Stefan Zweigʼin Veda Mektubu

Birsen Çay, Kitaphaber için kaleme aldı...
Bu, kısa ve insanı derinden etkileyen öykü, gece yarısı New York'tan kalkıp Arjantin'in başkenti Buenos Aires' e gidecek olan büyük yolcu vapurunda gerçekleşmektedir. Kahraman, gemi içinde dünya satranç şampiyonu Mirko CZENTOVİÇ'İN olduğunu öğrenir ve onunla irtibata geçmek adına, "Yaban horozunu tuzağına düşürmek için avcının başvurduğu en güvenilir yöntemin, onun çiftleşme ötüşünü taklit etmek olduğu..." fikriyle hareket eder, çok iyi olmadığı halde satranç oyunu kurar. İskoç bir yol mühendisi olan Mc Connor ile bu vesileyle tanışır ve onun satranç oyununda ne kadar hırslı olduğunu görür. Karşılıklı oynarken Czentoviç'in alaycı bakışlarına maruz kalması Mc. Connor'u hırslandırır. Ve onu oyuna davet eder. Para karşılığında teklifi kabul eder. Karşılaşmada mağlup olsa da, Mc Connor "rövanş" diyerek, kazanana kadar tüm servetini kibir abidesi Czentoviç'i mağlup etmek uğruna harcamakta kararlıdır. İkinci bölüm de Dr. B. ile oyunun seyri değişir ve hikâyenin can alıcı yeri burada başlar. Czentoviç'in babasının ölümü üzerine bakımını bir papaz üstlenmiştir. İtaatkâr bir çocuktur ancak parlak zekâsı yoktur. Her denileni yapan, sinir bozucu yavaşlığı olan birisi olmasına rağmen işini bitiren çocuktur. Bir konuyu anlaması için defalarca anlatımın fayda etmediği, 14 yaşında dahi hesabı parmak sayarak yapan bir çocuktur. Czentoviç'in başarı yolculuğu, kahramanın, "dilsizliğin bilge dilini kullanmaya başlaması" tabirinin gerçekleşmesi, bakımını üstlendiği papazın boş bıraktığı satranç oyununu başarıyla tamamlamasıyla başlar.
Kahraman Czentoviç için; "Sabit fikirli, kafasını tek bir düşünceye takmış her türlü insan, yaşamım boyunca beni kendine çekmiştir, çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte yandan sonsuza o kadar yakın olur; işte bu görüşte dünyadan kopuk yaşayanlar; özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketi kurarlar." (s.20) tespiti Czentoviç'in satranç başarısını net bir şekilde gün yüzüne çıkarıyor. Dr. B., gözüne çarpan satranç kitapçığını ele geçirmesiyle, beynine yapılan baskıdan kendini kurtarmışsa da "satranç zehirlenmesi" nden kendini kurtaramamıştır. 25 yıldır satranç tahtası görmemiş biri olarak dünya satranç ustasını yenmesi gemide yankı uyandırır. Czentoviç, dokunmadan ve görmeden, ezbere asla oynamasını beceremezken, Dr. B. ise eline satranç tahtası almadan, tüm kralların oyununu zihin dünyasında kurmayı başarabilen biridir. Bu iki karakter karşı karşıya gelince soluksuz bir heyecanın içinde buluyorsunuz kendinizi. Kahramanın; Dr. B. ve Czentoviç karakterlerini karşı karşıya getirmesi ve bu iki karakteri çatışma içine sokması anlamsız değildir. Stefan Zweig, Nazi dönemi yaşadığı ikilemi Dr. B. ile yansıtmış ve sistemin dünya üzerinde ki olumsuz etkisini göstermenin yolunu ise Czentoviç ve Dr. B.'yi karşılaştırarak yapmıştır. İnsanın ruhunu ve toplumu yansıtan sosyal roman özelliği taşıyan bu öykü, akıcı bir üslup kullanarak, okuyanı coşku ve heyecan içinde bırakıyor.
Satrançla ilgilenmeyen biri olarak okumakta tedirgin olduğum bu kitabın bende bıraktığı tesir, Stefan Zweıg'in diğer eserlerinin de okunması gerektiği düşüncesidir. Yazarın hayatını incelediğimizde kendisinin satranç hakkında bilgi birikimine sahip olmaması, yaşadığı dönemin dünya üzerinde olumsuz etkisini ve kendisinde oluşturduğu çıkmazı, satranç sembolleriyle dile getirmesi ciddi bir başarıdır. Bu öyküye veda mektubu dememin sebebi ise; Stefan Zweıg gibi donanımlı birinin nazi dönemi baskılarından kurtulmanın çaresi olarak, bu öyküyü yazdıktan iki ay sonra yazarın eşiyle intihar etmesi bu kitabın satranç oyunundan ziyade insanı ölüme terk eden dünya düzenine örtülü bir isyandır.
Nasyonal sosyalistlere yönelik kullandığı şu tanım çok önemlidir. "Nasyonal Sosyalistler, dünyaya karşı ordularını güçlendirmeden çok önce, bütün komşu ülkelerde aynı derecede tehlikeli ve eğitimli başka bir ordu kurmaya başladı; Hakları çiğnenmiş, ihmal edilmiş, gücendirilmiş insanlar ordusu." (s.38) Bu tanım, mazlumların aynı zamanda nasıl zulmün sadık uşakları olabileceğine dair uyarı niteliği taşır. Öyledir de. Zira, hakları çiğnenmiş, ihmal edilmiş, gücendirilmiş bir halk, kendi varlığını koruma altına alacak bir sistemin hep hasretini çeker ve bunu gerçekleştireceğine inandıkları sistem kurucusuna kayıtsız itaat ederler.
Satranç
Stefan ZWEIG
Can yayınları
71 Sayfa
Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 02.02.2015 09:37 - Güncelleme Tarihi: 06.03.2023 23:06