Tanpınar’da Şehir ve Kadın
Edebiyatımızda ismi büyük harflerle yazılı belli başlı yazarlarımız/şairlerimiz vardır. Önemle üzerinde durulması gerekli, kilometre taşı olmuş ve edebiyatımızda olmazsa olmazı olan bu isimler sürekli araştırılmaya değer görülmüş ve yoğun çalışmalarla eserleri, hayatı, ortaya koydukları ile ince elenip sık dokunmuştur. Tanpınar bahsettiğimiz isimlerden biridir. Önemle üzerinde durulan ve üzerinde durdukça yeni bakış açılarına cevaplar/veriler sunan bu isim, hayatı ve eserleriyle paralel bir yaşam sergilemiş, hayatını belki de "bir eser gibi yaşamış", karanlıkta bile bir gül gibi rengini belli eden Tanpınar kültür ve edebiyatımızın son yüzyılda yetiştirdiği müstesna isimlerden biridir. Gerek şiirleriyle gerek romanlarıyla gerekse edebi ve düşünsel yazılarıyla okuyucuları her defasında şaşırtan ve farklı hazlar uyandıran Tanpınar, yaşadığı dönem itibariyle de Osmanlı'nın son dönemleri Cumhuriyet'in kuruluş dönemlerinde yaşamıştır. 1901'de İstanbul Şehzadebaşı'nda dünyaya gelen Tanpınar'ın babası II. Meşruiyet döneminde çeşitli vilayetlerde kadılık vazifesi yapmış Batumlu Hüseyin Fikri Efendi'dir.
"Meyve bahçelerinde dolaşırken yavaş yavaş bir hülya adamı oldum" diyen Tanpınar, şiir, hikaye, roman, deneme ve makale yazarı olarak karşımıza çıkan çok yönlü bir şahsiyettir. Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasının manzaralarını eserlerde işleyen Tanpınar, çağı işlerken bile çağlar üstü sesiyle bu günlere de sesini duyurmayı başarmıştır. Yaşadığı dönemde gereken ilgiyi bulamaması, kendi tabiriyle "sükût suikastına" uğraması onun trajedilerinin başında sayılabilen unsurların başındadır. Diğeri ise "yaşanamamışlığın vermiş olduğu bulantı"dır.
Hasret ve Azap Arasında Bir Ruh
Mehmet Kurtoğlu tarafından yazılan ve Tanpınar'da şehir ve kadın alt başlığıyla yayınlanan eser Tanpınar'ın yaşadığı trajedileri şehir ve kadın ekseninde ele almaktadır. Eser, Çizgi Yayınları'ndan okuyucuların ilgisine sunulmuştur. Şehir ve kültür üzerine önemli çalışmalara imza atan Kurtoğlu bu eserinde Tanpınar'ın "yaşanmamışlığın vermiş olduğu bulantı" dediğimiz "kadın" unsuru üzerine yoğunlaşarak şehirler ile birlikte ele almıştır.
Huzursuz ve sıkıntılı bir yazar olan Tanpınar'ın şehir imajı ile kadın imajının eserlerdeki izlekleri peşine düşen Kurtoğlu, Tanpınar'ı farklı biçimlerde karşılaştırmalarla sunar: "Hayatı boyunca Yahya Kemal ne kadar rahatsa, Tanpınar o kadar huzursuzdur. Yahya Kemal ne kadar talihliyse Tanpınar o denli talihsiz ve zavallıdır. Yahya Kemal ne denli şöhretliyse, Tanpınar o denli itilmiş, kakılmış Kırtıpil Hamdi olmuştur. Ve kıskançlığı hocasından arkadaşlarına kadar herkesi kuşatır" ifadesini kullanmıştır. Bu ifadelerle çok alışkın olamadığımız bir Tanpınar Portresi sunan Kurtoğlu, Tanpınar'ı kimi zaman övgüyle kimi zaman ise acınacak biçimde ele almıştır. Bu iki yaklaşımda da haklı bir biçimde Tanpınar'ın ruh dünyasına sirayet eden nüveleri referans göstermesi Tanpınar'ın yaşadığı ve onda derin uçurumlara neden olan "ruh haritası" nın bir nevi okuma ve anlatma denemesi olarak değerlendirilebilir. Derinlikli Tanpınar çözümlemesi ile Tanpınar'ı tanımak isteyenlere farklı açılardan bakılmasını sağlamıştır.
Kurtoğlu, Tanpınar'ı ele alırken ona "Büyük hülyaların küçük adamı" ifadesini kullanır. Oscar Wilde, Cemil Meriç, Yahya Kemal, Tolstoy, Goethe ile karşılaştırılarak sunulan Tanpınar portresinde bir hülya ve rüya adamının yaşadığı o muhteşem trajedi içselleştirilerek anlatılmıştır. "Hayatı yaşayamadığı için hayal ve hülyaya sığınmıştır. Kader ona güzel bir hayat yaşama imkânı sunabilmiş olsaydı, sanırım Tanpınar bu denli hülya ve rüyaya sığınmazdı. Hep bir yanları eksik kalan, yapmak isteyip yapamadıklarını düşünen adamlar rüya ve hülya adamı olur. Sanırım bu karakterlerin en güzel örneği de Tanpınar'ın kendisidir. Rüya ve hülya insanı bazen kahraman yapar bazen de Tanpınar'da olduğu gibi bir sanatçı yapar".
Tanpınar için rüyaların yazarıdır ifadesini kullanmak yanıltıcı olmayacaktır. Ortaya koyduğu eserlerdeki estetik unsurlar rüya ile şekillenip masalsı bir biçimde kucağındaki kedisiyle Narmanlı Han'daki tek gözlü evinde yaşamış Tanpınar'ın çağlar ötesine sesini taşımıştır. Abdullah Efendi'nin Rüyaları eserinde de görüleceği gibi derinlikli bir psikolojik çözümleme ile rüya ile hayal arasında bir köprü kurması bunun göstergesidir.
Tanpınar ve Şehir
Türk Edebiyatında ilk monografi eserine imza atan Tanpınar, ortaya koyduğu eserlerle bir şehir tarihçisi gibi hareket etmiş, özellikle Beş Şehir isimli eseriyle derinlemesine şehir yazılarını ortaya koymuştur. Şehir düşüncesinin oluşma aşaması Tanpınar'da uzun okumalar sonucunda edindiği birikimler, Yahya Kemal ile tanışması ve yaptığı geziler bu düşüncenin arkaik zeminini oluşturmaktadır. Özellikle Doğu-Batı medeniyetlerinin okumasını yapması onu şehir üzerine düşünmeye sevk etmiş, medineden medeniyet tasavvurları çıkartmaya çalışmıştır. Huzur romanındaki şehir tasavvurunu ortaya koyarken şehrin – o insan kalabalığının- ortaya çıkarttığı huzursuzluğu işlemiştir.
Tanpınar'ın şehir üzerine mülahazaları, kendinden sonra şehir üzerine yazanlar için yol gösterici bir hükümdedir. Şehir üzerine ortaya koyduğu düşünceleri gezip gördükten sonra, onda uyandırdığı etkiyle birlikte derinlikli bir biçimde, tarihi, kültürü, yapıları, insan ilişkileri, bazı bazı kılık kıyafetlerle ortaya koyar. Kıyas yapar şehirlerde, geçmişle şimdi, şimdi ile geçmişe bir yolculuk yaparak eski-yeni biçemleriyle ortaya döker. Kurtoğlu, Tanpınar'ın şehirler anlatımını şu şekilde özetler: "Onun anlattığı şehirler, gerçekte görünmeyen şehirlerdir. Gördüğünüz İstanbul ile onun anlattığı İstanbul farklıdır. O gördüğü şehri anlatırken, içindeki şehri de anlatır. Daha açık ifadeyle onun iç şehri ve dış şehirleri vardır. İç şehirleri öncül bilgilerin, yaşanmışlıkların, tarih ve felsefenin oluşturduğu şehirlerdir. Dış şehirleri ise gördüğü daha doğrusu herkesin görebileceği şehirlerdir. Tanpınar bu iki şehri algısını bütünleştirerek bize yeni şehirleri anlatır. Bu anlamda 'Beş Şehir' onun yeniden inşa ettiği şehirlerdir." Tanpınar'ın şehirler üzerine bu kadar ayrıntılı bir biçimde eğilmesinin ardında bir neden vardır. Bu da "medeniyet tasavvuru" dur. Şehirlerin gittikçe yok olmasına neden olan yeni yüzyıl, kentlerin betondan kabuklarla çevrilmesiyle medeniyet düşüncesinin de sekteye uğramasına neden olmuştur. Kurtoğlu'nun ortaya koyduğu bu eser bizleri Tanpınar'ın şehir düşüncesi üzerine eğilmeye sevk etse de temel dert aslında genel olarak şehir üzerine düşünmeye yöneltmektedir.
Hasret ve Azap
Tanpınar'da Şehir ve Kadın
Mehmet Kurtoğlu
Çizgi Kitabevi
127 sayfa
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 11.02.2016 08:00 - Güncelleme Tarihi: 17.09.2022 00:00