Unutulur mu Umutlar Yoksa Gün Yüzüne Çıkar mı?

Bazı kitapların bitmesini hiç istemezsiniz. Bazı kitaplar ise içinize öylesine işler ki artık sonu gelse de kahramanlar kavuşsa dileğiyle sona koşarsınız. Bazıları kendini defalarca okutur ve bazıları vardır ki Ahh dersiniz. Bunu hak etmemişti... Kitaplar da hayatın yansıması işte. Acı ve mutluluk yayılıyor sayfalara.
Ahh dediğim kitaplardan birinden bahsetmek istiyorum size. Eser, "Başlarken her şarkı güzel, her şiir anlamlı, her yol kutsal." girizgâhıyla başlıyor. Peki ya sonlar... Ali Bektaş'ın Gün Yüzü isimli kitabını defalarca okuyacağım ancak yazarın en başta verdiği ipucunu yakalayabilseydim son dokuz sayfasına göz ucuyla bile bakmazdım. Bu sonu hak etmemişti diyorum ama belki de her son yeni umutları doğurur... Belirsizliğin nokta koyduğu yerden yeni bir hikâye doğar. Kim bilir?
Gün Yüzü ile bizi Ankara sokaklarında dolaştıran yazar, okura adeta şehrin havasını soluduğu hissini yaşatıyor. Mekânların gerçekliği hikâyeye de gerçeklik ışığı tutuyor. Kurgu olduğunu her ne kadar bilsek de olay akışında yaşananların böylesine bizden olması iç dünyamızdaki olası ihtimalleri tetikleyerek inancımızı körüklüyor.
Umut, ismiyle müsemma bir karakter. Her ne kadar kendisi böyle düşünmese de (O "Unut olmalıymışım" diyor.)... Umut, oldukça düşünceli hatta nadir bulunan temiz düşünceli insanlardan. Merhametli ve sert bakışlı güvenlik görevlilerini sıcak günaydınlarla yumuşatacak kadar da sevgi dolu. Hayallerin mekânla doğru orantıda ilerlediği gerçeğinin bilinciyle, çalıştığı plazaya "Yıldız Apartmanı" adını veriyor. İç konuşmalarıyla okurunu insan zihni en çok kendi için çalışmalı düşüncesine salıyor. Umut, hissederek yaşıyor. Odası "Umuthane", al yanaklı defteri "Sırdaş", kalbini titreten kadınla kurduğu hayaller "Umut Güncesi", delicesine âşık olduğu kadın ise ismiyle gelip yıldız gibi doğup yıldız gibi kayan kişi Yıldız... Onun yaşamının adı var mı bilmiyorum ama yaşamında mekân ve nesnelerle özel bir bağ kurduğu kesin. Umut, yaşadığı her yerde huzuru ve uyumu arzulayan, bulamadığında ise onun için emek sarf eden bir karakter.
İnsanı düşünmekten alı koyan bir zaman diliminde yaşıyoruz. Ana odaklan, yaşa ve geç işte dünyadan zihniyetinin salgın olduğu bir dönemde ister istemez düşünmek zorunda bırakan kitapları değerli buluyorum. Gün Yüzü de bunlardan biri. Satırlar arasında kahramanın kendi kendine sorguları okuru iç dünyasına döndürüyor. "Kaderini altın harflerle alınlarına yazdıranlar, aynı coğrafyanın acılarından muaf mı?" (s. 126) gibi soruların cevabını kendinizce vermeye çalışıyor, etrafınıza daha anlamlandırıcı gözlerle bakarken buluyorsunuz bakışlarınızı. Gün Yüzü, karakterinin adı gibi umutlu ve aynı zamanda sisli bir hava yolluyor okuruna. Umut'un beynini kemiren sorular sizin de beyninizde yankılanıyor.
Aşkın derin, dertli ama hep lezzetli büyüsü dolaşıyor kitabın ruhunda. Yazarın, betimlemeleri, ironik yaklaşımları, şiirsel üslubuyla hızlı ve heyecanlı bir eser çıkmış ortaya. Aynı zamanda yazar, "Yüreğinin röntgenini çekmek" gibi deyişleriyle dili kullanırken beslemiş. "Bakkaldan üç ekmek ve bir Hasan'la döndü Umut." (s. 40) gibi basit bir cümle bile yüzünüzü güldürebiliyor. Okurken eserin başlarında "Gün Yüzü, gülen yüzlü okurlar doğuruyor" demiştim. Sonu hariçmiş ama yine de ben yüzümü güldüren bölümlerin samimiyetine sığınacağım.
Gün Yüzü'nün merkezinde Umut ve aşkı (ilkokul- üniversite ve iş hayatındaki aşkları) var gibi gözükse de eser yazarın maharetiyle çok katmanlı bir boyuta çıkmış. Yerinde ve dozunda sistem eleştirileriyle birlikte toplum psikolojisi ile sosyolojik yaklaşımları dikkat çekiyor.
"Atanamayan öğretmen, üretemeyen mühendis, şifa dağıtamayan sağlıkçıların cirit attığı bir ülkede diplomada yazan unvana yakın bir pozisyonda iş bulabildiğimiz için ikimiz de şanslı azınlık arasındayız." (s. 48)
Umut'un dilinden "Uyanmış bir insanın sözcükleriyle anlatabilmem güç." diyor 52. sayfada yazar. Öyle bir hisle bütünleşiyor ki bu noktada okur, tüm roman boyunca uyandırmak isteyen yazarın sesini duyuyor.
Gerçekler yazarın yeteneği doğrultusunda yeniden kurmacanın içinde hayat bulmuş. Yazarın gerçeklik algısı ve onun karşısında aldığı tavır metnin oluşum sürecinde en önemli unsurlardandır. Ali Bektaş'ın tutumu, romanı bu bağlamda realist roman kategorisine taşıyor. Tüm bunlarla birlikte Gün Yüzü, yer yer ekonomik koşulları ve toplumdaki sınıf çatışmalarını işleyerek içerisinde Marksist eleştiri de barındırıyor.
Yazar kurguya istediği gibi müdahale edebilir ancak okurun kurduğu bağa ve anlayış biçimine müdahale edemez. Gün Yüzü okurlarının tümünün Umut'la arkadaş, dost, sevgili olmak isteyeceklerinden hiç şüphem yok. Dolayısıyla Umut dışındaki tüm kişiler suçlanabilir, tümüne kızılabilir. Ben en çok Yıldız'a ve ara sıra Erdinç'e kızanlardanım. Ali Bektaş, karakterlerini çok başarılı tahlil etmiş. Üzerinde uzun süre çalışıldığı belli olan bir eser ortaya çıkmış. Umut'un üst benlik ve alt benlik çatışmaları oldukça gerçekçi boyutta yansıtılmış. Yıldız'ın ise tamamıyla olmasa da mağduru (Umut'u), kasıtlı ve hesaplanmış bahaneleriyle manipüle etmeye çalışmasından dolayı günümüzün tabiriyle "gastlight" yaptığını söyleyebilirim.
Roman karnaval bir yapıyla örülmüş. Her tür insan, her tür ilişki ve disiplinler-arası aktarımlarla yerleştirilmiş ilişkiler var. Özellikle dijital okur yazarlığın artmasıyla eserlerde daha çok yer bulan kolaj tekniği, Gün Yüzü romanında da yer alan haber metinleri ile kullanılmış. Böylece kahramanların modern zamana mecburi uyum sağlamalarıyla da bütünleşen bir durum oluşmuş.
"Açıp bakalım mı şimdi sosyal medyaya, neler paylaşıyor memleketimizin pek duyarlı insanları?... Unutursak kalbimiz kurusun!" (s. 161)
Çok sayıda film, müzik, çeşitli hayat hikâyeleri romanın içine ustaca yedirilmiş. Kemanı ağlatan adam Farid Farjad da yer buluyor kendine, gitme kal bu şehirde diyen Nazan Öncel de. Büyük usta Nazım Hikmete de selam veriliyor hikâyede, doksanlı yılların Süper Baba'sına da. Ayrıca AVM'leri cam fanusa benzeterek Platon'un mağara alegorisine de atıfta bulunuyor yazar.
"Evrenin sonsuzluğunda zaten küçücük bir nokta olarak yaşarken bir de kendimizi kendi elimizle fanuslara hapsedişimizi kabullenemiyorum." (s.58)
Tüm bunların ekseninde Gün Yüzü'ne, hayatın yorumlanması için artan bir ihtiyaçla doğan, moderniteye ışık tutarak birçok analojiyle açıklayan entelektüel roman kategorisinin de yakıştığını söylemek isterim.
"Belki de insan ömrü pas tutmuş bir tren rayı; zamanın sessizce üzerinden akıp gittiği... Rayları yağlamadan, bakımını yapmadan, ömrünü tükettiğinde yenisiyle değiştirmeden yola devam etmek mümkün müdür sence?" (s. 256)
Sonuç olarak Gün Yüzü, okunması, üzerinde düşünülmesi ve mümkünse sonu atlanması gereken (burada beni dinlemeyebilirsiniz) bir eser olmuş. Yolu açık olsun...
Gün Yüzü
Ali Bektaş
Romanoku Yayınları
294 sayfa
Yazar: Merve YURTSEVER - Yayın Tarihi: 18.11.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 27.10.2024 14:12