Tasavvufî Romanın İlk Örneği: Amak-ı Hayal, Edebiyat, Misafir Köşesi

Tasavvufî Romanın İlk Örneği: Amak-ı Hayal yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Tasavvufî Romanın İlk Örneği: Amak-ı Hayal

15.02.2016 09:28 - Misafir Köşesi
Tasavvufî Romanın İlk Örneği: Amak-ı Hayal

Mustafa Öztürk, kitaphaber için kaleme aldı.

Tasavvufi eserlerde sembolik dili kullanan mutasavvıfların eserleri, vahdet-i vücut düşüncesini bilen kişiler arasında zevkle okunmuş ama bu düşünceye uzak kişilerce her zaman eleştirilmiştir. Vahdet-i vücut düşüncesini kabul edip etmemek bir yana, bu eserlere ancak tasavvufta derinleşenler vakıf olabilir. Bu sembolik dil bilinmediği takdirde, ancak zahiren anlatılan hikâyelerden ibaret kalacaktır bu eserler.

İşte Amak-I Hayal, bu sembolik dilin en güzel örneklerinden biridir. Bu hikâyenin iki kahramanından biri olan Raci; dindar bir ailede yetişmiş, ahlaklı, mükemmel bir eğitim görmüş, zeki bir insan. Çocukluğunda aldığı dini eğitim sonrası gördüğü tahsil hayatı sonrasında, elde ettiği bilgi yığını onu büyük bir şüphe girdabına sokmuştur. Kalbiyle inkâr ettiğini aklıyla kabul eden, aklıyla inkâr ettiğini kalbiyle onaylayan bir kişi olmuştu. En sağlam fikirlerini bile şüphe ejderhası bir sarışta yıkıyordu. Bu durumunu ancak içki sarhoşluğuyla geçici olarak ortadan kaldırabiliyordu. Diğer kahramanımız ise Aynalı Dede. Mezarlıkta bir kulübede, yırtık kıyafetlerine ayna ve teneke parçaları yapıştırılmış bir "meczup".

Hikâye, zahiren bakıldığında şüphecilikle boğuşan bir adamın yolu bir gün mezarlığa düşer ve orada bir deliyle karşılaşır. Deli bu adama kahve ikram eder ve ney çalar. Ney sesiyle kendinden geçen Raci hayallere dalar. Raci, Aynalı Dede'ye ilk geldiğinde kahvesini yudumlayıp ney sesiyle birlikte bir ''hal'' yaşar. Bu ona tasavvuftaki ilk makamın verilmesidir. Fena makamlarının ilki hiçliktir. Raci, yaşadığı 'hal'i buda gavsama örneğiyle açıklar. Hindistan'da yokluk tepesi seyahatini anlatır, yani hiçliğin zirvesine yolculuk. Ancak kendine hâkim olan, kalbinde şüphe olmayan, canlı cenazelerin çıkabileceği bir tepedir orası. O tepeye çıkanlar; sarayı çöplük, güzel kadını cadı, şehevi arzuları ejderha olarak görür. Raci, buda gavsama'nın yaşadığı bu aşamayı geçmiştir.

İkinci ziyaretinde yine kahve ikram edilir Aynalı Dede tarafından. Ya da Raci'ye, geçtiği aşamadan sonra yeni bir makam verilir diyelim. Bu ise Zerdüşt'ün sınadığı bir aşamadır ve zulme galip gelerek bu makam aşılabilir. İnsanın dualist yapısındaki iyiliğin kötülüğe galip gelmesiyle iyilik, beden ülkesinde hakim olur ve zalim yenilir. Hikâyedeki Ehrimen ve Hürmüz; zulüm ve adaletin sembolüdür.

Üçüncü yol, Brahma'nın yoludur. Bilim ve hikmetin değeri bilinsin diye yaya olarak gidilen bir yoldur. Raci'nin şüpheleri yok oluyor ve aynalı dede'den aldığı ilimle sonsuz bir zevk yaşıyor. Hakikat yolculuğunun bu durağında bedenindeki tüm kötü vasıflar, yani hayvanlar secde ediyor ama şeytan hariç. İnsanda ki şeytan benlikteki gurur sıfatıdır.

Artık en zorlu durak, şeytanın dize getirileceği yerdir. Bu makamda susarak gurur yok edilir. İnsanlar alay etse de, deli muamelesi yapsa da susmak! Ancak bu eylemle insanın içindeki şeytan dize getirilir ki o gururdur. Sıradan insanların katlanamayacağı bir suskunluk!. Bir hakarete, küçük görmeye cevap vermeme imtihanı. Buna ''alem seyreyler beni'' durumu diyebiliriz. Bu hal nesiminin şiirinde şu dizeyle ifade edilir.

Kah çıkarım gök yüzüne seyrederim alemi
Kah inerim yer yüzüne seyreyler alem beni

Beşinci makam ise ''seyreylerim âlemi'' ifadesiyle karşılığını bulur. Bu beka makamlarından biridir. Anka kuşu onu alır ve âlemi seyrettirir. Buradaki âlem insandır, beden âlemidir. Beden âlemi üzerindeki seyahatin amacı ''kendini bilen rabbini bilir'' sözünün sırrına vakıf olma amacı taşır. Vahdet-i vücut felsefesine göre insan Allahtan bir zerredir. Bu zerrenin ihtişamını anlamak aslında Allah'ın büyüklüğünü anlamaktır.

Sünbül ü reyhanda da, şevke ve gıylanda da,
Dilhiraş-ı feiiyad-ı arslanın, nevas'ı bülbülün,
Gonca-ı şevk-bahşı, buy-ı ruh-nüvazı bir gülün,
Zerre-i camide de en ufak hayvanda da,
Yalnız sensin, sen!

Altıncı bölümde ilginç bir hikâye vardır. Yedi başlı yetmiş ayaklı bir ejderha, Hint ülkesinde, her yedi senede bir ''bu kervan nereye gidiyor'' diye yedi defa soru sorar. Yedinci de cevap alamayınca yedi erkek ve yedi bakire ona kurban verilir. Yedi başlı, yetmiş ayaklı dev, Batıni gelenekte nefsi temsil eder çünkü nefis, yedi çeşittir ve yetmiş hali vardır. Yani ''bu kervan nereye gidiyor?'' sorusunu soran Raci'nin şüpheci nefsidir. Bu soruyu kahramanımız Kaf Dağı yolculuğundan sonra şöyle cevaplar. '' ey akılsız canavar! Yaratıcıya muhtaç bu âlemler, feleğin mahkûmu bu kervan, eşsiz hayalin sırrına, çekici güzellik nuruna doğru koşup gidiyorlar'' bu cevaptan sonra ejderha bir kıza dönüşür ve delikanlının kulu olur. Artık Raci, beynini kemiren şüphe canavarından kurtulmuş ve hakikati bulmuştur.

Hakikat, insanın sonsuzluk denizinde bir damla oluşudur.

Hakikati anlamak, varlıkla yokluğun aynı şey olduğunu bilmektir.

Amak-ı Hayal
Filibeli Ahmet Hilmi
Kaknüs Yayınları


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 15.02.2016 09:28 - Güncelleme Tarihi: 07.01.2024 21:37
29.435
Yorumlar
  • Mehmet Bektaş 2019.12.10 00:29

    Öztürk bey güzel bir özet olmuş teşekkürler

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1204 yazı bulunmaktadır.