Yeni Bir Hikâyeye Geçerken
Anlatı ile ilgili değerlendirmelerde –zaten çok az yapılıyor- genel eğilim, hikâyenin aşamaları üzerine söz söylemek, edebiyat tarihi açısından geçmişini irdelemek ve anlatıcının hikaye unsurlarına yaklaşımını ifade etmek şeklinde oluşuyor. Oldukça yetersiz ve durumu ortaya koyma hacminden-yükünden mahrum. Bu bize kanıksanan bir durumu ya da arkadaş-dost korumacılığını, komşu gayretini gösteren, çoğunlukla içten olsa da, söz söylemiş olmanın dayanılmaz hafifliğini işaret ediyor. Çünkü esas olan şiirdeki söylem geliştirme ve değiştirme eylemi gibi hikâyede de anlatının çeşitlendirilmesi, değiştirilmesi ve geliştirilmesiyle oluşan nihai durumu ortaya koymaktır. Hikâyenin geldiği nihai ve yeni yer üzerinden fikir beyanına bu anlamda pek alışık değiliz aslında.
Anlatmaya çalıştığım mesele ile ilgili önemli bir örneklem var elimde. Birgül Yangın Aslanoğlu'nun Gün Dönende adlı kitabı. Bu kitapla ilgili örneklem olma durumu üzerinden bir metin inşa etmeye çalışacağım. Ama önce kitabın editörünün arka kapak yazısına bakmayı gerekli buluyorum:
"Birgül Yangın Aslanoğlu, ikinci öykü kitabı Gün Dönende ile yazın serüvenine yeni bir soluk getiriyor. Tesadüf ile tevafuk arasındaki ince çizgide seyreden öyküler, uç uca eklenerek birbirini tamamlarken novellaya göz kırpan bir süreklilik arz ediyor. İnsandan insana mesafelerin bazen açılıp bazen çarpıcı şekilde kapandığı öykülerin sonunda kurgusal döngü tamamlanmış olmakla kalmıyor, birbirinden farklı dünyalara ve ilgilere sahip karakterlerin kesişen kaderleri, büyük insanlık hikâyemizi, o hikâyenin içindeki görünmez etkileşimleri ve ruhsal akrabalıkları inceden inceye selamlıyor. Gün Dönende'de konuşkan, akıcı bir üslup sergileyen Aslanoğlu, bilinç akışı, metinler arasılık, üst kurmaca gibi postmodern imkânlara da başvurmaktan kaçınmıyor. Döngünün tamamlandığı yerde ise okuru, aydınlanma anına eşlik eden tarifi zor bir hüzün bekliyor. Emin Gürdamur"
Bir hikâye kitabıyla ilgili bu önemli cümleler girişte yazdığım paragrafın isabetli olduğunu hissettirdi ama küçük bir ayrıntı ciddi bir fark oluşturuyor. Buradan devam etmek istiyorum. Emin Gürdamur Hastalıklı Hikayeler'in de editörü. Bunu belirtme sebebim de aynı minvalde o kitaptaki hikâyelerimin üç farklı eksende devamlılık arz eden hali. Hikâye türleri ve yapısı üzerinden Emin Gürdamur'un yaptığı değerlendirme yerinde elbette. Ciddi fark dediğim husus esasen ikinci bir sayfa sayılır. Bu durumu açımlamaya çalışacağım.
Birgül Yangın Aslanoğlu'nun Gün Dönende adlı kitabındaki hikâyeler aslında tek bir "çerçeve" üzerinden kurgulanmış durumda. Bu bir intiba değil hayat kadar gerçek. Çünkü "çerçeve hikâye" dallanıp budaklanarak uzun hikâye, roman ya da novella benzeri olmakla birlikte yeni bir söyleme-anlatıya eviriliyor. Bu konu özellikle üzerinde durmayı gerektiren bir husus. Bu hususu açarken özellikle belirtmem gereken bir eser var elbette. Resul Bulama'nın "Taş Sektirme Ustası" adlı kitabı. Oradaki anlatı da bahse konu yeni söyleyişin örneği. Her hikâye ana-çerçevedeki farklı bir figür tarafından anlatılmış. Hadi basitçe söyleyelim: aynı hikâyenin farklı cephelerdeki aksi. Bahse konu Gün Dönende adlı kitapta da benzer bir durum. Çerçeve hikâye her farklı metinde diğer bir unsurun hikâyesi deşilerek oluşuyor. Okuyucunun ilgisini tek noktaya odaklamamış yazar.
Birinci öykü "Şöhret-i Âlâ Konağı'nın Sakinleri" nde oyuncuların, dizi sektöründeki çalışma şartlarının ve bu hengâme içinde konağın sahibi konumunda olan kahramanın aşırı modern yalnızlığı var. Cümledeki savrukluğu mazur görün. Modernizm zaten kişileri birey ve yalnız yapmaya çalışmakla meşhurdur. Konuya dönersek, okur bu anlatının bağımsız olduğuna ikna ediliyor önce. Hikâye bitmiş izlenimi veriliyor. Araya müzik, aşk, sahafiye kitaplar, Elvan giriyor. Ta ki 61. Sayfada yer alan Kara Delik adlı hikâyeye kadar. Orada ilk hikâyenin devamı ya da onunla aynı olduğunu görüyorsunuz. Ancak hem anlatıcı hem de figürler başkalaşıyor. Aynı şekilde üçüncü hikâyeden itibaren beş hikâye içrek bir yapıya sahip. Birbirinin devamı, ifadesini kullanmayı isterdim elbette. Değil. Biri diğerinin ya içinde ya önünde ya da ardında.
"İkinci El Kitapların Ruhu" adlı hikâye çeşitli yönlerden ilgimi çekti. Sahafiye üzerine odaklanıp bir miktar kitap çalışmış olmak da burada etkili olmuş olmalı. (bkz kitaphaber.com) Sahafiye çok ilginç bir sektör hatta farklı bir dünya. Kısaca değinelim: Sahafların mezatlarını, peyleri, aradığınız ama bulamadığınız önemli bir kitabın bir anda karşınıza çıkmasını, sahafların cüzi paralarla her kitabı almaya çalışmasını, okurların ise o kitabı alabilmek için yeni bir kitap parası kadar fiyat vermesini ikinci el dünyasında yaşarsınız. Ancak önemli hatta değerli olan kısım, ikinci el kitaplarda –özellikle belirteyim, sahafiye çok değerli eserlere yöneliktir.- önceki sahiplerinin yaptığı eklemeler, derkenarlar ve başka tür kısa notlar üzerinden farklı pek çok hayatın gizemi ortaya çıkabilir durumdadır. Adeta baştan sona bir dopamin ve adrenalin serüvenidir. Bir yandan zevk, memnuniyet ve motivasyon hissetmeyi sağlar diğer yandan kan dolaşımının ve nefes almanın hızlanması, kasların efor için hazırlanması kitap tutkunlarını zıvanadan çıkarır. Zaten "İkinci El Kitapların Ruhu" adlı hikâye de bu çerçeve hikâyenin değerli bir açılımını oluşturuyor. Hatta anlatının başlangıcı burada. Kahraman aldığı ikinci el kitaplardaki altı çizili satırlar üzerinden o kitapların ilk sahibinin altını çizdiği satırlar ya da eklediği notlar üzerinden psikolojisini ve aşkını açmaya çalışarak, okuru da interaktif şekilde kurguya dâhil ederek çerçeveye ekliyor.
Tek tek bütün hikâyeler üzerine değerlendirme yapmayacağım elbette. O kısmı okura bırakmak isterim. Dikkatimi çeken birkaç hususu paylaşacağım. Anlatının ana unsurlarından birisi malumunuz "mekân". Yazarın Bursa Kozahan'ı anlatımı o kadar canlıydı ki tanıdığım bildiğim Kozahan'ın bir anda gözümde canlandığını fark ettim. Şuna inandım ki Bursa Kozahan'ı bilmeyenlerin de gözünde canlandırmıştır. Ayrıca Kozahan'ın yıllar içinde geçirdiği sosyal değişim, aslında ekonomik değişimi de gösteriyor ve bu anlatım da oldukça başarılıydı. Hikâyeye ekstra bir anlam yüklemeye çalışanlara önemli bir dikkat hediye ediyor yazar. Diğer husus da ilk hikâyede geçen başka mutluluklardan kendine mutsuzluk üretme meselesi. Pozitif psikoloji bir tür dengelemedir ya hani, mutluluk bir alanda artarsa başka bir yerde azalır. Bu durum bireysel olması gerekirsen biz bunu sosyal denge üzerinden de düşünebiliriz. Başkalarının mutluluğu diğerlerinde de bazen haset ya da doğrudan mutsuzluk üretebilir. Bir tür depresyon elbette. Bir diğer önemli husus her hikâyenin öncülü olarak bir epipraf bulunması. Kitaba seçilen epigraf da önemli. Yazarın önemli bir ilham kaynağı olduğunu düşündürten Barış Manço' nun Dönence şarkısı. Aynı zamanda kitap ismini de oradan almış gibi. Son olarak yazarın notalarla ilgili dipnotunun bilgileri ve geleneğimizde muazzam bir incelik ve koruma kültürü olan kebikeç meselesinin aktarılması.
Yazarın hikâye üretiminin geniş bir algı ve bilgi birikimine dayandığını söylemek gerekiyor. Hayata bakışı, olaya yaklaşımı, mekânı aktarışı elbette kıymetlidir ancak asıl mesele yazıya çıkış noktası olan yeni bir anlatı olma hususu. Bendeniz okur olarak mutlu oldum. Bu yazıyı yazmak da mutlu oluşumun geri dönütüdür. Yazarı, editörü ve Hece' yi bu emek karşısında kutlamak gerekiyor. Gerisi okurun meselesi.
Birgül Yangın Aslanoğlu
Gün Dönende
Hece Yayınları
72 sayfa
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 13.12.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.11.2024 09:41