Tagore’un Gora’sına Göre Aşk ve Özgürlük

Kalküta'nın sonbahar yağmurları beni diğerlerinden daha da uzaklaştırıyor, yalnızlığımı büyütüyor. Kalküta'nın sonbahar yağmurları boynumdaki kast boyunduruğunu daha da ağırlaştırıyor.
Ganj'a okuyorum aşk ve özgürlük şarkılarımı. Kökü dışarıda olan bir yabancıyım. Haritalarda olmayan, adressiz olan bir dıştalık. Düşüyorum kalkıyorum, kendimi hep aynı yerde buluyorum. Ruhum kastlar arasında eziliyor. Bir aşk gelecek kapımı çalacak. Bir aşk Suşarita'ya benzeyecek. Binoy sen bilirsin aşk ve özgürlüğü, iki ayrı dünyanın birbirini tamamlamasını.
Kalküta'nın sonbahar yağmurlarını sevdim. Kalküta'nın sonbahar yağmurlarının altında kalbim, vatanım ve aşkım için daha mahzundur, daha yakındır. Tam da böylesi demlerde Hindistan eski bir ağrıdır, nerede olduğunu bilmediğim köklerimin uzağında.
Dışarıda İngiliz rüzgârları, içeride Hint toprakları ruhumu sıkıştırıyordur. "Suşarita" diyorum, "beni tut, onlara bırakma. Ne olursun!" Beni ne İngiliz rüzgârları tutsun ne Hint toprağı bulsun ne de Ganj kutsasın. Beni sen tut Suşarita. Sen tut ve unut. Sen tut ve ebedi kıl. Sen tut ve götür sınırların, kastların olmadığı diyarlara.
Ben yoruldum başkalarının gölgesinde hakikati aramaktan. Biliyorum hep hakikat vardı, aşk ve özgürlük şarkıları ruhuma okunmuştur ezelden. İflah olmaz bir muhaliftim, bütün sembollerin ve işaretlerin ötesinde. Sadece kendi yolumu bulmak için yaşıyordum. Yaşamak, bir başına acı çekmek. Yaşamak, insanlaşamamak. Yaşamak, yokluğa yazılmak.
Vatanım, kadim tarih ve meçhul yarınlardır. Payıma bunlar düştü, dostum Binoy. Yani Kalküta'nın sonbahar yağmurlarında yürümek bir başına. Suşarita bir yerlerde beni bekliyordur. Kalbimdeki ince sızıdan biliyorum. Lolita'nın bir yerlerde seni beklemesi gibi. Hep aynı sızı. İçten, izsiz, yankısız.
Peruş Baba yersiz ve yurtsuzluğuma dair bir şeyler söyleyebilir misin? Bana ait olmayan bir yerde gözlerimi açmışım. Aşk ve özgürlük vatanım olmuş. Aşk ve özgürlük yurdunda son nefesimi vereceğim. Kalküta'nın sonbahar yağmurlarıyla ıslanmış aşkım, Ganj'ın sularında yıkanmış özgürlüğüm. Hep gideceğim Peruş Baba. Aşka ve özgürlüğe olan inancımı korumak için gideceğim. Kalküta'ya ve Ganj'a ihanet etmemek için gideceğim. Başkalarına benzememek için gideceğim. Sıradanlığa esir olmamak gideceğim. Kalküta'nın sonbahar yağmurlarıyla ıslanmadığım bir zaman yok, Ganj'ın bir yerlerde durduğu yok. Ben şahit olmadım sonbahar yağmurlarıyla ıslanmayan bir Kalküta'ya, bir an için duraksayan Ganj'a.
Aşk gitmek değil miydi Peruş Baba? Bir Suşarita'dan bir başka Suşarita'ya gitmek, bir Suşarita gerçekliği için bir başka Suşarita gerçekliğini terk etmek. Hakikate böyle gidilmiyor muydu Peruş Baba? Sınırlardan ve kastlardan hiç korkmadım. Onlar dışarıdaydı. Ben kendimden korktum. Köküm de aşk ve özgürlük ile kutsanmamış mıydı Peruş Baba? Kökümü Hint topraklarından çıkardıklarında, önce büyük bir acı çektim. Aşkın ve özgürlüğün acısıydı bu. Köksüzlük yeni kimliğim ve vatanım olmuştu. Köksüzdüm, aşka ve özgürlüğe adanacak bir ömrüm vardı. Köksüzdüm ve hiçbir korkum kalmamıştı. Köksüzdüm ve kendime yolculuk yapabilecektim bir başıma, aşkın gölgesinde.
Sağımda özgürlük kuşları, solumda Suşarita yalnızlığı. Aradığım buydu, ihtiyacım olan buydu. Ruhumu iyileştirecek olan buydu. Gidelim buralardan Suşarita. Sadece Kalküta'nın sonbahar yağmurları eşlik etsin bize. Bir gün bedenlerimiz toprağa düştüğünde aşkımızın ve özgürlüğümüzün şahitliğini yapsın Kalküta'nın sonbahar yağmurları.
Gora
Rabindranath Tagore
Çev. Meltem Tayga
Elips Kitap
528 sayfa
İstanbul 2020
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 08.03.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.03.2024 17:24