Taşkının İçinde Aşkın Var, Kara Tahta, Ethem ERDOĞAN

Taşkının İçinde Aşkın Var yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Taşkının İçinde Aşkın Var

01.05.2025 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Taşkının İçinde Aşkın Var

Mustafa Everdi için "cevap bulma ustası" diyeceğim. Herkesin sorularını kendi sorularına kalbedip onlara cevaplar buluyor. Bunu ilerden beri yapıyor. Örgütlü Ölüler klas cevaplarla örülüydü. Metropol Mücahidi ve Kılçıklı Hikâyeler de öyleydi. Bizim mahallenin sorunlu alanlarına dair soruları işliyor ve cevaplar veriyordu. Bizim mahalle tabirimi mazur görün, çünkü ben de bizim mahalleyi mazur görüyorum. Alışılmış çaresizlikler… Yok, yok öğrenilmiş değil. Aksi mümkün olabilecek hususlarda bile sol kaşını kaldırıp karşıya bakma itiyadı sözünü ettiğim.

Mustafa Everdi'nin literatüre geçen –sanırım- 13 eseri var. Metropol Mücahidi'nden sonra Kılçıklı Hikâyeler eseri ilginç ve yol açıcı şekilde, en azından alternatif sunan şekilde hibrit, interaktif olarak geldi. Bu paragrafta kendisi için yolbaşçı, yolaçan dememiz de gerekiyor. Çünkü bu iki eser ironin, mizahın, kara mizah gibi semt sakinlerinin uzak durduğu alanlarda yol açıcı özellikler sergiliyor. Bir kere sosyal medya üzerinden okurla-takipçiyle birlikte geliştiriliyor metinler. Mustafa Everdi, bir entelektüelin içinde yaşadığı semte, topluma ve insanlığa karşı yapması gereken şeyleri, cesaret silahını üsluba çevirerek yapıyor. Sert ve sivri bir kalemi var. Mizah dozunu düşürüp yükselterek eleştirilmesi gereken ama semt sakinlerinin hoşlanmadığı zannıyla ya da bilgisiyle yapılmayanı, müstağni bir sorumlulukla yapan bir yazar. Onun bu sorumluluk alma itiyadı mental açıdan gerekli hatta elzem olan bir duruma cevap teşkil ediyor. Yolbaşçı olma durumuna burada bir iki açıklık getirelim. Geleneksel yapıdaki hidayet romanı içeriğine yaptığı salvolar destansı. Ayrıca insanı cennet-cehennem ikileminden yaşanan hayat realitesine çekiyor.

Yukarıdaki giriş bahsedilen o iki eserle ilgili değil. Yeni çıkan "Sözlükten Taşan Kelimeler" kitabına girerken o iki kitapla ilgili cümleleri yazmadan edemedim. "Sözlükten Taşan Kelimeler" 192 sayfalık bir deneme kitabı. Hece Yayınları tarafından basılmış. 2025 senesinin ilk kitaplarından.

Kitap tanıtımındaki cümleleri de buraya almak istiyorum, çünkü madem tanıtımda kullanılması gerekiyor bizim yaptığımız da bir nevi tanıtım, o halde buyurunuz:

Kelimeler kötü yola düşmeden, insanlar yoldan çıkmaz. Tersi de doğrudur belki. Kelimeler var, tarihin derinliklerinden bir milletin karakterini ele verir. Bazen o kelime üzerinden dilin gücü asırları aşar, anlamına zenginlik katar. Bu kitapta kelimelerin sözlükteki anlamlarından öte genişleyen, büyüyen, kuşatan anlamlarına yoğunlaştık. Ok-Okuyucu, topuk, ocak gibi. Süvariler neden mahmuz takarlar ayaklarına? Bebeklerden alınan topuk kanı niye önemlidir? En önemlisi Aşiltopuğu, tendomu neye karşılık gelir? En zayıf ve güçlü yanlarımız nedir? Bir vida ve tornavida hukuku, hukukun üstünlüğünü nasıl ima eder? Bir ülkede demokrasi ve mülkiyet hakkının güvende olduğunu bir vida üzerinden tespit edebilir miyiz? Doğu neden perçinse batı vidadır? Eşyalara standart getirmek, medeniyetin yüksekliğine mi delildir?

Babalarımız dinozor, köylerimiz mazi oluyorsa bunda digitalin, değişimin teknolojinin etkisi nedir? Teknoloji insanı, yaşama şartlarını ve hayat tarzını nasıl değiştirebilir? Bütün bu sorular Sözlükten Taşan Kelimeler kitabı ile cevabını buluyor. Kesin sonuçlara değil yorumlara yeni bakışlara hayat verir belki de.

Yazar bu tanıtımda da belirtildiği üzere kelimelerin ilk anlamları yerine "genişleyen, büyüyen, kuşatan" anlamlarına yoğunlaştığını söylüyor. Bu ifade dilin hinterlandı ya da anlam haritası şeklinde de okunabilir. Kelimelere yüklenen anlamların ne kerte önemli olduğunu da açıklıyor. "Kelimeler var, tarihin derinliklerinden bir milletin karakterini ele verir. Bazen o kelime üzerinden dilin gücü asırları aşar, anlamına zenginlik katar." Bu ifadelere katılmamak mümkün değil elbette. Daha ötesi Everdi'nin dili kelimelere yapılan bu neviden yüklemelerle hâzâ Türkçe denebilecek, yaşayan dile örneklik teşkil eden bir hâle bürünüyor. Esasen dilde değişim denen asırlık palavralara da bir karşılık. Dilde değil ama söylemde değişim her zaman edebiyatın arayışı olmuştur, olmak zorundadır. Yoksa gök kubbe altında söylenmedik şey kalmadı, olur.

Kitap iki bölüm ve sonsöz kısmından oluşuyor. İlk bölüm görece genel konular, geleneksel değerler ve yaşayış şekli ile Türkçe söz varlığına dair müthiş bilgisel bir gösteri. Bu kısımda yazar ele aldığı meselelere dair alıntılar, şahitlikler, beyitler-şiirler ile deyim, özlü söz ve atasözlerini yeter miktar kullanmış. Yine çalışma şartlarına dönük özeleştiri babında önemli yaklaşımlar da var. Özellikle "Yazmak Zor İş" adlı metinde, müdürün imza meselesi bu bağlamda ilginç bir örnek.

İkinci bölüm deneme tarzının oldukça enteresan örnekleriyle dolu. Deneme malumunuz yazarın kendisiyle konuşması temellidir. Mustafa Everdi bu anlamda hem kendisiyle konuşuyor (ama yazar ve kendiliğini ayırıyor) hem ironi yapıyor hem de kara mizahın en ince örneklerini veriyor. Kara mizah günümüz post modern insanının kafa karışıklığını, içsel karmaşasını ortaya seren ve arayışlarının sonunda ulaştığı noktalardan biridir. Bir tür ağlanacak hale gülme tabirinin açılımıdır aslında. Mesela kitaptaki "Feyse Nasıl Düştüm", "Ahlaksızlık Dersleri" adlı metinler… Bu iki metin ekseninde bölük pörçük cümleler okuyacaksınız.

"Feyse Nasıl Düştüm" adlı metin tam olarak kara mizahın tanımı aslında. Bu durumda olan binlerce kişiden söz etmek, onların sorununu anlatmak için ideal.

"Gazete ve dergilerde yazmanın bir itibarı var mı? İşte bu sorunun cevabının acı gerçeği ile karşılaşınca kendimi feyse vurdum. Belki de kamuya açtım. Halka açık şirketler daha titiz davranmak zorunda. Halkın bütün parası yeşil holdinglerde neden kayboldu? Halka açık olmadığı, denetlenmediği için.

Kadını büyüten iltifat, erkeği uçuran itibar demişler. Bize itibar eden ne gezer. Yazısına para veren? Güçlü holdinglerden destek alanlar bile, konu telife gelince beş altı yazıya çam sakızı çoban armağanı bir telif ediyoruz, diye gerekçe sunuyorlar. İki kişinin karnını doyuramayacağı bir para. Türkiye'den eserleri dünya dillerine çevrilen sanatçı ve edebiyatçı neden çıkmıyor? Çünkü fikri üretimin bir bedeli karşılığı yok. Alanlar da edebi üretimi ile almıyor. PiaR bedeli olan reklam ücreti alıyor. Hakkını alabilen, o da belki, Hasan Ali Toptaş Nihat Genç gibi birkaç istisna dışında göremiyoruz. Bizim cenah yayınlasa kitaplarını onlar da sefilleri oynardı. Belki de yazılara telif ödense, yazma işi daha ciddiye alınır, önüne gelen dergi çıkarmaz ve böylece nitelikli yazılar okuyucuya ulaşır."

Yazar bu metinde yazı verdiği dergiler üzerinden telif meselesiyle ilgili anekdotlar da aktarıyor. İlginç çıkarımlarda bulunuyor. Mesela şu: "Dergi demek yazı ve telif demek. Şair ve yazarlara telif yok. Nereye harcanıyor peki? Kâğıt, matbaa, film, montaj, kapak masrafları. Demek ki Türkiye'de yazarlar, kâğıtçılar ve matbaacılar ayakta kalsın diye Hilal-i Ahmer hayrına çalışıyorlar yazıyorlar." (S. 104). Bu çıkarımlar bize neredeyse her işte brakisefal

Feyse düşmek tabirini, izah ederken kendini halka açmak şeklinde açıklıyordu yazar. Bu kısma biraz daha açıklık getirmiş. Yazarlık macerası bizim memlekette, bizim mahallede, oldukça meşakkatlidir. Hele hele otuz yıl önce. Dergiye ulaşmak lazımdır önce. Anadolu'nun küçük şehir sıfatlı vilayetlerinden birindesinizdir. Edebiyat dergisi satan ilaç niyetine tek bir kitapçı vardır. Oradan aldığınız, bulduğunuz dergiyi yer gibi okursunuz. Eğer sonuna gelmeyi başarmışsanız mutlaka bir metin de siz göndermek istersiniz. Aslında metin hep vardır sizde. El yazınızla yazdığınız metni (bitişik yazı değil), -daktilo ya da bilgisayar yoktur- mektupla dergide gösterilen lokasyona postalarsınız. Bir ay kadar sonra cevabi mektup gelir (çoğu zaman gelmez). Derginin bir nevi abonesi olursunuz. Sizin metin ben deyim üç siz deyin altı aya yayınlanır. Aa. O da ne? El yazınızla yazıp yolladığınız metnin bir yerini yanlış okumuşlar. Sizin gözünüzden kıskandığınız metin "şeyleştirme" yaşamış. Bla bla. Şimdi anısı kalmış bir durum. Sosyal medya öyle mi ya? Biz mizahı etmek yerine doğrudan yazardan o kısmı alalım buraya: "Sosyal medya elinde kılıç eleştirmek için bekleyen cengâverlerle dolu. Onun için ben yazdım oldu, diyemezsin. Millet telaş içindeyken sen okutacak kıvamı tutturmalısın. Kaldı ki okuyucu metinleri yeniden yazar. Karşılıklı etkileşimdir bu. Zamanın ruhu. Sonunda dayanamayıp Facebook'a düştüm. Feys de olmasa Frida Kahlo'nun kaşları kadar bile esamimiz okunmayacak. Bu dünyada, burada sıra yok, başkalarının kararı yok, gönderdiğin yazının yer aldığı dergiyi iki sene beklemek yok, keyfim isteyince yayınlıyorum. Siz isteyince de bir iki çiftetelli, misket dönüyorum. Ortalıkta pijama ile oturuyor royal laflar ediyorum"

Fakirlere Ahlaksızlık Dersleri 1 – 2 metinleri, kesinlikle toplumun yarısının hal-i pür melalinin fotoğrafı. Bizim mahallenin görece kanaat önderleri tarafından önerilen hemen her şeyi birkaç cümle ile yok ediveriyor. Benim anlatmam emin olun sizin o metni okumanızdan çok çok zevksiz olacak. Ama girişten bir-iki cümle sevabıma sizinle pay edeyim: "Fakirseniz kamu ihalelerinden, devlet bütçesinden payınızı artıramıyorsunuz demektir. O zaman siz erdemli bir hayat içindesiniz ve dünyaya dair bütün ihtiyaç, arzu ve istekleriniz öbür dünyaya ertelenmiş olur." (S.110)

Sözlükten Taşan Kelimeler çok ilginç bir kitap adı değil. Hatta kitabın kapağı da aman aman değil. Ancak kitabın adında geçen Taşan ifadesini ben kitabı okurken t-aşkın olarak gördüm. Olandan yola çıkan yazar aşkın olana doğru gidiyordu, peşinde de kelimeler. Ben de katıldım.

Bu yazıdaki seyrin çok daha güçlü ve katmanlı halini kitapta bulacaksınız. Yazarın metne yaptığı estetik yaklaşımı bu yazıda bulma imkânınız maetteessüf bulunmuyor! Okumalı, mutlaka okumalısınız. Hatta kesinkes okumalısınız. Bu konuda sizi zorladığımı zannetmeyin. Yüzlerce kitap yazısı yazdım, ilk kez bir kitap için ısrarcıyım. Bu bir tür zorunlu gönüllülük. Okumayanın kaybettiği bir çağdayız malum. Everdi okumayanın daha çok kaybedeceği de aşikâr. İçinde yaşadığı mahalleyi bu derece anlayan ve anlatan bir başkasını henüz görmedim. Siz? Okuyunca göreceksiniz işte. Bakın ben tekrar okuyorum.

Son not: Metropol Mücahidi'ni de okuma listenize alın. Hatta Örgütlü Ölüler'i de.

Sözlükten Taşan Kelimeler

Mustafa Everdi

Hece Yayınları

192 sayfa

2025, Ankara


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 01.05.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.04.2025 15:47
1.277
Yorumlar
  • Mustafa Everdi 2025.05.05 21:47

    Sevgili Ethem Erdoğan. Bu güzel yazınıza müteşekkirim. Kitabın ruhunu, yapmak istediğimi anlayan birini görmekten de bahtiyarım elbette. Tekrar teşekkürlerimi sunarım.

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Yayınlanmış Kitapları

- Cari Şiir: Modern Şiir İncelemeleri, Hece Yayınları, 2025
- Türkçe'nin Çığlığı, Çıra Yayınları, 2024
- Hastalıklı Hikayeler, Hece Yayınları, 2024

- Modernite ve Beyaz Bayrak, Çıra Yayınları, 2024
- Anlatıya Giriş; Roman/Hikaye Öykü İncelemeleri, Ahenk Kitap, 2024
- Şiirden Şaire, Çıra Yayınları, 2021
- Şiirden Şuura, İzdiham Yayınları, 2021
- Ela Bentleri, Yedi İklim, 2017
- Yakaza-n / II Kılıçarslan, Mana Kitap, 2017

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 193 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 9 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com