“Yanındayım. Her zaman da yanında olacağım.”, Sinema, Misafir Köşesi

“Yanındayım. Her zaman da yanında olacağım.” yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz

“Yanındayım. Her zaman da yanında olacağım.”

30.05.2016 09:00 - Misafir Köşesi
“Yanındayım. Her zaman da yanında olacağım.”

Fatih Çetinkaya yazdı...

Diriliş (The Revenant), baştan sona bir savaş filmidir. Siyah ile beyazın, insan ile hayvanın, yerli (sözde vahşi) ile modernin savaşını önümüze seriyor. Filmin daha ilk dakikalarından itibaren baba ile oğul birbirlerinin kulaklarına aynı savaşı fısıldıyorlar: hayatta kalma savaşını. Eğer nefes alabiliyorsan asla pes etme diyor Baba Glass (DiCaprio), sonra ölümle burun buruna gelen babaya hala nefes aldığını hatırlatıyor oğul...

Meksikalı yönetmen Iñárritu, bu filmi ile modern dünyamızın Babil'i aşan kulelerinde, birbirlerinin üzerine basarak tanrılarına ulaşmaya çalışan insanları tutup, doğaya adapte etmiş diyebiliriz. Elbette bu kuleler, makam, kariyer ve hırs sahibi insanlardan bahsederken aynı duygular ile beslenen her kesim insanı da içine katıyoruz bu benzetmede. Kısacası bu film, hayatta kalma mücadelemizi çarpıyor suratımıza. Kimi oğlu için hayatta kalırken, kimi karısı, kimi onuru, kimi ise yalnızca para için katlanıyor tüm zorluklara ve hayatta kalıyor. Biz de kendimize bir yer buluyoruz bu savaşta.

"Şeref mi? Bana şereften mi bahsediyorsun? Siz beyazlar bizim her şeyimizi aldınız. Her şeyimizi!"

Babil demişken, Iñárritu, 64. Altın Küre Ödülleri'nde en iyi film seçilen "Babel"'in de yönetmenidir. Babil'de insanların aslında dil, din, ırk gözetmeksizin nasıl da aynı hislerle yoğrulduğunu, aynı duyguları nasıl da tattığını izlemiştik. Babel, insanlar için birleştirici bir kuleydi. Iñárritu bu filminde ise insanları birleştirmeyen, ayıran noktalara temas ediyor diyebiliriz. İnsanların hayatta kalmak için hangi değerlerden vazgeçtiğini ya da hangi değerlere sahip çıktığını irdeliyor. Tabi bütün bunları yaparken de insan ile doğayı karşılaştırmayı da ihmal etmiyor. Sürekli belgesellerden izlemeye alışık olduğumuz bir sahneyi filme taşıyor Iñárritu. Bufalo sürüsüne sardıran aç kurtlar. Bu sahneden sonra alışık olmadığımız bir sahne geliyor. Bu sahne ile vermek istediği mesajlar sanırım yerine ulaşıyor.

“Hepimiz vahşiyiz!”

Filmde sürekli işlenen vahşi konusu da çok yerinde olmuş. Yalnız yaşayan bir yerli Glass’ın yaralarına merhem olurken, modern diyebileceğimiz insanların da zulmüne uğruyor. Sonra üzerine bir not düşüyorlar üstelik: “hepimiz vahşiyiz!”

Iñárritu’nun üslubu olsa gerek, bu filminde de her biri şaheser niteliğinde kareler vardı. Gecenin çöktüğü topraklarda, turuncudan maviye koşan gökyüzü altında bembeyaz karlı dağlar var. Karanlığın kesifleştiği noktada ise yanan bir alev ve ısınan insanlar. Buğulanan ekrandan bulutlara çıkmak bizi fırtına öncesi sessizliği ile yoğuruyor. Buğulanan ekran dedim evet, bana kameranın gerçekliğini hissettiren, amatörlük sezdiren ama tüm bunlara rağmen samimi bir hava veren sahneydi. Kendimi yaşanan tüm bu olaylara yönetmen ile birlikte tanık oluyor gibi hissettim.

“ey artık ölmüş olan at!"

Filmde dikkatimi çeken bir diğer unsur da atlar. Hayvan postları karşılığında atlar ve silahlar alınıyor. Vahşi doğada biraz da böyle hayatta kalınıyor. Atlardan biri de çilleri ile sahibini taşıyan beyaz at. Bembeyaz yeleleri ile sahibine aynı zamanda ev sahipliği de yapan çilli at... Çilli at, aslında dirilişin ve geri dönüşün sembolüdür. Kozasından daha güçlü olarak ayrılan Glass, sürünmekten kurtulmak üzeredir. Çilli atın olduğu her sahnede Turgut Uyar’ın “ey artık ölmüş olan at!” sözü defalarca çınladı kulağımda.

“İntikam tanrının ellerindedir, benim değil.”

Glass, film boyunca oğlunu oldurup kendisini yalnız başına bırakan Fitzgerald(Tom Hardy)’den intikam almak için kilometrelerce yol alır. Hayatta kalır. Bizi elbette afili bir dövüş sahnesi beklemektedir. Beklediğimiz gibi de olur. Ancak savaş sahnesi alışık olmadığımız türdendir. Filmin en etkili iki sahnesinden ikincisidir bu sahne. İlki ise Glass’ın ayının saldırısına uğradığı sahnedir ki, bugüne kadar ki izlediğim en etkileyici sahnedir. Spoiler vermeden size bırakıyorum bu sahneleri.

Leonardo DiCaprio, Lukas Haas, Tom Hardy üçlüsünü Inception filminde de beraber izlemiştik. Bu üçlüden Hardy ile Haas çok ön planda olmasalar da bir başka filmde de bu isimleri beraber görmek isteriz.

Dipnot: Hey DiCaprio! Bu defa olacak sanırım.: )

Gyy notu: oldu evet.


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 30.05.2016 09:00 - Güncelleme Tarihi: 02.05.2016 13:39
2962

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1014 yazı bulunmaktadır.