Vamık İle Azra: Suretin Ruha İnişi, Kalbin Yokuşunda Yoruluşudur
Boşluktan türeyen tüm isimleri topladım, zincirleme bir isim tamlaması ile birbirine yamadım. Okudum ve söyledim. Onca uzun kelime, tek hecelik bir nefes olup dikildi kalemin dibine; aşk!
Kalbimden başladım saymaya; bir, iki, üç... Aşk! Başka bir isim aradım kendime, dilime gömdüğüm harflerin diyeti ödensin diye tek heceyi Vâmık ile Azra'nın sırtına yükledim. Sayfaları çevirdim, kelimelerin fırçası aşk boyasıyla boyadı ruhumu da ben cümlelerin gölgesinden ne elimi ne dilimi çekebildim. Aşkta böyle yapmaz mı insanı sahi, lâl hali mevcut değil midir onun suretinde? Kalbinizle aklınız birbirine dolaşmaz mı, el ayak çekilmez mi ruhunuzun kalabalığından en mühimi, ruhunuz düğüm olup boğazınıza dayanmaz mı? Çok soru soruyorum, farkındayım! Soruyorum, çünkü cevap bulmakta hiç mahir değilim!
Aşkı şiirlerden bilirim en evvel ben, Leyla ile Mecnun düşer aklıma, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin... Vâmık ile Azra'yı bilmezdim, Necdet Karasevda kalemi, bu iki aşk muhattabını da bilinir kıldı kalbime. Bu aşk mesnevisinde tarih kokan satırları, masal unsurlarını, fantastik edebiyatın görünür yanlarını seçebilmek pekala mümkünken hepsinden öte iki sevgilinin birbirine kavuşmak namına yaşadığı zorlukların temeline inerken buluyorsunuz aklınızı. Aşk zor bir zanaat zaten, herkesin icra edebileceği bir mesele değil ameanna ama herkesin hayatında en az bir kez, kalbini çekiç niyetine eline alıp aklını demir diye dövdüğüne de eminim. En azından denediğine şahitim. İnkarı gülünç bir mesele aşk, bu yüzden şartlı bir kabullenişle yaklaşıyorum bu kitaba, karşı koyduğum yanları yok değil ama kelimelerin beni son sayfaya kadar götürdüğü de bir gerçek.
Şark Denizine Dökülen Aşk Irmağı
Aşk, bütün karaların içindeki ak bir leke gibidir ama yine de görmezden gelinir! Köprüsünden yürürken düşenler, bir hayali adımladıklarına inandırır kendini ve inkara gebe düşler doğururlar kirpiklerinden. Yalandır ve aslında onlar da inanmaz. Şark bana göre aşkın en çok kabul gördüğü ve aynı zamanda en çok inkar edilen coğrafyasıdır yeryüzünün.
Doğu klasik edebiyatında en çok işlenen konu olan aşk, hiçbir vakit dümdüz bir yolda ilerlemez. Bir keçi patikası havası verilir bu konuya; dar, kenarları uçurum ve geçmesi hayli dikkat isteyen bir yoldur. Mutlu sonlar pek bulunmaz, bulunsa da ilgi çekici değildir ancak sona bir mutluluk yazılmışsa yolun yürüyüş zamanı binbir çeşit zorlukla çizilir Vâmık ile Azra'da olduğu gibi.
Orijinali pehlevice olan bu hikaye, Sasaniler zamanında yazıya geçirilmiş ve önde gelen İran şairlerinden Unsuri tarafından mesnevi formuyla kaleme alınmıştır. Daha sonrasında bu aşk hikayesini farklı bir çok kalem anlatmak namına kalbiyle söyleşmiştir de. Ancak anlatılanlar farklı kalemlerin menbağında ırmak olarak çağlasada tek bir denize dökülür: Vâmık çağlayan bir ırmak, Azra onun döküldüğü denizdir.
Surettir Mananın Eldesi
Kendi yokluğunda yitip gitmiş, yalnızlık sandalında kürek çeken insanlar vardır. Kalabalık sessizliklerin sağır çığırtkanları boy gösterdiğinde, kürek yorgunluğu başlar o insanların içinde. Dinlenme hali seyretme demidir biraz da, oturur seyredersiniz varlık içindeki Taymus'un erkek çocuk derdini, yeni bir kadının yeni bir nesle gebe olma umudunu izlersiniz Daniş Mecli'sinin dürbününden. Vâmık'ın kaderi biraz babasının gözünden çizilmiştir aslında. Fotoğraf denen an dondurucusu o zamanlarda da hükmünü sürmektedir şimdi ki sıradanlığından uzak bir efsunla.
Vâmık, Taymus'un kucağına verildiğinde ressamın gönül fırçasıyla karşısına çıkan annenin yüzü gülmüştür. Erkek çocuk anneliği doğuda ve batıda, dünde, bugünde ve hatta yarında hükmünü kaybetmeden sürecektir. Taymus bir özge hükümdardır şimdi, erkekliğini ispata başka bir yorgunluk gerekmemektedir. Tam olmuştur Vâmık'la, tastamam! Vâmık'ın tamam olma hikayesi neydi şimdi? Kiminleydi yolun sonu, kimdi onun elinden tutacak eksiklik gidericisi, kusur silicisi?
Azrâ; suretine aşk giyinen güzel, Gazneyn Şah'ının incisi, Vamık'ın henüz okunmamış gazeli... Kalbinin dert boşluğuna bir gün bir isim denk geldi: Vamık! Kimdi, neydi, neredeydi? Azra'yı nasıl ve nereden bilecekti? Tüm bu soruların cevabı bir nakkaşın fırçasıyla verildi. Azra suretiyle Vâmık'ın kalbine girip, ruhuyla kalan olmak istedi.
Suret onca insanın diline doladığı gibi hiçte önemsiz değildi. İnsanın kalbine suretine takılan bir çift mercandan inilmiyor muydu sahi? Ruhu bir sesin kadife dokunuşunda, söylenen bir sözün karşı tarafın akıl aynasında mana bulup gönül ırmağında paklanmasıyla kıymet kazanmıyor muydu? O halde bırakalım iç güzellik masallarını, yani tutalım elimizde elbet ama hiç bilmediklerimiz için harcamayalım her sözü. Göz daima kirasını ister gördüğünden ancak kendini asla satılığa çıkarmaz, sahibi ruhtur çünkü onun!
Azra, Vamık'ın suret masalını başka güzellerin dilinden kalbinin üzerine aldı, kendi suretini bir kumaşa nakşettirip tüccarlarla dünyanın her bir yanına yolladı. O efsunlu suretin bir kopyası aslıyla değiştirilmek üzere Vamık'ın kaderine düştü, işte bunlar yazgının sevda kalemiyle yazılmış şekliydi.
Bir Yol Birden Fazla Yolcu
Kitap tek bir aşk yolculuğunu anlatıyor havası verse de iç içe geçmiş halkaların zincir haliyle karşımızda duruyor. Bir yolda yürüyen birden fazla yolcu; Vâmık ile Azra, Behmen ile Dilpezir, Daye ve Pir, Mizban ile Hüma... Kaf dağında kalan Vâmık'ın sevdası uğruna kalbini ortaya koyuşu ve birçok aşk hikayesinin aksine mutlu biten bir sonla ağırlıyor sayfalar sizi.
Lirizmin doruklarında nefeslenmeyi sevenler, nesirin şiir formuna yakın duranlar için okunacak bir eser olma özelliğini taşısa da yazarın imgesel anlatımı yer yer sizi zorluyor. Özellikle bazı cümleler içinde kullanılan "kokuşlu", "kirzantem" gibi kelimeler ifadelerin anlaşılabilirlik oranını düşürüyor. Ayrıca aşkın diğer adı için kullanılan ve yazarın da soyadı olan "karasevda" ifadesini kendini hatırlatması babında mı yoksa başka bir meseleyle mi sayfalar arasında birden çok kullanması kafanızda soru işareti bırakıyor, ve sizi sayfalardan öteliyor. Ancak öyle bir cümle kuruyor ki bazı yerde de tamam diyorsunuz, ben burada kalayım ötesi lazım değil...
"Vâmık, sevdiğinin geliş haberini almıştı önden gelenlerden.
Irmak denize kavuşacaktı birazdan.
Birazdan etle tırnak, kafiye ile vezin buluşacaktı"1
İnce bir tülbentin arkasından gördüklerimizdir kelimelerin başına gelen şimdi aşk Vâmık ile Azra'nın kalbini fethediyorken, biz kendi kalbimizin etrafındaki surları sağlamlaştıralım!
[1] Vâmık ile Azra-Syf.69
Vâmık ile Azra
Necdet Karasevda
Erguvan Yayınları
125 Sayfa
Yazar: Gülnaz ELİAÇIK YILDIZ - Yayın Tarihi: 27.02.2015 09:43 - Güncelleme Tarihi: 07.12.2015 16:45