Sözün Rengi: Hilal Acar
Sizi hiç bilmeyenler için kendinizi tanıtır mısınız?
1978 İstanbul doğumluyum. Türk Dili ve Edebiyatı lisans, İlahiyat ön lisans mezunuyum. Felsefe lisans 3. Sınıf öğrencisiyim. 20 yaşımdan bu yana yazın dünyasının içindeyim. Yazar, editör, grafik tasarımcı, bir dönem yayıncı, sonrasında yazarlık eğitmeni ve bir çocuk dergisinin yazı işleri müdürlüğü görevlerinde bulundum, halen devam ediyorum. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal işler daire başkanlığında eğitmen olarak görevliyim. Mesnevi dersleri de veriyorum. Yazıya dair her türlü çalışmalarım yoğun bir şekilde devam etmekte. Evli ve üç çocuk annesiyim.
Sizi çocuklar için yazmaya yönelten nedir?
Yapabildiğime ikna edilmiş olmam… Şöyle ki; yazıya ilk başladığımda yetişkinler için yazıyordum ancak kıymet verdiğim bir hocam kalemimin çocuk metinlerine çok uygun olduğunu, bu alanda yazmanın da gerçekten zor olduğunu ancak benim bunu kolayca yapabileceğimi söyleyince (ki o zaman henüz 20 yaşındaydım) neden olmasın dedim.
Çocuklar için yazmanın yetişkinler için yazmaktan daha zor olduğuna inanıyor musunuz?
Evet tabii ki… Yetişkinlere yazarken çok düşünmek zorunda değiliz, kelime seçimimiz, cümle uzunluğu, konuyu doğrudan anlatıp anlatmama, soyut düşünceleri belli yaşa vermeme, konu seçiminde hassasiyet ve benzeri konularda dikkat etmemiz gerekmiyor. Çocuk metni oluştururken fazlaca hassasiyet göstermek zorundayız. Öncelikle yaş grubuna göre farklı yazım şekli belirlemek zorundayız. Mesela okul öncesi ayrı, ilköğretim ilk kademe ayrı, ikinci kademe ayrı, ortaokul apayrı olmak zorunda. Örnek vermem gerekirse okul öncesine ortalama beş kelimeden oluşan cümleler kurarak hikâye oluşturmamız gerekirken yaş büyüdükçe cümlelerde kullanacağımız kelime sayısı artıyor. İlkokul kısmına gerçekçi olaylardan hikâye ve roman oluşturmamız gerekirken ortaokul grubu için biraz daha aksiyon, fantastik hatta bilim kurgu türlerine geçiş yapabiliyoruz.
Çocuklar detayları çok kolay yakalıyor ve sorguluyor. Neyi nasıl vereceğiniz bu nedenle çok önemli. Kısaca çocuklara yazmak gerçekten göründüğünden daha zor.
Sizi ve sanatınızı neler besler? Üretmek için heyecanınızı güdüleyen ve sizi harekete geçiren kuvvetler ile kaynaklar nelerdir?
Tabi ki okumak ve bunu karma yapmak. Tek bir türle asla sınırlamamak. Ancak bende çoğu vakit okumanın önüne geçen bir durum var. Yazar yetiştirmek, hevesli olanlara hayal kurmayı, hayal kurarken uçmayı, zihninin sınırlarını zorlamayı öğretmek beni de çok fazla geliştiriyor. Düşündürmeye çalışırken kendim de çok düşünüyorum. Bu doğal olarak ilhamı doğuruyor ve yazmaya itiyor. Yazıya dair pek çok alana hâkim olsam da beni en fazla mutlu eden ve besleyen yazar yetiştirmek oldu.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Mesnevi Okumaları dersleri veriyorsunuz. Hz. Mevlana'nın bu önemli eserinin çocuk edebiyatını ve sizin şahsi eserlerinizi besleyen bir yönü var mı?
Mesnevi'deki edebiyat inanılmaz güçlü. Hikâyeler çok anlamlı. Evet kendi yazınımı mutlaka besliyor ve etkiliyordur ancak Mesnevi daha çok maneviyatımı besliyor. Ruhumu doyuruyor. Ona edebi bir eser olarak değil de tasavvufi bir eser olarak bakmayı tercih ediyorum. Mesnevi derslerinde okudukça kendimi ve iç dünyamı sorguluyor, katılımcıları da buna zorluyorum. İç muhasebesi gibi geçiyor dersler.
Çalışma yönteminizden ve prensiplerinizden bahseder misiniz? Örneğin yeni bir projeye başladığınızda nasıl bir iş akışı izlersiniz? Bu işin farklı aşamaları hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?
Bir proje tasarladığımda bunu en ince detayına kadar düşünür, zihnimde oturturum, eğer tam oturmamışsa bir başkasına projemi anlatma ve kabul ettirmemin de kolay olmayacağına inanırım. Kitap veya ders projesi hiç fark etmez. Öncesi sonrası, içeriği, nasıl ilerleme gösterebileceğim zihnimde ve kısmen yazılı olarak netleşir, ondan sonra başlarım. Kitap üzerinden örnekleyeyim. Bir çalışma isteniyor benden, ancak henüz zihnime oturmamışsa asla adım atamam. Çalışmaya dair araştırma yapmam lazım, neler yapılmış bu konuda, neler eksik kalmış? Hangi konular nasıl işlenmiş? Farklı olarak neler yapılabilir? Ve benzeri sorulara cevap ararım bir süre. Cevapları toparlarken zihnimde bir şey oluşmaya başlar. Başladığı anda da yazıya geçirmem çünkü oluşumun tamamlanması gerek. Giriş, gelişme ve sonuç olarak zihnimde netleşmesi gerek. Bu olduktan sonra genel taslağı yazarım, ardından eseri oluşturma süreci başlar. Her şey önce zihinde oturunca yazıya geçirilmesi gayet hızlı oluyor.
Eğitim projesinde de bu böyle işler bende. Kaç haftalık ders planlıyorum, hangi günlerde hangi konuları işleyeceğim, yaptıracağım egzersizler neler olacak, verebileceğim ödevler, bu ödevlerin değerlendirilme süreci vs. hepsini oluşturur ondan sonra derslere geçerim. Ne yapacağımı önceden bilince ilerlemekte de sıkıntı yaşamıyorum hamd olsun. Tabii hayat her zaman planlar dâhilinde ilerlemiyor. Bazen bir şeyler oluyor, aksamalar yaşanıyor veya ders akışı farklı bir yöne kayıyor, ancak bunun da mümkün olduğunu bilerek işe başlayınca kişi "Ben şimdi ne yapacağım?" olmuyor. Varılacak menzil belli olunca yollarda bir tıkanma varsa bile farklı yoldan menzile ulaşmak mümkün.
Yayınevleri ve yazarlar ile aranız nasıl? Yazdığınız kitapların çizerleriyle birlikte çalışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yazarın hayali ile çizerin metni okuduğunda kurduğu hayal arasında denge nasıl sağlanıyor? Muhatabınızdan ne bekler ona ne gibi avantajlar sunarsınız?
Gayet iyi, yayıncılık yapan dostlarım, arkadaşlarım ve sadece tanıdığım yayıncılar var. Çok sayıda çizerle de bir arada çalışıyoruz. Eğer zihnimde oturmuş bir karakter varsa veya mekân… Çizeri buna yönlendirme yapıyorum, ben hayalimdekini anlatıyorum, o kendi hayali ile birleştiriyor ve ortaya güzel bir çizim çıkıyor. Buradaki son soruda bahsi geçen muhatabı çizer olarak alıyorum, açıkçası çizerlerden en büyük beklentim işi vaktinde teslim etmeleri, onlara sunabileceğim avantaj ise dergide çizim imkânı ve beraberinde kendilerini gösterme fırsatı. Bir de dergiler aylık düzenli yayımlandığı için çizerler için de bir nevi sabit gelir oluyor.
Ülkemizde ve dünyada çocuk yayıncılığı eskiye nazaran daha büyük rağbet gören bir alan. Sektörde bizim göremediğimiz ama sizin fark ettiğiniz sorunlar var mıdır merak ediyorum. Bizim ülkemiz özelinde sizce nelerde iyi gidiyor, nerelerde aksıyoruz?
Çocuk kitapları sektörü müşteri değişkenliği açısından çok hareketli. Çocuklar büyüyor ve yerine yeni nesil geliyor. Bu da aynı kitabı alıp okuyacak kitlenin devamlı değişmesi demek. Durum böyle olunca yayıncılar için de daimi satışı sağlayan bir sektör olarak var çocuk kitapları yayıncılığı. Evet çocuklara kitap hazırlayıp bastırmak yetişkin kitabı hazırlayıp bastırmaktan çok daha maliyetli çünkü araya çizim giriyor ancak kitlenin devamlı değişmesi basılan kitabın her an satıcıya ulaşabilmesi demek olduğundan yayınevlerine her türlü kazandıran bir alan. Gelelim sektördeki sorunlara. Bir dönem yayıncılığı da denemiş ve bilfiil sektörün içinde yer almış olarak gördüğüm en büyük sorun yayınevlerinin pek çoğunun tamamen ticarethane gibi işliyor olması. Gündemi ve gençlerin taleplerini sorgulatıp doğrudan buna yönelik eserler hazırlanmaya çalışılması sorunu. Çocuklar ve gençler bir şeyi isterken bunun kendilerine faydalı olup olmayacağını düşünemezler. Özenir ve isterler, bu kitaplarda da böyle. Yayıncıların aynı zamanda doğru olanı en doğru şekilde eserlerle verme ve ahlaki eğitimi destekleme gibi bir misyonları olmalı diye düşünüyorum. Bunu yapan yayınevleri elbette var ancak sayıları çok değil ne yazık ki…
A.g.e. Çocuk isminde değerli bir dergi projesinin içerisinde yer alıyorsunuz. Peki Türkiye'de çocuk dergiciliğinin sürdürülebilirliği hakkında neler düşünüyorsunuz?
Dergicilik cidden çok zor. Matbu olarak dergi yayımlamak ve bunu döndürebilmek pek çokları için imkânsız. Ardında bir yayınevi veya vakıf vb. destek olmazsa dergilerin yayımlanması ve sürekli olmasını çok mümkün görmüyorum çünkü özellikle çocuk dergileri renkli olmak zorunda olduğu için maliyetler aşırı yüksek. Yeterli abone sayısına ulaşmazsa maliyetini karşılaması dahi mümkün olmaz. Günümüzde dergi alıp okuma kültürü de bundan on yıl öncesiyle dahi kıyaslarsa çok fazla düşmüş durumda. Çocuklar ve gençler için ille de okunacaksa tablet ve telefondan okumayı tercih ediyorlar. Böyle olunca dijital dergicilik öne çıkıyor. En azından baskı maliyeti ortadan kalkıyor. A.G.E dergi de hem çocuk hem yetişkin dergisi olarak dijitalde varlığını sürdürüyor. Açılımı Adı Geçen Eser olan dergi yazarlık derslerine katılıp eğitim almış kalabalık bir grubun çalışma ve gayretleriyle devam ediyor.
Son olarak, metinlerinden en çok keyif aldığınız -yerli veya yabancı olabilir- yazarlar ile çizimlerini en çok beğendiğiniz çizerler kimdir diye sorsak?
Zor bir soru bu çünkü çok karma okuyorum ve daha çok eser odaklıyım. Bir yazarın bir kitabını çok fazla sevebiliyorken başka bir kitabından aynı tadı alamayabiliyorum. Yazarları da yazdıkları eserleri ile değerlendirmek durumunda kalıyorum. Örneğin Adrew Clement'in ifade ve kurgu gücünü seviyorum. Bunun Adı Findel ve Konuşmak Yok isimli kitapları mesela… Müthiş kurgu ve olay akışına sahip. Temiz içerikli, gerçekçi ama aynı zamanda akılda kalıcı. Aynı yazarın okuyunca bu da neydi ki, hiç olmamış dediğim kitabı da oldu.
Bunun gibi bir yazarın anlatım gücünü seversiniz, kelimelerle oyunlarına bayılırsınız ancak bu yazdığı her şeyi sevebileceğiniz anlamına gelmiyor. Daha eser odaklı bakmak gerek diye düşünüyorum. Edebiyat derslerinde yazarlardan çok eserleri örnek veririm. Örneğin çok iyi tasvir yapabilmek istiyorsanız yerli olarak Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'unu, Sait Fait Abasıyanık'ın Öykülerini okuyun, Yabancı yazarlardan Herman Hesse'nin çoğu kitabını, Hemingway'in Yaşlı Adam ve Deniz'ini okuyun. Çok iyi karakter oluşturmak istiyorsanız Ellias Canetti'nin Körleşmesini, Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlarını, Şule Gürbüz'ün Kambur'unu, Gonçarov'un Oblomov'unu mutlaka okuyun derim.
Üst kurmaca yazmak istiyorsanız Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsünü, Kafka'nın Dönüşüm'ünü es geçmeyin derim.
Bilinç akışını öğrenmek ve yazmak istiyorum diyorsanız Oğuz Atay, Yusuf Atılgan okumalısınız.
Bunun gibi zihnime kazınmış arada tekrar okumaktan keyif aldığım eserler var. Bu soruyu sadece edebiyat açısından cevaplamaya çalıştım. Hem edebi gücü hem de dini açıdan dolu dolu olan ayrıca aynı anda çocuklara da yetişkinlere de hitap edebilen şahane eserler de var tabii, tekrar tekrar okumaktan vazgeçemediğim. Hayy Bin Yakzan'ı severim, Mantıkut Tayr'ı da, Kelile ve Dimne, Bostan ile Gülistan'ı da…
Kısaca önceliğim eser, sonra yazarı geliyor. Çizimde durum farklı. Özellikle kendime yakın bulduğum çizerler var elbet. Nida Yiğitler, Nur Dombaycı, Ramila Aliyeva gibi çizerlerin çizimlerine bakınca ben de çizer olsam bunlara yakın çizimler yapardım sanırım diyorum ve seviyorum çizimlerini…
Yazar: Şevval BAŞTAN - Yayın Tarihi: 05.01.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.03.2024 09:11