Şeytana Satılan Ruh Üzerine Anlamlar

Baudrillard Okumaları
Bir.
En son söyleyeceğimizi en başta söylemek gibi bazen iş bitirici ve yazıyı sonlandırıcı tavrımız var. En son söylemek istediğimizi en başa çekerken aslında özetini vereceğimiz ana düşüncenin, yayılan ve yayıldıkça yankılanan seslerinin bir nevi özünü vermiş oluyoruz: İnsanoğlu yanılgılardan müteşekkildir.
Yaşadığımız zaman ve mekân, bizim insan olarak kalmamız için mücadeleler verdiğimiz bir hale bürünmüştür. Birçok kategoride tanımlanır olabilmek için çeşitli kimlikler, çeşitli statüler, çeşitli araç ve gereçlere ihtiyaç duymaktayız. Yaşadığımız çağ, bir nevi kimlik bunalımlarının da çağıdır, bu yüzden de sürekli olarak tanımlanıyor olmaktan gocunmadan, tanımlanmanın hazzına dâhil olarak hedonistik bir biçimde haz odaklı anlamlar üzerine yoğunlaşarak günlerimizi geçirmekteyiz. Çağın anlamını anlamak için kendi anlamımızı bilmek, bu bilişler içerisinde bize bizimle yola çıkacak araçlar ve kavramlar keşfetmek düşüncemizi birazcık da olsa derli toplu hale getirmeye yarayabilir.
Çağın insanı, gelmiş geçmiş en şanlı insan topluluğu olarak isimlendirilebilinirken ayrıca en bahtsız ve şanssız olarak da tanımlanabilir. Ona sunulan imkânların sınırsızlığı ve bilgiye kolay erişimi dolayısıyla; anlam üretim süreci için karşısına sürekli çıkıp duran olay ve olgularla-bir dünya meseleyi çok basit biçimlerle çok zor meselelere yaslayarak- açıklayabilir. Fakat analitik düşünme, sorgulayıcı tavır ve eleştirel bakış açısının yokluğu nedeniyle hazır kalıp düşünceler ekseninde bir benlik inşası sürecine dâhil olmuş ve bu kervanda suyun akış yönüne göre hareket edip ömrünün günsel yapraklarını tüketiyor olmaktan mutlu olarak addediyor kendini çağın insanı.
Baudrillard (1927-2007), çağı ve çağın insanını anlama noktasında kilit isimlerden biridir. Köylü bir aileden gelen Baudrillard, lisans eğitimini Alman Dili ve Edebiyatı üzerine tamamlamış. Bu süreçte önce sosyoloji daha sonra felsefeyle de ilgilenerek düşüncenin izlerini bireysel ve toplumsal anlamda izlemeye çalışmıştır. Baudrillard'ın düşünce yapısının şekillenmesinde Sartre, Marx, Dostoyevski, Nietzche yoğun olarak etkilidir. Sosyoloji alanında yazdığı tezini özellikle kentsel pratikler, kent hakkı ve kent sosyolojisi alanında ismini duyurmuş Lefebvre'nin yanında tamamlaması belirli bir disiplini de elde etmesine imkân sağlamıştır. Kendisini ne sosyolog, ne de filozof olarak görür, belki teorist, belki metafizikçi olabileceğini ifade eder. Akademik eserlerinden ziyade insanın çağın bunalımları karşısındaki durumunu, gelgitlerini, handikaplarını çözümler, sorumluluk temasıyla hareket eder, kuramsalları kendi zihninde işleyerek yoğuran bir teorist, rahatsız bir us, yıkıcı bir nihilist, yazıyla rahatlayan bir otopsici, bilim tarihi üzerinden gezintiye çıkartan bir seyyahtır o. Onun kitaplarının çoğunun çevirmenliğini yapan ve bir ömür Baudrillard'ı takip eden Oğuz Adanır, benim de okuduğum ilk Baudrillard kitabı olan Sessiz Yığınların Gölgesinde Toplumsalın Sonu adlı eserde bir giriş niyetine Baudrillard'ın disiplinlerarası yaklaşımı ve farklı disiplinlerden edindiği kavramsal zenginlik hakkında; sosyolojiden yola çıkmış olsa da göstergebilimden, mikro biyolojiye, sibernetikten psikanalize, mikrofizikten etnoloji, politika ve tarihe değin birçok disiplinden faydalanarak eserini ortaya koyduğunu ifade eder. Tüm bu yaklaşımlar ekseninde tezlerini ortaya koyar.
Kötülüğün Yeri Mutsuzluğun Evi
Modern tüketim toplumunda "kötülüğün" yerini "mutsuzluk" kavramı almıştır. Modern insan, alamadığı, elde edemediği "şeyler" için iç huzursuzluğu duyarak somurtmaya, daha doğrusu bu almama durumunu mutsuzlukla eşdeğer görmeye başlamıştır. Mutsuzluk; günümüzde daha çok alım gücü, daha çok tüketim, daha iyi yaşam, sınırsız bir konfor ve eğlence biçimlerinin elde edilememesi dolayısıyla bürünülen tek tip bir tepkisellik olarak kitlelerin büründüğü bir hal olarak görülmeye başlandı. Mutluluk endeksleri ve mutluluk oranları bu yüzden yıldan yıla, kentten kentte değişerek meta ile olan bağ ile anlatılmaya başlandı. Bugün oyun konsolu karşısında akşamdan sabaha değin vakit geçiren bir genç, mutludur. Bugün yeni aldığı bir çantayı bir instagram ve tiktok paylaşımı ile kitlelere sunan ve bunun karşısında binlerce "like" alan kişi mutludur. Bu gün, attığı bir tweet "trend" olmuş bir kullanıcı kendi çapında meşhurdur ve mutlu olmuştur. Dolayısıyla tüm bu durumlar; mutluluk algısının zaman karşısında aşınmasından kaynaklanmıştır.
Günümüzde "mutsuzluk" halinin giderilmesi için de devasa bir sektör açılmış, bu sektörler de giderek endüstriyelleşmiştir. Eğlence sektörü, bu umutsuzluğu gidermek için çok farklı seçeneklerle insanların karşısına çıkmıştır. İnsan, kendi başına mutsuz kalamaz, kalmamalıdır. Oysaki mutlu olmak gibi mutsuzluk da insan için bir seçenektir. İnsanî bir durumdur. Her mutluluğun hâz ile açıklanamayacağı gibi mutsuzluk da üzüntü ile açıklanamaz. Duygudurumu, bireyin kişisel tercihi olabilmektedir. Fakat çağ dolayısıyla maruz kaldığımız fenomonel bombardımanlar dolayısıyla gerçeklik algımız giderek değişmektedir. Baudrillard bu durumu şu şekilde açıklar: "Nesnel gerçeğin ortadan kaybolmaya başlamasıyla birlikte bu gerçeklik ilkesi giderek güçten düşerken Bütünsel, Sanal bir Gerçekliğin giderek güçlendiği görülmektedir" (Baudrillard, 2015, s. 16). Zamanın eriticiliği karşısında "…bir tür düşsel şeye dönüştüğümüz gerçeklik, sanki giderek buharlaşıp ortadan kaybolmaktadır" (Baudrillard, 2015, s. 17) dolayısıyla gerçek ve sanal arasındaki farkı fark edemeyecek bir hale büründük gerçi ama "yazgı henüz son sözünü söylemedi" (Baudrillard, 2015, s. 17). Son tahlilde yazgı, kader, insanlığı nereye sürükleyecek? Sürüklediği bu gerçeklik, gerçekten de öte bir gerçeklik olabilir mi?
Hakikatin Yerine Mirasçılar
Baudrillard, ele aldığı yaklaşım biçimiyle öz-hakiki ve sanal-simülasyon arasında düşüncelerini, önceki eserlerden de devamla bu eserinde de sürdürmektedir. Gerçekliğini ve hakikiliğini yitiren insanlık adına bu sıkıntının ana kaynağının sistem olduğunu belirtse de (Baudrillard, 2015, s. 21-22) bu sistemi de ortaya koyup kurgulayan insanlardır. Sistemin belli bir hale gelmesi, tıkanması, giderek kıyıcı bir hale gelmesi insanlar dolayısıyla olmuştur.
Hakikati yitirmek, akılcılık üzerine yeni bir gerçeklik inşa etmek de Baudrillard'da göre "aynı dini değerlerin büyüsünü yitirmiş mirasçısı"dır (Baudrillard, 2015, s. 41). Bu miras, aşkın ve içkin arasında tümel bir yaklaşımla yeni yönelimler inşa ederek dinî olanın boşluğunu doldurmaya çalışıyor. Baudrillard, bizim her halükarda gerçekle temas kurmamız gerektiğini ifade eder, gerçeğin elde edilmesi için Faustvari yahut Dorian Gray gibi bir hareketle ruhunu şeytanla takasa vardıracak derece bir pazarlık masasına dahi oturmanın gerekliliğinden bahseder. Çünkü elde edilecek gerçek, şeytandan bile üstün olduğu için şeytanın da gerçekliğinin künhüne vardıran bir gerçeklik için bu pazarlığın yapılabileceğini öne sürmektedir.
Baudrillard, J. (2015). Şeytana Satılan Ruh Ya da Kötülüğün Egemenliği. (O. Adanır, Çev.) Ankara: Doğu Batı Yayınları.
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 29.11.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 29.11.2022 09:55