Türkçemizin Çiçeği Çocuklar İçin Şiir: Zeytin Aydoğmuş

Tarih boyunca şairler şiirleriyle bir duruş sergilemişlerdir ve şiir söylerken/yazarken bir amaçları vardır. Sizin çocuklara yönelik şiir söylemeniz/yazmanızdaki amaç ve temel duygu nedir? Çocuklar için şiir yazmaya ne zaman başladınız? Niçin çocuklara şiirler yazıyorsunuz?
Bu zamana kadar çocuklar için şiir yazmamış yahut yazdığının farkında olmamış kişi olarak yanıtlıyorum bu soruyu. Şiirin kadim kültürde en eski formları olan ninniler, tekerlemeler, maniler, içinde ahenk barındıran dizeler, belki yolda elleri ceplerinde yürürken, yağmurlu bir günün mırıltısında kalan şeyler, çocuk oyunlarındaki saymacalar, damdan dama atlarken uydurulanlar, kilitli defterlere saklananalar… Bunlar şiirse, ben çocukken hep benimle birliktelerdi. Aklı baliğ olan Zeytin'e sorarsak, daima yetişkinler için şiir yazdı. Yetişkin şiirlerinde amaç tanımlaması yapmak kolaydır. Dünyaya bakan gözümüzdür çünkü şiir. Ne uzağı ne yakını göremeyiz dizeler olmadan. Kâinatı bile en kusursuz şiirle anlamamızı istemiştir Yaradan. Biraz da içte dolup taşanı törpüleme, tutunma çabası elbette. Fakat yetişkinlere yazarken, çocukça yanımı hep cebimde taşıdım, o yüzden şiir kitabım "Çiçek Komutanı"nda da çocukça şiirlerimin de olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bir portakalı takdim ederken şöyle diyorum örneğin,
Bir p koyalım
Her kasanın orta yerine
Bölüştürelim kalan yalnızlıkları
Yahut balıklı bir masal uydurduğum, çocuğumun ellerinde her çocuğun elini öptüğüm şu dizeler:
Şönilden balıklar yapar
Atarım suya
Sevinir.
Sevinmek en çok
Yakışır ona.
Glutensiz olsun isterim azığım,
Ama elleri fena!
Son olarak büyümeyi yakalayamadığım, yavaş sür anne isimli şiirimde, daha unla vanilya da eklenecek tencereye diye, birlikte yaptığımız kulelerin devrilmesine sitem ediyor, tren yolunda bir kara panter gözlüyorum. Keşke birlikte çocuk kalmak mümkün olsa.
Ama mevzubahis çocuklar olduğunda, onlar için amaç edinip kalemi kâğıdı eline alacak kadar ete kemiğe bürünmesi şiirin, büyük bir taşın altında ezildikten sonraydı. Yolun tam ortasında duruyordu. Tüm gücümle iteliyor, ama taşın oradaki varlığı, ki aslında kalbimdeki ağırlığı olan şeyle başa çıkamıyordum. Taş hep oradaydı ama gözümüzün önünden uzaktaydı. Yahut ben hayalet olmuştum bu yaşıma kadar. O taşı hepimiz biliyoruz aslında. 7 Ekim. Sonra günler. Kasımlar. Aralıktan, Ocak'tan haftalar. Şubat ve Mart'ın yokluğu. Şimdi Mayıs. Haykırışların, göz yaşlarının, dünyaya öldüğünü ispatlamaya çalışan bir halkın, on üç binler çocuğu. Yaşı bile olmayanlar. İnsan olmanın nisyan köküne kafa tutan herkes gibi ben de uyuyamadım, ben de çok ağladım, ben de o duyguyla yazdım bu şiirleri. Duygumun adı, gözyaşının bittiği yerdir. Kitapta geçen aslında benim gerçeğim olan, bir şiirin iki dizesiyle yanıtlamak daha doğru olur sanıyorum.
Ben rüyalarımda bile seni görüyorum
Bazen uyanıkken de.
O gördüğüm çocuk, babasının kucağında savrulan çocuktu. Gerçekti, oradaydı ben uydurmadım. Sonra karahindiba oldu. Uçuştu. Sonrası malum. Bir adam vardı, baba olan adam. Elinde kızını taşıyordu. Benim mavi kız. Baba şoktaydı. Karşıya bakıyordu. Yalınayaktı. Saçları bembeyaz. Kızın saçlarıysa babanın kollarından yere uzanıyordu. Kolları sallanıyordu. Kan. Babanın yüzü de. Yürüdüğü yol da. Küçük kızı da. Kan. Adam karşıya bakıyordu. Tek bir noktaya. Yürüyordu ama yürümek gibi değildi adımlarının hafifliği. Yerden birkaç, belki bin adım yukarda ilerliyordu sadece. Elektrik direği vardı. Ben görüyordum ama yoktu aslında adamın önünde. Kaldırım vardı, ben görüyordum. Binalar. Ama adam montajlanmış gibiydi bu dünyaya. O mavi kazaklı uzun saçlı kız. Minik avuçları. Kan kafası. Vardı. Ama yok sanıyorlardı kendilerini. Adam tüm yediklerini zayıflamış, bildiklerini unutmuş gibiydi. O bizim bilmediğimiz yere doğru dilinde tek cümle var idi: "La ilahe illallah". Ben bundan daha güzel ve hayatımın merkezi olsun istediğim başka şiir duymadım. Bu adamla kızını her yerde görmeye başladıktan sonraydı ki ansızın, artık çocuklar için yazmaya başladım.
Bu dizelerin olduğu şiirin ismi "Umut Treni". Herkese yer var, biz varız, duadan ördüğümüz kazaklar var senin için, çatı ve çorap da, kitap ve şeker de, yatak ve.. velerin olduğu bir trene, Filistin'deki bir çocuğu davet ediyorum. Derdi olan yazmalı deriz ya, benim derdim, duygum buydu işte.
Çocukların doğduğu andan itibaren ninniler aracılığıyla şiirsel metinlerle tanıştığı hepimizin malumu. Ninniler sizce bireyi şiirle tanıştıran ilk metinler olarak doğru seçimler mi?
Bence doğru. Anne mırıltısı olsun yeter. O başlı başına bir şiir değil midir? Keşke her çocuk, ona sevgiyle bakan annesinin ninnileriyle başı okşanan çocuklar kadar şanslı olsa. Fakat formu biraz ninniden uzaklaşsa da sorun olmaz. Sesi güzel olmayan annelere kafiyeli kafiyesiz uyduruk şiirler öneriyorum.:) Ben o kargalardan biriyim. Fakat oğluma her banyo sonrası söylediğim duysanız deli saçması diyebileceğiniz, ki bunda hiçbir sakınca görmüyorum, dizeleri on yaşında eksiksiz hatırlıyor. Benzer çok ninni/şiir yazdığına da tanık oldum sonrasında.
Peki çocuklar için söylenen/yazılan şiirler nasıl olmalıdır? Dil işçiliğinden çocuk sesini yakalamaya kadar hangi hususlara dikkat edilmelidir? Çocuklar için yazılmış şiirlerin başat özellikleri neler olmalıdır?
Çocuk şiirlerinde çocuk olmalıdır. Onların dünyasında karşılığı olan kodlar, semboller kullanılmalıdır. Umut olmalıdır. Bence renklerin de pastel tonları kullanılmalıdır. Salt neşe vadedemeyeceğimiz için, hayatın kendisi gibi görünmelidir bütüne bakıldığında. Elbette dil duru, akıcı olmalıdır. Bir yetişkinin, kim bilir en son ne zaman olduğu kişi olarak, o duyguları hatırlaması, çocuğa göre onları tanımlaması elbette zordur. Fakat, zannımca, içindeki çocuk ölmemiş kişiler el atıyor zaten bu "çocuk şiiri"ne. Aşağı inmesi için arkadaşını çağıran o çocuk sesine, balkondan da olsa pencereden de olsa yanıt verebilmemiz gerekiyor. Çünkü biz aşağı inmesek, kimsenin onlarla oynamayacağı çocuklar var. Çocuk şiiri, sanılanın aksine "daha" basit değildir yetişkin şiirinden. Sayfalar, defterler, kitaplar dolusu şiir yazdım. Ama hiçbirinde çocuklar için yazdığım "Karpuzdan Gemiler" kadar temkinli davrandığımı hatırlamıyorum. O çocuk sesi, bazen derinlere kaçar. Onu gün yüzüne çıkarmak, az ile çoğu söylemek, çocuğu gülümsetmek gibi büyük bir misyonu da var evet çocuk şiirinin, yoksa neden yazılsınlar değil mi, bazen başlarına düşen mermileri, yollarına örülen duvarları bile kanatmadan söylemeniz gerekiyor. Çünkü çocuklara şiir, onların sesi olmak biraz da. Yetişkin şiiri daima benim sesim gibiydi. İstediğim gibi savuruyordum dizeleri. Ama ilk defa bu kadar sesimi eğitmem gerekti. Umarım başarabilmişimdir.
Şiirin sesi yaşamın sesidir aynı zamanda. Çocukların yüreğine işlenen o dizelerin müziği her duyguyu barındırır. Çocuklar için yazılmış şiirlerde toplumsal durumların, acıların, göç ve savaşların işlenmesine nasıl bakıyorsunuz? Sizce güç konular şiirlerde yer almalı mı?
Az önce bahsini ettiğimiz gibi, edebiyatı hayattan yalıtamayız, salt neşe vadetmek çocukları kandırmak olur. Ben yalnız Filistinli Çocuklar için yazdığım şiirlerde değil, diğer çocuk kitaplarımda da bir meseleyi dert edinip yazdım. Zor konuları işledim. Hem çocuklara önlerindeki uçsuz bucaksız macerada onları neler bekliyoru söylememiz gerekiyor, hem aldığımız yolun keyfine değinmemiz ve cesaret vermemiz. Doğru anlatıldığında, her konunun işlenmesinden yanayım. Ki "Karpuzdan Gemiler"in, başlı başına varlık amacı çocuklara bir şeyler söylemek. Ders vermek değil, ne haddimize! Biz hayatı onlardan öğreniyoruz. Fakat dürüst olmalıyız çocuklara karşı. Herkesin bildiğini onlardan esirgeyerek, fanusta bir hayat mı sunacağız çocuklara? Onlar o yolun ortasında duran taşları görmezden mi gelecek? Dünyanın herhangi bir yerinde kendileri gibi olan, olmayanın penceresinden daha güzel bakmazlar mı hayata? Onları anlayanın olduğunu, kendi harfleriyle bir sayfada izdüşümü olarak görmek, nasıl bir serinleme yaratır düşünsenize kalplerinde? Hele ki yaralı kuş kalpleriyse bunlar. Çocuk şiirleri, bu yüzden elzem. Hikâye anlatmaz, duygulara yaşanılanlara ayna tutar. İfade edebilmenin hürriyeti bu. Anlamanın, anlaşılmanın kudsiyeti. Kıymeti bilinse, tedavi amaçlı şiirler yazarlar doktorlar reçetelerine.:)
O kitaptan bir örnek vermek gerekirse, "Sırt Çantası" şiirini ele alalım. Aslında çanta metaforu, savaş, göç, mültecilik konularında en sık kullanılan metafor. Elinde beyaz bayrak tutarak, yalın ayak, sırtında dünyasını taşıyan kaç Gazzeli çocuk gördük ekranlarda? O bir karenin içindeki binlerce ağıtı hepimiz duyduk. Hele bir tanesi kardeşinin naaşını taşıyordu ki sırtında, o konuya hiç girmeyelim. Fakat onu da duyduk. Gördü bu gözler. Gördü. Şimdi duyduğumuzu gördüğümüzü, tanıklığımızı çocuğa söylememiz gerek. Ama nasıl? Çocuğa göre elbette.
Annem çantana oyuncaklarını
Çoraplarını
Mataranı koy
Dedi
Bense büyük gözüne dedemin atını
Küçük gözüne komşumun kedisini
Yan cebine de
Kuşumu koydum
Ha bir de resimli kitabımı koydum
Gökyüzü yeniden mavi olana kadar
Onlara okur dururum
Şiir günümüz çocukları için biçilmiş kaftan. Hem kısa metinler oluşu ile hem de çocukların imgelem dünyasına hitap etmesi ile… Tüm bunlara rağmen çocuklar için kaleme alınan metinler genellikle kurmacadan ibaret. Esasında çocuk edebiyatının zirvesini şiir oluştururken şiirin çocuk okurlarla yeterince buluşmadığını gözlemliyoruz. Bunun sebepleri sizce neler olabilir?
Kurmacayı biz kuruyoruz. Şiirse yansıtıyor. Tüm çocuk gelişimcilerin ortak ifadesidir, duygularını ifade etmesine izin verin. Çocuk, doğuştan uydurmaya meyillidir. Azıcık desteklense ne şiirler yazar. Çünkü kafiye bile bir oyundur onun için. Fakat kendi ifade edemiyorsa duygularını, onun dilinden yazılmış, onun dünyasını yansıtan dizeler görmek elbette çocuğu mutlu eder. Şiirde kendilerine ayna tutması daha kolaydır çocukların. Bunun kıymeti pek bilinmiyor sanırım. Şahsıma en büyük sebebi, çocuklara şiir yazmanın zorluğu. Büyük bir cesaret gerektiriyor bence çocuklar için yazmak. Okur kitlesi açısından bakınca, kurmacadan çok sonra tanıştırılıyor minikler şiirle. Ebeveynler ve eğitimciler için, hatta edebiyatın kendi içinde de daima üvey evlat kalmış alan sanki şiir. Dar bir kitlesi var. Ülkemizde yeterince buluşmamasının sebeplerinden biri de hor görülmesi, tür olarak bile tanımlanmaması. Kitaplıkları yoklayalım hadi, dev kütüphanelerde bile şiir kitaplarının varlığı, bunun için kolları sıvayan mahir insanların azlığı, sanırım manzarayı açıklıyor. Daha çok çocuk şiiri üretilmesi, yayınevlerinin de basım için sinelerinde şiire alan açması gerekiyor.
Şiir çocuğa ne katar? Çocuklar neden şiir okumalı?
Aslında biz ne sebeple şiir okuyorsak, o sebeple okumalı. Ama çocuk dilinden yanıt verelim. Şiir çocuğu aşağı çağıran kişidir. Daima orda olan oyun arkadaşı diyelim biz ona. Okuldan eve koşup, üzerini değiştirip sokağa koşan kuşağın yansımasıdır. Kapalı kutulara sakladığı ne varsa, hele ki bu teknoloji tutsaklığı çağında, gün yüzüne çıkaran kişidir. Gökyüzünde salınan bir uçurtmadan bahseder şiir, çocuk o unuttuğu özgürlüğü hatırlar. Yedi tuğlayı devirmekten bahseder şiir, okul yolundan, mis kokulu bir çorbadan, daha geçen yaz kaybettiği dedesinden, evsiz çocuklara hüzünden, savaştan… Çocuk şiiri, tüm bunlar olurken de gülümsetir çocuğu. Çocuk, denizde yürür, kedilerle sohbet eder. Büyümenin hızında kaçırdığı, ama o an kaçırdığını bilmediği bazı detayları görür. Ki şair, bu incelikleri zaten kaçırmış biridir. Altın bir tepside, belki en başta kendisi için de tane tane yeniden anlatır. Kendini ifade etmenin hafifliğine kavuşur, kırlarda koşar çocuk. Ötekini de anlar aynı zamanda. Duygulardan örülmüş bir başka gezegene seyahat eder. Şiir çocuğa, hayal gücü, her şeyin mümkün olduğuna dair inancı katar. Bir umut treninin acı çeken çocuklara gerçekten umut dağıtacağını düşündürür. Nerden bilebiliriz, ilerde o şiiri okuyan çocuğun bir başka ve 'gerçek' trende makinist olup olmayacağını? Ahenk, güzele ve estetiğe dair bakış açısı, kelime hazinesi gibi daha somut katkılarını da atlamayalım.
Son olarak sizden bir şiir dizesi istesek... Sizi yormayacak ise birkaç dize de kabulümüzdür.
Artık hepimizin tanıdığı Rim'e:
Cebimde şeker
Ayağımda seker
Rim rim de rim rim
&
Bir zeytin ağacı
Zeyd'in üç nesil dedesiyle aynı yaştadır
Zeytin ağacının boynunda
Ahtan bir anahtar asılıdır
&
Bizim arka bahçede saklanacak yer de var
Gözlerimin bebeğinde uyuyabileceğin bir yatak
Kalbimin en orta yerinde bir salıncak
Elma dersem çık, armut dersem çıkma
Sonsuza kadar saklanabiliriz burada, korkma!
&
Ve kitabın en son şiiri, tek dize:
Yazar: Ayşegül SÖZEN DAĞ - Yayın Tarihi: 31.01.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.01.2025 15:04