Yazarın Numarası Kahramanın Bilinç Altında Saklı, Edebiyat, Ethem ERDOĞAN

Yazarın Numarası Kahramanın Bilinç Altında Saklı yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Yazarın Numarası Kahramanın Bilinç Altında Saklı

21.02.2025 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Yazarın Numarası Kahramanın Bilinç Altında Saklı

Sisifos, Yunan Mitolojisinde, Yeraltı Dünyasında sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır. Ancak her seferinde kaya tepeye ulaşmadan geri yuvarlanır. Sisifos bu işi tekrar tekrar yapmak zorunda kalır. Bu bitimsiz cezayı Albert Camus insanın varoluşu için bir metafor olarak kullanır. İnsan hayat boyu anlam arayışını sürdürür. Nihayetinde bu arayışın da anlamı şüpheye götürür. Camus, bu bağlamda "Sisifos" hikayesi açısından hayatın temelinin absürt olduğu fikrine ulaşır. Absürt, insanın anlam arayışı ile evrenin bu arayışa bir anlam vermemesi arasındaki çatışmayı ifade eder. İnsan, hayatın bir anlamı olması gerektiğine inanır; mutluluk, adalet ve bir düzen arar. Evren bu talepleri karşılamak istemez. Çünkü yaratılışın kendi kanunları vardır. Evrenin tarafsız ve kayıtsız kalması karşısında, insan varoluşun anlamı ya da anlamsızlığıyla yüzleşmek durumunda kalır.

İnsana hayatın anlamını veren şeyler aslında onun hayatını yönlendiren şeylerdir. İnsanların hayatlarını örneğin ihtiyaçlarının ya da idealize ettikleri davalarının yönlendiriyor olması bir gerçekliktir. Aynı zamanda kabul etmek gerekir ki, bazen başkalarının istediği şeylerin yapıldığı da görülmektedir. Bunun karşısına konumlanan gerçeklik de hayatın anlamsızlığı meselesidir. Kendi varoluşu üzerine düşünüp, doğumla ölüm arasına sıkışıp kalan, bir başka deyişle ölümle sonlanan bir hayatın yaşanmaya değmez olduğu düşüncesi… Oysa basit bir mantıkla hayat anlamsız ise ölüm de anlamsızdır, yaşamak için bir sebep yok ise ölmek için de yoktur, sonucuna ulaşılır. Esasen bu konu, üzerinde durmamızı gerektirmiyor ve hatta okurların bize yaklaşımıyla da paralellik arz etmiyor. O halde asıl meseleye gelelim.

Yedinci Gün, malumunuz Orhan Hançerlioğlu'nun eseri. Yazarımız edebiyata şiirle başlayan sonra hikâyeye yönelen bir kişi. Kendisi hukukçu ve kamu yöneticisi. Beş Sanat, Varlık, Yeditepe, Yenilik, Ataç ve Türk Dili dergilerindeki ürünleriyle adını duyuruyor. 1950'lerde romana yönelen yazarımız 1951'den 1957'ye kadar her yıl bir roman yayınlıyor. Bu romanların çoğu roman formatından biraz uzak ve "büyük hikâye" formatına daha uygun. Edebiyat tarihçileri durumu "biçim ve deneycilik" olarak açıklıyor. Bendeniz bu kitabı, yayınlandığı dönem için dolaşımda olmayan bir kavram olan "uzun hikâye" kapsamında görmeye meyilliyim. Bu kitabın radarıma girmesinin sebebi de 100 Temel Eser listesinde yer alıyor olması. 100 Temel Eser listesinin tartışmaya açık yönlerini şimdilik kaydıyla bir kenara bırakmak istiyorum. Kitabın mezkur listede yer almış olması bizatihi iki şeyi zorunlu kılıyor: birincisi türü bile tam oturtulamamış bir kitap olması ve konusunun kesinlikle örnek teşkil etmiyor oluşu. İkincisi de 100 Temel Eser listesinin görüldüğü kadarıyla beher miktar ciddiye alınan bir liste oluşu. O halde gözden geçirilmeli! Israrla tekrar ediyorum. 100 Temel Eser listesi gözden geçirilmeli ve güncellenmelidir. Bu ısrarımız elbette gerekçesini kitaptan alıyor. Kitaba bakarsak göreceğiz. O halde bakalım: Kusursuz görünen bir hayat ve bu hayattan bir kaçış hikayesi Yedinci Gün. Kahramanımız Ömer, adı verilmeyen bir bakanlıkta genel müdür düzeyinde çalışan yüksek bir memur bir bürokrattır. İş ve aile olarak düzenli ve örnek teşkil eden bir hayata sahiptir. Elbette bu durum sanılan bir durumdur. Buna mukabil o iç dünyasında yapayalnız bir adamdır. Bir gün bağlı olduğu müsteşarla tartışır ve üç yumrukla müsteşarın suratını dağıtır. Müsteşar, çalışanından dayak yiyen bir amir olarak sesini bile çıkaramaz. Çünkü kahramanımız bir karakter jargonu kullanarak "racon" keser: "Benimle böyle konuşulmaz!" der. Kendisi de büyük bir boşluğa düşer. İşte bu karakter raconunda yoktur. Çünkü normlara ve normlara bağlı ortalama insanlara göre karakterin bir planı vardır, olmalıdır. Ömer bu boşlukta n'apacağını kestiremez bir halde insiyaki olarak İstanbul uçağına bilet alır. İntihar edip içinde yaşadığı anlamsızlıktan kurtulmayı düşünmektedir. İlginç şekilde evini, karısını ve iki çocuğunu bir anda gözden çıkarır.

İstanbul'da ucuz bir otele yerleşir. Tabancası sürekli elindedir. İntihar etme fikri bir hezeyan halindedir. Uzun bir süre uyur. Sonra banka cüzdanına bakar. Çünkü şeytan ona biriken parasını harcayıp sonra intihar etmesini fısıldamıştır. İşte yazar bu noktada hikâyenin devam edebilmesi için gerekçeyi oluşturur. Oysa yanında nüfus kâğıdı bile yoktur. Bankaya gidip parasını çekmek ister ve ilginç şekilde parasını alır. Karşısındaki banka görevlisi, yazarın bir aksiyonu-bir zekâ gösterisi olarak ve anlatının devamı için önemli bir kişiye bir karaktere dönüşmelidir! Tabii olmayan bir anlatı için yapay bir gelişme olarak kahramanın karşısına çıkarılan kişi ilginç şekilde Ömer'in gençlik aşkı olan Gönül'dür.

Eski sevgili Gönül'le yıllar sonra yaşanan karşılaşma anlatıyı geri dönülemez yeni bir duruma yönlendirecektir. Bu aksiyonlar elbette yeterli değildir. Yazar, kahramanı Ömer'e yeni bir vizyon tanımlamalıdır. O da olur: Ömer'in hayata bakışı yeniden anlam kazanır. Okur nihayet anlar; Ömer artık intihar etmeyecektir. İşine ve ailesine de dönmeyecektir. Çünkü sağlam olduğu vurgulanan bir gerekçe vardır elimizde: Ömer, çevremizde çokça rastladığımız fakat mutsuzluğunu fark etmediğimiz hatta yaşantısına imrenilen kişilerden biridir. Oysa o hayat muhasebesi yapmaktadır. Neler eksik neler fazla vb. Elbette Ömer'in vardığı sonuç bu noktada okur için sürpriz olmaz. Güya Ömer kendini bulmuştur. Yeni kararlar alarak kendini yeniden bulduğu şeklinde yorumlamamız beklenir. Takdir edersiniz ki bütün bunların güçlü bir karar şeklinde görünmesi için gereken bir fenomene ihtiyaç vardır: aşk... Mutsuz bir adamı bir anda hayata bağlayacak bir fenomendir çünkü aşk.

Yazar Ömer'in başka bir ruha bürünmesi üzerinden okura iletiyi gönderir. "Siz de Ömer gibi hayatınızı sorgulayıp öteki gerçeğe ulaşabilirsiniz. Feodal değerlerin sizi ve hayatınızı bağlamasına izin vermeyin!

İnsanlar karşılarına çıkan yeni durumlar üzerinden elbette yeni yollar bulup yeni tavırlar geliştirebilir. Çünkü hayattaki konumlanmalar sürekli değişkenlik göstermektedir. Yeni şartlara hazırlanmak önemlidir. Gelecekteki kendinizi düşünmek, trend tabirlerden "kendini gerçekleştirmek" anlamında önemlidir. Farklı senaryoları incelemek, hayatta olabilecek veya olamayacak kurgularda kendimizi bulmak normaldir. Tarihi açıdan buluşlar ve yeni sanat bakış açıları öncelikle insanın hayal etmesiyle başlar. Ancak gerçeği kaçırmamak, ıskalamamak gerekir. Öteki gerçeğin olumsuz yanları pek fazladır.

Kitapta, yazarın ipleri incelediği yerden koparacak bir karakter olan Ömer üzerinden, umutlu olmayı bir kurşunla gösterdiğini görüyoruz. Ömer'e kalan sadece tetiğe basıp içindeki her şeyi öldürmek… Kitabı bitirmiş olmak, fiziken tabancanın ateşlenmediğini görmek Ömer'in tetiği çekmediği anlamına gelmiyor. Çünkü Ömer zaten kendisi haricinde her şeyi öldürmüş durumdadır.

Yazar Ömer'in geçmişle hesaplaşma içinde olduğuna ikna etmeye çalışıyor bizi. Ancak onun müsteşarı döven ve ne yapacağını bilmez şekilde İstanbul'a kaçışını görmezden gelmemizi istiyor. Buradan bir gelecek üretmek normal şartlarda pek mümkün değil. Yazar, İstanbul'da ölümü ararken kendiyle karşılaşan mutsuz bir genel müdür Ömer resmi gösteriyor. Buradan yapacağı açılımla yeni hayat kurgusunu dikte etme telaşında. Aslında kaçtığı, müsteşarın suratını dağıtmasının koparacağı fırtına değil. Yazar, kahramanın aslında Rezzan'la mutsuz evliliğinden, sevmediği iş hayatından kaçışı şeklinde gösteriyor meseleyi. Yazarın numarası kahramanın bilinç altında saklı. Onun mutluluğu nerde bulacağını bildiğine ikna etmeye çalışıyor. Ürettiği tesadüflerle de güya kahramanın o yeni şeyleri yani kendisini bulması şeklinde gösteriyor. Gönül'ün yıllarca sakladığı mektuplar da cabası. Kim böyle bir durumda lütfen kabul edildiği eski sevgilinin evinde çekmece karıştırır? İlginç bir taraf da muharref Tevrat'taki yaratılışın yedi günde gerçekleştirilmesine dair ayetlerin Ömer'in yeniden hayatını kurma macerasıyla eşleştirilmesi. (Ömer de hayatını yedi günde değiştirir.) Epigraf olarak bunların seçilmiş olması da yadırgatıcı. Biraz geriden meseleyi tekrar ele alalım. Ömer askere giderken sevdiği kız olan Gönül'le belli hususlarda anlaşarak hareket eder. Askerdeyken komutanının kızı ile farklı bir yola girer ve evlenir. Komutanı olan generalin nüfuzundan faydalanır mesleki kariyeri gelişir. Kırklı yaşlarında tercih ettiği ve yürüdüğü yolun onu getirdiği yerin kendisinin istemediği bir yer olduğuna karar verir. Monotonlaşan ve anlamını yitiren bir hayat vardır elinde. Bunu fark ettiği an, gemileri yakar ve adeta yoldan çıkar. Geçmişi getirerek yeni bir gelecek kurar. Bu türden bir gerçeklik, gerçekliği aşan, kurmacaya ise yaklaşamayan bir anlatıyı gösteriyor bize. Yayıncı ise meseleye farklı bir pencere daha açıyor:

"İnsan olmanın erdemine vurgu yapan bu roman, en zor koşullarda bile bireyin ufkunda beliren yaşama sevinci ve umudun yeşermesi konusunda bir başyapıt özelliğine sahip. (Tanıtım bülteni)"

İnsan olmanın erdemli tarafının Ömer'in durumunda öteki tercih olduğu açıktır. Çünkü erdem sorumluluğu ve görevleri beraberinde taşır. Generalin kızıyla evlenirken bırakılan bir erdem ve aşkına ihanet var ortada. İnsan olmanın erdemli tarafı tercih ettiği bu hayattan ilk aşkına kaçmak anlamına gelmese gerek. Bu kitapla ilgili söylenen en güçlü ifade "kendini bulma hikâyesi."

Bu anlatı oldukça basit bir kurgu. Kurgunun zayıflığı tartışmalı bir düşünce ile ve anlatımın hızı ve sürükleyiciliğiyle kapatılmaya çalışılmış. Yazarın dili sade ve akıcı. Bu kitabın MEB'in ortaöğretim için önerdiği 100 temel eser içinde olması oldukça düşündürücü. Hangi saikalarla tercih edildiğini anlamakta güçlük çekiyorum.

Yedinci Gün

Orhan Hançerlioğlu

REMZİ KİTABEVİ


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 21.02.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 04.02.2025 11:38
2.441

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Yayınlanmış Kitapları

- Cari Şiir: Modern Şiir İncelemeleri, Hece Yayınları, 2025
- Türkçe'nin Çığlığı, Çıra Yayınları, 2024
- Hastalıklı Hikayeler, Hece Yayınları, 2024

- Modernite ve Beyaz Bayrak, Çıra Yayınları, 2024
- Anlatıya Giriş; Roman/Hikaye Öykü İncelemeleri, Ahenk Kitap, 2024
- Şiirden Şaire, Çıra Yayınları, 2021
- Şiirden Şuura, İzdiham Yayınları, 2021
- Ela Bentleri, Yedi İklim, 2017
- Yakaza-n / II Kılıçarslan, Mana Kitap, 2017

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 188 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 9 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com