Siyeri Yaşayarak Okumak
S. Çelebi kaleme aldı...
Okunan kitapların, ağırlık verilen kitap türlerinin kişiden kişiye değişen pek çok tercih sebebi vardır. Kişinin alanı gereği okuması gereken kitaplar, zevk aldığı için okuduğu kitaplar, gündemde çok yer etmesi sebebiyle merakını celbeden kitaplar, son yıllarda yaygınlaşan bir sebep olarak, okuma gruplarında belirlenen kitaplar, şeklinde uzatılabilecek bir liste hazırlamak mümkün.
Siyer benim için düzenli olarak yaptığım okumalar arasındaydı. Her daim devam ettiğim bir siyer kitabı olur, günde 1-2 sayfa da olsa devamlı okumaya gayret ederdim. Fakat üzüldüğüm bir husus vardı ki Efendimiz'e olan muhabbetimden bağımsız olarak, siyeri arzu ettiğim iştiyak ve merakla değil bir vazife olarak okuyor ancak siyer okumalarımın ilgi alanı kategorisine çıkmasını arzuluyordum.
Ta ki Fatma Bayram (@birvaize) Hoca'nın siyer derslerini (çevrim içi) dinleyene kadar… Fatma Hoca'nın önünde ortalamadan çok farklı, sıra dışı bir kitap yoktu; ancak hoca kitabı 'okuma yaparak' okuyordu. Bir vakıa o gün sahabeye ne diyordu, bugün bizlerin hayatında nereye temas ediyor? O gün o hadisede kazananlar nasıl kazanmış, kaybedenler neden kaybetmiş? Gibi soruları da kapsayan geniş açılımlar yapıyordu Fatma Hoca.
Hocamın derslerini, bir siyer dersi takip edeyim diye düşünüp yine vazife olarak dinlemeye başlamıştım ancak bir sonraki bölümü merakla, istekle beklediğimi fark edişim şükür ve mutluluk sebebi oldu benim için. Celaleddin Vatandaş'ın Hz. Muhammed'in Hayatı ve İslam Devleti kitabının Medine dönemini anlatan 2.cildini okuduğum sürece denk gelmişti bu açılım ve kitaptan istifademin bu vesile oldukça arttığını fark ettim.
Muhammed'in (s.a.v) Hayatı ve İslam Devleti'ne Genel Bir Bakış
Celaleddin Vatandaş tarafından yazılan kitabın oldukça özenli hazırlandığı her bir sayfasında belli oluyor. Öncelikle kitap sistematik bir şekilde ilerliyor, isabetli başlıklar altında, gerektiğinde çizimlerle desteklenerek, konuyla ilgili derli toplu bilgileri edinebiliyoruz.
Ufak tefek birkaç hata dışında yazım yanlışı, anlatım bozukluğuna rastlanmayan oldukça temiz bir dili var. Kitabı belki farklı ve yüksek nitelikli kılan özelliği hocanın kaynaklardan bolca istifade etmiş olması. Yazımı 13 yılda tamamlanmış kitap, kaynakçasında 236 kitap barındırıyor.
Teknik bilgiler bir tarafa kitabı okuma sürecinde nasıl hislerle ilerlediğime ben de neler bıraktığına dönüp bakmak bu okuyuşun esas gayesine ulaşıp ulaşmadığını bilmek açısından önemli bir kıstas oldu.
Zirvede Hasletler En Güzel Örnekler
Efendimiz'in (a.s) hayatına dair olaylar İslam tarihi açısından son derece önemliyken, olaylar esnasında sergilediği tutum ve davranışlar toplumsal ve kişisel ilişkiler için birer ufuk olması hasebiyle çok kıymetli. Örneğin Medine'ye hicret ettiklerinde mescit inşa etmesi bir olay; ancak evinde misafir olduğu ailenin, Efendimiz'in (a.s) yanına çok sık misafir gelmesi sebebiyle, zorda kalmaması, rahatsız olmaması adına bu süreci çok hızlandırması bir hassasiyet zirvesidir.
Bir sabah namaza biraz geç kaldığında sabah ezanının sözlerine 'Namaz uykudan hayırlıdır' sözlerini ekliyor Hz. Bilal ve günümüzde hem imam, hem komutan, hem dini lider konumunda olan birinin, bunun üzerine Hz. Bilal'i görevinden mi azledeceğini, uzak bir mescide mi süreceğini, hiçbir şey yapmasa bir bakışıyla sitem mi edeceğini yoksa azarlayacağını mı düşünüp endişeleniyorum. O (s.a.v) bu sözleri sabah ezanına daimi olarak eklettiriyor. Olgunluğun zirvesi…
Kendisine gelen İbrani ve Süryani yazısıyla yazılmış haberleri, mektupları güvendiği birine okutmak istediği için Zeyd bin Sabit'e bu dilleri öğrenmesini söylüyor ve Zeyd Bin Sabit 17 günde bu iki dili okuryazar hale geliyor. Yetenekleri keşfetmede ve ufuk belirlemede zirve…
Hanımlarının kendi aralarında yaşadığı ufak çekişmeler sebebiyle bir gün Efendimiz'e (a.s) bal şerbeti içtiğinde ağzının koktuğunu söylemeleri üzerine, O (a.s), anında bundan sonra içmeyeceğini söylüyor. Eşlerinin balın ağız kokuttuğu iddiasına anında inanmasına sebep olan saflığın(temizliğin) zirvesi. Öte yandan en ufak rahatsız edici bir kokuyu, kiri üzerinde barındırmaktan imtina eden temizliğin zirvesi.
Hz. Osman yanında vefat ettiğinde hüzünlenip ağlarken hassasiyetin zirvesi; ancak aynı anda 'Ey Osman Allah'ın sana ikramda bulunacağına şahitlik ederim' diyen sahabeyi uyaran, 'Onun için hayır dilerim ama Allah'ın ona ne yapacağını ben bile bilmiyorum' diyen itidalin zirvesi.
Hüzün ve İtiraz
'Ben hüzünlerin peygamberiyim ve hüzün benim ayrılmaz arkadaşımdır.' diyen peygamberimizin hayatını okuyup hüzünlenmemek, gözyaşı akıtmamak pek mümkün değil. Bu siyer yolculuğunda beni en çok etkileyen anlar Efendimiz'in (a.s) insanlar karşısında çaresiz kaldığı, haksızlığa uğradığı anlardı. Büyük emeklerle yetiştirilmiş 40 sahabesini kendilerine dini anlatması için öğretmen talep eden kabileye gönderdikten sonra şehit edildikleri haberini aldığındaki ciğer sızısını hissetmemek mümkün değildi.
Bedir Savaşı'nın Ramazan ayına denk gelmesi sebebiyle oruçlu olan sahabelere savaş esnasında güçlü olmaları gerektiği için oruçlarını bozmalarını söylediğinde bunu tavsiye olarak düşünüp ısrarla oruca devam eden sahabeyi, sıcağın, yoğunluğun, yolculuğun, gerginliğin ve belki korkunun arasında bir de ikna ile uğraşmak zorunda kalmanın getirdiği zor halde bile 'Ey söz dinlemeyen topluluk orucunuzu açın.' şeklinde sitemle hitap ederken bakışlarımı yere indirip özür dilemek istedim.
Özellikle ganimetlerin çok olduğu savaşlar sonrası, biraz daha pay almak isteyenler, sesini yükseltenler, Efendimiz'i neredeyse haksızlık yapmakla itham eden ağırlığı münafık olanlar mescide geldikçe yerin dibine girmek, kulaklarımı kapatmak istedim, O'nun (a.s) zaten bildiği ve söylediği gibi 'Bilmiyorlar ey Allah'ın Rasulü, üzülme.' demek istedim.
Ah… Hudeybiye… Çıkmak zorunda oldukları vatanlarına, umre yapmak üzere yola çıktıkları Mekke'ye, meşakkatli uzun bir yolculuğun ardından ulaşmış, ihramlarını giymiş tam manasıyla kendilerini hazırlamışken giremeyeceklerini öğrenen, antlaşma maddelerini sindiremeyen, umre yapmadan dönmeyi kabullenemeyen sahabe ve onlar karşısında Efendimiz'i (a.s) okurken zorlandım en çokta… Havaalanından uçağa binip, indiğim yerde geri dönsem bile yaşayacağım hayal kırıklığıyla kıyaslanamayacak şartlar içerisindeki sahabeden biri olsaydım sergileyeceğim tavırdan emin olamadım.
Ve Uhud. Uhud Dağı'nda kazanılmak üzere olan bir zafer, hezimete dönüşmek üzereyken 'Müslümanlar. Buraya gelin, yanıma gelin.' diye seslenişi esnasında şu an O'ndan (a.s) her uzaklaşma hamlemizde, her durun dediği yerlerde durmayışımızda bize seslenişlerini dünya menfaatleri için oraya buraya koşturmalarımızı düşündükçe ağlamaktan ve geri dönmenin yollarını aramaktan başka çare olmadığını idrak ettim. Dünyanın tüm genişliğine rağmen bizi sıkmaması için Kab bin Malik gibi ne yapıp edip o dönüşü sağlamaktı tek yol…
İtiraz ve Sonuç
Celaleddin Vatandaş'ın siyerinde haddim olmadığını düşünsem de belirtmeden geçemeyeceğim tek bir itirazım var. Hoca belki de insanların akıllarını kullanmasını teşvik, dini hassasiyetlerinin kullanılarak kendilerinin kandırılmasına mani olunması ve hurafelerden arınmak adına sorgulamaya ve itiraza teşvik edici bir yaklaşım tercih ediyor. Bunu yaparken sahabenin Efendimiz'e 'Bu ayet mi, senin görüşün mü Ey Allah'ın Resulü?' diye sordukları, 'Hayır' dedikleri yerleri örnek gösterip, 'Bakın peygambere bile itiraz edilmiş, O (a.s) dahi sorgulanmış' şeklinde, olumlayan bir yaklaşımla sunmuş bu durumu.
Aklın devreden çıkarılmasını, sonsuz itaati kabul etmeyen bir okur olmakla birlikte Allah ve Resul'ünün bu durumun istisnası olduğu kanaatindeyim, pek çok büyüğün de ifade ettiği gibi… Kaldı ki siyer boyunca karşılaştığımız itiraz sahnelerinin ekseriyetle sonu hüsran oluyor, itirazı edenler pişman oluyor, özür diliyor veya ciddi bir sonucu olmuşsa tevbe ediyor. Hiçbir yerde 'İtiraz etmekle iyi ettiniz, sonucu güzel oldu.' onayı alan bir ayet, hadis zikredilmiyor, Efendimiz'e (a.s) rağmen yapıldıktan sonra sonu bereketli olan bir iş örneği görmüyoruz. Öte yandan Allah ve Resul'ü daha iyi bilir diyenler övülüyor.
Amenna ve saddakna, Allah ve Rasulü bilir…
Hz. Muhammed'in (s.a.v) Hayatı ve İslam Devleti Medine Dönemi
Celaleddin Vatandaş
Pınar Yayınları
2010
İstanbul
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 07.01.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.07.2023 21:20
Çok hoş, samimi bir aktarım olmuş. Teşekkür ederiz...