Yarım Kalan Nehirlerden Akanlar
Dünya bir han konan göçer demiş şair. Konanın göçtüğü, gelenin gittiği, her yolun evvel ahir O'na vardığı bu dünyanın aciz insanlarıyız hepimiz. Tüm acziyetimize rağmen dünya telaşına kapılıp neleri görmüyoruz, onlara mercek tutmuş Sıddık Yurtsever. "Yarım Kalmış Bir Nehir" demiş bu dünyaya. Öyle fazlaca kaptırmayın coşkusuna, serinliğine. Bitecek elbet. Sevinçler de kederler de baki değil ve ölümle yaşamın tezat hâllerini, gerçekle düşün nasıl kardeş olduğunu anlatmış "Yarım Kalmış Bir Nehir"de.
İz Yayıncılık'tan çıkan eser Duman, Ve Kül olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Yazar bu adları öykülerde çizdiği insan portrelerini temsilen koymuş bana kalırsa. Duman ve kül insanoğlunun iki farklı hâlini yansıtıyor. Duman bölümünde altı farklı hikâye yer alıyor. Hikâyelerin hepsinde bu dünyanın hengâmesinde sıkışan insanların arayışları, bunalımları, çaresizlikleri anlatılıyor.
İkinci bölüm Ve Kül beş öyküden oluşuyor. Bu bölümde dünyanın faniliğini bilen, yarım kalan nehirlerin insanlarının küle dönmüş iç dünyalarını aktarıyor. Burada okur olayları izlemekten ziyade kahramanların zihninde dolaşıyor. Sıddık Yurtsever genç ve yeni bir öykücü olmasına rağmen bu eserinde bir üslup oluşturduğunu okuruna kanıtlıyor. "Benden Başka Herkes" ile kıyasladığımda "Yarım Kalmış Bir Nehir"de tekniğin ve üslubun daha çok ön planda olduğunu söyleyebilirim.
Ölüm, Yangın ve Duman
Eserin ilk öyküsü, Durma Koş Çağır Bütün Yangınlarını. Kitabın kapağını açan okurun ilk karşılaştığı başlık bu, bir çağrı. Yangın çağrısı! Yazar okurunu yanmaya talip kılmak istiyor. Her yazarın bir derdi var derler, Sıddık Yurtsever de derdini yekten sunuyor okura.
Hatta bununla da yetinmiyor, öyküsüne şu cümleyle başlıyor:
" Açıkça söylemek isterim bunları size. Beklemiyordum. Neyi? Ölümü."(s.13)
Kitabın en can alıcı noktası bence bu giriş cümlesi. Öleceğini bile bile ölmeyecek gibi yaşayan hepimiz için yanmayı ve yangınlarımızı da yanımızda taşımayı salık veriyor yazar. Kafamızı kaldırıp yarım kalmış nehirleri görmemizi istiyor belli ki.
Duman bölümündeki hikâyelerin çoğu ben diliyle yazmış. Bunu bilinçli olarak yaptığını düşünüyorum, zira ölümü hatırlatan ve dünyanın faniliğine işaret eden bir yazarın işe kendinden başlaması, oku kendine çevirmesi de gerekirdi.
Yarasını Kanatanlar, Anlatanlar, Susanlar
Yarasını gizlemek için yarasını kanatanlar gibi, diyor yazar. Kim bilir belki de kanattığı kendi yaralarını yazarak gizliyor Sıddık Yurtsever. Kişinin kendini bilmesinin marifetin marifeti olduğunu, kendini bilmenin de öyle güle oynaya olmayacağını hatırlatıyor yazar.
Böyle anlatınca kitapta karamsar, kasvetli bir hava esiyor sanmayın, çünkü acının ehlileştiren yanına da sabırla erişileceğini göstermek istiyor yazar. Mesela Biz Size Döneriz öyküsünde:
" Üzülme yaşamın izleri sarıp sarmalar bizi. O, memesini çocuğuna uzatan bir anne gibi şefkatlidir. Her acı, günü gelir bize gülümser."(s.19)
Sıddık Yurtsever, çizdiği bu sıkışık dünyadan kurtulmanın, kurtulmasak bile rahatlamanın yollarını da öykü kahramanları vasıtasıyla okurlarına sunuyor. Anlatmak, susmamak pek çok öyküde dillendiriliyor. Yine Biz Size Döneriz öyküsünde:
" İnsanın kendi kurduğu dünyada sağ kalması zordur bilirim. Anlatsan seni de anlarım."(s.20)
Duman bölümündeki Öyle öyküsünde kahramanımız anlattıkça açılıyor, konuştukça yaşadığı harabe bile ona güzel gelmeye başlıyor sanki.
Yazar Neden Yazar?
Bazen tüm yazarların ilk defa kalem oynatmaya başladıkları zamanı merak ederim. Ne oldu da yazmaya başlandı, hayata dair o ilk kırılmanın ne zaman yaşandığını düşünürüm. Muhtemeldir ki yazar da benzer sorgulamalara girmiş. Öyle öyküsünde, ilk kırılmayı ne zaman yaşadın, diye soruyor okuruna, fakat cevabı vermiyor. Bu sorudan sonra konu değişiyor, öykü hızlı bir şekilde akıyor geriye okurun zihninde ilk kırılmayı ben acaba ne zaman yaşadım, sorusu kalıyor.
Öykülerde dikkatimi çeken başka bir husus da yazarın edebiyata dair fikirlerini ara ara kahramanlar üzerinden okurla paylaşması. O nedenle İdris Dağı Yahut Diğer Meseleler öyküsünde doğrudan yazar olarak kurgulanan kahraman Ahmet Celal Mucip yazarın fikirleri için sözcü seçiliyor:
"Ömrünü verdiği edebiyatın kanon tarafından yok sayılması. Hayır değil. Edebiyat alkışlarla yaşar, imza seanslarıyla ilerler."(s.25)
Sonrası Benden öyküsünde kahramanın zihninde gezinirken şu iç konuşmayı işitiyoruz: "Ağzından bir kelime çıkar. Pat. Muhatap onu anlar ya da anlamaz. Sanatın toplum için olduğunu düşünürsek kelimelerimizi onlara göre seçmeliyiz. Sanatçının burada sınırlandığından, form değişikliğine gittiğinden, olması gerekeni değil görünmeyeni dolaylı yollardan anlattığından, yeni teknikler kullandığından bahsettiği falan yok ayrıca."(s.40)
Nasıl Anlatır?
Hazır söz üsluba gelmişken Sonrası Benden öyküsünde yazarın bahsettiği form değişikliğine gitmek, dolaylı yoldan görünmeyeni anlatmak tam olarak "Yarım Kalmış Bir Nehir" için söylenebilir. Sıddık Yurtsever ilk eserine kıyasla bu kitabında daha dolaylı bir anlatım tercih etmiş ve bu eserinde farklı söyleyiş biçimleri denemiş. İlk kitaplar, hele de üzerine konuşulan bir ilk kitapsa, yazarın üzerinde ağırlık yaratıyor. Sıddık Yurtsever bu ağırlığın üstesinden gelmiş görünüyor. Fikrimce her öyküsünde farklı ne yapabilirim sorusunu kendisine sormuş ve üslubunu kurma çabasına girişmiş.
"Yarım Kalmış Bir Nehir"in beş öyküden oluşan Ve Kül daha çok üslubundan bahsedeceğimiz bir bölüm.
Ve Kül, yazarın çoklu bakış açıları, geriye dönüşler, bilinç akışı gibi teknikleri daha sık kullandığı öykülerden oluşuyor ve bunlar için post modern öykü demek hatalı olmaz.
Fakat şunu unutmamak gerekir ki eserdeki öyküler arasında gerek tema bakımından gerekse bazı kahramanların ortak olması dolayısıyla bir bütünlük var. Duman, Ve Kül bölümleri birbirinden bağımsız değil birbirini tamamlayan nitelikte denebilir.
Ve Kül bölümünün en başarılı öyküsü bana göre İhsan Dayım Nasıl Komünist Oldu?. Anlatıcının ustaca yer değiştirmesi, gerçek ile düş arasındaki gitgeller bakımından teknik açıdan uğraşılmış bir öykü. Ayrıca bu öykü ile yazarımızın karakter yaratmaktaki becerisini daha net hissediyoruz. Hemen bizi sarmalayan İhsan'ın ve Yasemin'in hikâyesinin öncesini, detayını merak ediyoruz. Belki Sıddık Yurtsever bir romanın tohumlarını da bu öyküyle atmıştır, bilinmez.
Son Söz
"Yarım Kalmış Bir Nehir"de pek çok öykü kesin bir sona bağlanmıyor. Eserin adından da hareketle hiçbir şeyin kesin sona bağlanmaması da makul karşılanabilir. En azından yazarın kitap adındaki iddiası bu tavrıyla örtüşüyor.
Sıddık Yurtsever hızlıca girdiği öykü dünyasında ikinci eseri "Yarım Kalmış Bir Nehir" ile kendi dil evrenini kurmak için uğraştığını da okura gösteriyor. Temiz, titizlikle işlenmiş öyküleri sadece üslup açısından değil anlattıkları bakımından da mühim. Kendi okur kitlesini oluşturan Yurtsever'in yatay bakılınca kısa fakat dikey okununca derin öykülerinin daha da derinleşerek devam edeceğini düşünüyorum.
Yarım Kalmış Bir Nehir
Sıddık Yurtsever
İz Yayıncılık
2024 İstanbul
Yazar: Tuba YAVUZ - Yayın Tarihi: 15.04.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 01.04.2024 14:54