Türk Kültürü ve İslam Çerçevesinde Aile Kavramı, Düşünce, Murat DENİZ

Türk Kültürü ve İslam Çerçevesinde Aile Kavramı yazısını ve Murat DENİZ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Türk Kültürü ve İslam Çerçevesinde Aile Kavramı

18.04.2025 09:00 - Murat DENİZ
Türk Kültürü ve İslam Çerçevesinde Aile Kavramı

Türk milli kültüründe aile kavramı, Türk kültürünün temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Bu durum tarihsel süreç içerinde belli değişimler geçirse de her zaman öz korunmaya çalışılmıştır. Kadim Türk tarihinde aile kavramı, kısmi olarak geniş aile yapısına dayanırken, özellikle Cumhuriyet ve modernleşme ile birlikte toplumsal bağ olarak çekirdek aile yapısına doğru bir yön almıştır. Fakat bu yöneliş toplumun tamamını kapsamamakla birlikte belli bir kitleye etki etmiştir. Zaman içerisinde de bu kitle toplum içerisinde oranını arttırmıştır. Tamamen bir değişim ve dönüşümün olmaması; Türk aile yapısının, köklü gelenekler, değerler ve inançlar üzerine kurulu olmasından dolayıdır. Her ne şartla olursa olsun temel toplumsal reflekslerini inanç ve kültür ekseninde ortaya koyan Türkler bir anda veya toplu bir dönüşümü tarihin hiçbir döneminde yaşamamışlardır.

İslamiyet öncesi Türk tarihinde aile kavramı, oğuş diye ifade edilir ve toplumun en küçük yapı taşımı oluştururdu. Ailelerin yani oğuşların bir araya gelmesi ile urug (aile birliği, oba), urugların bir araya gelmesi ile bod (boy, kabile), bunların bir araya gelmesi ile bodun (boylar birliği) ve bodunların birleşmesi ile de il(devlet) meydana gelmektedir. Türklerde geniş aile görülmekle birlikte temelde aile, çekirdek aileden oluşmaktadır. Baba, anne ve çocuklardan oluşan bu ailede baba baskın rolde olup ataerkil bir yapı mevcuttur. Bu durum kesinlikle kadının ikinci plana atıldığı ya da hor görüldüğü durumunu ortaya çıkarmamaktadır. Zaten buna örnek olarak ta hanların yanında devamlı hatunlarının bulunması, söz hakkının hatta karar alma yetkisinin bulunması ve kimi destanlarda geçen Türklerin dişi kurttan türemesi gösterilebilir. Ataerkil olmasının sebebi ise babaya biçilen rol ile alakalıdır. Baba ailesini oluşturmak, korumak ve kollamakla mesuldür. Yine aynı şekilde otlak ya da hayvanlarda onun koruması gereken diğer alanlardır. Yine çekirdek aile olarak ifade edilmesi ve bu yaşayışın benimsenme sebebi olarak otlak sıkıntısı gösterilebilir. Az olan otlaklardan dolayı aile belli noktada parçalanarak yeni otlak arayışları ile varlığını sürdürmektedir. Ama bu durum Türklerin akrabalık bağları noktasında eksik ya da kusurlu olduklarını göstermemektedir. Aksine terminolojik olarak akraba isimlendirmelerinin genişliği bize en uzak kuşağa ve soya dahi sahiplenme ve bağlılığı göstermektedir. Aynı şekilde bu duruma örnek olarak Türklerde var olan atalar kültü geçmişe ve bağlara verilen öneme örnek teşkil etmektedir. Atalar kültü en basit tabir ile aile büyüğü ölse dahi manen onun ruhunun evlatlarını koruduğu ve hanede olduğunu düşünmek ve onun değerlerini yeni nesle aktarmak ve bu inanç ile yaşamaktır. Aile bağları ile akalı, Dede Korkut'ta geçen ifade ile "karşı yatan karadağım yükseği kardaş, akıntılı, görklü suyumun taşkını kardaş" bağlılık ortaya koyulmaktadır. Yine sütanne ve sütkardeşleri dahi ailenin bir üyesi sayan bu millet kısmi bir çekirdek ailedir aslında.

Yine bu kadim tarihte devleti oluşturan en küçük birim olan aile ne kadar güçlü olursa devlette o kadar güçlüdür. Devamlı bir mücadele ve savaş halinde bulunan Türklerde aile her zaman mücadeleye hazırlıklı olmalıdır. Sadece devlet içinde değil kendi otlaklarını ve hayvanlarını korumak içinde bu yetkinliğe ve güce sahip olmaları gerekmektedir. Ordu-millet kavramını ortaya çıkaranda işte bu husustur. Türklerin geniş coğrafyaları yayılması ve varlık göstermeleri de yine aile yapıları korumalarıyla doğru orantılıdır.

Türklerde aslında her zaman var olan ve devamlılığını koruyan diğer önemli hususta ailenin ve soyun devamlılığını sağlayacak olan çocukların eğitimi ve yetiştirilmesi noktasıdır. Bu durumda ebeveynlerin her ikisine de sorumluluk yüklenmiştir. Anne, kız çocuğun eğitiminden; baba ise erkek çocuğun eğitiminden sorumludur. Burada eğitimi günümüz eğitim algısı ile karıştırmamak gerekir. O tarihsel zaman içerisinde babanın erkek çocuğuna vereceği eğitim onun coğrafya ve düşman tehditlerine kaşı savunma ve dahi gerektiğinde de saldırı ile ailesinin yaşamını sürdürebilmesinde üstüne düşen sorumlulukları yerine getirmesidir. Kız çocuğuna verilecek eğitimde onun anaç rolü gereği toplum içindeki statüsüne uygun olan sorumluluklarıdır. Bir babanın evladını iyi yetiştirememesi demek devletin asker noktasında eksik kalması bir annenin evladını iyi yetiştirememesi demekte bir neslin bozulması veya değerlerine yabancılaşmaması demektir. Türklerde kız erkek fark etmeksizin çocukların daha küçük yaşlarda koyun ve koç sırtında biniciliğe başlayarak yine küçük yaşlarda tahta kılıçlar ile talim yapmaları ilerleyen yaşlarda da iyi bir at binicisi ve gerek kılıç gerekse iyi bir okçu olmalarını zemin hazırlamıştır. Türklerin Asya'dan Avrupa'ya kadar götüren güç ve irade de işte devletin temeli oluşturan ailede verilen bu eğitim iyi ve doğru yapılmasıdır.

Türklerin, İslamiyet'e kabul etmeleri ile aile kavramında çok büyük değişiklikler yaşanmamış sadece İslami olarak belli bir nizam ve sisteme girmiştir. Aile İslam'a göre insanlık kadar eskidir. Hz. Adem (as) yaratan Allah (cc), onu yalnız bırakmamış ve belli bir müddet sonra, Kur'an'da geçtiği üzere; "İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranıza sevgi ve rahmet koyması onun varlığının delillerindendir. Bunlarda düşünen toplum için dersler vardır." (Rum, 21) eş olarak kadını yani Hz. Havva'yı yaratıp ilk aileyi oluşturmuş ve ailenin nasıl olması gerektiğinin örneğini sunmuştur. Aile olarak bir imtihan hâsıl olmuş ve ilk ailenin dünya sürgünü başlamıştır. Bu aile kavramı belli toplumlumlar tarafından korunmaya çalışılmış ise de süreç içerisinde belli değişiklik ve yorumlamalara uğramıştır. Burada nizamı bozan durumlar ve yaratışa muhalif haller dahi olmuştur. Bunların sonucu olarak Kur'an-ı Kerim'de de bize bildirildiği üzere helake uğrayan toplumlar dahi olmuştur. İslam'ın nuru ile cihanın aydınlanmasıyla birlikte aile kavramı da bir huzur ve nizama kavuşmuştur. Temeli tevhid olan İslam, aileyi de buna göre birleştirmiş ve düzene sokmuştur. İslam dini sosyal hayatın her noktasında fikir beyan etmiş ve dini temelli hükümler ortaya koymuştur. Aile, İslamiyet'te aile hukuku çerçevesinde yani Kur'an ve Sünnet ekseninde yeniden şekillenmiştir. Hiçbir durumda bir noksanlığa yer verilmeden adil bir aile nizamı tesis edilmiştir. Peygamber Efendimizin (sav) ifadesi ile "Sizin en hayırlınız ailesine karşı en hayırlı olanıdır. Ben de aileme karşı hayırlı olanım." (İbn. Mace: Nikâh, 50; Darimi, Nikâh: 55) sözü ile aile ataerkil olmak ile birlikte, bu ailenin sorumluluğunu üstlenen baba da keyfine bırakılmamış ve uyarılmıştır.

İslam dini, çocukların anne ve babaları üzerinde ki haklarından; anne ve babalarının da çocukları üzerinde haklarına kadar birçok noktaya temas etmiştir. Anne ve babaya öf bile demekten çocuklar arasında ayrım yapmamaya aynı şekilde yine çocukları cinsiyetine göre farklı muamelede bulunmamakla birlikte İslamiyet öncesi devre fikri bir savaş açmıştır. Kadınları bir mal veya eşya olarak görmeyen İslam dini ev işlerinde dahi yardımlaşmayı önermiş ve kadının değerini arttırmış. Hatta Hz. Peygamber de (sav) ev işlerine yardımcı olmuştur. Ev ahalisi ve ashabı onun bütün işlerini yapmaya hazır oldukları halde, Peygamberimiz (sav) bunu hiçbir zaman istemezdi. Yine bir gün bir zat, Hz. Aişe'ye, Peygamberimizin (sav) evde neler yaptığını sordu. Hz. Aişe, Onun (sav) bizzat ev işleriyle meşgul olduğunu söylemiştir.

Her Cuma günü imam efendilerin hutbede okudukları Kur'an'ın şu ayeti; "Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (16/Nahl, 90.) İslam dininin akraba ilişkilerinde ki önemini de ortaya koymaktadır. Aynı şekilde yapılacak yardımlarda yine önce aile ve akrabadan başlamakta bu ilişkilerin kuvvetlendirilmesi gerektiğini gösteren delillerdir. İslam anne ve babaların çocuklarına iyi bir eğitim vermek ve çocuklarını yetiştirmek noktasında da onlara sorumluk vermektedir. Her çocuk geleceğin bir anne ve babası ve sosyal hayatında bir bireyi olacaktır. Küçük yaşlar da yetiştirilmeyen ya da tam anlamıyla bu ilgiyi görmeyen çocuklar ise gelecekte sorunlu bir birey olacaklardır. Çocuğuna iyi bir eğim vermek dini ve hayatı ona öğretmek çocuğun anne ve babası üzerindeki hakkıdır.

Türkler, İslam dinini ruhlarına nakşederek bu nizamın içerisine dâhil olmuşlardır. Var olan milli kültürünü din ile yeniden yorumlamış ve İslami bir bakış açısı kazandırmışlardır. Bunun sonucu olarak bir medeniyet kavramı doğmuş ve bu medeniyet insanın var olduğu her yerde konumlanmıştır. Türklerde İslam çerçevesinde var olan bu kültür ve medeniyet ile aile kavramını inşa ve ihya etmişlerdir. Medreselerin inşası ile çocuklar ilmi bir gelişim göstermiştir. Birçok âlimi bu kültürden çıkarmışlardır. Bu kültürü Avrupa'ya kadar taşımış ve imarı faaliyetler ile önemli kültürel eserler bırakmışlardır. Aile devletin en küçük yapı taşı kabul edilmiş gerek tarımda gerekse savaş meydanlarında bu ailenin yiğit evlatları boy göstermiştir. Yüzyıllar boyunca kadim Türk kültürü ve İslam ahlakı ile cihana hükmetmiş ve Türkün inandığı hak yolda ilerlemişlerdir. Anneler cephelere evlatlarını kınalayarak göndermiş, babalar kurban keserek karşılamıştır, bayrağı ve devleti atadan öğrenip mukaddes bilip bu uğurda şehadeti zafer saymışlardır.

Genel olarak konumuz toplayacak olursak yüzyıllardır var olan köklü kültürüne muhalif düşünce, fikir ve yaşayışları özellikle Cumhuriyet döneminden sonra gören bu millet ister istemez bir şok etkisi yaşamıştır. Kendi öz değerlerini hor ve hakir gören ve yine kendi celladına sımsıkı sarılan bazı kişi ve grupların faaliyetleri ile bu köklü kültüre bir savaş açılmıştır. Türk benlik ve yapısı beğenilmemiş ve ağızlar dolusu hakaret ve küfürlere uğramıştır. Bir mazi bir anda reddedilerek yeni ufuklara hülyalı bir şekilde yelkenler açılmıştır. Medeniyet adı altında şehirli ve köylü ayrımı başlamış ve özellikle Avrupai eğitim popüler olmuştur. Kızlara anneler değil Avrupai mecmualar edep ve adap öğretmeye başlamış erkekler ise bir jön tavırlarıyla Paris sokaklarının hayalini kurmuştur. Paris'e gidemeyenler ahlakı ortadan kaldırarak bu kadim toprakları o yana çekmeye çalışmışlardır. Doğulu bir toplum olduğunu unutarak batılı aşığı olmuş bu zatlar yaşlıları evlerden çıkararak atalar kültürünü rafa kaldırmıştır. Eğitim alanında Avrupa'ya bakılmış yüzyıllık birikim çöpe atılmıştır. Daha yazacak ve anlatacak çok şey olmasına karşın dönemi meraklılarına bırakmakta fayda vardır. Son dönem Türkiye'nin durumuna baktığımız zaman ise aile ilişkilerinin tamamen bozulmaya yüz tuttuğu, çocukların ve gençlerin eğimini sokaklar ve kafelerde icra ettiği, edebin terk edilerek edepsizliğin itibar gördüğü bir çağa kaldık. Ebeveynler iş telaşı ile çocuk yetiştirmeyi dadılara ve kreşlere havale ettiler, telefon ve bilgisayar başında aile sohbetleri olur hale geldi, sevgiyle kurulan yuvalar kısa zamanda düşmanlık ile yıkılmaya başlandı. Kadın iş hayatına girsin diyenler işsiz aile reislerini yani babaları, kocaları göz ardı etti. Cinsi sapkınlıklar arttı, kim hangi cinsiyete mensup belli olmaz hale geldi. Muhafazakâr aileler seküler evlatlarını kendi hanelerinde ve kendi elleriyle yetiştirdiler. Türk kültüründen ve İslam ahlakından uzaklaşıldı, dünyevi arzu ve isteklerin eseri olundu ve aile bir kenara bırakıldı. Şimdi sonuç ve bizlerin olan eser ortada kadim kültürde ortada. Ama hiç bir şey için geç değil kültürümüze ve İslam'a sarılır isek zaman alsa dahi çözüm imkânsız değildir. Burada da hem aileye hem devlete çok iş düşmektedir umarım çok geç olmadan bu önlem alınır.


Yazar: Murat DENİZ - Yayın Tarihi: 18.04.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.03.2025 12:24
755

Murat DENİZ Hakkında

Murat DENİZ

2015 yılında Dumlupınar Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Yine aynı üniversitede yüksek lisansını “51 Numaralı Tapu Tahrir Defterine göre Ergani Sancağı” isimli teziyle tamamladı. Özellikle Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, Osmanlı toplumunda tasavvuf ve sufiler ve Osmanlı sosyo-iktisadi üzerine çalışmalarını sürdürüyor.

Yayınlanmış Kitapları

- Okçuluğun Yolu, Ahenk Kitap, 2024

Murat DENİZ ismine kayıtlı 21 yazı bulunmaktadır.