Tiyatro Metinlerinden Toplum Okuması: Vatan Yahut Silistre, Edebiyat, Misafir Köşesi

Tiyatro Metinlerinden Toplum Okuması: Vatan Yahut Silistre yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabili

Tiyatro Metinlerinden Toplum Okuması: Vatan Yahut Silistre

08.04.2022 09:00 - Misafir Köşesi
Tiyatro Metinlerinden Toplum Okuması: Vatan Yahut Silistre

Utku Erhan SARGIÇ yazdı...

Türk Edebiyatının Batılı anlamdaki ilk tiyatro olma özelliğine sahip Vatan Yahut Silistre, 1873 yılında vatan şairi olarak adlandırılan Namık Kemal tarafından yazılmış ve yayımlanmıştır. Namık Kemal'in dilinin aksine sade bir Türkçe ile oluşturulmuştur. Sadece bir dil kullanmasının bir kaç nedeni vardır; Tiyatro sahnesinin miting kürsüsü gibi halka hitap yeri olması, fikirlerini ve düşüncelerini halka empoze ederken halkın anlamakta ve yorumlamakta zorlanmaması, uzun cümleler yerine kısa cümleler kullanarak halkı direkt olarak etkilemesi bu nedenlerden bir kaçıdır. Namık Kemal'e göre tiyatro eğlencelerin en edebisidir ve kitleleri eğitir. Namık Kemal edebiyata sosyal fayda anlamında bakar. Gösterime girdiği ilk günden beri halkın içindeki vatan sevgisini coşturur, Halk galeyena gelir vatan onların muradı olduğu için "Allah muradımızı versin, muradımızı isteriz" şeklinde tezahürat yapar ve dönemin yönetimi tarafından yanlış anlaşılır. Namık Kemal ve tiyatroyu izleyenler, padişahı indirip Sultan Murat Efendi'yi tahtta görmek istiyor denilerek Namık Kemal'i ve arkadaşlarını Mağusa'ya sürgün eder. Vatan sevgisini halka tekrar nakşettiğini gören Namık Kemal Mağusa sürgününe giderken "Mağusa'ya değil de sanki İstanbul'un bir ilçesine gidiyorum der zafer kazanmış bir yazar vakarıyla.

Gelelim kitabımıza; 112 sayfa ve 4 perdeden oluşur. Kırım savaşı sırasında Silistre Kalesi'nin muhafazasını anlatır. Osmanlı askerlerini, gönüllü erlerini ve bunlar için vatanın ne demek olduğunu anlatırken Zekiye karakteri üzerinden ise hayal ettiği Osmanlı kadınını anlatır.

İslam Bey, Zekiye Hanım, Miralay Sıdkı Bey ve Abdullah Çavuş vs. kişiler vardır. 1. Perde Manastır'da geçerken diğer 3 perde Silistre'de geçer.

1.Perde Zekiye'nin odasında başlar. Elinde bir kitap olması ve "Düşüncemi neden bu kadar açtın? Sen de şimdi kızını görsen okuttuğuna pişman olursun," demesi ile Namık Kemal okuyan ve okuduğunu içselleştirip yorumlayan hayalindeki Osmanlı kadınını tasvir eder.

2.Perde de İslam Bey pencereden içeri girer ve Zekiye ile konuşmaya başlarlar. İslam Bey Zekiye'ye kendisi sevdiğini ve ayrılacağını söyler. Namık Kemal Zekiye'nin dilinden Divan Edebiyatındaki âşık maşuk birleşimini kullanarak Zekiye'nin o anki duygularını yansıtır. Zekiye diye bir şey kalmamıştır İslam Bey'in benliğinde erimiştir. Ayrılık fikri Zekiye'ye göre sevmek anında söylenecek söz değildir. Zekiye'de travma etkisine sebep olan bütün ayrılıkların yerine İslam Bey'in sevgisini koymuştur. Bu nedenle İslam Bey'in gitme düşüncesine duygusu yoğun teşbihi bol cevaplar verir. Namık Kemalin Zekiye ağzıyla söylediği cümleler sizi abandone etmeye yetecek kadar güçlüdür. İslam Bey ise Mecnun ve devesi misali iki sevdayı muhalif arasında kalmıştır fakat kararı kesindir. Osmanlının bir parça toprağı işgal altında iken Zekiye'yi bırakacaktır. İslam Bey burada kararlı bir Osmanlı erkeği profili çizer. Namık Kemal'in burada vermek istediği duygu; Osmanlıyı bu durumdan kurtaracak olan duygu vatan sevgisinin kutsal oluşudur ve bu kutsallığın kararlılıkla muhafaza edilmesidir. İslam Bey ecdadına karşı mahcuptur. 42 Şehit vardır ailesinde. Vatan bu durumdayken Canı bedenine pıtrak gibi yapışmıştır. Namık Kemal'in mesajı açıktır. Şehitlerimiz vardır vatanımız için. Aynaya baktığınızda kendinizi değil bu vatan için şehit düşenleri görün ki enerjiniz vatanı savunmaya yoğunlaşsın demektedir. Vatan için canından geçeceğini anlatırken Zekiye'ye "Hiç nasıl olsun da Vatan Sevgisi bu kadar kutsalken yalnız senin aşkınla uğraşayım" demiştir ve kararını da Zekiye'ye kesin olarak bildirmiştir. İslam Bey vatanını sevmeyen başka hiçbir şeyi sevemez diyerek herkese şu mesajı vermişti aslında sizi, başkasını veyahut herhangi bir şeyi sevdiğini söyleyen insanın sevgisinin doğru olup olmadığına inanmak için vatanı sevip sevmediğine bakın… Namık Kemal'e göre bireysel refah kitlesel refahlardan geçiyordu. Zekiye ile İslam Bey ahitleştiler. Bu mecliste vatanın kötü bir durumunda olduğundan, 42 milyon can beslediğinden ama kendisini savunacak 40 kişi bulmakta zorlandığından bahseder. Oyunu izleyenlerin suratına suratına vurur bunu. İzleyenleri iç muhasebeye çeker. Erkeklerin vatanın ne demek olduğunu bilmediğinden kadınların ise duymadığından yakınır, İzleyen erkeklere vatanın ne demek olduğunu bilmediklerini Kadınlara ise duymadıklarını acı şekilde söyler. İslam Bey Zekiye'ye "Ben o vatanı sana bana muhtaç görüyorum" derken izleyen kadın erkek herkese şunu dikte eder; Vatan sadece erkeğin savunacağı bir kavram değildir demektedir ve devam eder. "Hem dünyada vatan yoluna ölmeyi bin yıl yaşamaktan hayırlı bilen çocuklar yetiştireceğiz," burada ise yine mesaj açıktır. Vatan sevgisinin mutfağı ailedir. Bu sevgiye ailedeki eğitimle başlanır. Sizler çoluk çocuğunuza bu sevgiyi aşılayın der ve bir nevi ödevlerini çantalarına koyar. Bu meclisin özeti vatanın tanımı, ne olduğu, ne olmadığı, vatan sevgisinin nasıl zerk edileceği, candan canandan geçecek kadar hangi fedakârlıkların göze alınacağıdır.

3.Mecliste Zekiye yalnızdır. Kendi iç hesaplaşmasındadır. Bir sonraki mecliste vereceği kararın dürtüleri bu mecliste belirir.

4.Mecliste İslam Bey kendisi ile beraber Silistre Kalesi'ni müdafaa etmek isteyen gönüllülerle konuşmaktadır. Kendisinin hangi duygularla ve hangi niyetle Tuna boyuna gittiğinden bahseder. "Tuna kıyısının neresini karıştırırsanız içinden ya babanızın ya kardeşlerinizin kemiği bulunur" demektedir. İslam Bey'in bu sözü ile kan ile sulanan hiçbir yerin değersiz olmadığı manevi değerinin olduğu aşikar edilir. Osmanlının ne demek olduğu anlatılır. Devletin tozlu olsa dahi mücevher olduğundan bahsedilir. Meclisin sonunda ise Zekiye'nin duyduğunu bilmeden "Beni seven arkamdan ayrılmasın," der Zekiye de dürtü olarak beliren duygu artık karar bağlanmıştır.

5.Mecliste Zekiye yine odada yalnızdır. İslam Bey'in sözüne istinaden İslam Bey'in arkasından giderek savaşa katılacaktır. Geleneksel Osmanlı yapısında çok rastlanılmayan bir durum olduğu için Zekiye erkek kılığına girer. Hem İslam Bey hem Zekiye burada iddiasını ispatlamış olurlar. Vatanını sevdiğini iddia eden İslam Bey canandan vazgeçmiştir. İslam Bey'i sevdiğini iddia eden Zekiye Hanım ise canından.

6.Meclis Zekiye ile sütannesi arasındaki konuşmalardan ibarettir. Zekiye İslam Bey'in arkasından savaşa gider.

2.PERDE

2.Perdenin Birinci Meclisi Silistre Kalesi'nin yanında oturanlar ile başlar. Zekiye erkek kılığında aralarındadır. Abdullah Çavuş içten bir karakterdir. Oyunun neşeli tarafındadır ve ilk defa Bu mecliste oyuna dâhil olur. Namık Kemal'in bugün bile çok kullanılan "Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır" mısrası burada geçer. Bu meclisin amacı Abdullah Çavuş'u ve onun çok "Meşhur kıyamet mi kopar," cümlesini tanıtmaktır.

2.Mecliste Miralay Sıtkı Bey görünür. Daha önceki perde ve meclislerde yazar kendisinden üstü kapalı bir şekilde bahsetmiştir. Zekiye ile kısa bir sohbet eder. Zekiye erkek isminin Adem olduğundan bahseder. Burada yazar Osmanlı devletinin tek kişi bile kalsa vatan için savaştığını Abdullah Çavuş'un repliğinde saklamıştır ve o replik "Ben ölmeden kale elden gitmez"dir. Yazar izleyene şu mesajı verir gücümüz de sayımız da az olsa dahi son ferdimizin son nefesine kadar vatanı savunmamız gerekir.

3.Mecliste İslam Bey yaralıdır. Çarpışma sırasında yaralanmıştır. On bin kişiye karşı üç yüz kişi ile savaşılmıştır. Burada verilen mesaj Osmanlı vatanı için hareket ederse değil dirisinden ölüsünden bile düşmanın korkacağıdır. Dirisinin ivmeye ihtiyacı vardır. İslam Bey baygın düşer. Bakımını ise Zekiye üstlenir.

4.Meclis Sıdkı Bey'in gizlenen hikâyesinin anlatıldığı meclistir. Hikâyesi çok mesajlar barındırır. Bir kitap dahi yazılabilecek kadar yoğun bir hikâyesi vardır Sıdkı Bey'in. Sıdkı Bey kendi Hareminin ve oğlunun öldüğünü bilmektedir. Kendisine manastırdan gelen bir mektupta kızının kaybolduğu yazılıdır. Yazar Sıdkı Bey'in sırrının düğümündeki ipin ucunu çekmeye başlamıştır. Rüstem Bey ile Sıdkı Bey'in karşılıklı konuşmasında olay iyice anlaşılmıştır. Rüstem Bey Sıdkı Bey'e onu Ahmed Adında Asker bir arkadaşına Benzettiğini söyler. Sıdkı Bey ise açık vere vere Ahmed Beyi tanıdığını söyler ve hazin hikâyesini anlatır. Askerde Ali adında arkadaşı vardır Ahmed Bey'in ve evlidir. Alay kaymakamı Ali Bey'in namusuna göz diker Ali Bey de kaymakamı öldürür. Divanıharp Ali Bey'in kurşuna dizilmesini emreder. Kurşuna dizecek olan ise Ahmed Beydir. Ahmed Bey Ali Bey'in haklı olduğunu bilir ve bu işi yapmayacağını söylemek için Divanı harbe çıkar. Fakat Divanı harp liyakatsiz ve kraldan çok kralcılardan oluştuğu için Ahmed Bey emre uymadığı için asi, Ali Bey ise katil ilan edilir. Ahmed Bey'e keçe külah giydirilir. Vatana borçlu olduğunu hisseden Ahmed Bey bu duygularının altında ezilir ve eşini, ailesini, çocuklarını bırakır bir daha bu utançla karşılarına çıkamaz. Hicaza gider ve ne olursa olsun vatana olan borcunu ödemek için er olarak askere tekrar yazılır. Tekrar keçe külah giydirilmesin diye de adını değiştirir, Miralay Sıdkı Bey, Ahmed Bey'in ta kendisidir. Rüstem Bey de meseleyi çözmüş bunu gören Sıdkı Bey sırrını koruması için Ali Bey'i "Allah rızası için bir yerde Ahmed Bey'e denk gelsen bile tanıma" diyerek uyarmıştır. Namık Kemal burada vatana olan borcun sadece uğruna şehit olarak ödenmeyeceğini bunun farklı yöntemlerinin olduğunu vurgulamaktadır. hizmet ile de vatana olan borç ödenebilmektedir. İslam Bey'den sonra vatan sevgisinin çok yoğun olarak işlendiği kişi Sıdkı Bey'dir. Sıdkı Bey hakkaniyetli bir Osmanlı profili çizer. Zulmü durdurmaya çalışsa da başarılı olamamış fakat zulme ortak olmamıştır. Sadakat örneğidir. Liyakat örneğidir. Makam mevki kendisinin kaybetmekten korktuğu bir olgu değildir. Hedef odaklıdır. Kararlıdır İslam Bey gibi. Vatana olan hizmetini rütbe ile sınırlandırmamıştır. Divanıharp ise tam bir vehamettir. Burada dikkat çeken bir başka şey ise "Keçe Külah Giymek" deyimi. Osmanlı Devleti her şeyiyle o kadar düşünceli bir devlet ki askerlik mesleği elinden alınanlara kaba tabir kullanmak yerine keçe külah giymek deyimini kullanmıştır. Sivil hayata dönüldüğünü belirtir.

Beşinci mecliste birkaç diyalog vardır ve üçüncü perdeye geçilir.

3.PERDE

1.Meclis; Zekiye ve baygın yatan İslam Bey ile başlar. Zekiye'nin duygu yüklü monologları bu mecliste de görülür. Birden İslam Bey uyanır. Zekiye saklanmak zorunda kalır. Top seslerini duyduğu anda İslam Bey'in vatan sevgisi yeniden kabarır. Bir ara Zekiye'nin yüzünü gördüğünü anımsar. Top seslerini duydukça çetin bir mücadele olduğunu anlar ve vatan için savaşacak kırk yiğit yoktur sözünden dolayı pişman olur. "Osmanlılar söz arasında vatan için kaygılanmaz görünürler, O kadar kaygısız görünürler ki konuştuğun adamı taştan yapılmış resim zannedersin. Hele karşılarına bir düşman göster. Hele vatanın kutsal topraklarını bir yabancının pis ayağıyla çiğneyeceğini anlasınlar o vakit bu halka başka bir hal geliyor. İşte O zaman miskin bir köylü ile bir asker arasında fark kalmıyor. (…) Osmanlının ruhu tekrar ortaya çıkıyor. En güçsüzü dişiyle kılıca eliyle kurşuna salıyor" ifadeleri ile aslında muhteşem ve hâlâ günümüzde geçerli olan bir tespit yapılmaktadır. İzleyiciye siz Osmanlısınız, normal zamanlarınızda vatanı sevenleri ümitsizliğe kaptıracak kadar gamsız görünseniz de tehlike anında yavrusunu koruyan dişi aslan oluyorsunuz, bir karış toprağınızı dahi vermezsiniz, işte özünüz budur mesajı veriliyor ve izleyicinin özgüvenini tazeliyor.

2.Meclis; Bu mecliste kuşatmanın başarılı olup kalenin düşeceğini söyleyen ve bu nedenle teslim edilmesini söyleyen kaymakama İslam Bey'in tepkisi vardır. Kalenin teslim edilmesi düşüncesi yasaklanmıştır. Kaymakam mahzene atılmıştır.

3.4.5.6.7.8. ve 9. Meclislerde ise sırayla; Düşmanın geldiği bildirilir. Silah başına geçilmesi istenir. Sıdkı Bey kalenin korunması için düşman cephaneliğinin patlatılması fikrini öne sürer. İslam Bey ve Zekiye bu mecliste de iddialarını ispatlar ve gönüllü olurlar onlara Abdullah Çavuş'ta katılır. İslam Bey ve Zekiye'nin konuşmalarından kendilerine verilen görevden memnun oldukları anlatılır. Yaşatmak için ölmek düşüncesi işlenir. Ve 9. Meclisten sonra 4.Perdeye geçilir.

4.Perde

1.Meclis Sıdkı Bey'in pişmanlığını anlatır. İslam Bey'i Zekiye'yi ve Abdullah çavuş cephaneliği patlatmaya gitmiştir fakat düşman onlardan önce geri çekilme kararı almıştır. Sıdkı Bey fedailerinin şehit olduğundan şüphelenir. Kendiyle savaşını ve kendini avutma çabasını anlatır.

2.Meclis Sıdkı Bey ile Zabit arasında geçer. Düşmanın geri çekildiği zabitin ifadeleriyle netleşir. Düşman kaçarken taarruza geçilmesi fikri işlenir.

3.Mecliste Abdullah çavuş gelir. Sıdkı Bey zabit ve Abdullah Çavuş arasındaki diyalogdan ibarettir.

4.Mecliste Sıdkı Bey Abdullah Çavuş'tan verdiği görev anında yaşananları dinler. İslam Bey'in kahramanlığı ve Zekiye Hanım'ın onu gölge gibi takip ettiğini anlatır Abdullah Çavuş. Atlattıkları badireler dile getirilir. Sıdkı Bey'in gönlü bu mecliste fedailerin ölmemesinden dolayı rahatlamıştır.

5.Mecliste Sıdkı Bey İle İslam vardır. Vatan sevgisi ete kemiğe bürünseydi Sıdkı Bey'e göre o İslam Bey olurdu. İslam Bey kendisine verilen en büyük ödülün Kendisini vatana feda etmek olan bu görev için Sıdkı Bey'e şükranlarını bu mecliste bildirir. Sıdkı Bey Zekiye'yi sorar. Hala Zekiye olduğunu bilmediği için "O çocuk nerede," ifadesini kullanır.

6.Mecliste O çocuk dediği kişiyi çağırır. İslam Bey orada onun bir kadın olduğunu sevdiğini, arkasından buralara geldiğini kendisinin de sonradan haberi olduğunu Sıdkı Beye anlatır. Sıdkı Bey Heyecanlanmıştır. Hem oğluna benzeyen bir kız hem de Manastır'lıdır. İslam Bey Âdem diye değil de Zekiye diye seslenince Sıdkı Bey için her şey netleşmiştir.

7.Meclis

Sıdkı Bey kızını tanımıştır fakat kızı kendisinin yüzünü dahi hatırlamadığından ona kendisini hatırlatacak birkaç soru sorar ve kendini tanıtır. Zekiye ile İslam'ın düğününün savaştıkları yerde yapılmasını ister. Niyet ne kadar temizse sonuç o kadar kutsaldır. İslam Bey'in niyeti vatanı savunmaktır ispatı bu yöndedir ve ödülü vatanın kurtulmasıdır. Zekiye'nin niyeti İslam Bey'e olan aşkıdır ispatı bu yöndedir ve ödülü İslam Bey ile yapacağı izdivaçtır. Sıdkı Bey'in niyeti vatandır bu yüzden aile efradından vazgeçmiştir ispatı bu yöndedir ve ödülü vatanın kurtulması, kızına kavuşması ve övgülere sığdıramadığı İslam Bey'in kendisine oğul olmasıdır. Bu meclis bu eserin özetini Sıdkı Bey'in şu cümleleri ile ortaya koyar. "Kardeşler canımızı ortaya koyduk. Vatanın faydasını koruduk. Yine de koruruz. Her zaman da koruruz. Biz Osmanlı değil miyiz? Osmanlıların şanı her zaman vatanın en küçük faydası için ölmektir. Biz de her zaman bu yolda ölmeye hazırız. Yaşasın Vatan! Yaşasın Osmanlılar "

Vatan Yahut Silistre

Namık Kemal

Bordo Siyah Klasik Yayınları

2004, İstanbul

99 Sayfa


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 08.04.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.04.2022 12:28
1512

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1014 yazı bulunmaktadır.