Yalnızlık, Bir Kızıl Renge Bürünen Hastalık

“Madem ben henüz dışarı çıkamıyorum,
bari Bahar içeri gelsin.”
İnsanın çeşitli saiklerle yalnız kaldığı zamanlarda yaşadığı buhranlar karşısında, duygularında oluşan belirsizlik ve kasvetli durum bir ruhsal çıkmazı da beraberinde getirir. Kendi içindekileri anlamlandırmada zorlanılan bu durumda, çevreyle olan iletişim de yer yer bozulmalara ve yanlış bir bakış açısına kurban edilebilir.
Üniversitede okumak, üniversite için şehir değiştirmek, değiştirilen şehrin gereklerine uyum sağlamayı da beraberinde getiriyor. Bu dönemlerde kişi, kendi ayakları üzerinde duran bir varlık kazanırken, kendi vicdanı üzerinde de ayakta duran bir ruhu oluşturması gerekiyor.
Zweig ve Kızıl
1881 yılında doğan Zweig’in genç yaşlarda (1908) kaleme aldığı bu eser, hayatının baharını ürkekçe ve tedirgin bir şekilde adımlamaya çalışan bir genci anlatıyor. Tıp Eğitimi için Viyana’ya giden genç Berger’in kendi içindeki farklı duygulara anlam bulma çabası ve olgunluğa adımlama süreçleri ele alınıyor.
Genel olarak eserlerinde insan ruhunun derinliklerine adımlayan Zweig, bu eserinde de temelde genç Berger’in ve kısmen de arkadaşı Schramek’in iç dünyalarına ışık tutuyor. Burada gördüklerini paylaşırken, kızıl hastalığının bu sürece etkisini ve Berger’in iç dünyasına tutulan ikinci ışığın neler kattığını da ayrıca okuyucuyla paylaşıyor.
Psikolojik tahliller, mekânsal tasvirler ve kırılgan benlikler üzerine eserini yükselten Zweig, hayata tutunurken kaybetmenin ne demek olduğunu incelikle ortaya koymaya çalışıyor. Üçüncü şahsın dilinden anlatılan öykü de mekân, genellikle kalınan evin odaları olurken, kısmen Viyana tasviri de sunulur. Zaman, insanın yalnızlığı gibi belirsizdir.
Genç Berger
Mekân tasviriyle başlayan eserde, Berger’in umutlarını biriktirip geldiği Viyana’nın soğuk yüzü ve yabancı tavrı, sonrasında oda komşusuyla ilişkisi ve en son ise ev sahibesinin kızının kızıl hastalığı sayesinde varlığın sert yüzüyle karşılaşması anlatılıyor. Bir üniversite öğrencisinin bulunduğu yerdeki yabancılığına eklenen varlık bunalımı ve sonrasında hayatını silik bir çizgiden çıkarmaya çalışırken karşılaştıkları ve yaşadığı serencam ile eserin bam teline doğru gelinirken, öğrencinin tükenişi de ifade ediliyor. Bu süreçte, arkadaşı Schramek’in ve sevgilisi Karla’nın gözünde küçük bir çocuk olmaktan çıkmak için verdiği mücadele dikkat çekicidir. Kendisini olduğundan fazla gösterecek bir maceraya atılması ve aynı zamanda sevgi/cinsellik ekseninde iç dünyasındaki karmaşıklık Berger’in akıl sağlığını da etkiliyordu.
Berger önce okula odaklanır. Bir süre sonra okulu da bırakarak başıboş dolaşmaya başlar. Günden güne kendi kurduğu daracık çevrede boğulduğunu hisseder. Ta ki ev sahibesiyle karşılaşıp, kızının kızıl hastalığına tutulduğunu ve üç gündür ateş içinde nöbet geçirdiğini öğrenene dek. Bir gecenin aslında hayatına bir ışık gibi geleceğini nereden bilebilirdi?
Kızla ilgilenir, hastalığı süresince yanı başında bekler. Viyana’ya geldiğinden beri belki de ilk kez insanların içinde olduğunun ve bir işe yaradığının farkında olur. Bu, yüreğini büyük bir mutlulukla dolduran şey olur.
Kızıl ve Ölüm
Kızıl hastalığı genellikle çocuklarda görülen ve yüksek ateş ile beraber boğaz ağrısına eşlik eden vücutta parlak kırmızı döküntülerle karakterize bir rahatsızlıktır. Hastalık damlacık yoluyla bulaşır. Kitapta daha çok doktorun ifadesiyle çocukların atlattığı fakat büyüklerin yenildiği bir hastalıktır. Hastalığın Klara’nın kızıl saçlarıyla ilgisini kurmadan, insanın çaresizliğinin dışavurumunu yansıtan boyutuna odaklanmak gerekiyor. Hastalığın kolları mı, yoksa yalnızlığın kolları mı daha acı vericidir? Her ikisinin kıskacında kalan insan için kızıl saçlarda yitip giden arzu ve istekler, vücudun üzerine düşen lekelerle kendini belli etmekteydi. Bu hastalık küçük kıza yenilmesine müteakip, genç Berger’in vücuduna doğru ilerler. Kız iyileştikçe Berger kendisini halsiz hissetmeye ve boğazına biriken öfkelerin günlük defterine tam da –incipit vita nuova- (yeni bir yaşam başladı) olarak döküldüğü bir gün boğazına oturmuş bu ağrı da neydi?
Sonuç
Herkesin bir yalnızlığı vardır. Üniversiteler yalnızlık içinde kaybolan nice Berger’lerin öyküleriyle dolu. Varlığın gün yüzüne çıktığı ve yanağını okşadığı noktada, kendi gerçekliğini tamamlarken çevrenin etkisiyle düşünme yetisini kaybeden nice gençle… Zweig, genç Berger üzerinden, eserde genişçe yer tutan varlık olgusuna tutunma çabasını bir aynı cinsiyet ve bir karşı cinsiyet üzerinden aktarır. Ruhi bunalıma düşmenin temel ölçütünü; bulunduğu topluma adapte olamama, içine kapanma, çaresiz kalma ve bir işe yaramama düşüncesine kapılma eksenine yerleştirir. Birilerine yetişmeye çalışırken kendine geç kalan birinin, kendi gerçekliğini ancak bir yok oluşa doğru fark etmeye başlaması ironisiyle de sözü noktalar.
Küçük kıza dair duygularında bir kardeş görme yönünde samimi, kız kardeşine benzetme yönünde oldukça hassas, fakat duygusal karmaşasında yaşadığı ikilemin aslında varlığını sonlandıracak hamle olduğunu da Zweig ustalıkla ortaya koyması açısından dikkat çekici olduğunu da belirtmeliyiz.
Kızıl
Stefan Zweig
Çeviren: Regaip Minareci
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
67 Sayfa
Yazar: Mustafa ATALAY - Yayın Tarihi: 12.03.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 28.02.2021 14:48