Sözün Rengi’nde Melike Günyüz
Sözün Rengi'nin yeni konuğu Melike Günyüz. Erdem Yayın Grubu'nun Genel Yayın Yönetmeni Günyüz, aynı zamanda İbni Haldun Üniversitesi'nde çocuk edebiyatı ve yayıncılık dersleri veriyor. Akademisyenlik, yayıncılık ve yazarlık gibi çok yönlü kimlikleriyle bilgi birikimini ve değerli görüşlerini bu röportaja taşıyarak Sözün Rengi'ne kendine has bir renk kattı.
Bu sohbette çocuk yayıncılığının sınırlarını zorlayan uluslararası çabaları, yapay zekanın edebiyat dünyasına getirdiği yenilikleri ve Türkiye'de yazarların karşılaştığı kimi sancılı meseleleri ve Türk Çocuk Edebiyatının bugünü ve geleceğini ilgilendiren konuları masaya yatırdık.
Edebiyat ve yayıncılığa dair dolu dolu, keyifli bu sohbet için Melike Günyüz'e yürekten teşekkür ediyor, sizlere de güzel bir okuma diliyoruz.
Bologna Children's Book Fair, yayıncılığın kalbinin attığı bir merkez. Sizce Türkiye'nin bu fuarda süreklilik gösteren güçlü bir varlığı var mı? Fuarda gözlemlediğiniz trendlerin Türkiye'deki yansımaları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Türkiye'nin bu alandaki eksiklikleri ve potansiyeli üzerine görüşleriniz nelerdir?
Türk çocuk kitabı pazarı, çok dinamik, dünyayı takip eden, hızlı çeviri yapan bir pazar. Bundan 10 yıl önce Türk yayıncılar olarak Bologna Çocuk Kitapları Fuarı'na katıldığımızda, ülkemizde yayımlanan çocuk kitaplarına ilgi çok azdı. Hem içerik hem illüstrasyon hem de tasarım açısından trendleri takip edebilen bir çizgimiz yoktu. Fakat bugün gelinen noktada doğudan batıya Dünya'nın birçok diline çevrilebilecek nitelikte çocuk kitabımız yayınlanmakta ve kitaplar uluslararası fuarda yayıncıların dikkatine sunulmaktadır. Fuarlarda etkin olmanın yolu sadece uygun kitap yayınlamak değil tabii ki. Katalog hazırlamak, öncesinde ve sonrasında müşteri ilişkilerini takip edecek satış temsilcileri yetiştirmek, doğru adreslerle irtibatta olmak da çok önemli. Ülkemizin bugün başta Bologna Çocuk Kitapları Fuarı olmak üzere birçok fuarda yeterli temsilinin olduğunu, bu alanda ihtisaslaşmış arkadaşların yetiştiğini düşünüyorum.
Potansiyel konusuna gelince, aslında yetenekli birçok çizerimiz olmasına rağmen kendi tarzlarını geliştirmiş sanatçılarımız çok fazla değil. Bugün piyasada kitapları olan kimi arkadaşlar daha yolun başındalar ve temel sanat eğitimlerini tamamlamış değiller. Aslında kitap resimleme konusunda örgün eğitimdeki programların sayısının ve içeriğinin zenginleşmesi kısa sürede kitaplara da yansıyacaktır. Öte yandan çocuk kitabı yazmaya hevesli çok gencimiz var. Son zamanlarda gördüğüm en büyük tehlike Türkçe kelimelerin nüanslarına hâkim olmadan, çeviri diline çok yakın bir dille kitap yazmaya özenen yazarlarımızın -burada yazardan kastım kitabı yayınlanmış olan kimse- ve yazar adaylarımızın sayısının günden güne artması. Çeviri kitapların etkisi ile oluşturulan bir dil kullanımı ne yazık ki kaleme aldıkları metinlere de yansıyor. Bu da bizi iki ayrı sorun alanıyla karşılaştırıyor. Birincisi özellikle çok kısa metinlerin Türkçe çevirilerinin üzerinde çok çalışılmış olunmaması ve birebir çevirinin yapılması, ikincisi ise bu çeviri diline aşina ama dilimizin zengin şiir ve edebiyat geleneğinden beslenmeden kalem oynatmaya çalışan yazar adaylarının fazlalığı. Bu iki mesele halledildikten sonra bu topraklardaki mümbit edebiyat geleneğinin çocuk kitaplarına da yansıyacağına olan inancım tam.
Çocuk edebiyatında dini değerleri işleyen kurgularda yazarların çağdaş hikâye anlatım tarzlarına uyum sağlama konusunda karşılaştığı temel zorluklar sizce nelerdir?
Türkiye'de herkes laik bir eğitimden geçiyor. Ülke vatandaşları olarak hayata bakış açımızın da son derece laik olduğu kanaatindeyim. Laiklikten kastım yaşam biçimimiz, dilimiz, hayata dair bütün yaklaşımlarımızın dini olan ve olmayan/ dünyaya ait ve ahirete ait gibi bir bölünmüşlük içinde olmasıdır. Oysaki çocuğa anlattığın her şey dinin kapsama alanı içinde değil midir? Duygular, çevre bilinci, sürdürülebilirlik, aile ilişkileri, arkadaşlar… Bana öyle bir konu söyleyin ki dinin kapsama alanı dışında olsun. Bu sebeple sizin tabirinizle dinî değerleri işleyen ya da işlemeyen yazarların çağdaş hikâyecilikle ilgili sorunları birbirinden farklı değildir. Yumuşak bir üslup geliştirmek, doğru kelimeleri seçebilmek, sıfatlar açısından zengin bir dil kullanabilmek, çizginin ve rengin gücünden yararlanabilme becerilerini geliştirmek en büyük zorluklar bence. Çok basit bir örnek vermek istiyorum: Dinî bir kitap olduğunda başörtülü kadın imgesi kullanmak fakat üzerinde dinî bir göndermesi olmadığında kullanmamak neyin göstergesidir bu ülkede? Siz başına "Aranızda selamı yaygınlaştırın." ayeti kerimesini yazıp arkasından bu ayetin anlamını çocuğa kavratacak güzel bir kurgu yaptığınızda ve eğer içinde bir kadın imgesi varsa bunu da başörtülü çizdiğinizde bu dinî içerikli bir kitap oluyor. Eserin başındaki ayeti çıkarıp kadının da örtüsünü başından çıkardığınızda da çağdaş bir resimli kitap oluveriyor. İşte dinî değerleri işleyen kurgulardaki en büyük açmazımız bu bölünmüş zihin yapımız bence.
Akademisyen, yayıncı ve yazar kimlikleriniz arasındaki geçişleri nasıl yönetiyorsunuz? Akademik yaklaşımınızın yazarlık süreci ve yaratıcılığınıza dezavantajları olduğunu düşünüyor musunuz? Bu farklı kimlikler birbiriyle nasıl bir etkileşim içinde?
Mesleğimin en başında çiçeği burnunda bir çocuk kitabı yayıncısı ve editörü iken yaptığım işte başarılı olmanın yolunun işimin akademik bilgisi ile de donanmak olduğunu fark ederek akademik çalışmalarımı hiç sekteye uğratmadım. Divan edebiyatı üzerine doktoramı tamamladıktan sonra bütün akademik dikkatimi çocuk edebiyatına yönlendirdim. Bu süreç bana büyük bir avantaj sağladı. Hem çalıştığım metinlere farklı açılardan bakıp kritik etme becerisi kazandırdı, hem de çok anlamlı ve derinlikli metinler yazmak/yazdırmak/yayınlamak süreçlerinde daha dikkatli olmamı sağladı. Yaptığım bütün işler ister sivil toplum çalışmaları ister yayıncılık ister akademisyenlik isterse yazarlık olsun aslında merkezinde yayıncılığın olduğu bir dairenin içinde gerçekleştiği için bütün bu farklı kimlikler birbirini besledi.
Yayıncılıkta idealist ve ekonomik hedefler arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz? Bir yazarın hikâyesinin özgünlüğü ile piyasa beklentileri arasında sıkıştığı durumlara nasıl yaklaşıyorsunuz?
Bir editör ve yayıncı olarak benim de ekibimin de yapmaya çalıştığımız şey tam olarak sizin ifade ettiğiniz özgünlükle piyasa beklentilerini dengelemek ve ikisini birbirine yaklaştırmak. Bu da daha yoğun bir ikna gücü, çaba ve eser üreticisi arkadaşlarımıza daha fazla yönlendirme ve destek olmaya çalışmakla ancak gerçekleşiyor. Kolektif çalışmaya inanıyoruz. Sıkıştığımız yerde ekibin beyin fırtınası her zaman bize yeni kapılar açıyor.
İlk kitabını henüz kimseye sunmamış bir yazar adayının, Erdem Yayınlarından destek alabilmesi için hangi olanaklar mevcut? Genç yeteneklere yönelik bir destek veya mentörlük programınız bulunuyor mu?
Biliyorsunuz İbn Haldun Üniversitesinde İstanbul Yazım Merkezini kurarak bu alanda bir müfredat çalışması ve mentörlük programı geliştirdim. Ekibimdeki editör, yazar ve tasarımcı arkadaşlarımız hem bu merkezde hem de birçok farklı mecralarda gençlere sürekli eğitim veriyorlar. Dosyası bize ulaşan ve kendisinde yetenek/ışık gördüğümüz kişileri mutlaka yayınevine davet edip tanışmayı çok önemsiyoruz. Ekip çalışmasını kabul eden gençlere yazma süreçlerinde eşlik ediyoruz ki hem yayınevimize hem de ülkemize yeni yazarlar kazandırabilelim. Yayınevi kurucuları ve çalışanları ile birlikte kurduğumuz çiçeği burnunda ÇokGenç Derneğimiz etrafında bu destek süreçlerini daha kamu yararına uygun hâle getirmek için projeler üreteceğiz.
Çocuk kitaplarında maliyetleri düşürmek ve süreçleri hızlandırmak adına yapay zekânın kullanımı, yayıncılıkta giderek önem kazanıyor. Erdem Yayınları olarak Feyza Şahin'in Gökada Ekspresi kitabıyla bu alanda bir deneyim yaşadınız. Bu sizin için nasıl bir deneyimdi? Yapay zekâ ile resimleme konusundaki öngörüleriniz ve geleceğe yönelik planlarınız nelerdir?
Yapay zekâ gündeme geldikten sonra farkına vardığım şey şu: Yapay zekâ ile ilgili öngörümüz, beklentilerimiz her ne ise bu, bugüne dair bir söz oluyor. Yarın bambaşka bir gelişme ile karşılaşıyoruz ve sözümüz dünde kalıyor. Bir yıl içinde program o kadar hızlı gelişti ki ben geleceğe dair öngörü de bulunmak konusunda korkuya kapılıyorum. Hatta diyebilirim ki yapay zekânın geleceği benim bugün hayal edebileceğimin çok daha ötesinde bir şey olacak.
Sizce bir çocuk kitabını unutulmaz kılan asıl unsur nedir? Kendi çocukluğunuza baktığınızda hangi kitaplar üzerinizde en büyük etkiyi bıraktı?
İnsanlar farklı meşreplerde, farklı mizaçlarda yaratılmıştır. Bir çocuk kitabını benzersiz kılan şey o kitabın ihtiyaç duyan okurla doğru zamanda buluşmasıdır bence. Çocukların, gençlerin hepimizin hayatına dokunan kitapların ne denli birbirinden farklı ve çok çeşitte olduğunu keşfettiğimde bunun aslında kitapla meşrebimizin ve ihtiyacımızın örtüşmesinden kaynaklandığını da fark etmiştim. Bu nedenle her kitap her çocuk için uygun değildir. Burada uygunluktan kastım içeriğin uygunsuz olmama durumu değil, içeriğin o anki ruh durumumuz, beklentilerimiz ve ihtiyaçlarımızla örtüşme durumudur. Benim hayatıma yön veren birkaç kitap var çocukluğumda. Birisi Eleneor H. Porter'in Pollyanna dizisi, bir diğeri Seyit Kutup'un çocuklar için kaleme aldığı peygamber hikâyeleri bir başkası da hiç şüphesiz Kemalettin Tuğcu kitaplarıdır. Yetmişlerin ortasında romantik çocukluğuma denk gelen kitaplardır bunlar.
Bundan 10 yıl sonrasını düşündüğünüzde, Türk çocuk edebiyatının dünyadaki yerini nerede görüyorsunuz? Bu vizyona ulaşmak için hangi adımlar atılmalı?
Sondan başa doğru cevap vereyim: Yayıncıların ve editörlerin vizyonu çok önemli. Çünkü bir metnin kitaba dönüşmesi ve okurla buluşması onların pasaport vermeleri ile ancak gerçekleşiyor. Yayınlanan her bir kitapla aslında Türkçe kanonuna yeni bir eser katıldığının bilincinde olan, Türkçeye hâkim, çok kitap üretmek yerine nitelikli kitap üretmek hedefine sahip yayıncılarımız mutlaka eser üreten sanatçılarımızı da yönlendirecektir. Öğretmenlerimizin bir edebiyat eserinden beklentilerinin neler olması gerektiğine dair bakış açıları da çok önemlidir. Yazar, yayıncı, öğretmen, ebeveyn ve okur hepsi bir döngüyü tamamlıyor. Bu etkileşim süreçlerindeki iletişim mekanizmalarının geliştirilmesi de çok değerlidir. Sözünü ettiğim yönlendirmeler ve ufuk genişlemesi ülkemizde her yıl sayısı artarak gelişen Türk çocuk edebiyatının daha da nitelik kazanmasını sağlayacaktır ve biz artık yeni kitaplar konusunda dünya yayıncılarının takip ettiği bir ülke haline geleceğiz.
Yazar: Şevval BAŞTAN - Yayın Tarihi: 01.01.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.12.2024 16:09