metinde yer verip yanına Türkçe anmalarını ilave etmek. Örneğin vrata, Boşnakça'da kapı, pita peynirli börek, jaja yumurta demek olması gibi.
Son olarak yapıcı eleştiri niteliğinde birkaç konuya değinmek isterim. İkinci baskı vakti geldiğinde okura daha kusursuz ve okuma tecrübesini arttıran etki oluşturması umuduyla. Hususardan ilki bazı cümlelerin orta yerinden sebepsiz kesintiye uğrayarak satır başı yapılmış olması. Örnek olarak 71.saydafa iki yerde mevcut olan durumu gösterebilirim. Diğeri eserdeki birbirinden güzel fotoğraflardan okurun daha çok faydalanması bilgi sahibi olması amacıyla numaralandırılması ya da isimlendirilmesi olacak. Bu metin ve görseller arasında ilişki kurarak bir bütün oluşturmalarını sağlayacaktır. Zira Gorazde başlıklı bölümün bulunduğu 95. sayfadaki kabristan fotoğrafının Saraybosna'daki Kovaçi Mezarlığı'na benzerliği noktasında okura ayırt edebilme anlamında yardımcı olacaktır. Hatta fotoğrafların numaralandırılması ve eserin sonunda bir dizinle sıralanması Bosna seyahati yapacaklar için, Bosna hakkında araştırma yapanlar için ve dikkatli okur için güzel bir kaynak olacaktır. Burada şunu belirtmekte yarar var, Bosna'da yaşayan yazarın bizzat çektiği fotoğraflar kayda değer ve turistik amaçla çekilenlerden çok daha doğal ve yol gösterici. Bu nitelikleriyle okuma kalitesine katkı sunması için çabalamaya değerler.
Sonuç
Kitabı okuduktan sonra bu satırları kuşatma yıllarında Saraybosna'da kalmayı yeğleyen, arkadaşlarının 'Kemo' olarak hitap ettiği, 'Saraybosna, Aşkım Benim – Sarajevo, ljubavi moja' şarkısıyla ünlenen Kemal Monteno'yu dinleyerek yazdım. Eserlerinde; annesinin söylediği Boşnak sevdalinkaları babasının söylediği İtalyan şarkılarının Akdeniz tınılarına romantik telaffuzunu ekleyen Monteno'nun sesi çeşitli çağrışımlara sebep oldu. Örneğin; şehrin tam ortasından geçen Miljacka Nehri'nin yaralı ruhlara merhem olmak için çağıldaması gibi… Başçarşı'daki Sebil'n etrafında kulpsuz fincanlarla içilen Türk Kahvesinin kokusuyla solumak gibi… Osmanlı döneminde 'nişan' olarak adlandırılan mezar taşlarına kollarını açan Bosna tarihinin sessiz tanıklarının ebedi ıstıratgahı Kovači Mezarlığı'nın teskin edici dinginliğinde kaybolmak gibi…
F.Ahu Çetres'in çektiği birbirinden güzel fotoğraflarla okuma deneyimine görsel boyut kazandırması bakımından eser okur için bir ayrıcalık sunuyor. Tük kahvesi yanında kurutulmuş mürdüm eriği ikramı gibi geleneksel gastronomi ve Bosna Savaşında en çok kayıp yaşanan Prijedor şehrinde her yıl 31 Mayıs'ta 'Beyaz Kurdele Günü' adıyla vefat edenlerin anısına yapılan etkinlik gibi sosyal yaşam belirteçleri Balkanlara ilgi duyanlar için paha biçilemez lokal bilgiler.
Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı sorusuna cevap vermeyi seçenek dışı bırakan bir kitap Saraybosna Tramvayı. Şoför koltuğundaki yazarın yanı başındaki koltuğa oturuyor hem okuyor hem geziyorsunuz. Hem de ıhlamur ve yaban kestanesi ağaçlarıyla Vilsonova yürüyüş yolunda etrafınızda Saraybosna'nın sevimli iki ayaklı yerlileri olan kargalar ve Miljacka Nehri üzerinde süzülen yeşilbaşlı ördeklerin yanında bir bankta oturuyormuşçasına konforlusunuz. Yok ben konfor istemem derseniz on bir yapraklı Srebrenitsa Hafıza Çiçeği ile 'Kurtuluş Yolu' veya 'Marš Mira' denilen orman yoluna davet ediyor yazar sizi.
F.Ahu Çetres'in kitaba ait bölümlerin de aralarında bulunduğu yazılarını Şehir ve Kültür Dergisinde takip etmenin mümkün olduğunu ve son zamanlarda okuduğum en dolu dolu Bosna konulu eser olduğunu belirtirken iyi okumalar dilerim.
Saraybosna Tramvayı
F. Ahu Çetres
Edebiyat Ortamı Yayınları
Ankara- 2024
184 sayfa
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 27.06.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.06.2025 12:26