Şiir İncelemesine Dair

Şiirin varlığı açısından
Şiir incelemesi ya da şiir kitabı incelemesi salt bir mesele edinildiğinde ister istemez eleştiri türüne giriyorsunuz. Aslında yapılan çalışma denemedir. Şiirle ilgili her kim ne zaman birkaç cümle kurmaya kalksa kendini bir şekilde eleştiri sınırlarını ihlal ederken bulur. Bu durum şiirle eleştiri arasındaki geçirgenlikten kaynaklanır. Eleştiriye bakıldığında, en temelde yansıtma kuralı olduğu görülür. Diğer eleştiri anlayışları (tarihsel, sosyolojik, marksist vb.) buradan çıkmadır. Esas olan şiir ya da diğer metinlerdir, eleştiri ise bir sanat olayının nedenleri üzerine yoğunlaşır. Bu öncül, söz edilen eleştiri geleneğinin, eserin anlamını eserin dışında araması gerçeğini dile getirmek içindir.
Bir şiir temel alındığında o eserin kendisidir mesele. Bu bağlamda misal o şiirin ne söylediğiyle ilgilenmek gerekir. Çünkü esas olan metindir. Bu durum yansıtmadır. Oysa o şiirin dışı da önemlidir. Bu noktada ilk cümle şairle ilgili kurulmalıdır elbette. Sonraki cümle şairin hayatı, yetiştiği kültürel çevre vb olabilir. Yansıtmadan uçlanan tarihsel, sosyolojik, marksist vb eleştiri ekollerinin, eser yerine eserin dışını esas aldığını görüyoruz. Burada daha çok ilgili eseri, toplumsal bağlam içinde ele alarak anlamlandırma yoluna gittikleri söylenebilir. Bu paragrafın giriş cümlesini tekrar gündem edelim o halde: Bir şiir temel alındığında o eserin kendisidir mesele. Bu eserle ilgili diğer şeylerin tamamı ikincildir. Elbette eleştiri kuramlarının tamamı dikkate alınarak bütünleşik bir değerlendirme yapmak iyi olur. O halde eleştiri ekollerinin ortak ya da ortalama anlayışına kısaca değinelim: eserin önce bizatihi kendisini temel almakla birlikte, yazıldığı dönemin gerçekliklerini, bu gerçekliklerin şaire tazyikini ve etkisini, eserin yazılmasına dair bir açıklamanın olmasını sıralayabiliriz. Bu noktada yalnız bir kurama bağlı kalınması halinde ne olacağına dair eski bir notumuzu buraya alalım: yansıtma kuramına göre 2021 / 2022 yıllarında ülkemizdeki yayınlanan bütün sanat eserlerinin covid salgını ve ekonomik sıkıntılarla ilgisi olması gerekirdi. Öte yandan son yetmiş yılın şiir ve sanat estetiğini yeniden dizayn etmeye yönelik bir külliyat bırakan Üstat Sezai Karakoç'un "yaratılanı değil yaratmayı taklit" (Karakoç, Edebiyat Yazıları 1, 2007) anlayışı hem yansıtma kuramını hem de uzantılarını parça parça etmiştir. Çünkü onun ortaya koyduğu "yaratmayı taklit" kuralı "eşyayı teslim almayı" gerekli kılar. Buradan uçlanan tepkisellik modernizmi de kapitalizmi de işlevsiz kılar. Hatta dahası da var. Ortaya konulan sanat algılarının ve onların uzantısı olan sanat akımlarının günümüzde pek karşılığı kalmamıştır. Yine aynı sebeple günümüz sanatında metafizik maddeden öndedir. Çünkü Klasisizm "gerçeğe benzerlik" ya da "olması gerekenin ifadesi" şartlarıyla doğrudan Aristo'nun taklit / mimêsis anlayışını; Romantizm "dış dünyanın taklidi, doğanın üretkenliğini", Realizm ise duyulara dayalı dünyanın "bire bir taklit" edilmesi temellerine dayanır. Bunlar madde ile ilgilidir. Oysa insan daha çok manadır. Üstat Sezai Karakoç metafiziği öne çıkarınca diğer kuramlar tek kanatlı kuşa dönüşmüştür. Dolayısıyla şu çıkarımları yapmak gerekir: Maddi varlığın ölüm ve yok olma karşısında varlığını sürdürülebilir kılması mümkün değildir. Ama bir ruh kazanması sanatçının metafizik bağlamıyla ilgilidir. Sanatçının insan olurken kazandığı özü-ruhu maddeye aktarmasıyla eser kalıcı hale gelebilir. Şiir değerlendirmesinde temel bakış açısı bu olmalıdır.
Anlam ve Bağlam Açısından
Gerçeklik şiire dair ve şiirin aurasında oluşan anlamların temelinde var olan bir fenomen. Özne-şair-gönderici ile nesne-okur-alıcı arasında gerçekleşen iletişimden de ibaret değildir. Çünkü şiirin anlamı bir sabite değildir. Hiçbir edebiyat tarihçisi, şârih ya da eleştirmen hiçbir şiirin anlamını bilimsel kesinlikle tespit edemez. Söyledikleri de kesin kabul ve değişmezlik ifade edemez. Alımlayıcı için faraza ve görece ifadesidir. Çünkü göndericinin gönderdiği ile alıcının aldığı ancak müspet bilimlerde aynıdır, sayısal verilere dayalı kesinlik ve objektivite vardır çünkü. Şiirde böyle bir durum, gerçek hayatla sınanması, sağlaması gerekmeyendir. Bu edebi işleve aykırı olur. "Bir şiirin anlamı başka bir anlam olmaya (da) elverişlidir." diyor Haşim. Bu cümlenin anlamı, aslında bir kuramın özetidir. Her okur / alımlayıcı şiire kendi anlamını verir. Şiirin beher okur bazlı anlamının çoğaltılmasıdır mesele. Duyarlıklar açısından sınırsız bir genleşmeye uğrar şiir. Bu konunun asıl dayanağı, Haşim'in de örneği olan Valery'nin şu sözü: "Şiirlerime ne anlam verilirse anlamları odur." Buraya adını yazalım: alımlama estetiği… Buradan yaklaştığımızda da bütüncül bir bakış elde etmiş olmuyoruz maalesef. Bu noktanın diğer ucu var bir de. Bu diğer uca şiirin bağlamı diyoruz. Çünkü kendine has bir anlam dizgesi var şiirin. Valery gibi "şiire ne anlam verilirse anlamları odur." deme noktasında bile olsak okurun ulaşacağı anlamların da bir düzlemde alımlanması gerekir. Hiçbir metin okura sınırsız özgürlük sunamaz. Dolayısıyla anlam çerçevesinin bir bağlam oluşturması temel gerekliliktir. Bu gereklilik şiirin kalması içindir. İşin özeti, şiirde gönderici (şair) ile alıcı arasındaki iletişim, metnin bildirisinin yine metne dönük olmasından dolayı, normal iletişim boyutunu aşan bir özel iletişim çeşididir. Daha açığı şudur: gönderilen mesajın bildirisi, direk okura yönelik olmamasına karşın alıcı / nesne okurdur. Şiirin temel işlevi okurda yeni bir hal meydana getirmektir. Bu yeni hal, okurun, en zayıf ihtimalle, kendi alımlamasının, bir dizge-düzlem ve bağlama oturmasıdır. Şiir incelemesi yapan yazar önce kendi nefsi için bu yeni hal meselesine odaklanmalıdır. Kendisinde yeni hal oluşmuyorsa o şiirde bulmayı umduğu şeyleri bulamaz.
Şiiri İnceleme Metni Açısından
Yazmak başlı başına bir yazarın nefes almasıdır, hayatiyetini sürdürmesi, kendini var kılmasıdır. Kendini var kıldıktan sonra bunu devam ettirebilmesi su içmesidir ki bu da okumaktır. Yazar, yazdıkça yaşayabilen bir canlıdır. Okumazsa da güncelin ve siyasanın üretip saldığı mikroplardan dolayı bünyesi zayıf düşer ve birçok hastalığa, enfeksiyona açık hale gelir. Eğer bir kitabı okuyup bitirmeyi başarmışsanız önemli bir eşiği –fedakarlık eşiğini- aştığınız açıktır. (Sipariş, ödeme, kargo, okuma, zaman vb.) Acı eşiğine gelirsiniz. Bu eşik, kitaptan aldığınız şeyleri –en basit haliyle hazzı- aktarmak isteğidir. Bu noktada kitabı tavsiye etmek istersiniz. Bu tavsiyenin genelleşmesi isteğiyle acının şiddetlendiğini fark edersiniz. Eğer bu kitaptan aldıklarınız, sizin müktesebatınıza dâhil olacaksa tek seçenek hakkında yazmaktır. Bu kitap sizin bir parçanız olacaktır. Aynı zamanda siz de kitabın bir parçası olacaksınız. Burada söz konusu kitaba ve kitabı okuması muhtemel okura bir jest yapmış olmuyorsunuz sadece. Kendinize de acılarınızı sağaltmak için bir yol açmış oluyorsunuz. Bir kitap incelemesi yazıyorsunuz, bir eserden yeni bir eser çıkarmış oluyorsunuz. Oscar Wilde "eleştirmenlerin eleştiri yaparken ayrı birer sanat eseri ortaya çıkardığını ve eleştirmenlerin de en az sanatçılar kadar sanatçı olduğunu" savunmaktadır.
Bir eserden yeni bir eser çıkarmanın, hem çıkış noktası eser açısından hem de yeni eserin yazarı açısından çok fazla hassasiyet ihtiva ettiğini gözden kaçırrmamak gerekir. Gereken önemi vermek en basit tabirle saygı gereğidir. Bu da ilgili temel eserle ilgili belli sınırları aşmamakla ilgilidir. Bunu mahremiyet ihlali gibi düşünelim. Dolayısıyla birkaç noktaya dikkat buyurun:
- Eserin konusu, dönüp dönüp üzerinde durulması gereken bir husus değildir. Kısaca değinip okumasını istediğiniz kesim için ön bilgilendirme yeterlidir.
- Arka kapak yazısından önemli pasajları mutlaka iktibas etmelisiniz. Bu yazı yayıncının da tanıtım bülteni oluyor genellikle. Okura ilk izlenim vermek açısından önemlidir.
- Eserle ilgili duygularınızı dizayn etmeden metne geçirmemelisiniz. Çünkü ilk okumanın heyecanı sizi aşırı yoruma götürebilir.
- Eserle ilgili düşüncelerinizi objektif kriterler ekseninde ortaya koymalısınız.
- Okuduğunuz ve hakkında yazdığınız bu şiirin-şiir kitabının, şiir türü ve gelişimi açısından durduğu yeri, selefi olan hangi şiir birikimine yakın durduğunun tespitlerini yapmalısınız. Bu son madde fazlaca önemlidir. Çift taraflı keskin bir bıçak gibi düşünmek gerekir. Bu noktada haddi aşmakla, bilgiçlik taslamakla, Türk şiirini bilmemekle suçlanabilirsiniz.
- Yazdığınız metnin kendi tarzınızı yansıttığından emin olmanız gerekir. Yazınıza başka metin ya da kitaplardan referans göstermeniz, karşılaştırmalı edebiyat bağlamını ortaya koymanız gerekecektir. Okuduğunuz diğer kitaplardan alıntılar yapmak, karşılaştırmalarda bulunmak hem okurun ufkunu genişletir hem de yazınızın kalitesini arttırır. Bu madde günümüzde çok önemli hale gelmiştir. Çünkü yapay zekâya hazırlatılan yazılar sahayı işgal etmek üzere.
Fotoğraf: cottonbro studio: https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/bir-kagida-yazan-bir-kisinin-eli-6830862/
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 11.02.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.02.2025 10:25