Seans Odasından Uzanan Şefkat Eli
Birsen ÇAY değerlendirdi...
Nimet beraberinde külfeti de getirir imkânlarıyla beraber. Sanal dünyanın erişim kolaylığı; sağlı-sollu, inişli-çıkışlı, zehirli-şifalı kulvarlarında, vakitsiz ve sınırsız yürümemize olanak sağlıyor. Kuytu köşelere ısmarladığım içe dönüş saatinde, "karşı ya da karşıt bir ses" beklentisi içinde olmadan edememiş, bu çatışmalı olanaklar arasında çıktım arayışa aylar evvelinde. Bazen yetişmez. İç dünyanıza gelmesi beklenen sese bazen, kitap, şiir, mizah, film yetişmez. Asi dünyanız yorgunluğunu itiraf eder ve der ki: "Bana nasihat ver ey nerede isen güzel insan!" İşte böyle bir süreçte YouTube kanalında Beyhan Hocayı tanıdım. Olasılıkların şifahi yanına denk gelişim ayrıca motive ediciydi. Nasihate susamış gibi kaptırmıştım kendimi. Ve merakla peşi sıra gelen kitaplarına doğru yolculuğum başladı. Okuma sıralaması ters başlangıç olsa da hissimin ve ihtiyacımın göstergesiyle seçtim Senin Suçun Değil kitabını.
Genel gözlemim; yazarların pek çoğunun, yazı tınısı ile konuşma tınısının uç noktalarda seyrettiğidir. Kitabında akıp gittiğiniz bir yazarı dinlemenin bir dakikası bile işkenceye dönüşebilir. Beyhan hocamız bu genel gözlemimde istisna yerini alanlardan oldu. Sadece bununla sınırlı kalmadı. Bir iki noktada da ayrıcalıklı yerini aldı hocamız.
Yetersiz, eksik hissettiğim yerlerde sımsıkı sarıldığım kişisel gelişim kitapları ile aramdaki mesafe baya açılmış olsa da, kıyas yapabilecek kadar anın kokusu gelebiliyor psikoloji tabanlı "Senin Suçun Değil!" kitabıyla. Her şeyi yapabileceğimize inandıran kitaplardan nasibini alanlardan biri olarak, "Kişi iddiasından vurulur!" deneyimiyle öğrenmişliğim olsa da, iç dünyamızın köken bilimi, bize bambaşka bilgilerin kapısını aralayarak şaşırtma kudretiyle karşımıza çıkıyor.
Dünya gerçeğini, insani özellikleri- yaşadığı ortam ve koşulları görmezden gelmeden, ayakları yere basan, bilim, tecrübe, gözlem destekli bilgilerini paylaşırken, insanı mutlu sabahlara uyandıran hayallere destek olmaktan da geri durmuyor Beyhan hocamız. Bir dönem çıkışıyla birlikte binler satan kişisel gelişim kitaplarındaki "İçindeki gücü keşfet, her şey olabilirsin-yapabilirsin. İste yeter!" gibi bir iddiası yok. "Uçamazsın, çünkü sen insansın! İstediklerini kendi gerçekliğinde değerlendir ve dünya gerçeğini hafife alma ama senin ve dünyanın; kendini gerçekleştirme sürecine, engel olmasına da müsaade etme!" diye örneklendirebilirim yaklaşım tarzını.
Yaşam koçları ile psikologlar arasındaki çatışma her iki alanın ehlilerince, kesişme noktası yakalayabiliyor ve bunun; yazınsal, sözel anlatıma yansıması oluyor. Yazım tarzında yazar-okur resmiyetini kaldırıyor. Sen-ben samimiyetini kullanmayı tercih ederek; doğru bir tercih yaptığını, "Hadi başını omzuma koy, halledemesekte halleşelim!" diyen, şefkat hissini verişiyle görmek mümkündür.
Çok bizden, çok içimizden, havaya uçmayan, yerin dibine saklanmayan, kimi zaman kendi hayatından kesitlerle verdiği örneklendirmeleri, yalnızlığı hafifletiyor. Çaresizliği kış uykusundan uyandırıyor. Pasif okuyucu olmanızı istemiyor, ara ara ödevler veriyor. Çoğu gelişim eserleri bunu yapıyor olabilir. Bütünüyle kıyas yapmak tarafımca uzun yıllara çarpacaktır ancak okunanlardan yola çıkarak; "kürsüden ders anlatan hoca- halka karışan hoca" ayrımını yapmak çok zor olmuyor.
Kendisinin de vurgulamak istediği gibi, "Hazır olan içindir vazife. İyileşmeyi istemekten evvel, iyileşme sürecine hazır olmakla başlıyor iş. Hazır olanlar için sıkı bir ruh detoksu tarifi veriyor, soru ve ödevlerle. Kitabı okumak bir - iki - üç güne mâloluyorsa, okur üzerindeki işlevi hazırlık sürecinden iyileşme sürecine geçene kadar devam edecektir.
"İnsan kendini nasıl tarif eder, evren her geçen gün genişlerken?" diye yazmıştım yıllar önce. Biter gibi görünen tekâmül yolculuğumuzun son nefese kadar devam edeceğini anlamakta, vakti gelince oluyor. Her yeni insanla birlikte kazandığımız, kendimize dair yakaladığımız dipnotlar… Evrenin genişlemesi kadar dehşet ve muhteşem bir şey.
Bilinmezlerimiz... Bizi ürküten derin dünyamız... Bilmek istiyoruz tıkandıkça. Çözmek istiyoruz bulanıklık arttıkça. Yapmanın nasıllığı, yapmanın kestirme yolu. İlim ehlileri der; "Usulsüz vusul olmaz!" Ve bu sebeple olsa gerektir; "beni bana getirecek yine benden bir kişi" ye muhtaçlık haliyle, yol ehli arıyoruz.
Beyhan hocamız elindeki veriler ışığında bir abi gibi bir dost gibi gösteriyor okuruna kestirme yolu "Senin Suçun Değil!" diyerek. Çıkışıyla çok satan kitaplar arasında yerini alması, "popüler olanın her zaman verimsiz olmayacağı" istisnai durumunu kazanımlarıma ekledim. Beş bölüme ayırdığı kitabında; "ailenin bıraktığı derin izler" den başlangıç yapıyor. "Aile dışı etkenler", "Sık karşılaşılan sorunlu ilişkiler", "Zihinsel virüsler" diye devam edip "Geçmişin hasarlarını onarmak" bölümü ile nihayete erdiriyor. Sezen Aksu'nun söylediği, "Masum değiliz hiçbirimiz" sözlerinin yankısı oluyor kendimizi gerçekleştirme aşamasında. Saldırarak savunmaya alan yanımızın duvarlarını kırıyor ve suçlu olmanın masum olmak kadar insani olabileceğini tekrar tekrar anlatıyor Beyhan hocamız; suça teşvik etmeden, masumiyeti kutsallaştırmadan.
Suçumuz olmayışını bilmek iyi geliyor. Suçlu olduğumuzu görmek can sıkıcı ama hafifleten etkisi olabiliyor. Hikâyesini dinleyince herkesin masum olabileceğinin mümkün olduğunu görmekse; öfkemizi frenliyor, anlayışımızın vitesi arttırıyor. Yüklü ama bir o kadar tatlı bir yolculuktu bu kitapla tanışmak. Ödevlerle birlikte kırk adet soru cevaplanmak üzere defterimde beni bekliyor şimdi. Orhan Baba'nın "Ben kendim bir âlemim şu âlemin içinde" sözlerinden gelen yankıyla; Suçumuzdur ya da değildir. Kendimizi seyre çıkmışız gafletten beri. Vurgun yediğimiz yerde tedrisat kurarız âlem içre el alemden beri.
Senin Suçun Değil
Beyhan BUDAK
İnkılap Yayınevi
Yeni baskı: Sahi Kitap
236 sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 12.04.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 05.04.2023 23:24