Tanzimat Edebiyatında Güçlü Bir Sapma: Muhayyelat

Sırlarını gizlemek için başlarını verenler, kurtuluş ve yücelik makamında, gafletten uyanmış olurlar. S,95
"Râviyan-ı ahbâr ve nâkilân-ı âsâr ve muhaddisân-ı rûzigâr
şöyle rivayet ederler ki" diye başlar Doğu masalları.
(Haberleri duyurunlar, eserleri nakledenler ve zamanın olaylarını anlatanlar bildirirker ki.)
Muhayyelat adlı eserden söz etmek için yukardaki cümlelerle giriş yapmak vacip oldu. İlk cümle ile giriş yapınca, yani sırları korumak, ehline malum bilgilerin muhafazası babında başka bir hikâye akla hücum etti. Buyurunuz: Server Baba adlı bir velinin yaşadığı zamanlarda maliye sıkıntıya düşer. Sultan şöhretini duyduğu Server Baba'ya haber gönderir. Kendisinden yardım ister. Server Baba da bir miktar iksir tozu gönderir, bakır eritilen kazanlara atılmasını söyler. Yalnız aynı kazandan bir kepçe kendisine verilmesini ister. Kendisine verileni de fakirlikten şikâyet eden dervişine verir. Bir müddet sonra padişah, Server Baba'dan bu sırrın kendisine de öğretilmesini ister ve bu isteğinde ısrar eder. Server Baba, "bu mümkün değil, tek çare de şu. Ben bu sırrı yazar dilimin altına koyarım. Siz de beni idam eder alırsınız." der. Devlet ve milletin geleceği açısından sultan da buna mecbur hisseder. Server Baba idam edilir. Dilinin altından alınan kâğıtta şu söz yazılıdır: "Ser verir sır vermez Server Baba". Sultan okuyunca büyük pişmanlıkla şu cümleyi kurar: Eyvah… Ser de gitti sır da gitti. Ser ver, sır verme sözü bu olaydan gelmektedir.
19. Asır Tanzimat Fermanı ile sadece modernite ve yenilikler değil, aynı zamanda edebi alanda da değişimlerin yaşatıldığı bir dönemdir. Değişimlerin yaşandığı yerine, yaşatıldığı sözüm de elbette bu topyekûn değişimin kendiliğinden oluşmamasına yöneliktir. 18. Asrın sonunda, kültürel anlamda bir dönüşümünün habercisi olmuştur edebi değişim. Osmanlı Dönemi'nin oldukça enteresan ve girift bir kültürel yapısı vardır. Dönem dönem, haçlı seferlerine kaynaklık eden muhteşem doğu cazibesi ve anlayışının da göstergesi niteliğinde bir hayat vardır. Muhayyelat eserinde de bu anlamda ipuçları vardır. Bu eser ve benzerleri divan ve halk edebiyatıyla modern edebiyat arasında, bir geçiş evresidir.
19. Asır sonunda yazılan MuhayyelâtTürk edebiyatında yazılı anlatının başlangıcındaki ilk eser sayılır. Bu eserin geleneksel anlatıdan özellikle de masallardan etkilendiği açıkça görülüyor. Hatta Bin Bir Gece Masallarından, Arap Makamelerinden etkilendiği de görülmektedir. Dolayısıyla edebiyat tarihçileri ve eleştirmenler de net bir sonuca ulaşamamış ve bu eserin hem çeviri hem uyarlama hem de özgün bir eser olduğuna dair cümleler kurmuşlardır. Hatta anonimdir, teliftir, masaldır gibi tespitler de vardır. Biz edebiyat tarihçilerinin ve eleştirmenlerin tespitleriyle ilgilenmek yerine eserle ilgilenelim.
Muhayyelât, yazılı anlatı tarihinin önemli bir başlangıcıdır. 1796'da yazılan bu eser ancak 1852-53 gibi yayınlanabilmiştir. Giritli Ali Aziz Efendi, bu eserle hem bir başlangıç hem bir geçiş dönemi eseri yazmıştır. Giritli Ali Aziz Efendi gelenekten aldığı malzemeyi modernize etmeyi başarmış ve sözlü kültürü yazılı kültüre dönüştürmüştür. Yine önemli bir nokta olarak doğu edebiyatını Türk edebiyatıyla birleştirmiştir.
Avrupa'daki modern anlamda hikâye ve roman türünün kaynağının da ileri bir yorum ya da öngörü olarak; Bin Bir Gece Masalları olduğunu belirtmek gerekir. Şöyle ki; bu masallardan Arap Makameleri üretilmiş, haçlı savaşları sırasında da Ortadoğu'dan alınan bu makameler İtalya'da hikâye ve romana dönüştüğünü söyleyebilirim. Zaten Decameron adının anlamı da Grekçeden (deka emerai) türetilmiştir, on günün kitabı demektir. Kitabın girişinde "Yedi kadınla üç genç erkeğin on gün boyunca anlattıkları yüz öyküyü içeren Decameron" ibaresi vardır.
Muhayyelat yukarıda söz ettiğimiz süreçle benzer bir şekilde Osmanlı coğrafyasında modern anlamda hikâye ve romanın doğuşuna zemin hazırlayan eserlerdendir. Çünkü araştırmacılar neredeyse ittifak halinde modern hikâyenin Tanzimat dönemiyle başladığını ifade eder. Muhayyelat ise bu başlangıcın öncesidir.
Muhayyelat olağanüstü ve masalsı unsurlarla dolu olmasına karşın hikâye etme tekniğinin sağlamlığı bakımından modern hikâyenin ilk örneği sayılmıştır. Eser cin, peri, ifrit, dev, cüce gibi olağan dışı olay ve yaratıklarla birlikte tılsım, büyü, havas ilminin harikaları gibi akıl dışı şeylerle de, kerametlerle de süslenmiştir. Hayal ile gerçek arasındaki sınırı "yum gözünü aç gözünü" marifeti üzerinden tasavvuf ekseninde de göstermeye çalışır yazar. Çerçeve hikâye tekniğiyle yazılan eserin her hikâyenin başka bir hikâyeye kapı açması yönüyle geliştirildiği görülmektedir. Aynı zamanda yukarıda saydığımız sebeplere istinaden Türk edebiyatında fantastik türün başlangıç eserlerinden de biridir. Tanzimat döneminde Türk romanı sahneye çıkmadan önce sözlü geleneğimizde yaşayan masal, halk hikâyesi, efsane gibi ürünlerde olağandışı varlık ve olaylar vardır. Aynı şekilde yazılı edebiyat ürünü mesnevilerde de. Dolayısıyla Muhayyelat eserinde de bunların görülmesi bir şaşkınlık yaratmaz.
Kısaca olaylara bakalım: Asil adında bir şehzade ve lalası Said bir gemiyle Çin'e giderlerken gemi fırtınada batar. Asil ve Said bir adaya çıkarak kurtulurlar. Bu cennet gibi adada gece uyurlar, ama Asil sabah uyanınca Said'in ortadan kaybolduğunu görür. Uzakta gözüne ilişen bir saraya doğru yürür, sarayın kapısına koca bir kilit asılıdır ve içeri girme imkânı yoktur. Asil kilide dokunur ve kilit dağılır. Saray boştur, ama bir odada güzel bir kız uyumaktadır. Asil kızı uyandıramaz, duvardaki bir levhayı eline alınca levha dağılır ve kız uyanır. Kızı buraya cinlerin padişahı Şemhail hapsetmiştir, onunla evlenmek istemektedir. Büyük bir gürültü ve öfkeyle Şemhail gelir ama Asil'i görünce korkudan titremeye ve yalvarmaya başlar. Çünkü Asil'in parmağındaki yüzük Hz Süleyman'ın mührüdür. Asil, cin padişahını bağışlar, hatta ona yardım eder.
Hikâyede gerçek fiziki dünya ile birlikte metafizik dünya olduğu anlatılır. Tabii kanunların farklı olduğu, ikinci bir dünyadır bu. Araya şu notu da düşelim, yıldızlar arası savaşlar ya da orta dünya maceralarında (Fantastik edebiyatta) bu iki dünyadan biri diğerini istila eder. Yukarıya kısaca aldığımız özette Asil adlı kahraman reel dünyanın dışına çıkmış cin padişahına ait adada bir köşke girmiştir. Asil'in bu maceradaki başarısı yüzüğü sayesindedir. Yüzüklerin efendisi bu hikâyenin yanında nedir ki?
Başlıktaki sapma ifadesine gelirsek: Tanzimat dönemi yazar ve şairleri esere gerçek hayatı yansıtma peşindedir. Dolayısıyla burada hayali olana, olağanüstüne, fanteziye yer yoktur. Bunun doğruluğu bugün bile tartışma konusudur. Siyasi dizayn için edebiyatı kullanmanın çok da etik olmadığını söylemek gerekir. Tanzimatçılar, Giritli Ali Aziz Efendi'nin Muhayyelât'ını hedef alarak bu türden eserleri saçma ve çocuksu bulurlar. O dönem edebi kanon hâkimiyeti Tanzimatçılarda olduğu için modern fantastik eserlerin çok geç bir dönemde ortaya çıktığı söylenebilir.
Tanzimatçılar siyaseti yönlendirmeyi halkı yönlendirmekle bir tuttukları ve bunun için çalıştıkları temel alınarak hem edebiyata hem de halka karşı işledikleri suç ortadadır. Daha önceki adım da şudur: batıda eğitim almak onları içinde yetiştikleri halkın cahil topluluğu dolayısıyla eğitilmesi gereken figürler olduğu fikrine götürür. Giritli Ali Aziz Efendi'nin Muhayyelat eseri Tanzimatçıların bu anlayışlarını bozan, dağıtan bir tür anarşi ürünüdür. Edebi literatür açısından da sapmadır. İyi ki öyle olmuştur. Günümüz hikâyesi için de temeldir. Hala okumayan var mı bu anlatı ihtişamını?
Muhayyelat
Giritli Ali Aziz Efendi
Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 18.11.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 07.11.2024 14:02