Yangın Kalpte Başlar
Yakup Çak, kitaphaber okurları için kaleme aldı.
Yüreğin sesi, cümlelerin mana yüküyle istif edilmiş halidir şiir. Ve şairler ise bu işi yapan cümle işçileridir. Hayata bakış açısı, gördüğünü en güzel ve en etkili bir dille anlatan, anlattığını insanın yüreğinin bam teline dokundurarak, farklı âlemlere götüren bir meltem esintisi sunmaktır.
Sadece yüreğinin sesini cümlelere aktarmayan şair, felsefi yönüyle de ayrı bir mühendislik göstermektedir. Yazar ve şair adayları için yaratıcı yazarlık okulu açan şairin, daha önce çıkardığı eserler göz önüne alınırsa şiir, deneme, gezi-hatıra, öykü alanlarında eserleri mevcuttur. Bu kitapta da kendisine ait dünyasından özellikle insanların ruhlarına hitap ederek, söz söylenecekse Hak için olsun düsturunda olduğu görülmektedir.
Şiirin bir başkaldırı ve zorbalığın sesi olmadığını vurgulayan şair, gönül dünyasına açılan bu kapıdan, manevi doyuma şiirle davet etmektedir. Yakarış, özlem, ümit yoğun olarak işlenmektedir.
Bazı objeler çoğu şairler için farklı bir anlamlar taşır. Şairin yüreğinde sütunların ve sarmaşıkların yerinin farklı olduğu hemen göze çarpmaktadır. Yaratana teslimiyet, insanın kendisini olduğu gibi görmesidir... İnsanın ibadetinin aslında yaratan tarafından kabul ediliş, ibadetten mahrum olanların ise kabul edilmemesidir.
Bütün ilhamını maneviyatından alan şair, bunu şu şekilde dile getirmektedir.
"medeniyeti, kutlu mağaralardan öğrendik,
vefayı örümcekten,
nereye yürüyoruz
bilen var mı gerçekten""
Şiirlerin çoğunda kulluk bilincine dikkat çekiliyor. Küçüklüğünün idrakini ve aczini göstermek için telkinlerde bulunuyor. Kelimeleri ayna yapıp, insana kendisini gösterme çabasındadır. İnsan hayatındaki birçok olgu irdelenmektedir. Bunu cürmü işleyen ve duaya sarılan bir insanın yakarışı halinde sunmaktadır. Kabul edilmeyi, affedilmeyi ümit eder. Bunun ardından kabul edilişi yüzüne yansıtır.
Hiçbir şey yerinde sabit değildir, gece sabaha, kış bahara, genç ihtiyaradöner. Bir gün dönümü yaşar insan. Hayatın farkındadır artık, olayların tahlil eder ve sonuç ta insan, kendine gelir. Kendisini sorgular ve nereden geldiğinin farkına varır. Aslında insanın büyüdükçe küçüldüğünü görür.
İnsanın söylemek istediği fakat söyleyemediği, söylenmesi gereken sözlerin söylenemediği serzenişlerini, her şeyin açıkça söyleneceği güne olan imanı ve güveniyle kitaba da adını veren kıyamet geçidi şiirinde görmekteyiz.
"O'nun adıyla
Kaldıracağım şahadet parmağımı göğe
Alacağım söylenmesi gerekenleri dilime
Sonra lime lime olmuş yıldızlara
Bakacağım doya doya
Haykıracağım dolunaya
Şahit olun diyeceğim
Şahit olun
Ey bu fezanın sakinleri
Söyleyemedim
Söyletmediler
Doğarken söylemem gerekenleri"
Kuru sevda baş ağrıtır diyerek, sevdayı ilahi boyuta taşımanın gerekliliği vurgulanır. Her nesnede O'nu hatırlamak ve Rabbe dönüşün yakarışla, umutla, günahların hacaletiyle olması gerektiğini söyler.
Kıyamet Geçidi, gönlün daha çok manevi yönüne hitap etmektedir. Bazılarında yakarış, bazılarında öz eleştiri, ümitler ve en çokta tefekkürün cümlelere dökülmüş halini görürsünüz. "Her bebeği,
yeni doğan bir bebek büyütür,
esner gerinir seslenir direnir her canlı,
hayat ölümle beslenir..."
Tefekkürün nakış nakış işlediği şiirlerde, mısralara yüklenen hislerin hepsini yüreğinizde hissedeceğiniz. Kıyamet geçidi şairin üçüncü şiir kitabıdır.
Kıyamet Geçidi
Şeref Yılmaz
Ferfir yayınları
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 09.04.2014 11:07 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 15:05