Sedat Umran ve Şiirine Dair 12

Aynada Gün Doğumu Eserindeki Nesne Üzerine Şiirler
Aynada Gün Doğumu adlı eser Umran'ın "ayna" imge/eşyasını en yoğun kullandığı eseridir. Bu eserinde Umran, aynı farklı biçim ve anlamlarda kullanarak, aynaya yoğunlaşarak şiirler yazmıştır. Akis Ağlayan Aynalar, Umran'ın bu kitabının ilk ayna şiiridir.
"Aynalar bugün de mahzun
Düşünürler uzun uzun
Nedir anlatmak istedikleri
Ki yarım kalıyor akisleri
Olaydı perdeler küşlar gibi hür
Çırpınır mıydı hiç bütün ömür
Kanat açmak için ebediyete?...
Varmak kolay olsa en nihayete
Bizden daha önce kuşlar giderdi
Aynaların da var bir gizli derdi
Akis ağlıyorlar işte bütün gün
Bir anlık huzura kavuşmak için"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 23).
Umran'ın bu şiirinde aynalar mahzun bir görüntü içerisindedir. Aynanın amacı yansıtmak olduğu için, aslında mahzun duran kendisidir. Yansıyanlardan yola çıkarak uzun uzun düşünceler dalar. Gördüklerini anlatmaya çalışır fakat bu uzun düşüncelerden dolayı güç yetirmez buna. Umran, aynaları o kadar içselleştirir ki, onun ağlamasını akisleriyle anlamlandırır. Ona göre aynanın ağlaması, yansıttıklarıdır. Huzuru ancak ondan beklenen şekilde, yansıtarak, elde edebileceğini ifade eder. Bu eserindeki "ayna" üzerine diğer bir şiiri "Aynalara Övgü" adlı şiirdir. Bu şiirinde trajik ben üzerine odaklanarak şiirini işler.
"Ben aynalarda buldum kendimi
Aynalarda aştım bendimi
Aynalarda dondum, aynalarda taştım
Ben gerçeğe aynalarda yaklaştım
Onlar öğrettiler bana sevmeyi
Ne kadar saftılar ne kadar iyi
Ben kendimi aynalarda unuttum
Geçti aynalara deli sükûtum
Ben aynalardan aldım ilhamımı
Ben öldükten sonra belki namımı
Onlar götürecek ebediyete
Gözlerinden taşan garip hayrete
Aynaların bakıp bakıp vuruldum
Aynalarda doldum, taştım, duruldum!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 24).
Umran, aynalar üzerine o kadar odaklanır ki, aynaları bir tür ontolojik hesaplaşmaya sokar, aynalarla giriştiği hesaplaşmada kendini bulup aşar, aynalarla dolar, taşar, gerçeğe aynalar vasıtasıyla yaklaşır. Onun için gören ve görünen ayrımında aynalar gerçeğin kendisidir. Onlardan sevmeyi öğrenir, saf bir güzellikle, ne görseler gösterirler. Aynalarla bütünleşe bütünleşe onda kendini kaybeder Umran, aynalarla o kadar hemhal olur ki, onlarla ebediyete ulaşacağını düşünür Umran. Ayna onun için bir yol, bir kapı, bir penceredir. Ayna, kendi sırrını bulduğu hakiki bir cevherdir onun için. Ayna üzerine durduğu diğer bir şiiri "Zaman Büyük Bir Ayna"dır. Bu şiirinde Umran, "zaman" imgesi üzerinden şiirini işler.
"Zaman büyük bir ayna
Tam karşımıza konmuş
Sen de bir taş atsana
Bakarız tuz-buz olmuş
Ne çıkar vuramazsan
O kadar atan olmuş
Zaman bir büyük ayna
Tam karşımıza konmuş
İyice nişan aldım
Attım bir taş üstüne
Bir şangırtı işittim
Kırıldı mı ne?..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 25).
Ayna, Umran'a göre farklı anlamlara bürünebilen bir imge halinde kullanılır. Zamanı bir ayna olarak karşısına alır, bir taş atılırsa tuz buz olur. Aynadan oluşan bir zamanın, yaşanan olaylar neticesinde bazen kırılabileceğini ifade eder. "Dev Aynası" şiirinde de Umran, aynayı yine zaman olgusuyla birlikte açıklar.
"Gök soyundu çırılçıplak
Bulut bulut acılardan
Uzakta sönüp yanarak
Bir büyük ayna zaman
Bir akistir gündüzler
Geceler o aksin sönüşü
Gerçekler bu aynada
Hayâllerin görünüşü
Bir dev gibi gövdemizi
Seyrederiz bir aynada
Sahi sanıp gölgemizi
Alışırız yalana da!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 26).
Büyük bir ayna olduğunu ifade eder zamanın, gerçeklerin bu aynada hayalin görüşünü olur. Gerçek ve mecaz arasında gidip gelir Umran. Aynalar, bu ayrımda bir tür mihenk gibidir, ona değdirir hayal ve gerçeği. Onun için aynalarda görünen gerçek, yansıtılan ise mecazdir. "Ayna" üzerinden hareketle yazdığı diğer bir şiir "Göğün Mavi Aynasında" başlıklı şiirdir. Bu şiirinde Umran, "özlem" temasını işleyerek şiirini yazar.
Göğün Mavi Aynasında
"Bulutlar endamını seyreder
Göğün mavi aynasında
Çırılçıplak soyunur keder
Göğün mavi aynasında
Umutlar dal dal yetişir
Tanıdık özlemler boy verir
Orda aradığım şiir
Göğün mavi aynasında!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 26).
Umran,, göğü bir ayna gibi düşünür ve bulutların bu aynada bütün endamıyla kendilerini izlediğini ifade eder. Ayna, yansıtma gücüyle göğün bütün katmanlarını yansıtır, ilk kısım hülyalara daldıran bir biçimdeyken, Umran ikinci kısımda gökyüzünden bir anda bakışını "keder"e yöneltir ve kederin de göğün aynası karşısında soyunarak, sadece kendi olabildiğini ifade etmektedir. Gökyüzünde tanıdık özlemler olduğunu ve umutlar aşıladığını söyleyen Umran, aradığı o iyi ve değerli şiirin de orada olduğunu ifade etmiştir. Bir sonraki şiir olan "İç-Bükey" başlıklı şiirinde Umran, aynanın bir özelliğine vurgu yaptığı için alınmış olup değerlendirilmiştir.
İç-Bükey
"Ben bütün aynaları bir bir içimden geçirdim
Onlardı düzü eğri-büğrü, eğriyi dümdüz
gösterenler
Bende alçaldı yüksekler boylandı enler
Dünyanıza kırık bir yerimden yansıyarak girdim!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 29).
İç bükeylik aynana özgü bir özellik olup genellikle gösteri amaçlı kullanılan bir ayna çeşididir bu. Umran, aynanın bu özelliğine yaslanarak düşüncelerini aktarmaktadır. Aynanın sadece iç bükey değil, dış bükey, oval ve daha bir çok farklı özellikte çeşitleri mevcuttur. Umran bütün bu çeşitleri ele alarak, nereden bakarsak bakalım bir kırıklıkla aynanın insan hayatına yansıdığını ifade etmiştir. Umran, aynalar üzerine anlatımını "Sihirli Aynalar" şiiriyle devam ettirir.
Sihirli Aynalar
"Alıp içlerine gölgelerimizi
Yoğururlar istedikleri gibi
Yansıtarak göremediğimiz içyüzümüzü
Şaşkın bakışlarımıza sunarlar
Onlar her ân değişen içimizin aynaları
Hoşlanırlar boyuna abartmaktan
Yaşarlar bir çizgide
Yalanla gerçek arası!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 34).
Umran bu şiirinde, direkt olarak ayna eşyası üzerine yoğunlaşır, onlara sihir atfeder. Bu eşyayı ilk kez görmüş gibi davranır ve bunun karşısında büyülenir. Bu ruh halini, saf duygu ile yansıtmaya çalışır. Aynayı farklı biçim ve şekillerde ele alan Umran, "Yalan Söylemiyen Aynalar" başlıklı şiirine aynanın hiçbir şeyi değiştirmeden ele almasını konu edinir.
Yalan Söylemiyen Aynalar
"Hayatında bir kez olsun başvurmadı yalana
İçi dışı gibi duru, hep doğruluktan yana
Sen ona dil çıkarınca, o da ses çıkardı
İçini herkese göstermekte ne vardı?
Her şeyi attı içine, ne varsa iyi, kötü
Gece üşümesin diye kara örtüsüyle örttü
Verdi gizinin anahtarını sadece bir ozana
Güldü gelene, ağladı ağlayana, kızdı kızana…"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 35).
Aynanın karşısında insan ne yaparsa yapsın aynısını insana gösterdiğini, bütün duygu durumlarına göre ona ne gösterildiyse aynısını kişiye gösterdiğini ifade eder Umran. Ayranın bir sırrı olduğunu ve bu sırrının bir ozana verildiğini, bu ozanın da muhtemeldir ki Umran'ın kendisi olduğu ortadır. Umran, kendisini aynaların sırrına vâkıf olduğu iddiasında bulunur. Aynayı yoğun olarak kullanan şair, bu sırrı bu şiirlerle anlatı gibidir. Garip Aynalar başlıklı şiiri Umran'ın aynayı konuk ettiği başka bir şiiridir. Bu şiiri diğer ayna konulu şiirlerinden farklı olarak yirmi bir parçada yazmış olduğu şiirdir. Her parçası aynanın farklı bir yanına vurgu eder bu parçaları kısa kısa açıklamaya çalışacağız:
Garip Aynalar
"I.
Odamı aydınlatan sessizlik fenerleri
Kavgasız, gürültüsüz yaşamak hünerleri
Akislerle konuşmak sırf onların işidir
Kapısı, penceresi, tavanı girişidir
Bir derinlik vehmiyle aldatırlar bizleri
Yalandan sokakları, evleri, dehlizleri
Varla yok arasında bir çizgide dururlar
Bir ânda yıktığını bir ânda kurdururlar" (Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 36).
Umran, Garip Aynalar şiirinin birinci bölümünde aynaları betimler gibidir. Onların konuşması, aksettikleridir ve asla yalan söylemedikleri ortadadır. İçlerinde bir derinlik olduğunu ve bu derinlikle insanları kandırdıklarını aktarır.
2.
"Bir saydam kulak olur ve dinler fısıltıyı
Perdemin sözlerini ve yüzer kıyı kıyı
Dalgasız sularında tavan, sandalye, masa
Bari dibe çökmese ve orada kalmasa
Kim anlar ondan başka akislerin dilinden,
Bir damla yaş akıtmaz görünmez mendilinden
Yürütürdük belki de tutabilsek elinden
Elsiz, ayaksız yaşar, yine de duymaz tasa
Görmekten, göstermekten ibarettir varlığı
O tek gözde toplanmış tüm gücü, duyarlığı
İç dünyasında büyür, dış dünyanın darlığı
Soyunur çırılçıplak, tanımaz kural, yasa!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 37).
"Psikanaliz çalışmalarında ayna, birçok bulgunun ortaya çıkmasına kaynaklık eden bir nesne olarak dikkat çekici bir işlev üstlenir" (Tiken, 2009). Umran da aynayı farklı işlev ve bulgular üzerinden işleyerek bir tür "ayna", gündelik hayatımızın bir vazgeçilmez eşyasıdır (Tiken, 2009). Umran da "ayna"yı yoğun olarak kullanarak onun kullanım amacı ve dışında bir çok farklı anlama gelerek kullanır. Garip Aynalar şiirinin ikinci bölümünde, aynayı saydam bir kulağa benzeterek, kendisine yansıyan görüntüleri seslendirir. Varlığının sadece görmek ve göstermekten ibaret olduğunu ifade eder.
3.
"Şu dilsiz, suskun duran aynamın garipliği
İçi dışı çırçıplak pazara çıkmış ipliği
Pürüzsüz gövdesinde ne yara, ne de sıyrık
Dibinde gömülüdür cam parçaları kırık
Kimse tanımaz onu, bir sorsak adı nedir?
Aynalar yokluğumun çizdiği bir gölgedir
Bir güzelin içini döktüğü dert ortağı
İnsanı, nesneleri yutar görünmez ağı
Sindirmeğe kalkışmaz, aynen geriye verir
Kendini gizler, ama bizi bize gösterir..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 38).
Aynaya aşırı bağlılık bir nevi narsistlik olarak atfedilir, Eski Yunan Mitolojisinde Narkissos'ta dayanan narsisizm (Tiken, 2009) kendini beğenenlerin düştüğü durumun özetidir. Suda yansımasını görüp kendine aşık olan Narkissos'un bu gün değişik varyasyonları "ayna" üzerinden kendini göstermektedir. Umran da "ayna" üzerinden hareketle, onunla aşırı derece ilgilenerek çözümlemeye çalışır. Garip Aynalar şiirinin üçüncü bölümünde Umran, aynanın dilsiz, suskun olduğunu, fakat bütün sırrının açığa çıktığı bir durumda olduğunu ifade eder. Daha önceki şiirlerinde aynanın bir sırrı olduğunu, o sırrın da bir ozana verildiğinden bahseden Umran, bir tür ikileme düşerek bunu ifade eder. Ona sunulanı geri verir ayna, nesneleri yutan bir nesne konumundadır ayna.
"Akıttığım gençliğin tükenmiyen çeşmesi
Sebepsiz değil elbet güzellerin eşmesi
Dibinde bulmak için gömülü hazineyi
Arıyor içimdeki var olmıyan bir şeyi
Pürüzsüz yüzümdeki her görüntü bir yama
Eğreti bir band gibi yapışıyor yarama"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 39).
Umran, bu bölümde direkt aynanın yakınmasını dile getirir, pürüzsüz yüzeyindeki görüntülerin bir yama olduğunu ve yarasını saran bir band olduğunu ifade ediyor. Bu da aynanın asli vazifesini yaparken halinden memnun olduğunu, fakat ilk bölümde gençliğini zamanla yitirenlerin, güzelliğin zamanla kaybolmasının sorumlusunun ayna olduğunu, insanlara bunu dolandırmadan söylemesi, ayna ile insan arasında belirli bir mesafenin olacağı de şiirden çıkartılabilecek anlamlardandır.
5.
"Farkına varılmadı kırılıncaya kadar
Her güzele yer verdi olsa bile içi dar
Bir süre taşımaktan âdeta gurur duydu
Bütün kaprislerine göz yumdu, hem de uydu
İtiverdi öteye görünce yaşlı, çirkin
Zaten o da gelmedi çağırdıysa da ilkin
Kimse bir ayna kadar dünyada sevilmedi
Bir ozan kadar onun değerini bilmedi"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 40).
Umran'ın şiirlerindeki "ayna" yoğunluğu, şiirine psikanalitik yaklaşımı gerektirecek niteliktedir. Ayna, üzerine uzun uzun konuşulan, konuşuldukça farklı boyutlara açılan bir türlü sırlı kapı gibi, açıldıkça ardından farklı kapıları açan, her açılan kapıda farklı boyutlarla karşılaşılan durumları yansıtır niteliktedir. Bir eşya olarak "ayna" kimi zaman yok hükmündedir, varlığın derinliğini ölçen bir ölçek, en ince ayrıntıları gözler önüne seren bir mercek gibidir. Kendi öz farkında olmayan ayna, insan nezdine öz ve saf bir anlama sahiptir. Kendisi kırılsa da farketmez, insanın bütün kaprislerine şahit oldu, perdelerle örtülü insanın tüm perdelerini kaldırarak karşısında bütün çıplaklığıyla insanı insana anlattı.
6.
"İçi dışı gibi bir, şu aynamın mertliği
Göremedik kimsede ondaki cömertliği
Cimriye düşünmeden vermesini öğretti
Ne mal, ne mülk edindi, çünkü her şey eğreti
Usanmadı bir ömür çırçıplak yaşamaktan
İnmedi sessizliğin kurduğu bir hamaktan"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 41).
Ayna, bütün cömertliği ile somut olanı, yansıtılabileni kendi pürüzsüz yüzeyinde onu izleyene sunar. Bunun bir cömertlik olduğunu söyler Umran, ayna ona verileni aynı ölçüde herkese verir, hiç kimseyi ayırmadan, usanmadan sessizce. Onun isteği sadece ona görünmek, belki de bu yüzden içerisinde bulunduğu yalnızlıktan kurtulabilirdi.
7.
"İçi boş gözleriyle bazen derine dalar
Kırılacağı günü düşünür de aynalar
Her parçasında bir can olsa da göstermemek
Bir güzelin elinde kırılıp can vermemek
Bir ömürlük sessizlik, sonunda bir şangırtı
Her yeri çırılçıplak, 'karnı, boynu ve sırtı
Görünmiyen bir elin açtığı loş dehlizler
Çıkışı olmasa da insan girmeyi özler" (Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 42).
Her ayna, görüntüler dünyasındaki görevini yansıtarak yerine getirir. Sağlam iken tek parça yansıttığı görüntüleri, kırıkken parça parça gösterir, ama yine de görevini yerine getirmeden duramaz. Bir ömür sessizlik içerisinde görevini yerine getiren ayna bir şangırtı ile paramparça olur ve Umran'ın tabiriyle çırılçıplak kalır, karnı ve boyunu.
8.
"Arayıp da sormazlar ana ve babaları
Yok mudur aynaların başka akrabaları?...
Bir suskunluk içinde kalırlar, belki haklı
Doldurur odaları o irili ufaklı
Garip aynalar dalıp dalıp giderler
Buğulu gözlerinde bazen ince kederler
Çözmeğe çalışırlar varoluşun gizini
Aydınlatayım diye kuşkunun dehlizini
Bir halıya serperler bütün akislerini
Heba olup gitse de bir kalbin hislerini!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 43).
Aynanın akrabası yine aynalardır. Sessiz bir biçimde yerine getirirler görevlerini. Odalar onlarla dolar, yansıtarak/göstererek ontolojik çözümlemeler yaparlar. Aynalarda his olmaz fakat gördüklerinin hissiyle hislenirler.
9.
"Yuttu obur aynalar birden tüm nesneleri
Masa, sandalye, tavan orda asılı kaldı
Yerinden sökemedik, o ne müthiş tutkaldı
Buldular en akla gelmez bahaneleri
Çıkmamak için aynaların çukurundan
Tam soyamadık onlan çekerek uçkurundan
Sularda yüzdü eşya; duyduk o hafifliği
Görünmiyen bir elin bir bir istiflediği"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 44).
Diğer ayna temalı şiirlerden biçim yönüyle farklı olan bu kısım, iki mısradan oluşmaktadır. Bu şiirde Umran, aynaları obur sıfatıyla anmaktadır. Görüntüleri yutan, içine çeken bir nesne olarak anlamlandırır. Bir kuyu gibi, nesneler aynanın derinliğinde kayboldu, hiç olamadıkları kadar hafif biçimde aynanın içerisinde yer edindiler, muntazam bir düzen içerisinde yerleştirildiler aynanın içine. Sanki gizli bir elin yardımıyla olmuşçasına.
10.
"Çırçıplak aynaların oyunudur striptiz
Bir ânda soyunurlar bir artist gibi titiz
İç çamaşırlarıdır gölgelerin yığını
Göremeyiz ne zaman giyip çıkardığını
Usanmaz hünerini herkese göstermekten
Pürüzsüz vücûdunu göz önüne sermekten!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 45)
Aynalar, insanı bütün çıplaklığıyla yansıtarak sunar. Soyunan sadece insanın bedeni değil, ruhun katmanları da aynalar karşısında bütün olacağanlığıyla durur. Gölgeler yığınını der Umran, ne zaman giyip çıkardığını görmediğimizi ifade eder, bu da aynaların bütün görüntülerinin görülemeyeceği, insanın görüş kabiliyetine göre bu görüntüleri görebileceğini ifade eder. Yılmadan, bıkmadan bütün maharetini insanlara göstermekten çekinmez.
11.
"Bir mutluluk duymadı tam sevilmekten yana
Bir uğrayıp geçtiler unutan unutana
Bir güzel ona değil hep kendisine baktı
Vücûduna yakındı, aynalara uzaktı
Okşadı bakışları kendi güzel yüzünü
Bir kez sevindirmedi âh ayna öksüzünü!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 46).
Aynada Gün Doğumu adlı eserinde Umran, "ayna"ya yoğun bir biçimde yer verecek, aynayı farklı anlamlara gelecek şekilde kullanmıştır. Ayna gündelik hayatımızda sıkça kullandığımız fakat bir süre ona karşı körleştiğimiz bir eşya olarak gündelik hayatımızda yer edinmektedir. Umran da bunu aktararak bir tür sitemi dillendirmektedir ayna üzerinden. Herkesin ona baktığını fakat onu değil kendini görmesinden dolayı onu çok da umursamadığını söyler. Ayna bu nedenden dolayı öksüzdür Umran'a göre.
12.
"Doğrudan daha doğru aynaların yalanı
İçine kabûl eder verdiğini alanı
Daha çok sayılırdı diyebileydi 'hayır'
İçidir insanların eğlendiği panayır
Öğrenir neye baksa bir çırpıda ezberden
Çıkamaz sessizliğin kuşattığı çemberden
Ne bir şehvet duyarlar, ne de utangaçlığı
Bizi hiç yadırgatmaz aynaların açlığı"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 47).
Ayna, ona gösterilen ne ise onu göstermekle yükümlü kılınmış bir eşyadır. Yalana yer vermeden ona sunulanı göstermekle mükelleftir. Yalan söylemesinin bile doğru olduğunu ifade eder Umran. Onun sesi, duyguları,bütün yaşantısı insanlara olanı olduğu gibi göstermektir. Yine Narsizm ile açıklanabilecek bir niteleğe sahiptir ayna. Sadece yansıtma değil ayrıca psikolojik olarak farklı anlamlara gelebilecek şekilde anlam kazanabilir aynalar. Ne görürler görsünler, aynalar hiçbir şekilde duygularını yansıtmazlar. Umran bu durumu ne şehvet duyduklarını ne de utangaçlıklarını yansıttıklarını ifade ederek aktarmıştır.
13.
"Çıkmaz bir ara sokak aynaların dipleri
Yaşıyan ölülerin onlar en garipleri
Bazen belirsizleşir, bazen de netleşirler
Akislerle susarlar ve işaretleşirler
Görünmez kapısından giriverdik içeri
Biz ona yaklaştıkça yürüdük geri geri
Sağ, sol yer değiştirdi, yönlerini şaşırdı
Konuşmak aynalara daha çok yaraşırdı"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 48).
Ayna ile uzun ve derinlikli bir ilişki haline girişen Umran, "ayna" yı kendine bir odak noktası alarak yazdığı şiirlerinde aynayı bir çok farklı yönden ele almayı başarabilmiştir. Görüntülerinin bazen netleşip bazen bulanıklaşması zamanın, mekanın ve ona sunulanın değişkenliğiyle açıklanabilir. İnsanların aynadan yansımasını, aynadan içeri gizli bir kapıdan girerek oluştuğunu ifade eder. Bu durum fantastik bir aktarım olarak anlam kazanabilir.
14.
"Görmek istedik, ama yuttunuz dışınızı
Şaşırarak seyrettik dümen kırışınızı
Koca bir gemi gibi sessiz sularınıza
Bir derinlik kattınız sığ korkularınıza
Saydam çıplaklığınız bizden bir şey sakladı
İnsanlar içinizde bir süre konakladı
Ne güzeller gördünüz, aklınızda tuttunuz
Kısa bir süre sonra hepsini unuttunuz"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 49).
Umran, bu şiirinde direkt olarak aynaya seslenerek şiirini ortaya koyar. Aynanın insanları içinde saklayan bir konaklama yeri olduğunu, gördüklerini aklında tuttuğunu fakat bir süre sonra unuttuğundan bahseder.
15.
"Yutar hiç çiğnemeden ayna canavarları
Masayı, sandalyeyi ve hatta duvarları
Bir türlü sindiremez, hepsini verir geri
Ne bir parçası kopar, ne çizilir üzeri
Bir hokkabazdır ki o gösterir hünerini
Göz önünde dursa da bulamazsın yerini
Bazen kocaman göğü içersine sığdırır
Sevmez gevezeliği, dedikodu ve dırdır"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 50).
Masayı bir canavara benzeten Umran, masayı, sandalyeyi, duvarları yuttuğunu ifade eder. Fakat bunları sindiremediğini, hiçbir hasar vermeden onları geri verdiğini ifade eder, bu geri veriş de onların görüntülerini yansıtarak mümkün olmaktadır. Bir hokkabaz gibi hünerlerini bu şekilde gösterir.
16.
"İçi boş gözleriyle boşluğa dalan bunak
İçindeki kulübe olur bir ânda konak
Hayâl dolu olsa da yaşadığını bilmez
Rahatça yürünse de ötesine geçilmez
Nerede anahtarı, yok mu yoksa kilidi
Çıplak bir şebekdir ki eğlendirir taklidi"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 51).
Bir bunağa benzettiği aynaları, hayallerle dolu olduğunu fakat yaşadığını bilmediğini ifade eder. Anahtarının nerede olduğu bilinmeyen kapalı bir kutu gibi, ona bakanları eğlendiren bir şebek olduğunu ifade eder.
17.
"İçinde her güzelin yaktığı bir alevdi
Aynalar görür görmez âşık oldu: Şıpsevdi
Güzelin hayâlini alıverdi içine
Yer vermedi kalbinde, ne nefrete ne kine
Bir başkasını gördü, yaktı ona abayı
Güzeller gelip geçti, aklına kalan sayı
Yüzlerle ve binlerle ifade edilemez
Kimleri sevdiğini sorsanız da bilemez"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 52).
Gördüğüne aşık olan bir duruma sokar aynayı. Kim olursa olsun kendinde yer verdiğine, hiçbir kin ve nefrete yer vermeden. Gördüğü binlerce kişi olsa bile herkese aynı derece aşık oldu.
18.
"Çeker iç-boşluğuna aynaların vantuzu
Çerçeveye sığmayan sınırsızı, sonsuzu
Genişler daha geniş, derinler daha derin
Canlandığı görülür ansızın gölgelerin
Nesnelerin soyulur o kaskatı kabuğu
Hafifliyen içiyle ölmezliğe doğduğu"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 53).
Sınırsız, sonsuz bir biçimde ne verilirse içine çeker ayna. İçine çektikçe genişler, derinleşir. Nesnelerin kabuğu sökülür ayna içerisinde. Bütün olağanlığıyla aynada yer edinir.
19.
"Ne denli kurcalasan açamazsın içini
Aynalar korktuğumuz Pandora'nın kutusu
Gizliyor tâ dibinde sayısız kötü cini
Orada sessizliğin hapsolan uğultusu
Birbirinin ardından sökün etti nesneler
Masa, iskemle, dolap, duvar ve hatta tavan
Görünmiyen süzgeci yorgunluğumu eler
Aynam kurar eşyaya bir büyük tahtı-revân
Atarlar sularında kulaç üstüne kulaç
Yine de yüzemezler, yerinde kalır hepsi;
Aynalar sessizliği sunan bir büyük tepsi
Gizli sancılarımı yatıştıran tek ilâç!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 54).
Aynayı pandoranın kutusuna benzeten Umran, içinden neler çıkacağını bilmeden, dibinde kötülüklerin, sessizliğin olduğunu ifade eder. Aynalar içinde masa, iskemle, dolap ve duvar gibi sayısız nesnenin yer edindiğini, bu eşyalara bir taht sunduğunu ifade eder.
20.
"Aynaların yüzünden sıyırıverdik tülü
Gözleri sessizliğin buğusuyla örtülü
Onlar sessiz yaşarlar, insanlar gürültülü
Aynalar, sevgili aynalar kocaman akis-gülü
Tutsaklar suskunluğun ördüğü bir kozada
Bir konuşabilseler razıdırlar aza da
Sonunda paramparça olsa da bir kazada
Örtecek üstlerini unutuluşun külü"(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 55).
Umran, aynalar vesilesiyle sırların üstündeki perdelerin kalktığını, büyük bir sessizlikle örtülü olduklarını, onlara ne verilirse verilirsin büyük bir sessizlik içerisinde durduklarını, ketum durduklarını ifade eder. Azıcık konuşmaya bile razı olduklarını söyler Umran, böylece unutulmuşluğun külünden ve sırları ifşa etmeye başlanabileceğini ifade eder.
21.
"Bir ayna olmak gerek sizi anlamak için
Nesneleri tutturan sanki büyülü perçin
Takmak kadar çıkarmak kolaydır hayâlleri
Müthiş bir ustalık bu, hiç belli değil yeri
Devrilerek yığılan iskambil kâğıtları
Orada insanların duyulmaz ağıtları
Siliniverir güzel, ama yalan dünyamız
Biz yokluğun içinde varız, aynada tamız
Onlar duyurur bize gerçek kimliğimizi
Doğup öldüğümüzü, bir mevsimliğimizi!..."(Umran, Aynada Gün Doğumu, 1995, s. 56).
Umran, bu şiirinde anlaşılmayan durumlar karşısında bir ayna olmak gerekliliğinden bahseder ilk beyitte. Aynaların nesneleri kendine tutturan bir perçin gibi olduğunu ifade eder. Şiirinin devamında insana ve insanlığa dair eylemlerin olduğunu, eksikliklerimizin tamamlandığı yerin aynadaki yansımamız olduğunu ve aynaların insanlara gerçek kimliklerini yansıttıklarını ifade eder.
Yazar: Tuğba D. CAN - Yayın Tarihi: 03.01.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 09.12.2023 23:41