Sedat Umran ve Şiirine Dair 1
Tuğba D. CAN yazdı...
İsmiyle müsemma bir kişilik olan Sedat Umran, bir tür kâşif gibi eşyaların dünyasına dalarak, oradan sayısız eşyayı şiire konu edinmiştir. Bakışı ayrıntıda olan "kıymeti bilinmemiş bir şair" (Çalışkan, 2013) Sedat Umran, sembolist tavrı ile Türk Edebiyatı'nda eşyaya en çok yer veren, direkt olarak eşyayı konu edinen bir şairdir.
Türk şiiri, Türkçe'nin derin sularında yüzen sanatçılarının çabalarıyla derinleşmiş ve yayılmıştır. Bu önemli çaba edebiyatımızda ve geniş alanda da kültürümüze önemli katkılar sunmuştur. Her şair ve yazar, eser ürettiği dilin kelime işçileridir. Ortaya koydukları eserlerde kullandıkları kelimeler dilin gelişmesine, genişlemesine, büyümesine ve yarınlara taşınmasına dair önemli katkılar sunmaktadır. Bu bakımdan ortaya konulan her eser, öncelikli olarak dili zenginleştirdiği ve bir katkı sunduğu için önemlidir ve incelemeye değerdir. İşin içerisinde sanat, estetik ve düşünce girince o eser yarınlar için büyük bir öneme sahiptir ve gelecek nesiller bu eserler doğrultusunda dilini inşa edip koruyacak ve kendilerinden sonraki nesillere aktaracaktır.
Sedat Umran şiirinin özgünlüğü ve kendini diğer şiirlerden ayıran temel farkı; eşya ile kurduğu ünsiyette aranmalıdır. Çünkü eşya, Umran'da farklı bir boyutta konumlanmakta, onun insanlara aktaracağı "şeyler" in olduğu varsayımından yola çıkarak işlenmektedir. Günlük hayatımızı kolaylaştıran eşyaların kimi zaman adını bile önemsemeden, gereken özeni göstermeden kullanıp atmaktayız. Tüketim bu gün çağımızın en önemli olgularından biridir.
Kapitalizm mantelitesi içerisinde "metaya" ve "emeğe" yabancılaşmış insanın Sedat Umran'ın şiirlerinden alacağı çok ders vardır. Çünkü o, eşyanın ayırdına vardırarak insanların bu eşyalara dair bakış açılarını değiştirmeye çaba göstermektedir aslında. O eşyanın ortaya çıkış serüvenine dair ipuçları sunmakta, o eşyaları konuşturarak hangi amaca hizmet ettiğine dair ifadeler kullanmaktadır.
Tüketim endüstrisinin bu gün popüler kültür ile al-kullan-at mantığı içerisinde insanlığı bir tüketim canavarına sürüklemesi birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Bu sorunların başında eşyayla olan bağın odak noktasında değişimler yaratması bağlamında bir okuma yapılabilir. Şiir, bize hakikatle direkt bağlantıyı sağlayan bir unsur olduğu için, her şair bize hayatın ve hakikatin farklı bir yansımasını sunmaktadır. Kendini dilini bulmuş, bakış açısını ona göre konumlandırmış her şair, hayatın her insana gizli kalmış sırlarını bir nevi dökmekte, ortaya koydukları eserlerle bir "şuur ayaklanması" yapmaya çalışmaktadırlar.
Hayatı şiir olan ve şiiri hayatının vazgeçilmezi sayan bir şair olan Sedat Umran'ı en iyi, onu bilip tanıyanlar anlatmıştır. Ömrünün son demlerinde de dahi şiirden vazgeçmeyen Sedat Umran hakkında Beşir Ayvazoğlu, Defterimde Kırk Suret adlı eserinde Sedat Umran'ı anlatırken "Ömrünü Şiire Adayan Adam" başlığını kullanmıştır. Umran'ı anlatan yazısına bir hatırasından yola çıkarak başlar. 1970'lerin başlarında dönemin önemli edebiyat mahfillerinden biri olan Marmara Kıraathanesinde Sedat Umran ile tanışan Ayvazoğlu, Umran'ın yaşadığı dönemde şiir üzerine ne olursa, nasıl bir gelişme olursa olsun haberi olduğunu ifade eder (Ayvazoğlu, 2013:77-78). Kendisi de o dönemlerde şiirle ilgilendiğini ve eserinin yayınlandığını, bundan Umran'ın da haberinin olmasını hayretle aktarmakta, Türk Edebiyatı Dergisi'nde yazdığı bir şiiri Umran'a okuyarak şiir üzerine sohbet ettiklerini, Umran'ın şiirde geçen "kıpkızıl" kelimesine takılarak eleştiride bulunduğunu, Leke adlı eserini imzalayarak kendisine verdiğini (Ayvazoğlu, 2013:77-78) aktarmaktadır.
Hatırasının ardından onunla ilgili tüm olaylarını ve izlenimlerini aktaran Ayvazoğlu, Leke adlı eserin şairinin kendisine bu kitabı imzalı olarak gönderdiğine, bu eserle günler geçirdiğini ve elinden düşürmediğinden bahseder. Onun için Sedat Umran, "gözlerinde gözyaşından ipliklerle hüzünlerini düğmelere dolayan iğnelerin, dost bildiği ilik tarafından boğulan düğmelerin, içine kapanıp dünyayı unutan kutuların, konuşması yapıştırmak olan, bu yüzden ağızlarını hiç açmayan zamkların, sıkıldı mı hüngür hüngür ağlayan süngerlerin, aşkının dağılan parçalarını üşüyen vücudunun her noktasında toplayan mıknatısların vb." (Ayvazoğlu, 2013:78) anlatımları olan bir şairin acaip dünyasının yansımasıdır. Sedat Umran, Ayvazoğlu için o güne kadar okuduklarına hiç benzemeyen bir anlatıma sahip, bir nevi eşyaları konuşturan bir simyacı hükmündedir.
Sedat Umran, 1926 yılında Mart ayında Kumkapı'da dünyaya gelir. Asıl adı Osman Sedat Öcal'dir (Kollektif, 2010:1057). Babası Islahiyeli İlkokul öğretmeni Mehmet Kâzım Öcal'dır (Kutlu, 1998:459). Babasızlığı üç yaşından tadan Sedat Umran, çocukluk dönemlerini annesi Emine Sadiye Hanım ile yakın akrabalarından olan Menemenli Said Paşa'nın Erenköy'deki köşkünde büyükbabası, büyükannesi, iki teyzesi ve iki teyzekızıyla birlikte geçirir (Ayvazoğlu, 2013:79).Babasızlığın sızısını sürekli hisseden Umran, yalnızlığa sürüklenmesinin nedeni olarak bunu görür ve şiirlerindeki yoğun eşya anlatımını da şu şekilde özetler: "şiirlerimdeki eşya sevgisinin kaynağıdır, çünkü eşya ihanet etmez insana"(Ayvazoğlu, 2013:79). Çocukluğunun geçtiği konakta birlikte yaşadığı teyzekızlarına masallar uydurarak bunu ciddi ve yaşanmış bir biçimde aktarır, masallar ona şiirin o sırlı kapılarını açacak ve artık vazgeçilmezi olacaktır (Ayvazoğlu, 2013:79).
Şiiri hayatının odak noktası olarak seçen Sedat Umran, şiire takıntılı bir biçimde bağımlıydı. Şiir, onun için yaşamak gibi bir şeydir. Onsuz hayatı hiçbir şekilde düşünmemiş, hayatı şiirle düşünmüştür. Bu takıntılı hali kimi zaman onu çıkmazlarda sürüklemektedir. Şiir ile uğraşan her şair, şiirlerinin yayılmasını, birçok kişi tarafından okunulmasını, paylaşılmasını elbette ki ister fakat Umran, bunu en yoğun bir şekilde isteyen ve bunu tutkuyla bekleyen bir şairdir. Melankolik bir şairdir Sedat Umran, melankolia, onda hastalık derecesindedir. Umran üzerine çalışmaları bulunan İkbal Kaynar, Sedat Umran'ı anlatırken hem onun şiir dünyasına hem de ruh dünyasına dair açıklamalarda bulunur. Şiirlerinin sadece Hisar, Türk Edebiyatı ve Büyük Doğu gibi sağ menşeeli dergilerde çıkar, Umran bir yandan şiirle hemhal iken bir yandan da Merkez Bankası'nda çalışır (Kaynar, 2008:26). Kaynar, Umran'ın melakolik durumunu anlatırken şu anektodu aktarır:
"Bir gün Kumkapı'dan Beyazıt'a giderken Azak Yokuşunda sol taraftaki bir dükkânın kapısında Gizli Pençe diye tabela görür. O anki melankolik ruh haliyle orayı casusların, çetelerin buluştuğu bir yer olarak düşünür. Tavanların çatırdaması, kitapların sallanması şeklinde hallisünasyonlar gördüğü bunalımlı dönemdir. Bu yaşadıklarından belleğinde kalanlar yıllar sonra şiirlere konu olacaktır. Tıpkı 1969 da çıkan Leke kitabında yer alan Gizli Pençe gibi" (Kaynar, 2008:26).
Ömer Faruk E. Mostar Dergisi'nde Sedat Umran'ın dil sevgisi, Almanca karşısındaki heyecanını anlatan bir anektod aktarır. Umran, bir davette bir araya geldikleri Almanya'da uzun yıllar çalışmış bir doktordan bahsederek, Almancayı bilen biri karşısında heyecanlanmış, fakat karşısındaki kişinin "Almanların edebiyat dilini bilmiyorum." Demesi üzerine yaşadığı hayal kırıklığını anlatır, Almanca biline birine rastgeldiği için karşısındaki kişiyi biraz zorlasa da cevap bulamamasını onu derinden üzdüğünü belirtir, netice de Faust'u ezberden okuyabilen bir şairden bahsedildiği için, Umran'ın dil hassasiyeti gayet yüksektir (E., 2015). Aynı yazının devamında Ömer Faruk E., Sedat Umran'a ait ayrıca; 1966 yılında Necip Fazıl'ında sıkça uğradığı ve o dönemin önemli mahfillerden olan Marmara Kıraathanesi'nde Sedat Umran'ın bu mahfilde bir çok yazar, şair, akademisyen ve gazetecilerle tanıştığını, özellikle Necip Fazıl'ı tanıma ve sohbet etme, fikir alışverişinde bulunma imkanına kavuşması, Umran için önemli bir dönüm noktası olmuştur (E., 2015). Necip Fazıl, Sedat Umran'ın değer verdiği, önemseyip beğendiği şairlerin başından gelmektedir, Büyük Doğu macerası da bu tanışma vesilesiyle gerçekleşmiştir (E., 2015). Çok zor şiir beğenen Necip Fazıl'ın Umran'a "Senin bazı mısralarınla benim şiirimin ruh akrabalığı var." demesi Umran için verilecek en büyük ödül olacak, yine Marmarma Kıraathanesi'nde tanıştığı ve şiir anlayışına hayran olduğu diğer bir isim de Sezai Karakoç'tur (E., 2015). Karakoç ile tanışmasından sonra şiirlerini yazdıkça Karakoç'a verir, Karakoç da Umran'ın şiirleri ile yakından ilgilenir (E., 2015). Hayatı şiir olan Umran'ın şiir ile olan ünsiyetin bir tür bağımlık halini almıştır, yaşının ilerlemiş olmasına rağmen diri olmasını şiire bağlamış, çok kereler "Eğer şiirde tutunamasaydım bunardım" ifadesini tekrarlayıp durmuştur(E., 2015).
Mehmet Nuri Yardım, Sedat Umran ile çalışmaları da olan Hasan Akay'ın, Sedat Umran hakkında "son modern şair" olduğunu belirtmesi ve akabinde "Artık postmodern döneme girdik. Bence Sedat Umran hayatını sanatına adamış bir son modern şairdir" (Yardım, 2017) ifadesi önemli ve dikkat çekici bir ifade olup aynı konuşmanın devamında Yardım, Hasan Akay'ın ayrıca şunları aktardığını ifade etmiştir:
"O eşyayı yorumlayan şairdir. Bütün eşyaya, mahlukata, tabiata, kâinata kendi ruhunu giydiren, onunla kendini yeniden tanımlayan bir şairdir. Anlattığı bütün nesnelerde onun ruhu görünür. Bu onun farkıdır. Bu Türk şiirinde onun açtığı bir arktır. Onun yalnızlığı metafizik bir yalnızlıktır. Onun şiiri Umranî'dir. Hem sembolist, hem romantiktir, ama realist değildir." Mustafa Ruhi Şirin'e göre ise, "Sedat Umran'ın şiirinde çocukluk duyguları ve hâtıraları geniş yer tutmuştu. O bir ses şairiydi. Sembolist şiirin belki de son örneğiydi."(Yardım, 2017)
Yardım, aynı yazının devamında Sedat Umran'ın Ahmet Haşim, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Ziya Osman, Cahit Sıtkı ve Behçet Necatigil gibi şairlerin etkisinde kaldığını aktarır ve daha sonra kendi şiir dilini, tarzını ve üslubunu bulduğunu ifade eder (Yardım, 2017). Yardım, Sedat Umran hakkında "Günümüzün Ahmet Haşim'i" diyerek onun gibi naif bir insan ve ömür boyu şair olarak kaldığını aktarır (Yardım, 2017). Dünyaya ve dünyada olup biten tüm şeylere şairce bakan Sedat Umran, önce eşyayı dinleyerek onun dilini öğrenmiş ve ardından bunu şiirine işlemiş, özel şiirler yazmış bir şairdir. Ele aldığı şiirleri Dünya edebiyatında da türüne hiç rastlanmayan konulara sahip şiirlerdir. Toplu iğne, paspas, mandal, ampul, halat, jilet, tarak, çengel vs. gibi eşyaları şiirine konu edinerek eserler üretmiştir. Umran'ın şiir mesaisi sadece kendi şiirler ile sınırlı değildir, başka şairlerin şiirlerine de ilgi duyar ve ezberinde yerli yabancı birçok şairden şiirler vardı. Muntazam bir hafızaya sahip bir şair olan Sedat Umran, yüzlerce şiiri peşpeşe, saatlerce şiir okuyabilirdi. Şiirle olan temaşası yanında şiire dair birçok yazı da kaleme alan Sedat Umran, bu yazılarını Şiirde Metafizik Gerçek adlı eserinde toplamıştır. Yakın çevresi tarafından "dost, mütevazı, kadirşinas, açık yürekli bir insan" olarak bilinen Sedat Umran, hayatının büyük bir kısmını otellerde geçirmiş bir şairdir. Sağlık durumunun bozulması ve otellerin vermiş olduğu bıkkınlıkla ömrünün son demlerini Darülaceze'de geçirmiştir. Kendisini ölmeden kısa bir süre içerisinde ziyaret eden Davut Bayraklı, bu ziyaret anısını Umran'ın hem şiir dünyasına hem de ruh dünyasına nüfuz eden durumları işleyerek aktarmıştır. Bayraklı, Umran'ın Darülaceze'de 22 numaralı odada tek başına kaldığını, hastalığa bağlı rahatsızlıklarının olduğunu, yine yaşa bağlı olarak çok yorgun gözüktüğünü ifade etmiştir (Bayraklı, 2013). Bayraklı'ya göre, "Türk Şiirinde kendine özgü bir alan açabilen ender şairlerden" olan Umran, şiirlerinde eşyanın metafizik tarafını sürekli olarak kurcalayan, yoğun şekilde semboller kullanan bir şair olarak Türk Edebiyat'ında önemi anlaşılamayan isimler arasındadır (Bayraklı, 2013) "Leke" adlı eseriyle bir ekol ortaya koyan Umran'ın Mehmet Niyazi'nin "Dâhiler ve Deliler" kitabındaki düşüncelerini aktarır: "Mehmet Niyazi "seviyeli bir şair" olarak gördüğü Umran için "yüzyılımızdan yarınlara kalacak birkaç şairden birisi" diye bahseder" (Bayraklı, 2013). Aynı yazının devamında Bayraklı, Umran'ın kendi şiirlerinin dörte üçünü ezbere bildiğini, çevirdiği şiirler da dahil edilerek aklında 40 bin mısranın olduğunu ifade etmiştir (Bayraklı, 2013). Bu kadar şiiri zihninde tutan birinin hayatı şiir değildi demek yanlış olacaktır, "mistik bir kâşif" olarak ölünceye kadar şiirle uğraşmaya devam eden bir şairdir (Bayraklı, 2013).
Sedat Umran, rahatsızlığından dolayı Kartal Sanatçılar Huzurevi'nden alınarak Kayışdağı'ndaki Darülaceze Vakfı'ndaki yoğun bakım ünitesine yatırılır, durumu gittikçe ağırlaşan Umran daha sonra 25 Haziran 2013 tarihinde Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne yatırılır, bir müddet burada yattıktan sonra sağlığının iyiye gitmesi sonucu tekrardan Kayışdağı Darülaceze'ye götürülür. 07.08.2013 tarihinde sabah saatlerine hayata gözlerini yumar ve Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilir.
Kaynakça
Bayraklı, D. (2013, Haziran 22). Edebifikir.com. Aralık 13, 2017 tarihinde edebifikir.com: http://www.edebifikir.com/deneme/munzevi-bir-sair-sedat-umran.html adresinden alındı
Çalışkan, F. (2013, Eylül 13). http://www.aksam.com.tr/kitap/metafizigin-esyasini-arayan-sair-sedat-umran/haber-244150. Aralık 02, 2017 tarihinde http://www.aksam.com.tr/kitap/metafizigin-esyasini-arayan-sair-sedat-umran/haber-244150: http://www.aksam.com.tr/kitap/metafizigin-esyasini-arayan-sair-sedat-umran/haber-244150 adresinden alındı
Kaynar, İ. (2008). Şiire Adanmış Bir Ömür: Sedat Umran. İstanbul: Kartalite Yayınları.
E., Ö. F. (2015, Eylül). Sedat Umran: Balkonlar Adımlarıdır Evlerin Ya da Merhabalarıdır Birbirlerine Karşı. Mostar Dergisi(127), 34-36.
Yardım, M. N. (2017, Kasım 06). Milat Gazetesi. Kasım 06, 2017 tarihinde http://milatgazetesi.com/sedat-umran-makale,45950.html: http://milatgazetesi.com/sedat-umran-makale,45950.html adresinden alındı
Yazar: Tuğba D. CAN - Yayın Tarihi: 20.10.2023 09:10 - Güncelleme Tarihi: 22.11.2023 09:11
fatih belediyesi kumkapıda doğduğu sokağa adını verebilir hatırası yaşamalı.