Sofya Treniyle Yolculuk
Sait Faik bir hikâyesinde Haydarpaşa İstasyonu'nda insanları seyreder ve şöyle der;
'' Haydarpaşa İstasyonuna baktım. Kocaman kapılarından ötede kırmızı yeşil fenerli, demiryollu, trenli, yolculu, meraklı, düşünceli, perişan, aceleci, melankolik, aynalı, sıkıntılı, heyecanlı, yerini bulmaya çalışan bir alem vardı. Her gün yüzlerce tren binlerce hikaye getiriyor, binlerce hikaye alıp gidiyordu. İstasyonun kapıları insan alıp insan veriyordu. ''
Ne zaman tren ile yolculuğa çıksam, oturduğum istasyon koltuklarından karınca misali oradan oraya koşturan insanları izlerken bu yazdıkları gelir aklıma. Malum Sait Faik çok iyi gözlemcidir, insanı çok iyi analiz eder, hayatı detayları ile önümüze serer. Zamanım varsa bu seyredişi bende yaparım. Tren yolculuklarını bu yüzden çok severim. Daha trene binmeden keyif başlamıştır. Yaşadığımı iliklerime kadar hissederim. Az sonra yola çıkmanın heyecanı ile bu koşturma aynı tempodadır. Yazarın dediği gibi istasyon kapıları açıldıkça binlerce hikaye gelmiştir salona. Kapandıkça bir o kadar hikayesiyle beraber insan geçer gider. Kim nereden nasıl gelmiştir, nereye niçin gidiyor hayaller kurduran mekanlardır istasyonlar.
Geçen kış uzun bir tren yolculuğu yapmayı kafama koymuş, tüm planlamaları yapıp elimizde Sofya biletiyle Sirkeci İstasyonunda beklemeye başlamıştık. Girenler çıkanlar, görevliler, gişedekiler, bavullarını peşinde sürükleyenler, bekleme salonunda oturanlar aynı mekanı paylaşıyorduk. Sofya'ya gidecek tren gece saat 8'de kalkacaktı. Pasaportlarımız hazır, yolluklarımız hazır, çantalar yanımızda, biletimiz elimizde.. Hatta Sirkeci İstasyon çıkış kapısının karşısında meşhur baklavacı vardır, hadi keyfimiz tam olsun tatlı da alalım dedik. Her şey uzun bir yolculuk için hazırdı. Ama tren Halkalı İstasyonundan kalkacakmış, bunu öğrendiğimiz gibi oraya koşturmaya başladık.
İşte artık trendeyiz. Bize ait kompartmana yerleştik bile. İki yatak var, görevli battaniye ve çarşaf verdi. Mini bir buzdolabı var. Aldıklarımızı yerleştiriyoruz. Rahat bir şeyler giyerek yataklarımızı hazırlıyoruz. Zaten tren de yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Gün boyu koşturmaca bizi yormuştu. Tren raylarda gürültülü hızlanmaya başladığında daha saat 9 olmasına rağmen gözlerimiz kapanmaya başlıyor. Türkiye sınırından çıkmamıza bir kaç saat var ve gece karanlık olduğundan sadece geçtiğimiz istasyonları görüyoruz. Gerisi karanlık..
Gece saat 2'ye doğru kapıyı çalan görevliyle uyanıyoruz. Pasaportlarımızı almamızı ve trenden inmemizi söylüyor. Dediğini yapıyoruz, trenden indiğimizde biz uyurken eğlenceler yapan, gülen eğlenen yan komşularımızı görüyoruz. Herkes sıraya giriyor, sınırda kontroller oluyor, damgalar basılıyor ve trene tekrar binerek yatağımıza yatıyoruz.
Erken uyumanın faydası, sabah çok erken hava aydınlanmaya başlayınca kalkıyoruz. Artık geçtiğimiz her yeri rahatlıkla görüyoruz. Yata yata, battaniyeye sarılmış manzarayı seyretmenin keyfine diyecek yok. Böyle saatlerce gidebilirim. Hatta yanıma aldığım kitabı bir sayfa dahi okuyamıyorum, önümde akıp giden onca şey varken. Artık Bulgaristan'a girdik. Köylerinden geçiyoruz. Bizim köylere benziyor ama daha bir perişanlar. Bazı binalar, evler hep terkedilmiş.. Soğuk hava dışarıda kendini belli ediyor, çünkü şubat ayındayız. Henüz kar yağmamış ama ağaçlar çıplak örtünmeyi bekliyor. Gerçekten de Sofya'ya çok az kala kar yağmaya başlıyor. Çatılar beyaz, etrafta insan yok, trenin hızıyla yarışıyor kar taneleri.. Pencere kenarına küçük bir sofra hazırlıyoruz. Tren tıngırtısı eşliğinde sessizce kahvaltımızı yapıyoruz. Yolculuk bitmesin istiyoruz. Hiç sıkılmadığım 14 saat geçti, bir bu kadar daha giderim diyorum kendime. Çünkü tren yolculuklarını çok seviyorum!
Ve sonunda Sofya Garındayız...
Sofya Treni hakkında videomu izlemek isterseniz burada;
Detaylı Sofya Treni Yolculuğumuz 📍 - YouTube
Yazar: Pelin YİĞİT - Yayın Tarihi: 26.09.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.09.2024 12:03