Yeni Bir Kitap İlk Söyleşi: Enes CAN

Sevgili Enes. Öncelikle kitabın hayırlı olsun. Pek çok edebi tür var. Ailende de şair var. Senin hikâyeyi tercih etme sebebin nedir?
E.C: Öncelikle ilginiz ve temennileriniz için teşekkür ederim. Ailede edebiyata olan ilgi, babamın yönlendirmeleri ile başladı. Genelde evde elinde sürekli kalın kitaplar okurken gördüğümüz babamız, bizim kitaplara yönelmemizde de en etkili insan oldu diyebilirim. Babam evde şiir okur, bizlere ezberletirdi. Aynı zamanda babam iyi bir hikâye anlatıcısıydı. Toplu oturduğumuz zamanlarda menkıbeler, peygamberlerin hayatlarını ve geçmişte yaşadığı hikâyeleri bizlere anlatırdı. Galiba benim edebiyattaki arayışımda babamın heyecanla anlattığı o hikâyelerin büyüsü epey etkili oldu. Ama bundan da öte hikâye benim için bu dünyada kaçabildiğim, bana yüklenen ve beğenmediğim sorumlulukları değiştirebildiğim, istediğim insan olabildiğim en kestirme yol.
Senin hikâyelerini dergilerde görmedik. Bir anda kitabın çıktı. Ben bunu çok cesur bir adım olarak niteledim. Kitap çıkarmaya nasıl karar verdin?
E.C: Benim için de cesur bir adım oldu, belki de biraz daha zamanı vardı. Ama bazı şeyler nasiptir ve beklemediğin anlarda meydana gelir. Bana büyük bir mutluluk ve motivasyon kaynağı olan bu adım, ilerisi için kurduğum planları biraz daha öne almama vesile oldu. Çok sık olmasa da hikâyelerim dergilerde yayınlandı. Sürekli yazmaya çalıştığım platformlar da var. Kitabı oluşturan hikâyeler de burada yayınlanan hikâyeler.
Kitabının yayına hazırlık ve yayın sürecini bizlerle paylaşır mısın?
E.C: Kitabımın editörü olan Mehmet ERİKLİ, bu sürecin tüm aşamalarını üstlenen kişi oldu. Ben dosyayı ona ilettim ve sürecin başından sonuna kadar tüm operasyonu o yönetti diyebilirim. Sağ olsun benim gibi henüz yolun başında sayılabilecek birine verdiği destek ve cesaret çok önemliydi. Bu vesileyle tekrar ona teşekkürlerimi iletiyorum.
Hikâye yazmaya nasıl başlıyorsun. Her yazarın farklı bir tarzı vardır. Bir cümle mi bir görüntü mü seni hikâyeye yöneltiyor?
E.C: Genelde her anın, her cismin, her cümlenin bir hikâyesi olabileceğini düşünüyorum. Bu sebeple anlam dünyama etki eden küçücük bir diyaloğu bile not etmeye çalışıyorum. Keza fotoğrafa meraklı biri olarak hikâyesini zihnimde kurduğum mekânların mutlaka fotoğraflarını çekip, saklıyorum. Bunlardan da daha önemlisi, girdiğim ortamlardaki insanların konuşmalarını, hareket ve tavırlarını, giydiklerini, yüzlerini, baskın özelliklerini gözlemleyerek hikâyeler için uygun malzeme topluyorum.
Hikâyelerinde kendinden parçalar var gibi duruyor. Bazıları bende anı tadı bıraktı. Bu durum riskli değil mi?
E.C: Belki de…
Olay temelli ve taşra kaynaklı hikâyelerinde keyifli enstantaneler ve ciddi, derinlikli gözlemler dikkatimi çekti. Bu hikâyeler hangi mekânlarda oluştu? Genel olarak hikâye oluşturma sürecin hakkında da bilgi verir misin?
E.C: Çocukluğumdan beri süregelen ve hayatımda çoğu zaman olumsuz sonuçlar da doğuran sınırsız bir hayal gücüyle yaşıyorum. Bunu beni başkalarından ayıran bir farkındalık olarak gördüğümden değil, aksine bir araz olarak görüyorum. Çünkü ben hikâyelerin çoğunu daha bir kelime bile yazmadan zihnimde saatlerce oynatıp, -geriye alıp; tekrar oynatıp, kuruyorum. Bu süreçte tema belliyse o temanın gidişatını genelde hayal gücüme bırakıyor sonrasında metne döküp düzeltmeler yapıyorum. Bu yüzden mekân benim için genelde bir fon ve zihnimi rahatlatan her yer. Çoğunlukla da çayın ucuz olduğu çay ocakları.
Bundan sonraki edebî yolculuğunda nereye varmayı hayal ediyorsun?
E.C: Bir yere varmayı hayal etmiyorum. Ben edebiyatın beni iyi eden, rahatlatan ve bitmeyen bir arayışla sürekli devam eden döngüsünü seviyorum. Zihnimdeki sesleri susturup, onlara bir form biçebildiğim en etkili yol edebiyat. Ve ben bu muazzam gücün hayatımın bir yerlerinde hep olmasını istiyorum. Kendinden kaçmaya çalışan her insan, başka insanlara sığınır. Ben edebiyatla zihnimde kurduğum o insanların hikâyeleriyle dertleşiyor, rahatlıyor ve iyileşiyorum.
Kitabında seni en çok heyecanlandıran hangi hikâyen?
E.C: Kitabın adını da taşıyan hikâye olan 'Hiçbir Özelliği Olmayan Adamın Hikâyesi'. Metindeki asıl kahramanın hikâyesi aslında bitmiş bir hikâyenin sonunda başlıyor. Hikâyede herkes, var olduğunu ispat etmek için kendinde bulunan bir özelliği üzerine bastırarak duyurmaya, göstermeye çalışıyor. Ama büyük hikâyelerin çoğu daha duyulmamış olanlarda gizli. İnsanlar kendinden başka kimseye faydası olmayan özellikleriyle varlık arayışına girerken, 'yatalak annesine türlü zorluklarla ve kimseye minnet etmeden bakan o karakter; sessizce ve kibirlenmeden insan olmanın en katışıksız halini yansıtıyor.' Hikâyeler bu yüzden sessiz ve kimsenin duymadığı o insanların hayatlarına, bozulmamış insanlıklarına bakmalıdır.
Güncel edebiyat dergilerini takip edebiliyor musun? Sevdiğin hikâyeciler kimler?
E.C: Takip etmeye çalışıyorum. Sizi severiz mesela, sizin gibileri… Öykü ve roman yakın türlerdir bu sebeple iki türün güncel temsilcilerini de takip etmeye çalışıyorum. Çıkan yeni kitapları ve bu alanda takdir toplamış isimleri takip edip, eserlerini okumaya çalışıyorum.
Kitabında bir şey değiştirmek istesen neyi değiştirirdin?
E.C: Her şey olduğu gibi güzeldir. Böyle olması gerektiği gibi, güzeldir. Eksiği, kusuru elbet vardır ama bazı şeylerin öyle kalması gerekiyordur.
Sevdiğin ve sevmediğin hikâye tarzları neler?
E.C: Modern çağla beraber hikâyeciliğin de tür olarak dönüşümler yaşadığını biliyoruz. Geçmişte insan daha sosyal ve aktif roller taşıyorken, günümüzde bireysellik ve yalnızlık daha revaçta. Bu dönüşümler geleneksel hikâye anlatıcılığını, insanların anlatma ihtiyacını karşılama hususunda belirli kalıpların dışına çıkma zorunluluğunu itti. Özellikle durum hikâyeciliğin bitmeyen iç sıkıntısı, mekândan ve insandan epey soyutlanmış konu alanı ve içebakışı öne alan yaklaşımı bu zorunluluğun bir sonucu. Bu gelişmeler edebi anlamda hikâyeciliği ileriye taşısa da ruhunda derin defolar bıraktı bana göre. Ben kendimi geleneksel anlatıcılığa daha yakın görüyorum. O ruhun kalpleri okşayan tarafının, bu işin özünü oluşturduğunu düşünüyorum. Şu an böyle, sonra ne olur bilinmez. Belki de bu dönüşüm bizi de içine alıp, bu minvalde ilerlememizi sağlayacak.
Bize bir şehir, bir kitap ve bir hayalinden bahseder misin?
E.C: Bana göre bir şehre beslenen aidiyet duygusu, o şehrin nüfusuna kayıtlı olmakla elde edilen bir sonuç değildir. Bilakis o şehrin ruhunu kalabalık, bol ışıklı, şatafatlı cadde ve bulvarları yerine; kimsesiz, sessiz ve harap olmuş sokaklarında arayan insanlar, o şehrin asıl sahipleridir. Benim için Kütahya; bu doğrultuda kendimi aradığım ama bulamadığım, bulamasam da sürekli aradığım asil şehir. Kütahya çeşitli örtülerle örtülmüş bir çeyiz sandığıdır. Kendini herkese açmayan bu şehir, ancak kalp damarlarına dokunan insanların örtülerin ardındakileri görebildiği bir yer. Hâsılı, herkes İstanbul'a şiir yazar ama şair değildir. Ama Kütahya'ya bir şeyler yazan ya âşıktır, ya delidir ya da derviş. Benim için Kütahya, şehir kavramını tamamen karşılayan ve anlam dünyama büyük katkı sunan bir şehir.
Tüm kitaplar 'Bir' kitabı anlamak için var olmuşsa, benim için de her şeyin yegâne anlamı 'O' kitap.
Hayal değil de temenni diyelim; 'Allah bizi insan eyleye.'
Zaman ayırdığın için teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim, iyi çalışmalar.
Yazar: Müzeyyen ÇELİK K. - Yayın Tarihi: 12.01.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 04.08.2022 14:00