Yeni Kitap Söyleşisi: Enes Can

Yazım süreciniz nasıl? Hemen hemen her yazarın belli başlı bazı uygulamaları var. Örneğin Hemingway her sabah 500 kelime yazması, Balzac'ın günlük 50 bardak kahve içmesi, Milton'un kör olduktan sonra her sabah yardımcısının ona İncil'den pasajlar okuması ve ardından bu pasajlardaki imgeleri zihnindeki yansımalardan hareketle yazması gibi. Sizin de böyle bir rutininiz var mı?
Okuma ve yazma rutinlerine sahip insanlara ben de gıpta ile bakıyorum. Sizler gibi ben de zamanımın çok büyük bir kısmını ailesini geçindirmek, çocuklarıyla ilgilenmek, modern zamanların önümüze ihtiyaç diye sunduğu meşguliyetlerin peşine vermekle geçiriyorum. Bu zaman daralması içerisinde okuma ve yazmaya ayırdığım özel bir zaman dilimi olmasa da her gün mutlaka bir şeyler okumaya gayret ediyorum. Yazmanın ancak ve ancak okumayla beraber yürüyecek bir etkinlik olduğunu düşünüyorum. Yaptığım okumalarla beraber beni hikâyeye, kurguya, metne götürecek malzemeleri küçük notlar halinde biriktiriyorum. Bu notların içerisinde bazen gözlemlendiğim insan davranışları, bazen kitap ve şiir alıntıları çoğu zaman ise zihin dünyamı rahatsız eden kurgusal kahramanların iç seslerini biriktiriyorum. Ben bir anda yazamayan, biriktiren ve sürekli biriktiren zamanı geldiğinde ise susamış gibi aylarca durmadan yazmak isteyen bir ruh haliyle ilerliyorum. Zihnimde ve kalbimde uzunca bir süre biriktirdiğim hikâyelerin rüyalarımda bile beni rahatsız etmesiyle başlayan sancılı süreç, bir metne dönüşmeden peşimi bırakmayacağını söylediğinde, çerçevesi ve kahramanı belli olan hikâyelerin işçilik süreci de başlamış oluyor.
Sizin için yazmak hayal kırıklığının dışa vurumu mudur yoksa hayal kurmanın en güzel yolu mudur? Nedir yazmak size göre?
Her ikisi de… Yazmak bu yüzden insanlık tarihi boyunca hala efsununu koruyan tüm sanat dalları arasında belki de malzemesi ücretsiz olan en önemli iyileştirici güç. Kendisiyle kavgası olan, kavgasına çözüm arayan, bu kavgaya ortak yumruk sallayacak birilerini arayan her insan, bir yerde yazmaya yöneliyor.
Yazmak istiyor çünkü mutlu değildir, kırgındır, üzgündür, hedeflerine ulaşamamıştır, zihninde yaşamak için kurduğu o dünyanın çok uzağındadır, sevmiştir kavuşamamıştır, sevilmemiştir tutunacak bir dal arıyordur. Konuşmayı da çok beceremediği için sığındığı bir limandır ve hayatın tam ortasında bağırılması gereken ne varsa bağıramadığı için yazmaya yönelmiştir bu sebepten. Kadim ve kutsal bir tılsımdır yazmak; her şeyi bozmayı, değiştirmeyi ve dönüştürmeyi becerebilmiş insanı, bazen bir cümle bazen tek bir kelimeyle bile nakavt edebilecek mucizevi bir lütuftur.
Ben yazar olmalıyım dediğiniz anı hatırlıyor musunuz? Neydi yazmalıyım dediğiniz ilk olay yahut durum? Sizi özellikle teşvik eden biri oldu mu?
Hayatın önüme sunduğu imkânların arasında şanslı olduğum konulardan biri de yazma sürecinde bana mürşitlik edecek yetkin isimlerin, çok yakınımda olmasıdır. Abim iyi bir yazar, sağlam okuyucudur. Bu anlamda yazma yolculuğunda önümü açan, yol gösteren önemli bir figür oldu. Tabii onun da öncesi var. Hem onu hem de beni etkileyen en önemli kahramanımız babamızdı. Babam çok iyi bir okuyucu aynı zamanda iyi bir anlatıcıydı. Bizi kitapların dünyasına sevk eden de babamıza duyduğumuz hayranlık oldu diyebilirim.
Yazmaya istidadımın olduğunu anlamam ise lise döneminde yapılan bir yarışma vesilesiyle oldu. Kitaplara ve yazmaya olan ilgimi bilen sıra arkadaşım yarışmaya katılmak için kendisi için bir şiir yazmamı istemişti. Yarışmada dereceye girenlere çeşitli ödüllerle beraber, üç günlük İstanbul turu hediye edilecekti. Ödüller neyse de İstanbul… İki şiir yazdım biri benim için diğeri arkadaşa. Benim şiir ikinci oldu, arkadaş üzgün:) Sonrasında katıldığım çeşitli yarışmalarda dereceler almam, bu alanda bir şey üretmem için bana büyük bir motive oldu. Bu anlamda okullarda yapılan edebiyat yarışmalarını çok önemli ve değerli görüyorum. Neye yeteneğinin olduğunu bilmeyen gençlere ve çocuklara edebiyatın önemli kapılar açacağına inanıyorum.
Yazar olmak isteyenler genellikle kendilerine bir usta seçip onun önerilerini kılavuz bilir. Yazar adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Usta-çırak ilişkisi edebiyatın hâlihazırda kabul gören en kestirme ve yetkin yolu. Yetkin bir ismin tedrisatından geçebilmek çok önemli bir lütuf ancak günümüzde bu farkındalığa maalesef çoğu yazar erişemiyor. Bu anlamda yazarlığı besleyen en önemli şeyin okumak, okumak ve daha çok okumak olduğu gerçekliği duruyor. Herkes hayatının bir döneminde bir şeyler yazıyor. Ancak sizin büyük anlamlar yüklediğiniz metinlerin edebi bir yetkinliğinin olmadığını, ancak ve ancak okudukça görebiliyorsunuz.
Okumayı ve yazmayı putlaştırarak bu yolculukta ilk adımlarını atan yazar adaylarını edebiyattan soğutan tekfirci baronlarından uzak durmalı, yazdığı her metnin değerli olduğunu bilmeli, kusurlarını acımasızca görmeli, her eleştiriye açık olmalılar. Anlatılacak güzel bir hikâyeniz varsa o hikâyeye kulak verecek birilerin de mutlaka çıkacağına inanmalı ve yemek tarifi de olsa yazmayı hiç bırakmamalı.
Yazmasa çıldıracak yazarlardan mısınız; yazmasanız ne yapardınız?
Bu iddialı cümleyi kuracak kadar yetkin eserler verdiğimizde belki de bu cümleyi kurabilecek cüretkârlığı kendimizde bulabiliriz. Ancak nihayetinde insanız ve her insan gibi çeşitli insani ve duygusal önceliklerimiz var. Yazma, tüm bu önceliklerden sonra gelen bir uğraşı. Bu yüzden yazmasaydım nasıl bir insan olurdum kestiremiyorum. Ancak daha iyi bir insan olma yolculuğumda en büyük kılavuzumun okuma-yazma olduğunu görebiliyorum.
Kendinize en yakın bulduğunuz roman kahramanı yahut bir şiir var mıdır?
Elbette var. Okuduğum her kurgusal metinde neredeyse kendime yakın ve uzak hissettiğim kahramanlar oluyor. Edebiyatın büyüleyici yönlerinden biri de bu değil mi zaten! Taşrada yaşayan, hiç şehir görmemiş, denizin kokusunu içine çekmemiş birine, denize nazır evin içinde hayaller kurdurtan edebiyat; plaza yaşantısıyla büyüymüş, en büyük derdi giydiği ayakkabının ayağına vurması olan birine de taşra sancılarını çektirebiliyor.
Şiir, beni besleyen, hayaller kurdurtan, yazmaya şevklendiren, hayatın hala yaşanabilir olması için tutunacak bir dal uzatan en önemli tür. Tarkovski'nin ifadesiyle "Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir." Bu aralar dilimde ve zihnimde dönüp dolanan bir Sezai Karakoç şiiri var; "Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın/Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen/Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin/Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir/Sen kaç köşeli yıldızsın"
Her yazarın bir derdi var derler, sizin derdiniz nedir?
Yazar, dertten başka bir şey yazar ise "yazar" değildir:) Bizim tek bir derdimiz var, "Allah bizi insan eyleye…"
İkinci kitabınız çıktı, hayırlı olsun. Öykülere bakınca genel olarak aile bağları, anne, baba, çocuk ilişkilerine sıklıkla değinilmiş. Bu bilinçli bir seçim miydi? Nasıl oluştu bu öyküler biraz bahseder misiniz?
Elbette, kitabın ana teması olan 'aile' kavramı, uzun yıllardır üzerinde çalışılan hikâyelerin çıkış noktasını oluşturmaktadır. Çocukluğunu yaşamamış, sevilmemiş bireylerin yaşantılarına ve psikolojik iç dünyalarına farklı atmosferlerle kurgulanmış hikâyelerle giriş yapılmaktadır. Hikâyeler, değişen ve dönüşen toplumun sıkıntılarına 'ebeveynlik ve çocukluk' bakış açısıyla bir durum tespiti sunmaktadır
Farklı mekân ve atmosferlerde kurgulanan hikâyelerde sevilmemiş ve yarım bırakılmış çocukluklarla beraber, çok sevilirken sevgi istismarına maruz bırakılmış çocuklukların da hikâyelerine değinilmektedir. Sıradan insanların yaşadığı sıradan yaşantılarının altında yatan derin hikâyeler; aşk, sevgi, teslimiyet, kanaat, iman yan temalarıyla derinleşirken, kendini arayan, bulamayan, isyan eden ama isyana sürüklenirken bile tutunacak bir dal arayan karakterlerin iç hesaplaşmalarının ve zıtlıklarının çatışması süreci anlatılmaktadır.
Büyüyemeyen Çocukların Şarkısı'nda öğretmenliğinizin etkisini hissettim okurken. Bu etki dolaylı bir iyiye, doğruya yöneltme şeklinde sanki. Sizce mesleğiniz yazarlığınızı nasıl etkiliyor?
Salt anlamda bir insani iyiye doğruya yöneltebilmek keşke elimde olan bir güç olsa… Ben edebiyatın ve dilin olanaklarıyla beni etkileyen, uykularımı kaçıran, düşünmeye sevk eden, bozulmuş ve anlamını yitirmiş, mekanikleşmiş, ruhu alınmış, hikâyesi kalmamış modern dünyada gerçek öznesi insan olan hikâyeler anlatmak istiyorum, o kadar.
Büyüyemeyen Çocukların Şarkısı'nda bölümlere ayrılan uzun öyküler var. Sanki anlatmak istediklerinizi öykü formu karşılamıyor gibi hissettirdi. Roman ya da novella yazmak var mı ileriki dönemlerde planlarınız arasında?
Sorduğunuz sorulara verdiğim uzun cevaplardan anlaşılacağı üzere ben galiba kısa yazamıyorum, hikâyet etmeyi seviyorum. Elbette anlatıcılığın nihai sonucunun uzun hikâye ve romanla kemale ereceği düşüncesindeyim.
Cevaplarınız için teşekkür ederim.
Yazar: Tuba YAVUZ - Yayın Tarihi: 05.05.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 01.05.2025 15:48
Enes hocam yine yüreğini ortaya koyup soruları cevaplamış. Teşekkür ederiz. Yeni kitaplar bekleriz inşallah 🙏