Türkçemizin Çiçeği Çocuklar İçin Şiir; Mehmet Atilla

Tarih boyunca şairler şiirleriyle bir duruş sergilemişlerdir ve şiir söylerken/yazarken bir amaçları vardır. Sevgili Mehmet Atilla, çocuklara yönelik şiir söylemeniz/yazmanızdaki amaç ve temel duygu nedir? Çocuklar için şiir yazmaya ne zaman başladınız? Niçin çocuklara şiirler yazıyorsunuz?
Bilindiği gibi şiir, düzyazıya oranla çok daha kısa içerik taşımasına karşın duygu ve düşünceyi hem yoğun hem de etkileyici biçimde paylaşan yazın türü. Bu nedenle de öyle kolayca tüketilmiyor, her okuyuşta farklı bir esinti oluşturuyor. Daha da önemlisi sözcüklerin ve kavramların derinliğine ulaşmamızı sağlıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar birçok konuda olduğu gibi bize burada da yardım edebilir: "Şiir dilin, yani insanın özü olduğu için tabiatıyla sıkışıktır. Fakat kendi gerçekliğiyle mütalaa ettiğimiz zaman, zannettiğimizden çok daha veluttur. Çok ufuk açıcıdır," diyor bir yazısında. Hak vermemek mümkün değil. Gerçekten de bir solukta okunabilen şiirler bile son derece doğurgan ve ufuk açıcı olabiliyor. Üstelik bu özelliklerini okura haz veren bir dilsel güçle gerçekleştiriyorlar.
Benim çocuklar için şiir yazmamın temelinde de bu dil yoğunluğunu, duygusal etkiyi ve ufuk açıcılığı onların haz alabileceği bir yapıya büründürme isteği yatıyor. Üstelik bu uğurda harcanan emeği ayrıksı ve gurur verici buluyorum. Çalakalem yapılan bir iş değil çünkü. Her türlü fazlalıktan arındırılmış bir dili çocuğa uygun bir imgesellikle buluşturmak, son derece keyifli.
Gelelim bu işin başlangıcına... Çocuklar için şiir yazmaya çocuk edebiyatına girişimin ikinci yılında başladım. Ancak öncesinde de yetişkinler için şiirler yazıyor, dergilerde yayımlıyordum. Bir başka deyişle edebiyat dünyasına adım atışım şiirle olmuştu. Bu deneyimin etkisiyle olacak, çocukları şiirle buluşturma isteği bende oldukça erken uyandı. Defterim Işık Saçıyor adlı çocuk şiirleri kitabım 1997'de yayımlandı. Ondan önce yalnızca iki çocuk kitabı yayımladığım dikkate alınırsa, çocuk-şiir ilişkisine bakışımı kitaplaştırmakta çok da gecikmediğimi söyleyebilirim. Ardından Kafesteki Çikolata geldi, o da 2010 yılında çocuklarla buluştu. İkisinin arasında ise yetişkinlere yönelik Beşinci Tat Şiirleri adlı kitabım var. Şunu demek istiyorum: Şiirle bağımı hiç koparmadım. Şimdilerde de gerek çocuklar gerekse yetişkinler için şiirler yazıyor, seyrek de olsa yayımlıyorum. Kitap hâline gelip gelmeyeceklerini koşullar belirleyecek gibi görünüyor.
Şiirle ilişkimi sorgulamaya kalktığımda çok net bir yanıt bulamıyorum doğrusu. Bu konudaki önderliği ortaokuldaki Türkçe öğretmenim Mehmet Koç'a vermek istiyorum. Ders içi ve dışı etkinliklerde şiire ayrı bir değer verdiğini hatırlıyorum. Okuma keyfiyle başlayan bu süreç üniversite yıllarımda yazma deneylerine evrildi. Kendiliğinden oldu bu. Öyle olması gerekirdi belki de. Doğallıkla, içtenlikle... Sözcüklerin, bağdaştırmaların, dizelerin, şiirin zihnimizde oluşturduğu çarpıcı ve kalıcı etkilerden haz almaya başladığımı fark ettim. Okumalarım daha bilinçli, daha seçici oldu. Sonrasında dilin işlekliğinden yararlanma olanağını kullanmayı ve olabildiğince az aşınmış bireşimler yaratmayı denemek istedim. Kuşkusuz ki bu bireşimleri aramak ya da yakalamaya çalışmak belli bir disiplin ve çaba gerektiriyor, ama insanın kendi birikimiyle savaşmasının büyük keyif verdiğini de öğrendim bu arada. Şiirin önemli bir boyutu da bu dilsel keyif zaten. Bu yüzden bazı şiirleri onlarca, yüzlerce kez yeni bir heyecanla okuyor, her seferinde ayrı bir tat alıyoruz. Yetişkinlere yönelik kitabımın adını da bu "ayrı tat"tan yola çıkarak koymuştum; gün geldi, çocukların da bu tatla buluşmalarını önemser oldum. Dedim ki, onlar için de elinden geleni yap öyleyse. Ve yapmaya çalışıyorum.
Çocukların doğduğu andan itibaren ninniler aracılığıyla şiirsel metinlerle tanıştığı hepimizin malumu. Ninniler sizce bireyi şiirle tanıştıran ilk metinler olarak doğru seçimler mi?
Ninniler, tekerlemeler elbette önemli ve belirleyici ama belki de bunların birkaç adım öncesine gitmek gerekir. Çocukların bebeklik döneminde karşılaştığı kucakta ya da salıncakta sallanma, düzenli okşanma, ezgili seslerle sevilme gibi ritmik eylemler, benliklerinde bir ritim duygusunun yerleşmesine neden oluyor anladığım kadarıyla. Daha sonra devreye ninnilerin ezgisi ve fazlalıklardan arınmış sözdizimleri de gireceği için hemen her çocuk, ileride karşılaşacağı şiir diline ve onun iç müziğine karşı belli bir hazırlık süreci yaşamış oluyor. Kaldı ki bu süreçte yalnızca ninniler değil sayışmacalar, söz oyunları, masallar, maniler ve şarkılar da oldukça yararlı işlev görüyorlar. Böylelikle çocuklar ait oldukları dilin sesini, vurgu ve tonlamasını doğru biçimde ayırt edebilir, kullanabilir ve gerekirse onlarla oynayabilir yeteneğe ulaşıyorlar. Dolayısıyla şiirin ritmik yapısıyla farkında olmadan tanışmış ve buluşmuş oluyorlar. Demek ki ninniler de bu sürecin önemli yapı taşlarından biri.
Ayrıca şunu da vurgulamak gerekir ki ninnilerin ve benzeri metinlerin önemli bir özelliği de dilin iletişim özelliğinden az ya da çok uzaklaşmaları ve imgesel yörüngeye oturmalarıdır. Bu bağlamda çocuklar ninnileri ve tekerlemeleri bilgi ya da haber kaynağı olarak değil, hayal gücünü geliştiren olanaklar biçiminde algılamaya ve değerlendirmeye başlarlar. İşin içine hayal gücü girince de gündelik dilden uzaklaşılır ve sanatsal dile geçiş yapılır. Bu da varılmak istenen hedeflerden biridir zaten.
Peki çocuklar için söylenen/yazılan şiirler nasıl olmalıdır? Dil işçiliğinden çocuk sesini yakalamaya kadar hangi hususlara dikkat edilmelidir? Çocuklar için yazılmış şiirlerin başat özellikleri neler olmalıdır?
Son yıllarda hemen herkesin uzlaştığı bir anlayış oluştu. Çocuk edebiyatının kurallarının ve özelliklerinin yetişkin edebiyatından farklı olmadığı noktasında birleşiyoruz. İki alanı birbirinden ayıran tek düzlem, biraz kaygan olsa da "çocuğa görelik." Bu yörüngeden ayrılmadığımız sürece ciddi bir sorun yaşanmıyor. Çocuklar için yazılan şiirlerde de bu saptama geçerli. Kısa süre önce yaşamını yitiren akademisyen Barbara Zulandt Kiefer'in "çocuk şiirindeki hayat boyutunun çocuğa göre olması"nı vurgulaması, başka toplumların da benzer sonuçlara vardığını gösteriyor. Bunlar sevindirici gelişmeler.
Bu gelişmeler kısa sürede sonuç verdi ve çocuklar için yazılmadığı hâlde çocuklara yıllarca dayatılan metinlerden ve şiirlerden kopmaya başladık. Özellikle ders kitaplarında yer alan ya da kolaycı öneriler biçiminde çocuklara sunulan kitaplar gündemden birer ikişer düşüyor. Kaldı ki bu topraklarda çok güçlü bir şiir geleneği var ve bunun sonucu olarak gıpta edilecek bir şiir birikimi taşıyoruz. Bu birikimin usta öznelerinin çocuklara yönelik şiirler yazmakta biraz geç kalmış oldukları ileri sürülse de her geçen gün bu eksiklik gideriliyor ve çocukların nitelikli şiirlerle buluşması kolaylaşıyor. Ortaya çıkan verimliliğin odak noktasını ise şiirdeki "ses ögesi" oluşturuyor bence. Gerek yetişkinler gerek çocuklar için yazılan şiirlerde uyak ve ölçüden çok şiirin sesi, tınısı, müziği son derece belirleyici çünkü. Hedef kitleye uygun ses yakalandığı anda gerisi şairin teknik becerisine kalıyor ve başarılı örnekler ortaya çıkabiliyor.
Sorunuzun son bölümüne yanıt verme sorumluluğumu yerine getirebilmek için -hemen herkesin bildiği- bazı deneyimleri ve önerileri şöyle sıralayabilirim:
Çocuk şiirlerinin dili yalın ve duru olmalı öncelikle. Kullanılan bağdaştırmalar doğal söyleyişe yakın seçilmeli. İşin içine söz oyunları, şakalar, gülmece ögeleri de girebilir ama çocukların zekâsını aşağılayan kolaycılıktan da kaçınmalı. Bu amaca erişmek için açık ama güçlü imgeler yaratılabilirse çok da iyi olur.
Dizelerin kırılması, şiirin bölümlenmesi de çocuk algısını zorlayacak biçimde olmamalı, sözcük dizilişi ve uyak düzeni şiirsel etkiyi olabildiğince çoğaltacak hâle getirilmeli.
Şiirlerin özneleri de genellikle çocuk ya da çocuksu özellikler taşıyan karakterler olmalı. Kişileştirilmiş canlı ve cansız varlıkları da es geçmemek gerekiyor tabii ki.
Şiir elbette anlatmaktan çok duyumsatır ya da sezdirir ama çocuk şiirleri genellikle belli bir olay ya da konudan yola çıktığı için her birinin bir omurgası da vardır aynı zamanda. Bu omurga ister gerçek bir olaydan isterse hayal dünyasından esinlenilmiş olsun, çocukluk deneyimlerine yakın, umut ve iyimserlik taşımaya uygun seçilirse sonuç daha sevindirici olabilir.
Çocuklara yönelik şiirlerin yüksek sesle okunabilir olması da önemli bir özellik bence. Bu özellik şiirin görsel sunumlara ya da dramalara elverişli olmasını da sağlar ki bu da oldukça önemli bir kazanım olsa gerek.
Şiirin sesi yaşamın sesidir aynı zamanda. Çocukların yüreğine işlenen o dizelerin müziği her duyguyu barındırır. Çocuklar için yazılmış şiirlerde toplumsal durumların, acıların, göç ve savaşların işlenmesine nasıl bakıyorsunuz? Sizce güç konular şiirlerde yer almalı mı?
Düzyazılarda olduğu gibi şiirlerde de konu bakımından bir sınırlama olmaması gerekir. Aynı genişlik çocuk şiirleri için de geçerli. Çocuklar için şiir ya da düzyazı üreten kişilerin kendilerine koydukları teknik bir sınırlama var zaten, bunun yanı sıra bir de konu sınırlaması gündeme gelirse özgürlük alanı iyice daralır ve kısır metinlerle baş başa kalırız. Bu yüzden her iki kitabımda da sizin deyiminizle "güç konulara" eğilen birkaç şiir var. Daha fazla olması da çocuk dünyasına uygun düşmezdi. Bu tür şiirlere uzak duran ve çocuk şiirlerinin eğlenceli ve sevimli olması gerektiğini öne süren şairlere saygı duyuyorum gerçi, fakat ben yaşamsal gerçekliklerin olabildiğince ince bir yaklaşımla çocuklarla da paylaşılması gerektiğini savunanlardanım. Tüm evreni kasıp kavuran küresel ya da ulusal çatışmalar, insan ya da hayvan hakları, doğa ve iklim sorunları, kültürel çelişkiler ve diğerleri çocuklardan kaçırılamayacağına göre onları da içine alan bir edebiyat ortamını yadırgamamak gerek.
Şiir günümüz çocukları için biçilmiş kaftan. Hem kısa metinler oluşu ile hem de çocukların imgelem dünyasına hitap etmesi ile… Tüm bunlara rağmen çocuklar için kaleme alınan metinler genellikle kurmacadan ibaret. Esasında çocuk edebiyatının zirvesini şiir oluştururken şiirin çocuk okurlarla yeterince buluşmadığını gözlemliyoruz. Bunun sebepleri sizce neler olabilir?
Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, şiire yüklediğimiz görev. Genel kabul olarak şiirin de düzyazı gibi "bir şeyler" anlatmasını istiyoruz. Böyle olunca da ister istemez "Belirli Günler ve Haftalar" dosyasının içine hapsediyoruz kendimizi. Oysa şiirin asıl işlevi anlam üretmek değil, sezgi ya da coşku yoluyla duygu yoğunluğu yaşatmak, bir başka deyişle anlamın sessel ve imgesel biçimini oluşturmaktır. Dolayısıyla şiiri belli bir amaca yönlendirmemek gerek. Durup dururken de okunmalı, üzerinde konuşulmalı hatta. Bu yapılmadığı için çocuklar şiiri bir görevin yerine getirilmesi ya da tamamlayıcı öge olarak kullanılması şeklinde algılıyor ve gündemlerinden kolayca çıkarabiliyorlar. Bu soruna çareler aramak zorundayız.
İkincisi, çocukların iyi örneklerle buluşturulması gerektiği... Eskiye oranla ders kitaplarımız daha verimli, ancak yine de güncel şiirin izi daha çok sürülmeli, yayınevlerinin katalogları dikkatle incelenmeli diye düşünüyorum. Kurumsal yayınevlerinin ve editörlerin süzgecinden geçmemiş, herhangi bir matbaada bastırılmış şiir kitaplarının da sürece zarar verdiğini söylemek zorundayım. Bu arada öğretmenlere fazla yüklendiğimin farkındayım ama özellikle şiir konusunda onlardan başkasından yardım almak çok zor ne yazık ki. Kimi yarışmalar da yardımcı olabilir belki ama onlara katılımı sağlayan da yine öğretmenler.
Üçüncüsü, sanal ortamda yaygınlaşan niteliksiz şiirler. Çocukların medya okuryazarlığı yeterince gelişmemiş olduğundan bu tür şiirleri kopyalayıp yapıştırmak gibi kötü bir alışkanlığa kapılmaları kolay oluyor. Aile bireylerinin, öğretmenlerin, eşin dostun bu anlamda daha fazla denetleyici olmalarında yarar var.
Bu tür olumsuzlukların önüne geçmek için derslerde ve okul etkinliklerinde şiirin yeri biraz daha çoğaltılabilir, çocukların kendilerinin seçtiği şiirler üzerinden küçük sunumlar yapmaları sağlanabilir gibisinden bazı öneriler de sıralanabilir ama bu konuda daha fazla haddimi aşmak istemem.
Şiir çocuğa ne katar? Çocuklar neden şiir okumalı?
Şiirin insan yaşamına, bu arada çocuğa kattığı çok şey var aslında. Ancak bunu sessizce ve derinden yaptığı için yeterince öne çıktığı söylenemez. Öte yandan herkes bu katkıların önem sırasını kendi şiir anlayışına göre belirlediği için ilk anda bir dağınıklık görünüyor. Olsun, işin özü pek değişmez. Az önce de belirttiğim gibi dilimizin gücüne yaklaşmak ve o sırada içimizi kaplayan güzel kabarmadan haz almak olarak görüyorum ben asıl katkıyı. Üstelik bu hazzın her okuyuşta yenilenmesi, yeni çağrışımlar ve keşifler içermesi olağanüstü bir kazanım. Bu yüzden şiirler tükenmiyor, eskimiyor. Şiir kitapları da öyle.
Edebiyat metinlerinin kendilerine göre bir özgünlük taşıdıklarını kabul edersek şiir özgünlüğe en açık türdür ayrıca. Şairin çıkış noktalarından biri daha önce söylenmemiş olana ulaşmaktır çünkü. Bir başkası da içeriğin izin verdiği ölçüde hayal gücünü zorlamak ve nesnel karşılığı olan imgelerle okurun zihninde yeni tasarımlar oluşturmaktır. Yeni ve özgün olana ulaşma çabasının bu denli yoğun olması sözcüklerin ve kavramların sınırlarını genişletir, anlamlarını derinleştirir.
Çocuklar için yazılan şiirlerde bu yoğunluğu seyreltmeye ve eğlenceli hâle getirmeye çalışıyoruz elbette, ama yine de düz yazıya göre daha fazla yorum istiyoruz. İşte bu yorumlama süreci çocuklara hem iç dünyalarını hem de dış dünyayı daha iyi anlama fırsatı verecektir. Üstelik bunun farkında bile olmayacaklardır ki bu sessiz alışveriş şiirin en güzel yanıdır.
Son olarak sizden bir şiir dizesi istesek... Sizi yormayacak ise birkaç dize de kabulümüzdür.
Kafesteki Çikolata adlı kitabımın farklı şiirlerinden seçtiğim birkaç dizeyle teşekkür etmiş olayım öyleyse.
"Bir ev yapalım mı kendimize / Çatısı rüzgâr içinde"
"Mutlu olduğunu söylüyor annem / Sesinde nane kokusu"
"Camın suyunu akıtır da pencere / Bardağımız gülümser ya hani"
Yazar: Ayşegül SÖZEN DAĞ - Yayın Tarihi: 01.03.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.03.2024 11:55