Yarasını İnsanın Kalbine Saklayan Şehirler
Şehirler bir serüvenin adı olmuştur her daim, canlı dokusuyla insanları etkilemiş ve insanlardan da etkilenmişlerdir. Ona temas eden her ele sinmiş, ona dokunanın ruhuna nüfuz etmiştir. Şehirler, damarlarında gezinen yolcular için bir dinlence, bir seyir, bir arzu ve hali aktardıkları mekânlardır. Şehrin; sokaklardan, mahallelerden, çeşme ve camilerden, ev ve diğer mimari yapılardan oluşması dolayısıyla salt bu yapılar doğrultusunda anlatılması eksik bir tanımlamadır. Şehri bir bütünlük içerisinde anlamak için bu mekânların da okumalarının iyi yapılması gerekir.
Şehrin bir dokusu, bir ruhu, bir karakteri, bir kalbi ve bir kokusu vardır. Şehir, tüm bahsettiğimiz bu unsurlarla bir bütünlük sağlar. Salt bir unsuru ele almak; şehir tanımı için bir renk verse de bütünlüğü görmek açısından noksan bir yaklaşım olacaktır. Bu yüzden şehri anlamak; şehrin damarlarında dolaşıp onun ruhunu, kokusunu duymakla başlar. Onda durup dinlenerek onun karakterini anlayabiliriz. Bir misafir, bir yolcu gibi... Bir köşe başında durup onun sesini dinlemek ve insan yüzleri üzerinden onun insanlara tesirini izlemek... Bir şehir bu şekilde değerlenir ve o izleyen kişide yer edinir.
Şehirler ve Yolcular
Şehir, sadece onda yaşayana değil, onunla hemhal olana da gönlünü açar. Ona dertlerini, sıkıntılarını döker, ona yaralarını gösterir, hüzünlerini ve dertlerini. Yaşanmışlıkların izlerini yansıtır yapıları üzerinden, mahalle aralarındaki hikâyelerini, geçmişin ve bu günün ayrıntılı çetelesini sunar insanlara. Şehrin ruhuna dokununca şehrin bütün kapıları açılır o kişiye. Onu sadece zahiri bir yolculukla değil batınî bir biçimde de gezmek gerek.
Bir içsel serüven gibi. Âtıf Bedir, Yarasını Saklayan Şehirler adlı eserinin girişinde bunu şu şekilde aktarır: “Yeryüzünde bir yolcu olan insanın evi kalbidir. Yeryüzü yolculuğu aslında kendi evine varmak içindir. Bütün yolculuklar bir bakıma insanın kendi içine, kendi kalbine, kendi sılasına varmak için yapılır” (s.7). Bu bakımdan her yolculuğun iki yönü vardır dışa ve içe yönelik. Dünya sahnesinde birer yolcu hükmünde olan insanoğlu, kendi içsel serüvenine başladığı zaman gerçek benliğini ve dünyayı anlayabilir.
Yarasını Saklayan Şehirler, bir gezi/anlatı türünden yazılmış bir kitap. Bu eser, gezilip görülen yerleri yahut düşlerde büyütülüp anlamlandırılan şehirleri bir turist gözüyle değil, onun ruhuna dokunmayı arzu eden ve o şehirle bütünleşip onunla hakiki serüvenine katkı sağlamaya çalışan birinin kaleminden çıkmıştır. Bu bakımdan yazılar, şehirlerin ruhunu, dokusunu, kokusunu ve yarasını ortaya koyan şehirlerdir. Atıf Bedir, ele aldığı şehirlerle bir ünsiyet kurmuş, kurduğu bu ünsiyetlerle onları canlı bir organizma olarak ele almıştır.
Yazar ve Şairlerin Şehre Bakışları
Atıf Bedir, Yarasını Saklayan Şehirler adlı eserinde ele aldığı şehirleri önce kitaplarda okumuş, sonra bizzat gidip görmüş ve yaralarına şahitlik etmiştir. Kimisinin halen yarasından sızan bir kan olduğunu kimisinin ise artık yaralarının kabuk bağladığını ifade eder. “Sefer der Vatan” yapan bir derviş gibi, aslında şehirle ünsiyet kurarak ele alır.
Eser, İstanbul, Ankara, Maraş ve Kudüs şehirlerine dair izlenimlerini Nuri Pakdil ve Cahit Zarifoğlu’nun kılavuzluğunda kaleme alan Atıf Bedir, yarası halen kanayan şehirlerinin çoğunun İslam Coğrafyası’nda olduğunu belirtir. Şehirleri anlatmaya İstanbul’dan başlar. İstanbul’a ilk ziyaretinin 1981 yılında gerçekleştiğini bildiren yazar, ilk görüşle kendine aşık eden bir şehir olduğunu belirtir İstanbul’un. İstanbul’un Nuri Pakdil nezdinde üzerinde durulan bir şehir olduğunu ve Pakdil’in “Uslanmaz bir İstanbul âşığı” olduğunu ifade eder. Buna da Pakdil’in Bir Yazarın Notları adlı eserlerindeki İstanbul silüetlerini ve anlatımlarını gösterir. Yine aynı eserlerde Pakdil için İstanbul’un “en çok da Sultanahmet ve Ayasofya” olduğunu aktarır.
Eserde üzerinde durulan ikinci şehir Ankara’dır. Bu yazıya Nuri Pakdil’in yazısından bir alıntıyla başlar yazar, bu alıntıyla Ankara’yı Pakdil’in izleriyle anlatıp aktarır. Yine Bir Yazarın Notları adlı eserinde Pakdil’in Ankara anlatımları üzerine durur. Pakdil için Ankara, İstanbul’un aksidir. Üçüncü şehir, Maraş’tır. Atıf Bedir, şehirlerde sanki oraya sirayet etmiş isimlerin nerden ve neyden anlam bulmak istediklerini okumak için şehre girer. Bu şehirde de Nuri Pakdil’in izleriyle yolculuğunu devam ettirir. Yedi Güzel Adam’ın izlerini görmeye çalışır. Maraş, Bedir’e göre “gül yetiştiren zarif adamların” yurdudur. Cahit Zarifoğlu’nda Maraş başlıklı yazısında Zarifoğlu şiirindeki “Maraş” izleklerinin peşine düşer yazar. Bu yazı, şiirdeki mekân konusu hakkında önemli bir yazı olup Zarifoğlu şiirinin mekânsal tahlilini ayrıntılı bir biçimde gözler önüne serer.
Eserde ayrıca Kudüs, Mostar, Beyrut, Rumeli, Üsküp, Hindistan, Kahire, Malta, Skrık, Mekke, Medine şehirleri üzerine ayrıntılı notlar ve yazılar mevcuttur. Yazar, şehirler üzerine genel düşüncelerini belirten yazılarıyla da eseri genişleterek şehir ve mekân düşüncesi üzerine anlamları okurla buluştururken, bu şehirlerin yarasını da gözler önüne sermektedir.
Yarasını Saklayan Şehirler
Atıf Bedir
Cümle Yayınları
Ankara 2015
108 sayfa
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 03.11.2020 09:00 - Güncelleme Tarihi: 02.11.2020 19:30